E
EU2
Ziyaretçi
- Konu Sahibi EU2
-
- #1
Tek bir söz bile söyleyemedim, ağzımı açtım ama sesim çıkmadı... çıkamadı belki de...
belleğimi zorladım –gitme-den başka bir kelime gelmedi aklıma...
niye diye sorsa verecek cevabım yoktu...
alıştım sana bile diyemezdim ki daha alışmamıştım bile kendime... kendi yaşadıklarıma duygularıma yaptıklarıma bile her saniye şaşıran ben bir başkasına alıştım sana diyemezdim... demedim de...
gitti...
baktım arkasından... uzun uzun...
hiç birşey hissetmediğimi anladığım an hüzünlendim... kızdım kendime... her zaman söyleyecek çok şey bulan ben, tek kelime bulamıyordum...
avuttum mu kendimi böylesi daha iyi diye gerçekten de böylesi daha mı iyiydi bilmiyorum... sanırım bilemeyeceğim de...
insan yalnız ve kendine dönük bir hayvan mıydı gerçekten... kaybettiklerinde birlikteliğine mi yoksa kendine mi üzülüyordu...
daha fazla birlikte paylaşım yaşayamadığı için mi yoksa bir süre yalnız kalacağı için mi panik yaşıyordu...
kalınca bir başına aklına güzel anıların gelmesi ve eğer yalnızlık uzun sürerse kötü günlerin azalıp geçmişin sanki bir peri masalına dönüşü bir aldanma mıydı?
asla olmayacağını bile bile özlemek eskiyi, güzel bir filmmiş gibi bahsetmek yenisini bulamamanın bir sonucu mudur yoksa o kadar değerli miydi yaşananlar gerçekten...
bunu bir gerçek varsaydığımda artıyor zaman zaman o gün tek kelime bile söyleyememenin verdiği tuhaf sızı...
şimdi düşündüğümde söyleyecek çok şeyim var...
...gitme...
...çünkü...
...seni seviyorum...
...belki kendime alışamadım ama sana alıştım...
...gitme...
...ve beni mahrum bırakma gülüşünden...
...gitme...
...kendinden röfleli saçlarından...
...güzel ellerinden ve onları şekillendirme biçiminden...
...gitme...
...kulaklarım sesini özlemesin...
...gözlerim aramasın her yerde siluetini...
...gitme...
...benzer birini gördüğümde titremesin dizlerim durduk yerde...
...gitme...
...aşktandır hırçınlığım...
...gitme...
...tenim tenini özlemesin...
...gitme...
...yarım kalır her şey inan bana...
...konuşacak, yapacak çok şeyimiz var daha...
...gitme...
...ne olur...
...gitme...
...beni sensiz bırakma...
...diyemedim...
...gitti...
Vazgeçmek bir tercih midir yoksa son noktayı koymak mıdır?
Katı sınırlar içinde var olan bir fikir değiştirme zorunluluğu mudur yoksa paşa gönlün maymun iştahlılığı mıdır?Bir gidiş midir yoksa dönüş müdür?
Hepsi birdendir; hiç biri değildir...
Son noktayı koymanın vazgeçiş olduğu durumda; bize kuvvetli bir rüzgar gerekir. Çok kuvvetli bir rüzgar çıkmalı, savurmalı etrafa her şeyi ve işte gitmenin gerektiği o an gelmeli... Rüzgar cesaret üfürmeli.İnsan cesaret bulmalı ve sonra yol almalı.
Her tercihin bir vazgeçiş olduğu durumlarda ise elimizdeki ipliğin acının,riskin iğnesinden geçmesine göz yummak gerekir. Çünkü yaşam vazgeçtiklerimizin akıbeti hakkında ipuç(lar)ı vermez bizlere.
Kafamızda kalan "ya","acaba", "ama" gibi albenili sözcükler olur. Yüreğimizi kaplayan ise bazen şüphe bazen tedirginlik, çoğu zamansa heyecan olur...
Vazgeçiş bir fikir değiştirme zorunluluğu kılığındayken; en çok hüzün taşır. Zorunluluğun bilincinde olmak, dayatmayı çok yakından hissetmektir.Dayatılan konu vazgeçmeyi buyuruyorsa insan hüzünlenir.Çünkü insan olmak elinde olmayanı özlemektir. Ve vazgeçilen hep özlenir.
Rüzgar cesaret üfürürken,iplik acının iğnesinden geçerken fark etmeli; vazgeçmenin içinde neler barındırdığını...
Vazgeçmek benliğinde "geçmek" eylemini bulundurur. Geçmek,geçebilmek için önce gelmek gerekir. Çünkü ancak geldikten sonra,belli bir noktaya vardıktan sonra mümkündür geçmek.
Gelmek bir gidiştir;geçmek de öyle. Ama geçmek vazgeçmeye dönüştüğü anda yolculuk yönünü değiştirir. Gidiş dönüş olur. Zaten dönüşte bir gidiş değil midir aslında?
Peki ya dönüşe geçmenin imkansız olduğu,kişinin çaresiz kaldığı durumlar??? Ölümü çağrıştıran durumlardır bunlar. Hatta bazen ölümden ziyade cinayeti çağrıştıran durumlardır.
Cinayet...Severken vazgeçmek cinayettir. Birini sevmek; içinde duyguların en masum ve en yücesini saklamaktır. Birini severken vazgeçmekse kurşun sıkmaktır; içinde saklanan o duyguya-duyguların en savunmasız olanına-. Kanatmaktır yüreği. Cinayet işlemektir. İnsanın kendisini suçlu hissetmesidir. Ve sonra bir ömür boyu kurtulamamasıdır kendi yargıçlığından...
Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır. Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan,"Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karşılaşabilirsin.
İki ucu keskin bıçaktır bu işin.Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz. Sen,"Ama senin için şunu yaptım" derken o,"Şunu yapmadın" diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka hiç getirmediğin bir iddayla karşılaşacaksındır.
Üzülme,sen aşkı yaşaması gerektiği gibi yaşadın. Özledin,içtin,ağladın,güldün,şarkılar söyledin,düşündün,şiirler yazdın. "Peki o ne yaptı?" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Senin hayatı ıskalama lüksün yok. Onun varsa bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.
Her zamanki gibi yaşayacaksın sen."Acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani,yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki... Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor. Kitap okurkende mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç girmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana. Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası....
Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun ki aslolan YÜREKTİR. Yürek sesini bilmeyenler,ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma;yaşadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler.Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil,güneşin çiçekleri dolduracak yüreğiniii....
belleğimi zorladım –gitme-den başka bir kelime gelmedi aklıma...
niye diye sorsa verecek cevabım yoktu...
alıştım sana bile diyemezdim ki daha alışmamıştım bile kendime... kendi yaşadıklarıma duygularıma yaptıklarıma bile her saniye şaşıran ben bir başkasına alıştım sana diyemezdim... demedim de...
gitti...
baktım arkasından... uzun uzun...
hiç birşey hissetmediğimi anladığım an hüzünlendim... kızdım kendime... her zaman söyleyecek çok şey bulan ben, tek kelime bulamıyordum...
avuttum mu kendimi böylesi daha iyi diye gerçekten de böylesi daha mı iyiydi bilmiyorum... sanırım bilemeyeceğim de...
insan yalnız ve kendine dönük bir hayvan mıydı gerçekten... kaybettiklerinde birlikteliğine mi yoksa kendine mi üzülüyordu...
daha fazla birlikte paylaşım yaşayamadığı için mi yoksa bir süre yalnız kalacağı için mi panik yaşıyordu...
kalınca bir başına aklına güzel anıların gelmesi ve eğer yalnızlık uzun sürerse kötü günlerin azalıp geçmişin sanki bir peri masalına dönüşü bir aldanma mıydı?
asla olmayacağını bile bile özlemek eskiyi, güzel bir filmmiş gibi bahsetmek yenisini bulamamanın bir sonucu mudur yoksa o kadar değerli miydi yaşananlar gerçekten...
bunu bir gerçek varsaydığımda artıyor zaman zaman o gün tek kelime bile söyleyememenin verdiği tuhaf sızı...
şimdi düşündüğümde söyleyecek çok şeyim var...
...gitme...
...çünkü...
...seni seviyorum...
...belki kendime alışamadım ama sana alıştım...
...gitme...
...ve beni mahrum bırakma gülüşünden...
...gitme...
...kendinden röfleli saçlarından...
...güzel ellerinden ve onları şekillendirme biçiminden...
...gitme...
...kulaklarım sesini özlemesin...
...gözlerim aramasın her yerde siluetini...
...gitme...
...benzer birini gördüğümde titremesin dizlerim durduk yerde...
...gitme...
...aşktandır hırçınlığım...
...gitme...
...tenim tenini özlemesin...
...gitme...
...yarım kalır her şey inan bana...
...konuşacak, yapacak çok şeyimiz var daha...
...gitme...
...ne olur...
...gitme...
...beni sensiz bırakma...
...diyemedim...
...gitti...
Vazgeçmek bir tercih midir yoksa son noktayı koymak mıdır?
Katı sınırlar içinde var olan bir fikir değiştirme zorunluluğu mudur yoksa paşa gönlün maymun iştahlılığı mıdır?Bir gidiş midir yoksa dönüş müdür?
Hepsi birdendir; hiç biri değildir...
Son noktayı koymanın vazgeçiş olduğu durumda; bize kuvvetli bir rüzgar gerekir. Çok kuvvetli bir rüzgar çıkmalı, savurmalı etrafa her şeyi ve işte gitmenin gerektiği o an gelmeli... Rüzgar cesaret üfürmeli.İnsan cesaret bulmalı ve sonra yol almalı.
Her tercihin bir vazgeçiş olduğu durumlarda ise elimizdeki ipliğin acının,riskin iğnesinden geçmesine göz yummak gerekir. Çünkü yaşam vazgeçtiklerimizin akıbeti hakkında ipuç(lar)ı vermez bizlere.
Kafamızda kalan "ya","acaba", "ama" gibi albenili sözcükler olur. Yüreğimizi kaplayan ise bazen şüphe bazen tedirginlik, çoğu zamansa heyecan olur...
Vazgeçiş bir fikir değiştirme zorunluluğu kılığındayken; en çok hüzün taşır. Zorunluluğun bilincinde olmak, dayatmayı çok yakından hissetmektir.Dayatılan konu vazgeçmeyi buyuruyorsa insan hüzünlenir.Çünkü insan olmak elinde olmayanı özlemektir. Ve vazgeçilen hep özlenir.
Rüzgar cesaret üfürürken,iplik acının iğnesinden geçerken fark etmeli; vazgeçmenin içinde neler barındırdığını...
Vazgeçmek benliğinde "geçmek" eylemini bulundurur. Geçmek,geçebilmek için önce gelmek gerekir. Çünkü ancak geldikten sonra,belli bir noktaya vardıktan sonra mümkündür geçmek.
Gelmek bir gidiştir;geçmek de öyle. Ama geçmek vazgeçmeye dönüştüğü anda yolculuk yönünü değiştirir. Gidiş dönüş olur. Zaten dönüşte bir gidiş değil midir aslında?
Peki ya dönüşe geçmenin imkansız olduğu,kişinin çaresiz kaldığı durumlar??? Ölümü çağrıştıran durumlardır bunlar. Hatta bazen ölümden ziyade cinayeti çağrıştıran durumlardır.
Cinayet...Severken vazgeçmek cinayettir. Birini sevmek; içinde duyguların en masum ve en yücesini saklamaktır. Birini severken vazgeçmekse kurşun sıkmaktır; içinde saklanan o duyguya-duyguların en savunmasız olanına-. Kanatmaktır yüreği. Cinayet işlemektir. İnsanın kendisini suçlu hissetmesidir. Ve sonra bir ömür boyu kurtulamamasıdır kendi yargıçlığından...
Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır. Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan,"Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karşılaşabilirsin.
İki ucu keskin bıçaktır bu işin.Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz. Sen,"Ama senin için şunu yaptım" derken o,"Şunu yapmadın" diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka hiç getirmediğin bir iddayla karşılaşacaksındır.
Üzülme,sen aşkı yaşaması gerektiği gibi yaşadın. Özledin,içtin,ağladın,güldün,şarkılar söyledin,düşündün,şiirler yazdın. "Peki o ne yaptı?" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Senin hayatı ıskalama lüksün yok. Onun varsa bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.
Her zamanki gibi yaşayacaksın sen."Acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani,yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki... Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor. Kitap okurkende mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç girmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana. Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası....
Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun ki aslolan YÜREKTİR. Yürek sesini bilmeyenler,ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma;yaşadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler.Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil,güneşin çiçekleri dolduracak yüreğiniii....