- Konu Sahibi AngryPenguin
- #41
"Türkiyenin sosyolojik temeldeki en ciddi sorunlarının başında kişilerden bireylere geçilememesi olduğunu düşünüyorum. Bir insanın kişi yerine birey olabilmesi, kavramları buraya yazmak kadar kolay olamıyor. Birey olmak, E. Kantın deyişiyle aklını kullanma cesaretine sahip ol mayı gerektiriyor. İnsanın kendi karar alanındaki konularda kararları kendisinin alabilmesi, aldığı kararların özellikle olumsuz sonuçlarına katlanma gücüne sahip olması da birey olabilmenin önkoşulları arasında yer alıyor. Kısaca ifade etmek gerekirse aklı özgür olanlar, doğru bildiği yolda sonuna kadar gidebilmeyi başaranlar, bedelini ödemeye razı olmadığı şeylere sahip olmayı istemeyen insanlar birey olabiliyor.
Kişilerin bireye dönüşebilmesi ise bir iklim meselesi. Ailenin, toplumun ve ülkeyi yönetenlerin bu iklimi oluşturması gerekiyor. Ailenin çocuğuna kendi ayakları üzerinde durabilmeyi, inisiyatif kullanmayı yaşatarak öğretmesi, toplumun kişilerin farklılıklarının kabullenebileceği bir sosyolojik zemini sağlaması, devletin ise önce eğitimi ezberden, testten uzak tutarak nedenselliğe dayalı, sorgulamayı önplana çıkaran bir sisteme dönüştürmesi gerekir. Bunların yapılamadığı bir toplum zenginleşse bile uygar olamayacaktır.
Öte yandan demokrasi kişilerden oluşan bir toplumda şekli olmaktan ileri gidemeyecektir. Demokrasi insanları birey olabilmiş toplumlarda iyi işleyen bir sistemdir. Türkiyede demokrasinin ve insanların birey temelindeki niteliğinin geldiği noktayı değerlendirmeyi siz okuyucularımıza bırakıyorum.
Yine bir ülkenin, özellikle gelişmekte olan ülkelerin, ekonomik olarak gelişmesi, vahşi niteliklere sahip küreselleşme sürecinin getirdiği yıkıcı rekabet ortamında ayakta kalabilmesi hiç de kolay değildir. Bunun kolay olabilmesi; rekabetçi davranış yapısı, yenilik temelli ürün ve süreç yaklaşımının geçerli olması, verimlilik ve etkinlik perspektifli bir bakış açısının yerleştirilmesiyle yakından bağlantılıdır. Peki bunlar birey yerine kişilerden oluşan bir toplumun başarabileceği bir şey midir?
Bir ülkede özgürlüğün düzeyini belirlemede kullanılacak göstergelerin başında üniversite ortamının nitelikleri gelir. Gerek akademisyenler, gerekse öğrenciler özgür bir ortamda konuşabilmeli, tartışabilmelidir. Fikirler çatışmalıdır, bedenler değil. Tezler anti-tezlerde akis bulabilmeli, sentez kapısı hep aralık kalmalıdır. Her düzeyde idarecilerin görevi ise bu iklimin oluşturulması ve korunmasına katkı sağlamak olmalıdır, bu ortamdan korkmak değil
Son söz: gençlere, geleceğin emanet edilebileceği kadar güvenildiği bir anlayıştan, potansiyel suçlu olarak görülebildiği bir aşamaya mı geçiyoruz acaba, ne dersiniz? Ya da neden dersiniz?"
YAŞAR UYSAL
Kişilerin bireye dönüşebilmesi ise bir iklim meselesi. Ailenin, toplumun ve ülkeyi yönetenlerin bu iklimi oluşturması gerekiyor. Ailenin çocuğuna kendi ayakları üzerinde durabilmeyi, inisiyatif kullanmayı yaşatarak öğretmesi, toplumun kişilerin farklılıklarının kabullenebileceği bir sosyolojik zemini sağlaması, devletin ise önce eğitimi ezberden, testten uzak tutarak nedenselliğe dayalı, sorgulamayı önplana çıkaran bir sisteme dönüştürmesi gerekir. Bunların yapılamadığı bir toplum zenginleşse bile uygar olamayacaktır.
Öte yandan demokrasi kişilerden oluşan bir toplumda şekli olmaktan ileri gidemeyecektir. Demokrasi insanları birey olabilmiş toplumlarda iyi işleyen bir sistemdir. Türkiyede demokrasinin ve insanların birey temelindeki niteliğinin geldiği noktayı değerlendirmeyi siz okuyucularımıza bırakıyorum.
Yine bir ülkenin, özellikle gelişmekte olan ülkelerin, ekonomik olarak gelişmesi, vahşi niteliklere sahip küreselleşme sürecinin getirdiği yıkıcı rekabet ortamında ayakta kalabilmesi hiç de kolay değildir. Bunun kolay olabilmesi; rekabetçi davranış yapısı, yenilik temelli ürün ve süreç yaklaşımının geçerli olması, verimlilik ve etkinlik perspektifli bir bakış açısının yerleştirilmesiyle yakından bağlantılıdır. Peki bunlar birey yerine kişilerden oluşan bir toplumun başarabileceği bir şey midir?
Bir ülkede özgürlüğün düzeyini belirlemede kullanılacak göstergelerin başında üniversite ortamının nitelikleri gelir. Gerek akademisyenler, gerekse öğrenciler özgür bir ortamda konuşabilmeli, tartışabilmelidir. Fikirler çatışmalıdır, bedenler değil. Tezler anti-tezlerde akis bulabilmeli, sentez kapısı hep aralık kalmalıdır. Her düzeyde idarecilerin görevi ise bu iklimin oluşturulması ve korunmasına katkı sağlamak olmalıdır, bu ortamdan korkmak değil
Son söz: gençlere, geleceğin emanet edilebileceği kadar güvenildiği bir anlayıştan, potansiyel suçlu olarak görülebildiği bir aşamaya mı geçiyoruz acaba, ne dersiniz? Ya da neden dersiniz?"
YAŞAR UYSAL