F
funda1984
Ziyaretçi
- Konu Sahibi DERXIXNDENXIXZ
- #501
Kızlar bakın bir
emekli deniz astsubayı abimizden alıntı...
Kaportadan günde mutlaka ve mutlaka en az bir kişi, elindeki yaprak anahtarı, üstüpüyü, tornavidayı veya kalemi sinirli bir şekilde yere çarparak salona girer, pazarda köşe başında limon maydanoz satsam, bu parayı yine kazanırım, diye söylenirdi. Bu olay nerde mi olurdu? Evet iyi tahmin ettiniz. Gemi adı önemli değil, herhangi bir gemi olabilir. Olayın geçtiği yer söz konusu edeceğim herhangi bir geminin kıdemli assubay salonudur.Yeri gelmişken mesleğimizin hangi bölümü olursa olsun sıkıntılı olduğunu, stresli meslek olduğunu gemicilik denen zanaatında da diğerlerinden bir farkı olmadığını, öyle püfür püfür esen meltemle birlikte mavi yolculuğa çıkmak olmadığını belirtip, bu sıkıntıları en az çeken bir kişi olmama rağmen, bu işin kahrını 17 -18 yıl çeken meslektaşlarımın ve ailelerinin yaşadıkları sıkıntılara onların hoşgörülerine sığınarak, dilimin döndüğünce, gözlemlediğim kadarıyla yeridir deyip kısaca değinmeye çalışacağım. Yaşanan sıkıntılar aynı benzer sıkıntılar. Çektiğimiz işkenceler aynı işkence. Sadece yaşanan mekan değişik o kadar. Daha can sıkıcı olanı ise, gemide yaşanan sıkıntıların 10m x 100m bir konserve kutusunun içinde yaşanıyor olması. Üstelik seyirde olsun, limanda olsun biriyle sürtüştün diyelim, gemide bulunduğun sürece, o kişiyle görüşmeme, bulunduğu yerden uzak durma, yolunu değiştirme gibi şansın da yok.
Aynı benzer sıkıntıların karada, havada her yerde üç aşağı beş yukarı benzer şekilde yaşandığını tahmin edebiliyorum, ama tekrar etmekten kendimi alamıyorum. Gemici assubayın çocuğunun okuldaki evrakındaki veli hanesinde hiçbir zaman babasının adı yazmaz. Gemici assubayın eşi sobada yakmak için baltayla çok güzel odun parçalamayı mecburen bilmek zorundadır. Karda kışta odun temin etme görevi onun olduğu için oduncu kömürcülerin yerini o bilir, onlarla o muhatap olur. Gemici asssubayın eşi yeni doğan bebeğine adını hep tek başına koymuştur. Ateşlenen bebeyi doktora yetiştirmek onların görevi olduğundan en yakın çocuk doktorunun yerini en iyi onlar bilir. Hiçbir gemici assubayın ana babasının cenazesine yetişmesi mümkün olmadığından, ana babasının cenazesini hep komşuları defnetmiştir. Çocukları yetişme çağındayken hiçbir gemici astsubay çocuklarıyla oturup onların dersine yardımcı olamamıştır. “Gemimizin hareket saati: 04:00 buraktır ve alargadaki gemiye sahilden son vasıta saati45 burakta yapılacaktır” emrini aldıktan sonra gemci assubay artık gemi denen dev makinenin, işleyen mekanik bir parçası haline gelmiştir. Haftalarca, bazen aylarca, ne evinin odun kömür sorununu, ne çocuğunun okul sorununu, ne de hasta ana babasının durumunu düşünmeye hakkı yoktur.
ONLAR DEVLETİ BİZDE ONLARI BEKLİYORUZZZ.. VATAN SAGOLSUN...
emekli deniz astsubayı abimizden alıntı...
Kaportadan günde mutlaka ve mutlaka en az bir kişi, elindeki yaprak anahtarı, üstüpüyü, tornavidayı veya kalemi sinirli bir şekilde yere çarparak salona girer, pazarda köşe başında limon maydanoz satsam, bu parayı yine kazanırım, diye söylenirdi. Bu olay nerde mi olurdu? Evet iyi tahmin ettiniz. Gemi adı önemli değil, herhangi bir gemi olabilir. Olayın geçtiği yer söz konusu edeceğim herhangi bir geminin kıdemli assubay salonudur.Yeri gelmişken mesleğimizin hangi bölümü olursa olsun sıkıntılı olduğunu, stresli meslek olduğunu gemicilik denen zanaatında da diğerlerinden bir farkı olmadığını, öyle püfür püfür esen meltemle birlikte mavi yolculuğa çıkmak olmadığını belirtip, bu sıkıntıları en az çeken bir kişi olmama rağmen, bu işin kahrını 17 -18 yıl çeken meslektaşlarımın ve ailelerinin yaşadıkları sıkıntılara onların hoşgörülerine sığınarak, dilimin döndüğünce, gözlemlediğim kadarıyla yeridir deyip kısaca değinmeye çalışacağım. Yaşanan sıkıntılar aynı benzer sıkıntılar. Çektiğimiz işkenceler aynı işkence. Sadece yaşanan mekan değişik o kadar. Daha can sıkıcı olanı ise, gemide yaşanan sıkıntıların 10m x 100m bir konserve kutusunun içinde yaşanıyor olması. Üstelik seyirde olsun, limanda olsun biriyle sürtüştün diyelim, gemide bulunduğun sürece, o kişiyle görüşmeme, bulunduğu yerden uzak durma, yolunu değiştirme gibi şansın da yok.
Aynı benzer sıkıntıların karada, havada her yerde üç aşağı beş yukarı benzer şekilde yaşandığını tahmin edebiliyorum, ama tekrar etmekten kendimi alamıyorum. Gemici assubayın çocuğunun okuldaki evrakındaki veli hanesinde hiçbir zaman babasının adı yazmaz. Gemici assubayın eşi sobada yakmak için baltayla çok güzel odun parçalamayı mecburen bilmek zorundadır. Karda kışta odun temin etme görevi onun olduğu için oduncu kömürcülerin yerini o bilir, onlarla o muhatap olur. Gemici asssubayın eşi yeni doğan bebeğine adını hep tek başına koymuştur. Ateşlenen bebeyi doktora yetiştirmek onların görevi olduğundan en yakın çocuk doktorunun yerini en iyi onlar bilir. Hiçbir gemici assubayın ana babasının cenazesine yetişmesi mümkün olmadığından, ana babasının cenazesini hep komşuları defnetmiştir. Çocukları yetişme çağındayken hiçbir gemici astsubay çocuklarıyla oturup onların dersine yardımcı olamamıştır. “Gemimizin hareket saati: 04:00 buraktır ve alargadaki gemiye sahilden son vasıta saati45 burakta yapılacaktır” emrini aldıktan sonra gemci assubay artık gemi denen dev makinenin, işleyen mekanik bir parçası haline gelmiştir. Haftalarca, bazen aylarca, ne evinin odun kömür sorununu, ne çocuğunun okul sorununu, ne de hasta ana babasının durumunu düşünmeye hakkı yoktur.
ONLAR DEVLETİ BİZDE ONLARI BEKLİYORUZZZ.. VATAN SAGOLSUN...