Dayımın Karıları - Afet Bal

Kuzey

Popüler Üye
Kayıtlı Üye
30 Ocak 2007
2.027
13
116
Diğer
‘Dayımın Karıları’ ve Türkiye’nin ‘karıları’
Taylan Özgür Efe
Afet Bal ile kendisi ve önümüzdeki hafta piyasaya çıkacak ilk kitabı ‘Dayımın Karıları’ hakkında konuştuk
Çiçeği burnunda yazar adayı Afet Bal ile kendisi ve önümüzdeki hafta piyasaya çıkacak ilk kitabı ‘Dayımın Karıları’ hakkında konuştuk. İlk kitabının heyecanını yaşayan Bal, altı kez evlenen dayısının “karılarını” anlatırken kadını, erkeği ve evliliği de sorguluyor...

Bu Görsel Silinmiş veya Bulunamadı!

Kimdir Afet Bal, ne yapmak istiyor?..
Çok hata yapan ama hayatı çok seven, hatalarını tamir etmeye çalışan, hayatı olduğu gibi kucaklayan ama bir isyan içinde olan, insanları çok seven, kendini hiç beğenmeyen ama çok seven, düşünmenin; özellikle bizim ülkemiz gibi geri kalmış ve gelişmeye çalışan bir ülkede düşünmenin büyüsüne inanan biridir Afet Bal...

Biraz daha ayrıntı...
Babamın görevi nedeni ile ilköğretime Erzurum’da başladım; sonrasında İstanbul’a geldim. Atatürk Kız Lisesi’ni bitirdim. Üniversite sınavlarında istediğim bölümü kazanamadım ve İngiltere’ye gittim. Tekrar İstanbul’a döndüm ve çeşitli işlerde çalıştım ama bu dönemde üniversite eğitiminin ne kadar gerekli olduğunu algıladım. Bu düşünce ile tekrar İngiltere’ye giderek turizm otelcilik üzerine okudum. O dönem, hayatımın dönüm noktası olan bir olay yaşadım ve abimi genç yaşta kanserden kaybettim. İnsanların kendilerini, hayatı, ne yaptıklarını sorguladıkları dönemler vardır. Bu dönemde canım ne istiyorsa onu yaptım ve çok eski bir isteğim olan tiyatro oyunculuğunun peşine düştüm. Üç yıl tiyatro eğitim aldım. Sonra haber programcılığı, radyo spikerliği ve seslendirme eğitimi aldım ve bir stüdyoda dublaj elemanı olarak görev yapmaya başladım.

Aldığınız farklı konulardaki eğitimlerden sonra yazıya nasıl bulaştınız?
Kendimi bildim bileli yazıyorum. Küçük yaşlarda abime kızdım, yazdım; annemin evdeki rejimine kızdım, yazdım; küfrettim, saydım sövdüm hep yazdım. Küçük öyküler yazdım ama öykülerin kahramanları gerçekti; o evin içinde olan insanlardı. İşte üç cümleyle beş sayfayla bu insanları yazdım.

Yazdığınız ilk öykü...
Hatırladığım en eski öykümde şöyle bir cümle geçiyordu: Keşke bir at olsam, atın da altın nalları olsa, abimin üstünde tepiniyor olsa ve nallarını abimin yüzüne bastırarak yere sürtüyor olsa...

Kitap yazma fikri ne zaman ve nasıl doğdu?
Bir yıl önce karar verdim. Bunu bana yakın çevrem, özellikle de annem çok söylüyordu. “Sen yaz. Şiir yaz, şarkı sözü yaz ama yaz” diyorlardı. Onlar benim -abartılı olacak ama- kullandığım dile göre ya da hayat içerisinde çevreme karşı soyunduğum avukatlık görevine göre bu konuda ısrar ediyorlardı. Bir de her tartışmada, her kavgada benim yanımda olduklarında mutlaka karşımdakini sürkülase etmişimdir ki insanlar, bundan da etkileniyorlardı ve “Sen bu konuştuğun gibi yazsan var ya” diye cümleler duyuyordum hep...

Dayınızın, bir kitapla anlatmayı gerektiren ne gibi bir özelliği var?
Dayımı anlatmıyorum aslında; onun hayatına giren kadınları anlatıyorum. Toplamına baktığımda ne düşündüğüme ulaşıyorum. Şimdi iyi kötü eğitim almış kadınların hayata karşı daha dik, daha sağlam olmaları gerekir. Ama bunun tersine, erkekten beklentiye girmelerinden nefret ediyorum. Şimdi televizyonlarda izliyorum. Gece 2’de 3’te kalkıyor kadınlar; balçık tarlalarında bizim soframıza paket ile gelen pirinci tek tek topluyorlar. Bu durumda onlardan daha farklı şartlara, imkanlara sahip olan kadınların bunun farkında olmaları gerekir.

Dayınızın “karılarından” genel olarak kadına mı ulaşmak istediniz?
Ben sosyolog değilim. Şimdi benim gözlemlediğim kadarı ile kadınlar kendi içlerinde gruplara ayrılıyor. Benim kast ettiğim belirli bir kısım. Benim şehirde yaşarken tanıştığım, hayatlarına tanık olduğum, gözlemlediğim bir kısım. Ki bunlar, azımsanacak bir kesim değil. Dayımın karıları da öyle. Hiçbirisinin kitap okumak gibi bir kaygısı olduğunu görmedim. Ben neyim, kimim diye bir kaygıları yok. Bunları dayımın karıları ile ilgili söylüyorum ama bunu genelleştirebiliriz. Ben isyan etmeseydim; hayaller kurmasam, onların peşinden koşmasam, bugün kendi ayakları üzerinde duran kendine yeten bir kadın tipi olmazdım.

Bu biraz insanın içinde olan bir şey. Ama sırtını dayamak, bazı kadın tiplerinin işine geliyor; dayımın karıları da bu tip insanlar... Sadece kişisel çaba ile kadınlar başarılı olabilir, ezilmekten kurtulabilirler mi?
Hayır değil tabii. Bakın bu, koşullarla ilgili bir şey. Bazı kadınların durumu tamamen farklı. Mesela Anadolu’da yaşayan kadılar... Gerçekleri göz ardı etmiyorum; benim eleştirdiğim kadınlar, ellerinde birtakım imkanlar olanlar. Buna rağmen ezik durumda olanlar; ben bunu eleştiriyorum. Yükümlülükleri var. Çevre koşulları, ekonomik durum; bunlar, kişinin yapabilecekleri ve yapamayacakları üzerinde kesinlikle belirleyici. Yani eğer sen diğerinden şu kadar fazla imkana sahipsen, bunu değerlendirmek zorundasın. Bu memlekete olan borcudur bir insanın. Ben bir kadın sorununun var olduğunu kabul etmiyorum. Böyle bir şey yok; insan sorunu var. Kadın, genelde ikinci planda kaldığı için ve erkeğe bağımlı yaşadığı için bir kadın sorunundan söz ediyoruz. Ama bir erkek sorunu yok mu? Erkekler ezilmiyor mu? Tabii ki evet. O zaman insan sorunu var demeliyiz.

Kadınlar, kadın olmalarından kaynaklı sorunlar yaşamıyor mu?
Bu memleketin bir temel sorunu var. Eğer kadın sorunu diyerek erkeğe karşı tedbirler alırsanız olmaz; denge bu sefer başka türlü bozulur. Bir kere insanı tanımlamada bir sorun var diye düşünüyorum.

i>Doğrudan söyleyen, biraz da “küfürlü” bir anlatım tarzınız var...
Ben öyleyim. Olduğum gibi yazdım. Rahatım; anlaşmayı seviyorum, anlatabilmeyi seviyorum. Konuştuğum gibi samimi ve içten. Ve bunun arkasında durabilirim. Ben, hayatımda da küfreden bir insanım. Akşama kadar beş yüz kere küfrederim.
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…