- 20 Haziran 2007
- 4.250
- 27
- 45
Birisi, senin yolunun üzerinden geçtiği için daha mutlu mu? İşte başarı bu.
Başkalarına katkıda bulunmaktan vazgeçtiğin gün ölmeye de başlamışsın demektir. Yüreğinde vermenin hazzı olmayan kişi en kötü kalp hastalığına sahiptir.
Hayattaki gerçek başarı başkaları için yaptıklarınla ölçülür. Bilge kişi kendi mutluluğunun başkalarının mutluluğunu da içinde barındırdığını bilir. Yaşanmaya değen hayat, başkalarının hayatlarına katkısı olan hayattır.
Bir dokunmanın, bir tebessümün, bir sevecen sözün, dinleyen kulağın, içten gelen bir iltifatın, ufacık bir ilginin bile bir hayatı değiştirebileceğini çoğu kez unutuyoruz ya da önemsemiyoruz.
Kendimiz için yaptığımız her şey bizimle ölüyor ama başkaları ve dünya için yaptığımız şey biz öldükten sonra da yaşamaya devam ediyor.
Hayatındaki dakikalar için yaptığın en iyi yatırım başkalarına verebilme gücüne sahip olduğun dakikalardır.
Çünkü bu yatırım sana o hep aranılan huzur olarak geri döner. İki elimiz var. Biri kendimize diğeri başkalarına verebilmek için.
Başkalarına yardım etmek özünde kendimize yardım etmektir. Çünkü o daireyi tamamlar ve yine bize geri döner.
Belki küçücük bir tebessüm bile o anda o kişinin ihtiyacı olan şeydir. Hiç kimsenin kimseye yardım etmediği bir insanlık varlığını ne kadar sürdürür dersin? Böyle bir hayat olabilir mi? Olsa bile buna hayat denir mi? Herhalde cehennemin tanımı olurdu bu.
En büyük suçluluk duygusu senden yardım isteyen bir kişiye yardım edebilme gücün ve zamanın olduğu halde etmemekten kaynaklanır.
Tabii yardım talep eden derken yardım istemeyi bir sömürü yolu olarak alışkanlık haline getirmiş, hayatın kendilerine borçlu olduğunu düşünen, balık tutmayı öğrenmek yerine hazır balık isteyenleri, kendi yaşamsal sorumluluklarını başkalarının omzuna yıkmak isteyenleri kast etmiyorum. Bu tür insanlar başkalarının kendilerine, kendilerinin kendilerine harcadıkları zamandan daha fazla zaman ayırmasını, sorunlarına çözümler bulmasını talep eder… ve talepleri bitmez.
Vermek, her isteyene, ağlayıp sızlayana, şikayet edene değil, kendileri için gerçekten bir şeyler yapmak isteyenlere yaptığın para ve zaman yatırımıdır.
Özellikle zaman konusunda çok seçici olmak zorundayız. Çünkü herkesin banka hesabına her gün 1440 dakikalık zaman birimi yatırılıyor.
Bunu özenle kullanmak da kişinin büyük sorumluluğudur; hem kendine hem bütüne karşı. Çünkü gün bitiminde bankadaki hesap kapatılıyor.
Bu nedenle zamanın nasıl kullanıldığından sorumluyuz. Sorumsuzca kullanılan zaman başkaları tarafından yağmaya uğrar. Tıpkı milli piyango biletinden büyük ikramiyeyi kazanmış insanların etrafında karınca sürüsü gibi ortaya çıkan akrabaların ve yardım talep eden insanların toplanması gibi. Bu nedenle çiçeğin yetişeceği toprağa tohum ekmek önemli, çorak araziye değil.
Hayatına şöyle dönüp baktığında hatırladığın şeyler, başkalarına yürekten verdiğin anlardır. Sana yürekten verilenlerin hepsini hatırlamasan bile.
Başkalarına yaptığımız yardım bu dünyadaki ev kiramızı ödemenin yoludur. Ev kirası olarak verdiğimiz her şey bu dünyayı başkaları için daha güzel hale getiriyor.
Sıkıntıda olan bir kişiye söylenecek destekleyici bir söz bile hayat değiştirebilir.
Tren kazaları, trenin bir milimetre raydan çıkmasıyla gerçekleşiyor. Bir milimetreye küçük diyebilir miyiz? Rotasını bir derece şaşmış uçak gideceği yerden 600 kilometre uzaklaşıyor. Bir dereceye küçük diyebilir miyiz?
Başkalarının başarmasına katkıda bulunduğumuz her şey bize de başarı olarak geri döner.
“Hayatın en acil sorusu: Başkaları için ne yapıyorsun?” diyor Martin Luther King.
Dünyanın sana verdiğinden daha fazlasını sen dünyaya verdiğinde gerçek anlamda başarılı olursun. Daha çok şeye sahip olmanın yolu daha çok vermekten geçiyor. Yürekten vermeyi bilen için ihtiyacı olduğu anda ona uzanan el bulması doğaldır.
“Kuşlar gibi uçacak teknolojimiz var. Balıklar gibi yüzebiliyoruz. Gemilerle okyanusları aşabiliyoruz. Ama şu minicik gezegende kardeş gibi yaşamayı öğrenemedik henüz.” sözü de Martin Luther King’e ait.
Sahip olduklarının değerini bil. Şükran duy. Ama onları kalıcı güvence olarak görme. Sahip olduklarını senden daha talihsiz olanlarla paylaş. Yarının ne getireceğini bilemezsin ki.
Büyük şeyler yapmak herkesin harcı değil ama küçük şeyleri sevgiyle yapabiliriz.
Hayatın en büyük sırlarından biri başkalarına yaptığımız her yardımın kendimize yapmış olduğumuz bir yardım olduğudur. Ne ekersen onu biçersin sözü işte bu sırrın bilge sözü.
Sadece onu yukarı kaldırmak için aşağıya bakmak dışında hiç kimseye yukarıdan bakma. Günümüzün en büyük hastalığı verem, AIDS, cüzzam değil, hiç kimse tarafından istenmeme duygusudur. Hiç vermeyi bilen insanlar bu duyguyu yaşayabilir mi?
İstenmeyen insan sadece almayı bilen, dünyanın ona borçlu olduğunu sanan insandır.
Hepimiz hayatımızın bazı dönemlerinde başkalarının yardımına ihtiyaç duyarız. Gerçek zenginlik, başkalarına verebilecek bir şeylerimizin olmasıdır.
Aldığımız şeylerle hayatımızı kazanıyoruz.
Verdiğimiz şeylerle hayatımızı YAŞANMAYA değer kılıyoruz
sevgilera.s.
Başkalarına katkıda bulunmaktan vazgeçtiğin gün ölmeye de başlamışsın demektir. Yüreğinde vermenin hazzı olmayan kişi en kötü kalp hastalığına sahiptir.
Hayattaki gerçek başarı başkaları için yaptıklarınla ölçülür. Bilge kişi kendi mutluluğunun başkalarının mutluluğunu da içinde barındırdığını bilir. Yaşanmaya değen hayat, başkalarının hayatlarına katkısı olan hayattır.
Bir dokunmanın, bir tebessümün, bir sevecen sözün, dinleyen kulağın, içten gelen bir iltifatın, ufacık bir ilginin bile bir hayatı değiştirebileceğini çoğu kez unutuyoruz ya da önemsemiyoruz.
Kendimiz için yaptığımız her şey bizimle ölüyor ama başkaları ve dünya için yaptığımız şey biz öldükten sonra da yaşamaya devam ediyor.
Hayatındaki dakikalar için yaptığın en iyi yatırım başkalarına verebilme gücüne sahip olduğun dakikalardır.
Çünkü bu yatırım sana o hep aranılan huzur olarak geri döner. İki elimiz var. Biri kendimize diğeri başkalarına verebilmek için.
Başkalarına yardım etmek özünde kendimize yardım etmektir. Çünkü o daireyi tamamlar ve yine bize geri döner.
Belki küçücük bir tebessüm bile o anda o kişinin ihtiyacı olan şeydir. Hiç kimsenin kimseye yardım etmediği bir insanlık varlığını ne kadar sürdürür dersin? Böyle bir hayat olabilir mi? Olsa bile buna hayat denir mi? Herhalde cehennemin tanımı olurdu bu.
En büyük suçluluk duygusu senden yardım isteyen bir kişiye yardım edebilme gücün ve zamanın olduğu halde etmemekten kaynaklanır.
Tabii yardım talep eden derken yardım istemeyi bir sömürü yolu olarak alışkanlık haline getirmiş, hayatın kendilerine borçlu olduğunu düşünen, balık tutmayı öğrenmek yerine hazır balık isteyenleri, kendi yaşamsal sorumluluklarını başkalarının omzuna yıkmak isteyenleri kast etmiyorum. Bu tür insanlar başkalarının kendilerine, kendilerinin kendilerine harcadıkları zamandan daha fazla zaman ayırmasını, sorunlarına çözümler bulmasını talep eder… ve talepleri bitmez.
Vermek, her isteyene, ağlayıp sızlayana, şikayet edene değil, kendileri için gerçekten bir şeyler yapmak isteyenlere yaptığın para ve zaman yatırımıdır.
Özellikle zaman konusunda çok seçici olmak zorundayız. Çünkü herkesin banka hesabına her gün 1440 dakikalık zaman birimi yatırılıyor.
Bunu özenle kullanmak da kişinin büyük sorumluluğudur; hem kendine hem bütüne karşı. Çünkü gün bitiminde bankadaki hesap kapatılıyor.
Bu nedenle zamanın nasıl kullanıldığından sorumluyuz. Sorumsuzca kullanılan zaman başkaları tarafından yağmaya uğrar. Tıpkı milli piyango biletinden büyük ikramiyeyi kazanmış insanların etrafında karınca sürüsü gibi ortaya çıkan akrabaların ve yardım talep eden insanların toplanması gibi. Bu nedenle çiçeğin yetişeceği toprağa tohum ekmek önemli, çorak araziye değil.
Hayatına şöyle dönüp baktığında hatırladığın şeyler, başkalarına yürekten verdiğin anlardır. Sana yürekten verilenlerin hepsini hatırlamasan bile.
Başkalarına yaptığımız yardım bu dünyadaki ev kiramızı ödemenin yoludur. Ev kirası olarak verdiğimiz her şey bu dünyayı başkaları için daha güzel hale getiriyor.
Sıkıntıda olan bir kişiye söylenecek destekleyici bir söz bile hayat değiştirebilir.
Tren kazaları, trenin bir milimetre raydan çıkmasıyla gerçekleşiyor. Bir milimetreye küçük diyebilir miyiz? Rotasını bir derece şaşmış uçak gideceği yerden 600 kilometre uzaklaşıyor. Bir dereceye küçük diyebilir miyiz?
Başkalarının başarmasına katkıda bulunduğumuz her şey bize de başarı olarak geri döner.
“Hayatın en acil sorusu: Başkaları için ne yapıyorsun?” diyor Martin Luther King.
Dünyanın sana verdiğinden daha fazlasını sen dünyaya verdiğinde gerçek anlamda başarılı olursun. Daha çok şeye sahip olmanın yolu daha çok vermekten geçiyor. Yürekten vermeyi bilen için ihtiyacı olduğu anda ona uzanan el bulması doğaldır.
“Kuşlar gibi uçacak teknolojimiz var. Balıklar gibi yüzebiliyoruz. Gemilerle okyanusları aşabiliyoruz. Ama şu minicik gezegende kardeş gibi yaşamayı öğrenemedik henüz.” sözü de Martin Luther King’e ait.
Sahip olduklarının değerini bil. Şükran duy. Ama onları kalıcı güvence olarak görme. Sahip olduklarını senden daha talihsiz olanlarla paylaş. Yarının ne getireceğini bilemezsin ki.
Büyük şeyler yapmak herkesin harcı değil ama küçük şeyleri sevgiyle yapabiliriz.
Hayatın en büyük sırlarından biri başkalarına yaptığımız her yardımın kendimize yapmış olduğumuz bir yardım olduğudur. Ne ekersen onu biçersin sözü işte bu sırrın bilge sözü.
Sadece onu yukarı kaldırmak için aşağıya bakmak dışında hiç kimseye yukarıdan bakma. Günümüzün en büyük hastalığı verem, AIDS, cüzzam değil, hiç kimse tarafından istenmeme duygusudur. Hiç vermeyi bilen insanlar bu duyguyu yaşayabilir mi?
İstenmeyen insan sadece almayı bilen, dünyanın ona borçlu olduğunu sanan insandır.
Hepimiz hayatımızın bazı dönemlerinde başkalarının yardımına ihtiyaç duyarız. Gerçek zenginlik, başkalarına verebilecek bir şeylerimizin olmasıdır.
Aldığımız şeylerle hayatımızı kazanıyoruz.
Verdiğimiz şeylerle hayatımızı YAŞANMAYA değer kılıyoruz
sevgilera.s.