- 12 Temmuz 2006
- 35.019
- 30.377
- 60
Sağlığımızı neden kaybediyoruz, organlarımızı normal sağlıklı fonksiyonlarından uzaklaştıran sebepler nelerdir gibi sorular hepimizin merak ettiği konulardır.
Bazı nedenlerden dolayı vücudumuzdaki hücrelerde değişiklikler başlar. Bu nedenlerin başında ailevi yatkınlık, çevresel etkenler ve kişisel stresler gelir. Günümüze kadar insanın en önemli stres kaynağı acıkma, susama, soğuk, sıcak ve bakteri kaynaklı hastalıklar gibi basit nedenlerdi. Yeni yüzyılda çevremizle birlikte pek çok şey değişti.
Günümüzde yeni toksinlerle mücadele etmek durumundayız. Endüstriyel gelişim ile birlikte, binlerce kimyasal bileşen doğaya atılmaya başlandı. Aldığımız ilaçlar, yediğimiz gıdalar, içtiğimiz su ve aldığımız her nefes vücudumuza yeni toksinleri taşımaktadır.
Toksinler ciddi sağlık riski yaratabilecek olup, haklarında çok az şey bilinmektedir. Üstelik de, iki veya daha fazla toksin bir araya geldiğinde daha güçlü bir etkiye sahip olup sağlığımızı etkilemektedir.
Dişlerimizdeki cıvalı dolgular, kök kanallarında anaerobik bakteri, antibiyotik kullanımına bağlı bağırsaklarda anormal bakteriyel flora, kurşunlu benzin kullanıldığı dönemde kemiklerimizde birikmiş olan kurşun, kanımızda dolaşarak karaciğer metabolizmasını bozan ilaçlar her geçen gün artmaktadır.
Toksin kaynakların hızla çoğalmasından dolayı vücudumuzu hızla toksinlerden arındırmamamız (detox) gerekmektedir.
Hücrelerimize zarar veren toksinler gözle görülemez ve vücuda girdiklerinde hücre düzeyinde parçalanırlar. Bu olay yavaş yavaş sinsice senelerce sürmekte ve gerçek hastalık ortaya çıkana kadar bizim bu olaydan haberimiz olmamaktadır. Toksisiteden kaynaklanan hastalıklar kimyasalların kan ile vücuda yayılması ile meydana gelir ve sonuç olarak hücreler ve organlar kirli (kontamine) bir ortamda yüzer hale gelirler. Detoxifikasyon, kanı temizleyen, toksinleri vücuttan uzaklaştıran bir tedavi rejimidir. Hücrelerimizin detoxifikasyon enzim sistemi, biz toksinlere maruz kaldıkça hücrelerimizi korumaya çalışmaktadır. Bu enzimler toksinlerin non-toksik hale çevrilmesini sağlarlar. Biz vücudumuzda meydana gelen bu mucizenin farkında bile olmayız.
Detoxun üç ana konusu vardır.
1. Ağır metal maruziyeti (kurşun, civa,kadmiyum)
2. Yağlarda biriken pestisid ve organik solvent artıkları
3. Değişmiş barsak ekolojisi
Bunların hepsinin ayrı ayrı detox programları olup, alakalı oldukları düşünülse de her biri farklı ele alınmalıdır. Ancak hücrelerimiz bu farklılığı bilmezler, onlar bu 3 değişik türde toksinin karışımı ile adeta sürekli yıkanırlar. Edindiğimiz tecrübelere göre multipıl detox programı uygulamakta fayda vardır.
Komple detox programında şunlar bulunmalıdır:
1. Barsak membranındaki enflamasyon ve değişmiş olan barsak florası için diyet tedavisi
2. Safra atılımını stimüle etmek için faz 1 ve faz 2 karaciğer detoxifikasyon programı
3. Yağda birikmiş pestisidlerin vücuttan atılması için ozon sauna uygulanması
Bu üçlü tedavi ile karaciğer, dalak, lenf ve sindirim sistemi (Retiküloendotelial sistem) fonksiyonları stimüle edilmiş olur.
Detox yeni bir iyileşme yöntemi ya da hafta sonu uygulanacak 2 günlük bir program değildir. Aslında hücrelerimizin pekte yabancı olmadığı bir prosesdir ve detox vücudun kendi kendini onarmasına yardımcı bir yöntemdir. Nasıl ki antibiyotikler vücuttaki bakterileri öldürmeye yarıyorsa, detox da hücrelerin normal çalışmalarına engel olan toksinlerin vücuttan atılmasını sağlayan bir sistemdir. Aynı zamanda hücreler aktivitelerini maksimize edecek beslenme desteğini de alırlar. Böylece vücudun kendi kendini tedavi etme mekanizması çalışabilir.
Eğer insanın detoxifikasyon mekanizması zayıf ise daha hızlı yaşlanma eğilimindedir ve kalp hastalıkları, kanser ve kronik dejeneratif hastalıklara yakalanma şansınız daha fazla demektir.
Detoxifikasyon sinir sistemi, kardiovasküler sistem ve bağışıklık sistemini korumaktadır.
Detoxifikasyonu öğrendikten sonra daha uzun seneler sağlıklı ve genç kalabileceksiniz. Hangi hastalığınız olursa olsun detoxifikasyon size yardımcı olabilmektedir, Çünkü, detox sayesinde önemli organların ve organ gruplarının örneğin beyin, böbrek, karaciğer, kardiovasküler sistem ve bağışıklık sistemi fonksiyonlarının full kapasite ile çalışması ve performanslarının artırılması sağlanır. Verilmiş olan zararın düzelmesi için vücudun kendi iç ekolojisinin sağlanması gerekmektedir.
OZON TERAPı ve ANTI AGING
Kim uzun yıllar gençliğini korumak, sağlıklı ve fit kalmak istemez ki!
Uzun yıllar boyunca bilim adamları gençliği korumanın sırrını keşfetmek için yoğun araştırmalar yaptı ve sonuç olarak yeni bir yöntem ortaya çıktı: Anti-Aging. Anti-Aging filozofisine göre, önemli olan ne kadar uzun yaşadığınız değil, bu süre içerisinde ne kadar kaliteli yaşadığımız! Artık biliyoruz ki gençliği uzatıp yaşlanmayı geciktirmek mümkün. ınsan ömrü 125 yaş sınırlarını zorlayacak yakında. Hem de ileri yaşlarda, orta yaşlıların dinçliği ve zindeliğiyle!
Yaşlanmaya karşı yapılacak çok şey var elbette. Fakat bunların en önemlilerinden biri ozon terapidir. Yaşlı kişiler ozon tedavisine oldukça iyi yanıt verirler. Bu yöntemin hedefi uzun yıllar gençlik enerjisini korumak, dinç kalmak ve hastalıklara karşı direnç oluşturmaktır…
Yaşlanmanın pek çok sebebi var, ama en önemli 3 faktörü büyük ölçüde kontrol edebiliriz: Serbest radikaller, hormonların azalması ve sağlıksız yaşam. Siz de bu faktörlere savaş açarak, uzun yıllar gençliğinizi koruyabilirsiniz.
Ozon terapi sayesinde oksijenin dokular tarafından daha iyi kullanımı sağlanır, hücre yenilenmesi artar, bağışıklık sistemi ve vücutta yaşlanmayı sağlayan serbest radikallere karşı, vücudun antioksidan sistemi harekete geçirilir.
Ozon Tedavisi ve Kronik Yorgunluk
Çağımızın güncel sorunu yorgunluk, son yıllarda giderek artan yoğun ve stresli çalışma hayatı, modern yaşamın yüksek temposu gibi çok sebepten dolayı kronikleşmekte ve birçok kişiyi etkilemektedir.
Araştırmalar göstermiştir ki kronik yorgunluk sendromunu yaklaşık % 70 oranında özellikle 30-50 yaş grubundaki kadınları etkiliyor. Gene özellikle eğitimli, gelir seviyesi yüksek, çalışan kesimde ve beyaz yakalı insanlarda daha sık görülmektedir.
En az 6 ay veya daha uzun bir süre devam eden, dinlenmekle hafiflemeyen ve mevcut iş, eğitim, sosyal ve özel yaşam aktivitelerinde belirgin azalmaya yol açan bir yorugunluğunuz var ise bu durum Kronik yorgunluk sendromu olarak tanımlanabilir.
Bu genel belirtiler dışında kronik yorgunluk sendromu olan kişilerde aşağıdaki belirtilerde sıklıklı görülür.
Hafıza ve konsantrasyonda kısa süreli bozulma veya azalma
Kas ağrıları
Eklemlerde belirgin kızarıklık veya şişlik olmamasına rağmen ağrı olması
Yeni oluşan, şekil değiştiren veya ciddileşen baş ağrısı
Sabah uyanınca kendine gelememe (uykulu olma halinin devam etmesi)
Cinsel istek ve performans da azalma
Kronik yorgunluk sendromu birçok sebepten olabilmekle beraber, en kabul gören nedenler, yoğun stres, aşırı çalışma temposu ve günlük yaşamın yarattığı diğer baskılardır. Hayatın bir parçası olanstres, kontrol edilemezse başka hastalıklara yol açabildiği gibi, kronik yorgunluk sendromunun da en önemli nedenini teşkil eder.
Kronik yorgunluk sendromundan kurtulmak için her şeyden vazgeçmek mi lazım?
Kronik Hastalıklar
Şeker hastaları (Diabetes Mellitus) ozondan en çok yararlanan hastalardandır. Ozon glikozun, yani kan şekerinin, vücut doku ve hücrelerine girişini arttırmak yoluyla kan şekerini düşürmektedir. ınsulinden beklenen görevleri ozonun yerine getirmesi sayesinde şeker hastaları ozon tedavisinden sonra ilaçlarının azaltılması gerekebilmektedir. Diabet hastalarının uzun dönemde gözlerinde katarakt, mikroanjiopati ve nöropati oluşumunun önüne geçer, eklem sorunlarına neden olan glikozaminoglikanların oluşumuna engel olarak yararlı olmaktadır. Diğer yandan diabet hastalarında kolaylıkla gelişen enfeksiyonlara karşı, bağışıklı (immun) sistemi güçlendirerek, oluşan enfeksiyonların etkenlerini gidermek yoluyla etkili olmaktadır.
Ozonun antienflamatuarve antienfektif etkileri kronik böbrek hastalıklarında yarar sağlamaktadır. Hastalarda tedavinin hemen başlangıcından itibaren yorgunluk, halsizlik hissi azalmakta, zamanla bu şikâyetler kaybolmaktadır. Ayrıca kronik böbrek hastalıklarının uzun dönemdeki yıpratıcı etkileri, ozon terapi ile minimuma indirilebilmektedir. Böbrekte taş oluşumunda taş kırma tedavisi öncesinde ve sonrasında uygulanan ozon tedavisi yararlı olmaktadır. Sistit ve prostatit tedavisinde ozon çok kolaylıkla ve başarı ile uygulanabilmektedir. ılk tedaviden sonra şikâyetlerde büyük ölçüde azalma meydana gelirken üçüncü dozdan sonra tamamen iyileşme sağlanabilmektedir. Bu özellikle kronik vakalarda, antibiyotiğe dirençli vakalarda büyük yarar sağlamaktadır.
Rektal ozon uygulaması barsak duvarından ozonun hızla emilimi sayesinde asidik ve hipoksik ortamı ortadan kaldırır, vücudun kendine zarar veren, inflamasyon yanıtını azaltırken, barsak hücrelerinin yenilenmesini sağlar. Bu özelliği Kolit hastalığının tedavisinde büyük yarar sağlar. Kanamanın durması ve barsak çalışmasının normale dönmesi sayesinde hastalar kendilerini rahatlamış hissederler. Barsaklardan verilen ozon kısa sürede kana geçerken sindirim sistemi kan damarlarının yüksek oksijen alımı sağlanır.
Bu özellikleri nedeniyle Crohn Hastalığı, fistüller ve sindirim sistemi ülserlerinde tedavi olanağı sağlar. Mide ülserlerinin oluşumunda önemli bir etken olan H. Pylori isimli bakteri, ozonun mikroorganizmalara olan etkisi sayesinde ortadan kaldırılabilir. Diğer yandan hücrelerin yenilenmesi ve dolaşımın artması ile var olan ülseratif yaralar kolaylıkla iyileşmektedir.
Romatizmal Hastalıklar ozondan yarar gören bir diğer hastalık grubudur. Antienflamatuar etki ve sitokinlerin artışı bu hastalarda ağrının azalmasına ve hareket yeteneğinin artışına yol açmaktadır. Kemik, eklem ve bağ dokularının hastalıkları genellikle enflamasyon ve enfeksiyona bağlıdır. Ozonun bu sorunlar üzerine olan yararlı etkisi, çok çeşitli ortopedik hastalıklarda ozondan yararlanmayı mümkün kılmaktadır.
Op. Dr. Ahmet Ümit SABANCI
doktorsitesi.com
Bazı nedenlerden dolayı vücudumuzdaki hücrelerde değişiklikler başlar. Bu nedenlerin başında ailevi yatkınlık, çevresel etkenler ve kişisel stresler gelir. Günümüze kadar insanın en önemli stres kaynağı acıkma, susama, soğuk, sıcak ve bakteri kaynaklı hastalıklar gibi basit nedenlerdi. Yeni yüzyılda çevremizle birlikte pek çok şey değişti.
Günümüzde yeni toksinlerle mücadele etmek durumundayız. Endüstriyel gelişim ile birlikte, binlerce kimyasal bileşen doğaya atılmaya başlandı. Aldığımız ilaçlar, yediğimiz gıdalar, içtiğimiz su ve aldığımız her nefes vücudumuza yeni toksinleri taşımaktadır.
Toksinler ciddi sağlık riski yaratabilecek olup, haklarında çok az şey bilinmektedir. Üstelik de, iki veya daha fazla toksin bir araya geldiğinde daha güçlü bir etkiye sahip olup sağlığımızı etkilemektedir.
Dişlerimizdeki cıvalı dolgular, kök kanallarında anaerobik bakteri, antibiyotik kullanımına bağlı bağırsaklarda anormal bakteriyel flora, kurşunlu benzin kullanıldığı dönemde kemiklerimizde birikmiş olan kurşun, kanımızda dolaşarak karaciğer metabolizmasını bozan ilaçlar her geçen gün artmaktadır.
Toksin kaynakların hızla çoğalmasından dolayı vücudumuzu hızla toksinlerden arındırmamamız (detox) gerekmektedir.
Hücrelerimize zarar veren toksinler gözle görülemez ve vücuda girdiklerinde hücre düzeyinde parçalanırlar. Bu olay yavaş yavaş sinsice senelerce sürmekte ve gerçek hastalık ortaya çıkana kadar bizim bu olaydan haberimiz olmamaktadır. Toksisiteden kaynaklanan hastalıklar kimyasalların kan ile vücuda yayılması ile meydana gelir ve sonuç olarak hücreler ve organlar kirli (kontamine) bir ortamda yüzer hale gelirler. Detoxifikasyon, kanı temizleyen, toksinleri vücuttan uzaklaştıran bir tedavi rejimidir. Hücrelerimizin detoxifikasyon enzim sistemi, biz toksinlere maruz kaldıkça hücrelerimizi korumaya çalışmaktadır. Bu enzimler toksinlerin non-toksik hale çevrilmesini sağlarlar. Biz vücudumuzda meydana gelen bu mucizenin farkında bile olmayız.
Detoxun üç ana konusu vardır.
1. Ağır metal maruziyeti (kurşun, civa,kadmiyum)
2. Yağlarda biriken pestisid ve organik solvent artıkları
3. Değişmiş barsak ekolojisi
Bunların hepsinin ayrı ayrı detox programları olup, alakalı oldukları düşünülse de her biri farklı ele alınmalıdır. Ancak hücrelerimiz bu farklılığı bilmezler, onlar bu 3 değişik türde toksinin karışımı ile adeta sürekli yıkanırlar. Edindiğimiz tecrübelere göre multipıl detox programı uygulamakta fayda vardır.
Komple detox programında şunlar bulunmalıdır:
1. Barsak membranındaki enflamasyon ve değişmiş olan barsak florası için diyet tedavisi
2. Safra atılımını stimüle etmek için faz 1 ve faz 2 karaciğer detoxifikasyon programı
3. Yağda birikmiş pestisidlerin vücuttan atılması için ozon sauna uygulanması
Bu üçlü tedavi ile karaciğer, dalak, lenf ve sindirim sistemi (Retiküloendotelial sistem) fonksiyonları stimüle edilmiş olur.
Detox yeni bir iyileşme yöntemi ya da hafta sonu uygulanacak 2 günlük bir program değildir. Aslında hücrelerimizin pekte yabancı olmadığı bir prosesdir ve detox vücudun kendi kendini onarmasına yardımcı bir yöntemdir. Nasıl ki antibiyotikler vücuttaki bakterileri öldürmeye yarıyorsa, detox da hücrelerin normal çalışmalarına engel olan toksinlerin vücuttan atılmasını sağlayan bir sistemdir. Aynı zamanda hücreler aktivitelerini maksimize edecek beslenme desteğini de alırlar. Böylece vücudun kendi kendini tedavi etme mekanizması çalışabilir.
Eğer insanın detoxifikasyon mekanizması zayıf ise daha hızlı yaşlanma eğilimindedir ve kalp hastalıkları, kanser ve kronik dejeneratif hastalıklara yakalanma şansınız daha fazla demektir.
Detoxifikasyon sinir sistemi, kardiovasküler sistem ve bağışıklık sistemini korumaktadır.
Detoxifikasyonu öğrendikten sonra daha uzun seneler sağlıklı ve genç kalabileceksiniz. Hangi hastalığınız olursa olsun detoxifikasyon size yardımcı olabilmektedir, Çünkü, detox sayesinde önemli organların ve organ gruplarının örneğin beyin, böbrek, karaciğer, kardiovasküler sistem ve bağışıklık sistemi fonksiyonlarının full kapasite ile çalışması ve performanslarının artırılması sağlanır. Verilmiş olan zararın düzelmesi için vücudun kendi iç ekolojisinin sağlanması gerekmektedir.
OZON TERAPı ve ANTI AGING
Kim uzun yıllar gençliğini korumak, sağlıklı ve fit kalmak istemez ki!
Uzun yıllar boyunca bilim adamları gençliği korumanın sırrını keşfetmek için yoğun araştırmalar yaptı ve sonuç olarak yeni bir yöntem ortaya çıktı: Anti-Aging. Anti-Aging filozofisine göre, önemli olan ne kadar uzun yaşadığınız değil, bu süre içerisinde ne kadar kaliteli yaşadığımız! Artık biliyoruz ki gençliği uzatıp yaşlanmayı geciktirmek mümkün. ınsan ömrü 125 yaş sınırlarını zorlayacak yakında. Hem de ileri yaşlarda, orta yaşlıların dinçliği ve zindeliğiyle!
Yaşlanmaya karşı yapılacak çok şey var elbette. Fakat bunların en önemlilerinden biri ozon terapidir. Yaşlı kişiler ozon tedavisine oldukça iyi yanıt verirler. Bu yöntemin hedefi uzun yıllar gençlik enerjisini korumak, dinç kalmak ve hastalıklara karşı direnç oluşturmaktır…
Yaşlanmanın pek çok sebebi var, ama en önemli 3 faktörü büyük ölçüde kontrol edebiliriz: Serbest radikaller, hormonların azalması ve sağlıksız yaşam. Siz de bu faktörlere savaş açarak, uzun yıllar gençliğinizi koruyabilirsiniz.
Ozon terapi sayesinde oksijenin dokular tarafından daha iyi kullanımı sağlanır, hücre yenilenmesi artar, bağışıklık sistemi ve vücutta yaşlanmayı sağlayan serbest radikallere karşı, vücudun antioksidan sistemi harekete geçirilir.
Ozon Tedavisi ve Kronik Yorgunluk
Çağımızın güncel sorunu yorgunluk, son yıllarda giderek artan yoğun ve stresli çalışma hayatı, modern yaşamın yüksek temposu gibi çok sebepten dolayı kronikleşmekte ve birçok kişiyi etkilemektedir.
Araştırmalar göstermiştir ki kronik yorgunluk sendromunu yaklaşık % 70 oranında özellikle 30-50 yaş grubundaki kadınları etkiliyor. Gene özellikle eğitimli, gelir seviyesi yüksek, çalışan kesimde ve beyaz yakalı insanlarda daha sık görülmektedir.
En az 6 ay veya daha uzun bir süre devam eden, dinlenmekle hafiflemeyen ve mevcut iş, eğitim, sosyal ve özel yaşam aktivitelerinde belirgin azalmaya yol açan bir yorugunluğunuz var ise bu durum Kronik yorgunluk sendromu olarak tanımlanabilir.
Bu genel belirtiler dışında kronik yorgunluk sendromu olan kişilerde aşağıdaki belirtilerde sıklıklı görülür.
Hafıza ve konsantrasyonda kısa süreli bozulma veya azalma
Kas ağrıları
Eklemlerde belirgin kızarıklık veya şişlik olmamasına rağmen ağrı olması
Yeni oluşan, şekil değiştiren veya ciddileşen baş ağrısı
Sabah uyanınca kendine gelememe (uykulu olma halinin devam etmesi)
Cinsel istek ve performans da azalma
Kronik yorgunluk sendromu birçok sebepten olabilmekle beraber, en kabul gören nedenler, yoğun stres, aşırı çalışma temposu ve günlük yaşamın yarattığı diğer baskılardır. Hayatın bir parçası olanstres, kontrol edilemezse başka hastalıklara yol açabildiği gibi, kronik yorgunluk sendromunun da en önemli nedenini teşkil eder.
Kronik yorgunluk sendromundan kurtulmak için her şeyden vazgeçmek mi lazım?
Kronik Hastalıklar
Şeker hastaları (Diabetes Mellitus) ozondan en çok yararlanan hastalardandır. Ozon glikozun, yani kan şekerinin, vücut doku ve hücrelerine girişini arttırmak yoluyla kan şekerini düşürmektedir. ınsulinden beklenen görevleri ozonun yerine getirmesi sayesinde şeker hastaları ozon tedavisinden sonra ilaçlarının azaltılması gerekebilmektedir. Diabet hastalarının uzun dönemde gözlerinde katarakt, mikroanjiopati ve nöropati oluşumunun önüne geçer, eklem sorunlarına neden olan glikozaminoglikanların oluşumuna engel olarak yararlı olmaktadır. Diğer yandan diabet hastalarında kolaylıkla gelişen enfeksiyonlara karşı, bağışıklı (immun) sistemi güçlendirerek, oluşan enfeksiyonların etkenlerini gidermek yoluyla etkili olmaktadır.
Ozonun antienflamatuarve antienfektif etkileri kronik böbrek hastalıklarında yarar sağlamaktadır. Hastalarda tedavinin hemen başlangıcından itibaren yorgunluk, halsizlik hissi azalmakta, zamanla bu şikâyetler kaybolmaktadır. Ayrıca kronik böbrek hastalıklarının uzun dönemdeki yıpratıcı etkileri, ozon terapi ile minimuma indirilebilmektedir. Böbrekte taş oluşumunda taş kırma tedavisi öncesinde ve sonrasında uygulanan ozon tedavisi yararlı olmaktadır. Sistit ve prostatit tedavisinde ozon çok kolaylıkla ve başarı ile uygulanabilmektedir. ılk tedaviden sonra şikâyetlerde büyük ölçüde azalma meydana gelirken üçüncü dozdan sonra tamamen iyileşme sağlanabilmektedir. Bu özellikle kronik vakalarda, antibiyotiğe dirençli vakalarda büyük yarar sağlamaktadır.
Rektal ozon uygulaması barsak duvarından ozonun hızla emilimi sayesinde asidik ve hipoksik ortamı ortadan kaldırır, vücudun kendine zarar veren, inflamasyon yanıtını azaltırken, barsak hücrelerinin yenilenmesini sağlar. Bu özelliği Kolit hastalığının tedavisinde büyük yarar sağlar. Kanamanın durması ve barsak çalışmasının normale dönmesi sayesinde hastalar kendilerini rahatlamış hissederler. Barsaklardan verilen ozon kısa sürede kana geçerken sindirim sistemi kan damarlarının yüksek oksijen alımı sağlanır.
Bu özellikleri nedeniyle Crohn Hastalığı, fistüller ve sindirim sistemi ülserlerinde tedavi olanağı sağlar. Mide ülserlerinin oluşumunda önemli bir etken olan H. Pylori isimli bakteri, ozonun mikroorganizmalara olan etkisi sayesinde ortadan kaldırılabilir. Diğer yandan hücrelerin yenilenmesi ve dolaşımın artması ile var olan ülseratif yaralar kolaylıkla iyileşmektedir.
Romatizmal Hastalıklar ozondan yarar gören bir diğer hastalık grubudur. Antienflamatuar etki ve sitokinlerin artışı bu hastalarda ağrının azalmasına ve hareket yeteneğinin artışına yol açmaktadır. Kemik, eklem ve bağ dokularının hastalıkları genellikle enflamasyon ve enfeksiyona bağlıdır. Ozonun bu sorunlar üzerine olan yararlı etkisi, çok çeşitli ortopedik hastalıklarda ozondan yararlanmayı mümkün kılmaktadır.
Op. Dr. Ahmet Ümit SABANCI
doktorsitesi.com
Son düzenleme: