- 20 Kasım 2006
- 1.098
- 26
Zulüm acı çektirmektir. Zalim, acı çektiren kişiye denmez mi? Kimin kime acı çektirdiği önemli değil. Siz birisine haksız bir muamelede bulunuyorsanız, hak etmediği acıları çektiriyorsanız bu tanımın içine girersiniz. Anne de olsanız, baba da.
İki yıl önce bir konferansımdan sonra duyarlı bir anne yanıma geldi. Anlattıklarıma katkı sağlayacağını düşündüğü notlarını bana verdi. Notlarını inceledim. Çok güzel bilgiler derlemişti. Notları okurken bir cümle çok dikkatimi çekti. “Zalim bir anne babanın evladın çektirdiği acı ile, cahil bir anne babanın evladını çektirdiği sıkıntılar arasında fark yoktur. Bu cümleyi okuyunca hemen yanına not düştüm; Evet! Cehalet zulümdür.”
* * * * * * * * *
Çocuğu başka çocuklarla kıyaslamak zulümdür.
Evde, misafirlerinizin yanında, çocuğunuzu başkalarıyla kıyaslarsanız ona zulmetmiş olursunuz. “Helal olsun senin çocuğuna. Şunun gözlerine bak. Maşallah. Takdir almış yine. Benim ki de akşama kadar oyun peşinde. Karnesinde yine zayıfları var. Adam olmayacak benim aptal oğlan!” dediğiniz anda çocuğunuzla iletişim köprülerini yıkmaya başlarsınız.
Hiç düşündünüz mü bir gün oğlunuz gelse ve size “Baba! Senin yaptığın babalıkta babalık mı ki? Benim arkadaşımın bir babası var. Ben babalık diye buna derim dese ne hissedersiniz? “Nankör evlat” damgasını çocuğunuzun alnına yapıştırırsınız.
Ya da kızınız size gelse ve, “Anne senin yaptığında annelik mi ki? Benim arkadaşımın bir annesi var. Ben annelik diye buna derim” dese ne hissedersiniz? Emzirdiğiniz sütten başlar, annelik hakkından çıkarsınız.
Kıyaslanma duygusu insanı inciten, acı çektiren bir duygudur.
Acı çektirmek zulmetmek değil midir?
Yüzüne vurmak zulümdür
“Yemedim yedirdim, içmedim içirdim. Senin için dershane taksitlerini ödedim. Sana şu kadar masraf yaptım, şunu aldım, bunu aldım…” diye başlayan cümleleri sürekli kurmakta zulümdür. Yaptığınız iyilikleri çocuklarınızın yüzüne vurmayın.
Eşiniz size aldığı hediyelerin her gün lafını yapsa ne yaparsınız? Size iyilik yapan bir arkadaşınız her gün bu iyiliğini sizin yüzünüze vursa ne hissedersiniz?
Karnesi kadar sevmek (başarılı-başarısız ayrımı yapmak) zulümdür.Karnedeki zayıflar, evlat sevgisinin derecesi azaltan faktörler olmamalı. Teşekkür ve takdir belgeleri de sevgiyi arttıran etkenler arasında olamaz. Evladınızın “varlığı” sevilmeyi hak ediyor. Başarılı olması için elinizden geleni elbette yapmalısınız. Ancak her çocuk okul derslerinde başarılı olacak diye bir kural yok. Her çocuğun takdirlerle dolu bir karnesi olmak zorunda da değil. Takdir alan evladınızla zayıf getiren evladınıza zulmederseniz, hem kardeşler arasında sevgi bağlarını hem de evladınızla aranızdaki iletişim köprülerini yıkarsınız.
İnsanı “karnesi kadar sevmek” zulümdür.
Sevgisiz bırakmak, saçlarını okşamamak, ellerinden tutmamak zulümdür
İnsanlara acı çektirmek için onları aç ve susuz bırakarak onlara işkence yaparlar. Sadece fiziki ihtiyaçlardan mahrum kalmak insana acı çektirmez. Sevgisiz kalmakta insana acı çektirir. Çünkü insan emekle büyür, ekmekle doyar, sevgiyle yaşar. İnsan her yaşta sevildiğini bilmek ve duymak ister. Özellikle çocuklar buna daha çok ihtiyaç duyar.
Çocukları sevgi sözcüğünden mahrum bırakmakta zulümdür.
Adam yerine koymamak zulümdür
“Sen küçüksün! Sen anlamazsın! Daha yaşın kaç?” gibi ifadelerle sürekli ezilen çocuklar sosyal cesaretten mahrum “pısırık” olurlar. Bir insana fikrini sormak, onu adam yerine koymaktır. Özellikle ergenlik dönemi yıllarında anne babası tarafından adam yerine konulmayan gençler, kendilerini adam yerine koyan çevrelerle daha fazla vakit geçirmeye başlıyorlar. Sözünün dinlenmediği ortamlarda (anne baba yanı da olsa) mümkün mertebe az zaman geçirmeye çalışıp, kendini hemen arkadaş çevresinin yanına atan gençler “söz” paylaşmak isterler.
İyi yönlerini görmemek sürekli eleştirmek zulümdür
Kusursuz ve mükemmel insan yoktur. İnsan artıları ve eksileri, güçlü - güçsüz yanları olan bir canlıdır. Dikenlerin gülü, güllerin dikeni gibi… Evladınızın hep eksik taraflarını görür, onu sürekli eleştirir, her fırsatta hatalarını yüzüne vurursanız ona zulmetmiş olursunuz. Eşiniz, patronunuz, arkadaşlarınız sizi sürekli eleştirse, hep eksik yönlerinizi yüzünüze vursa ne hissedersiniz?
Kız – erkek ayırımı yapmak zulümdür
İnsan cinsiyetini, ırkını, milliyetini seçme özgürlüğüne sahip değildir. Kimin erkek kimin dişi yaratılacağına Allah karar verir. Yaratıcının kararına saygısızlık yapmaktır cinsiyet ayırımı yapmak. Alemlere rahmet olarak yaratılan Hz. Peygamberimizin nesli, hayatta kalan tek kızından devam etmedi mi? Bunu bile bile kız çocuklarını hor görmek, erkek çocuklarını üstün tutmak hangi aklın ürünüdür?
Kız çocuklarına cinsiyeti yüzünden zulmedenler, erkek çocuklarının zulmüne uğrar. Allah “takva” üstünlüğüne bakarken siz “cinsiyet” ayrımı yaparsanız zulmetmiş olursunuz.
Sağlıklı ve hayırlı bir evladınız olduğu için şükretmezseniz kendinize de acı çektirirsiniz. Zalim en büyük zulmü kendisine yapar…
* * * * * * * * *
Zulmetmek için zalim olmaya gerek yok!
Zulmedenle zulme uğrayan kişiler, anne-baba-evlat bile olsa, zulmün sebebi cehalettir.
Öyleyse, cehalet zulümdür…
Alıntı:Sait Çamlıca
İki yıl önce bir konferansımdan sonra duyarlı bir anne yanıma geldi. Anlattıklarıma katkı sağlayacağını düşündüğü notlarını bana verdi. Notlarını inceledim. Çok güzel bilgiler derlemişti. Notları okurken bir cümle çok dikkatimi çekti. “Zalim bir anne babanın evladın çektirdiği acı ile, cahil bir anne babanın evladını çektirdiği sıkıntılar arasında fark yoktur. Bu cümleyi okuyunca hemen yanına not düştüm; Evet! Cehalet zulümdür.”
* * * * * * * * *
Çocuğu başka çocuklarla kıyaslamak zulümdür.
Evde, misafirlerinizin yanında, çocuğunuzu başkalarıyla kıyaslarsanız ona zulmetmiş olursunuz. “Helal olsun senin çocuğuna. Şunun gözlerine bak. Maşallah. Takdir almış yine. Benim ki de akşama kadar oyun peşinde. Karnesinde yine zayıfları var. Adam olmayacak benim aptal oğlan!” dediğiniz anda çocuğunuzla iletişim köprülerini yıkmaya başlarsınız.
Hiç düşündünüz mü bir gün oğlunuz gelse ve size “Baba! Senin yaptığın babalıkta babalık mı ki? Benim arkadaşımın bir babası var. Ben babalık diye buna derim dese ne hissedersiniz? “Nankör evlat” damgasını çocuğunuzun alnına yapıştırırsınız.
Ya da kızınız size gelse ve, “Anne senin yaptığında annelik mi ki? Benim arkadaşımın bir annesi var. Ben annelik diye buna derim” dese ne hissedersiniz? Emzirdiğiniz sütten başlar, annelik hakkından çıkarsınız.
Kıyaslanma duygusu insanı inciten, acı çektiren bir duygudur.
Acı çektirmek zulmetmek değil midir?
Yüzüne vurmak zulümdür
“Yemedim yedirdim, içmedim içirdim. Senin için dershane taksitlerini ödedim. Sana şu kadar masraf yaptım, şunu aldım, bunu aldım…” diye başlayan cümleleri sürekli kurmakta zulümdür. Yaptığınız iyilikleri çocuklarınızın yüzüne vurmayın.
Eşiniz size aldığı hediyelerin her gün lafını yapsa ne yaparsınız? Size iyilik yapan bir arkadaşınız her gün bu iyiliğini sizin yüzünüze vursa ne hissedersiniz?
Karnesi kadar sevmek (başarılı-başarısız ayrımı yapmak) zulümdür.Karnedeki zayıflar, evlat sevgisinin derecesi azaltan faktörler olmamalı. Teşekkür ve takdir belgeleri de sevgiyi arttıran etkenler arasında olamaz. Evladınızın “varlığı” sevilmeyi hak ediyor. Başarılı olması için elinizden geleni elbette yapmalısınız. Ancak her çocuk okul derslerinde başarılı olacak diye bir kural yok. Her çocuğun takdirlerle dolu bir karnesi olmak zorunda da değil. Takdir alan evladınızla zayıf getiren evladınıza zulmederseniz, hem kardeşler arasında sevgi bağlarını hem de evladınızla aranızdaki iletişim köprülerini yıkarsınız.
İnsanı “karnesi kadar sevmek” zulümdür.
Sevgisiz bırakmak, saçlarını okşamamak, ellerinden tutmamak zulümdür
İnsanlara acı çektirmek için onları aç ve susuz bırakarak onlara işkence yaparlar. Sadece fiziki ihtiyaçlardan mahrum kalmak insana acı çektirmez. Sevgisiz kalmakta insana acı çektirir. Çünkü insan emekle büyür, ekmekle doyar, sevgiyle yaşar. İnsan her yaşta sevildiğini bilmek ve duymak ister. Özellikle çocuklar buna daha çok ihtiyaç duyar.
Çocukları sevgi sözcüğünden mahrum bırakmakta zulümdür.
Adam yerine koymamak zulümdür
“Sen küçüksün! Sen anlamazsın! Daha yaşın kaç?” gibi ifadelerle sürekli ezilen çocuklar sosyal cesaretten mahrum “pısırık” olurlar. Bir insana fikrini sormak, onu adam yerine koymaktır. Özellikle ergenlik dönemi yıllarında anne babası tarafından adam yerine konulmayan gençler, kendilerini adam yerine koyan çevrelerle daha fazla vakit geçirmeye başlıyorlar. Sözünün dinlenmediği ortamlarda (anne baba yanı da olsa) mümkün mertebe az zaman geçirmeye çalışıp, kendini hemen arkadaş çevresinin yanına atan gençler “söz” paylaşmak isterler.
İyi yönlerini görmemek sürekli eleştirmek zulümdür
Kusursuz ve mükemmel insan yoktur. İnsan artıları ve eksileri, güçlü - güçsüz yanları olan bir canlıdır. Dikenlerin gülü, güllerin dikeni gibi… Evladınızın hep eksik taraflarını görür, onu sürekli eleştirir, her fırsatta hatalarını yüzüne vurursanız ona zulmetmiş olursunuz. Eşiniz, patronunuz, arkadaşlarınız sizi sürekli eleştirse, hep eksik yönlerinizi yüzünüze vursa ne hissedersiniz?
Kız – erkek ayırımı yapmak zulümdür
İnsan cinsiyetini, ırkını, milliyetini seçme özgürlüğüne sahip değildir. Kimin erkek kimin dişi yaratılacağına Allah karar verir. Yaratıcının kararına saygısızlık yapmaktır cinsiyet ayırımı yapmak. Alemlere rahmet olarak yaratılan Hz. Peygamberimizin nesli, hayatta kalan tek kızından devam etmedi mi? Bunu bile bile kız çocuklarını hor görmek, erkek çocuklarını üstün tutmak hangi aklın ürünüdür?
Kız çocuklarına cinsiyeti yüzünden zulmedenler, erkek çocuklarının zulmüne uğrar. Allah “takva” üstünlüğüne bakarken siz “cinsiyet” ayrımı yaparsanız zulmetmiş olursunuz.
Sağlıklı ve hayırlı bir evladınız olduğu için şükretmezseniz kendinize de acı çektirirsiniz. Zalim en büyük zulmü kendisine yapar…
* * * * * * * * *
Zulmetmek için zalim olmaya gerek yok!
Zulmedenle zulme uğrayan kişiler, anne-baba-evlat bile olsa, zulmün sebebi cehalettir.
Öyleyse, cehalet zulümdür…
Alıntı:Sait Çamlıca