Kadının en önemli zevklerinden biri de evlat sevgisidir. Bu yüzden en büyük acılarından biri de onu kaybetmektir. Kadınlarda genetik olarak çocukları koruma dürtüsü bulunur, bu sebeple anne kendini çocuklarına feda eder. Bu duygunun bir kadında olması kural, olmaması istisnadır. Bu eğilim, çocuk yapmayı ve onun fedakarlıklarına katlanmayı sağlar. Özellikle ilk iki sene çocuğa bakmak, büyük bir fedakarlık ister. Uykusuzluk ve yorgunluk gibi pek çok fedakarlığı, anneler zevkle yaparlar. Hiçbir rahatsızlık duymadan, of bile demeden bunca fedakarlığa göğüs germek, modüllerimizin isteği ile gerçekleşir.
Hatta çocuk istemeyen bir kadın bile çocuk gördüğünde onunla arasında duygusal bir çekim oluşur. Çocuğun masum ve sevimli halinde kendini feda etme duygusu gelişir. Bu sadece insanda değil, hayvanlarda da böyledir. Meselâ bir tavuk, yavrusu için aslana saldırabilir. Bu sevginin farklı bir formudur. Karşılıksız, şartsız, 'çünkü' ve 'eğer' kelimelerinin olmadığı bir sevgidir. 'Seni eğer iyi olursan severim', 'seni seviyorum, çünkü akıllısın' gibi ön şartların getirilemeyeceği bir histir. Bu şefkat olarak da bilinir.
Allah, insanı yaratırken, kendi çocuğuyla ilgilenmenin getirdiği zahmetlere peşin bir zevk vermiştir. Beyin o esnada mutluluk kimyasalları salgılar ve müthiş bir keyif alır. Öyle anneler vardır ki; 'İstanbul'daki gece hayatının bütün zevklerini bana verseniz, çocuğumla beraber olmanın yerini tutmaz' derler. Bunun keyfini çıkarmak çok önemlidir. İnsanlar, onun zahmetine değil, güzelliğine odaklandığı zaman, çocuklarını daha kolay büyütürler. Çocuğun her yaşının ayrı bir güzelliği vardır ve annenin bu tadı kaçırmaması gerekir. Meselâ, çalışan anneler çocuğun ilk yürüdüğü ve ilk hecelediği zamanları kaçırırlar. Fakat çocuk büyümeye başladığında, ayakları üzerinde durabilmesi için, -anaç tavukların yavrularını itmesi gibi- biraz serbest bırakılmalıdır.
Tavuklar üzerinde yapılan bir deneyde, kendi yumurtalarından çıkan civcivleri mavi ve kırmızı olmak üzere iki ayrı renge boyayıp, annelerine getiriyorlar. Netice de her civciv, onca karışıklığa rağmen, kendi annesini buluyor. Arada sanki sevgi partikülleri ya da müzikal enerji varmış gibi taraflarda karşılıklı olarak iletişim oluşuyor.
Küçük bir bağ, hatta annenin kokusu bile çocuğu rahatlatır. Bir anne ya da baba çocuğun başını okşadığında, onun beyninde mutluluk kimyasalı salgılanır. Çocukları mutlu etmek için fiziksel temas çok önemlidir. Eskiden çocuklar özgüvenlerinin gelişmesi için beşiğe konulurdu ve onlarla ilgilenilmezdi. Öğrencilik yıllarımda çocuk doktorları, 'çocuğu yüzü koyun yatırın, karışmayın' derlerdi. Şimdi ise, 'annesi çocuğu emzirmese bile, kucağına almalı' deniliyor. Bu değişim, fiziksel temasın çocuğun beyninde mutluluk kimyasalı salgıladığının ortaya çıkmasından sonra gerçekleşti. Bilim önceki yolun yanlışlığını anladı, ama o arada bir çok çocuk bu ilgisizliğin bedelini ödemiş oldu.
Kısacası, çocuk yapmak ve çocuğu korumak, genlerimize kodlanmıştır.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan