- 13 Eylül 2009
- 55
- 1
- 37
.
bugün bi ölüm haberi aldım...
ölüm haberi aldım ama ölen kişi meçhul.
sabah namaz vakti çalan telefonuma eşim cevap verdi. uzak diyarlarda ki bi akrabam cenazemizin olduğunu, akşam üzeri buraya geleceğini, bizim onu alıp alamayacağımızı sordu, eşim de tabi abi deyip kapattı . şahitmişim gibi anlatıyorum ama değilim aslında, ben uyanamamışım henüz.
hayal-meyal telefonun çaldığını hatırlıyorum. eşim geldi akrabamın aradığını söyledi .
-'hayırdır'
-'cenazemiz var dedi'
-'kimmiş???'
-'bilmem sormadım'
'ahh' diyorum içimden o amca öldü kesin. daha geçen hafta gördüm, çökmüştü de epey.evlendiğimden beri ilk defa görmüştüm ve çok yaşlanmıştı kadere bak 3.5 sene sonra görüşüyosun bir hafta sonra vefat haberini alıyorsun. inna lillahi ve inna ileyhi raciun.
'ama yok yaa' diyorum gene içimden o amca ölmüş olsa o abi niye gelsin o uzak diyarından daha dün gitti çünkü.
'offff o teyze öldü' diyorum bu sefer. annesi tabii.. bi annenin ölümü getirir anca bir insanı uzak diyarlardan geriye.
ama ona da konduramıyorum. amca teyzeden daha yaşlı çünkü ve hastaydı da... sonra bir diğer amca geliyor aklıma. allahım ne kadar karıştı böyle. 3 kişi hangisi acaba? allah rahmet eylesin .
o üç kişiyi düşünerek eda ediyorum sabah namazını. dua ediyorum o meçhul ölüye....
ölü diye yazıyorum ama insan herhangi birisi için rahat söylüyor ölmüş diye. ama kendinden biri oldumu; ölü diyemiyor ona onu kaybettik diyor, cenazemiz var diyor, en kötü vefat etti diyor. ölüm birden çok vahşi bir söz oluyor insanın yakını öldüğü zaman. içine oturuyor, ciğerini yakıyor, konduramıyor onu o sevdiğine..
o üç kişiyi düşünmekten uyuyamıyorum uzun bir süre. hangisi gidecek acaba anneannemin yanına. hangisine diyecek anneannem 'senmi geldin kardeşim, hoşgeldin.' diye....
uyanır uyanmaz saate bakıyorum hemen annemi arıyorum.
-'anne'diyorum 'abim aradı gece' sesi mahfolmuş, duyulamauacak kadar az çıkıyor
-'söyledimi?'
-'yaa,, anne , zahid sormamış. kim ölmüş?' annemin cevabı kısa. devam edemiyo çünkü... konuşamıyo..
'fera ablan'
kulaklarıma inanamıyorum. defalarca soruyorum. yanlış duydum, laf karıştı, bana yanlış söyledi zannediyorum allahım nasıl olur. ben teyzelerden amcalardan bahsederken, anneannem hangi kardeşini karşılayacak derken, onun yanına giden yeğeni mi. 3 çocuk annesi daha hayatının baharında fera ablamı vefat etmiş....
-'nasıl olmuş'
annem dili döndüğünce söylemeye çalışıyor birkaç cümle. dergaha giderken kaza yapmış, olay yerinde ruhunu teslim etmiş ,onunla birlikte başkaları da varmış, onlarında durumları ağırmış, henüz bi haber yokmuş. ikimizde de bişey söyleyecek takat kalmadığını anlayıp kapatıyoruz telefonu.
dalıyorum tekrar düşüncelere. aklım almıyor fera abla vefat etmiş o artık yokmuş. ama nasıl olur ben onu hiç düşünmemiştim ki o hiç insanın aklına gelmezdi ki ondan daha yaşlıları vardı daha büyükler daha hastalar onun değildi sıra diyorum kendi kendime sanki sıra diye birşey varmış gibi. sırayla hepimiz gidicez elbet birgün diyoruz ya ben yanlış anlamışım onu yaş sırası zannetmişim ama değilmiş kader sırasıymış iyilik sırasıymış. hani derler ya iyiler çok yaşamaz diye işte burda gösteriyor kendini. öyle bir insan ki; tam olarak islamı yaşamaya yeni başlamış. araştırmalar okumalar geziler daha iyi-daha iyi anlamak daha iyi yaşayabilmek, çocuklarına daha iyi örnek olabilmek için. nitekim allah da onu kendi yoluna gelirken meleklerin üzerindeyken aldı yanına.
tam bir melek gibi...
tam bir şehide gibi.
nitekim kurtuluyorum buhranlarımdan. çok şükür diyorum rabbime. ne kadar güzel bişekilde aldın onu, ne güzel canını verdi, ölümlerin en kutsalı en ölümsüzü şehitlik nasip ettin ona, en güzel en çalışkan en aşk dolu zamanında sapmasına izin vermeden buna fırsat bile tanımadan aldın onu yanına.
saatler geçiyor öğreniyorumki abi annesine söylemek için geliyormuş geriye. teyzemi göndermişler o teyzenin yanına aman bişey belli etme, telefonun fişini çek sakın öğrenmesine izin verme, ona da bişey olursa dayanamayız diye. anne yüreği nasıl dayanacak bu acıya nasıl katlanacak yavrusunun yokluğuna nasıl ayakta duracak kuzusunun ölüm haberini duyunca. aman ona bişey olmasın. bu zor zamanlarında annenin varlığı bir başkadır kalan yavrularına . onu sağlam çıkaralım bu pert haberin içinden.
bir fırsatını bulup teyzem arıyor beni. çok zor durumda... yavrusu ellerinde gitmiş bir annenin yüzüne bakıp rol yapmak zorunda.konuşuoyruz ağar ağar.sanki sesli konuşsak hararetli konuşsak merhuma saygısızlık edecekmişiz gibi usulca seçiyoruz kelimelerimizi.
-'ben tam anlayamadım nasıl olmuş nerde olmuş' diye soruyorum
başlıyor teyzem anlatmaya
-'hani onların her hafta gittikleri bi sohbet vardı ya. işte gene doluşmuşlar fera, fikret, kaan, serap ve iki çocuğu gidiyolarmış yolda kaza yapmışlar fera zaten olay yerinde can vermiş diğerleri de çok ağırmış çocuklardan biri galiba beyin kanaması geçiriyormuş hepsi yoğun bakımda komadaymış hayati tehlikeleri devam ediyormuş bir tek serap tehlikeyi atlatmış.......'
dahasını hatırlamıyorum burda böyle yazıyorum ama bunları duyarken ki halim sözlerle ifade edilebilecek gibi değil. annemle konuşurken ben anlamamışım yabancı insanlarla birlikte bir sohbete gidiyor zannetmişim. allahım onlarında durumları ağırmış bi haber alınamıyormuş derken ben tanımadığım insanlardan bahsediyoruz zannetmiştim ne kadar da kolay gelmişti o başkaları için komadaymış haber alınamıyormuş demek ama şimdi.... başkaları değillermiş onlarda merhumenin çocuğu kardeşi gelini ve yeğenleriymiş. bir buhran dalgasına daha kapılıyorum. bu seferki daha büyük daha kasvetli.. hayat mücadelesi veren 5 akrabam söz konusu oluyor şimdi de. kafam karışıyor. düşünceden düşünceye atlıyorum. demekki oğlu yanındaymış diyorum fera ablanın peki ya 2 kızı onlar için daha da acı şimdi anne kaybı kardeş kaygısı allah sabır versin diyorum atlıyorum bi diğerine fikret abiler... allahım 4 kişilik bir aile, hepsi aynı yerde, hatta ailenin müstakbel beşinci ferdide. sen yardım et rabbim sen koru onları sağ salim ayakları üzerinde çıkmalarını nasipet o hastahane kapısından.
aklım tekrar teyzeye takılıyor 1 evladını kaybetmiş 5 tanesi de can savaşı veriyo kendisi zaten hasta yeni ameliyat olmuş sen en büyük sabrı en büyük metaneti ona ver yarabbim. insan anne olduktan sonra anlıyor bir annenin halini,acısını,çaresizliğini....
saat bir türlü ilerlemiyor. düşünceler.. düşünceler.. birşeylerle oyalanmaya çalışıyorum ama nafile. herkesin sırayla gittiği sırada ki sıra bozukluğu kemiriyor tekrar beynimi, fera abla dan alamıyorum düşüncelerimi.
abinin saati gelmeden atıyoruz kendimizi dışarıya. bulunduğumuz yerden çıkınca düşünceler orada kalacakmış açık havadaki rüzgar düşüncelerimizi savurup atabilecekmiş gibi...ama nafile aynı buhranlarla karşılıyoruz abiyi.o abi ki kardeşlerine kol kanat germiş gurbet denen uzak diyarlarda onları bir arada, mutlu, huzurlu ve rahat tutabilmek için canını dişine takmış, canla-başla uğraşmış bir abi . yüce mevla ona öyle bir heybet vermiş ki görünce anlaşılıyor onun nasıl çavresine kol kanat geren bir insan olduğu. ama o heybet varya kardeş acısından, kan yarasından daha ağır basamamış. kardeşinin acısı çökmüş omuzlarına. ama hala başını dik tutmak zorunda, çünkü annesi var yolun sonunda.
biniyoruz arabaya önce hemen bir telefon görüşmesi yapıp annesini öğreniyor. diyorki giden gitti çok şükür isyanda değil kulluğun bilincindeyiz, ben şimdi annemin derdindeyim onu hasarsız kurtaralım bari..annesinin iyi olduğunu öğrenip aman sakın belli etmeyin diye defalarca tembihlemeyi de unutmadan kapatıyor telefonu. doktor yanında ilaç verdirip kendisi söyleyecek çünkü..taziye faslını atlattıktan sonra başlıyor anlatmaya
-'gördüm sena ' diyor 'teşhis için gösterdiler. ama o kadar güzeldi ki öyle nurlu öyle masumdu ki kendimi yanında bebek gibi temiz hissettim. hissettim sena... ben- o- an -onun- orda- şehit olduğunu -hissettim.yaa bir mefta bu kadar mı güzel olur bu kadar mı huzurlu olur. yüzünde bir tebessüm, örtüsü başında, melek gibi yatıyor orada.'
-'diğerleri nasıllar abi'
-'fikretin ufak iyi diğer hepsi komada...'
-'....peki ya kızlar?'
-'off sena onlar varya beni en çok üzen onlar. eve dönünce büyük kız annem nerde dayı dedi kızları aldım karşıma oturttum. anneniz şehit oldu dedim yaktılar sena ortalığı yaktılar ikisi birden başladılar ağlamaya hele küçük olan katıldı ağlamaktan sesleri hala kulağımda çınlıyor hiçbirisi değil onlar mahvetti beni.'
dayanamıyor dayı kızların ağlamalarını anlatırken sesi titriyor onunda susuyor. sakinleştirici yapsın kızlara diye çağırdığı doktoru anlatıyor dayı, doktor bişey yapmayalım içlerini boşaltsınlar rahatlasınlar böyle daha iyi olur diyince kızıyor dayı. doktora;' hele bişey olsun bu çocuklara o zaman gösteririm ben sana iyiyi kötüyü' diyor çünkü öyle bir dayı ki yeğenlerinin kılına zarar verecek olanı tanımayacak kadar baba bir dayı...
ani bir kararla sabahı beklemeye karar veriyor annesine söylemek için . çünkü o kadar ince düşünüyor ki gece nöbetçilerdense gündüz doktorları daha iyidir diyor.
dayıyla yolculuğumuz sona eriyor gönderiyoruz onu annesine doğru. burdan sonrası... gece gibi karanlık.
sena eroğlu eryılmaz
.
bugün bi ölüm haberi aldım...
ölüm haberi aldım ama ölen kişi meçhul.
sabah namaz vakti çalan telefonuma eşim cevap verdi. uzak diyarlarda ki bi akrabam cenazemizin olduğunu, akşam üzeri buraya geleceğini, bizim onu alıp alamayacağımızı sordu, eşim de tabi abi deyip kapattı . şahitmişim gibi anlatıyorum ama değilim aslında, ben uyanamamışım henüz.
hayal-meyal telefonun çaldığını hatırlıyorum. eşim geldi akrabamın aradığını söyledi .
-'hayırdır'
-'cenazemiz var dedi'
-'kimmiş???'
-'bilmem sormadım'
'ahh' diyorum içimden o amca öldü kesin. daha geçen hafta gördüm, çökmüştü de epey.evlendiğimden beri ilk defa görmüştüm ve çok yaşlanmıştı kadere bak 3.5 sene sonra görüşüyosun bir hafta sonra vefat haberini alıyorsun. inna lillahi ve inna ileyhi raciun.
'ama yok yaa' diyorum gene içimden o amca ölmüş olsa o abi niye gelsin o uzak diyarından daha dün gitti çünkü.
'offff o teyze öldü' diyorum bu sefer. annesi tabii.. bi annenin ölümü getirir anca bir insanı uzak diyarlardan geriye.
ama ona da konduramıyorum. amca teyzeden daha yaşlı çünkü ve hastaydı da... sonra bir diğer amca geliyor aklıma. allahım ne kadar karıştı böyle. 3 kişi hangisi acaba? allah rahmet eylesin .
o üç kişiyi düşünerek eda ediyorum sabah namazını. dua ediyorum o meçhul ölüye....
ölü diye yazıyorum ama insan herhangi birisi için rahat söylüyor ölmüş diye. ama kendinden biri oldumu; ölü diyemiyor ona onu kaybettik diyor, cenazemiz var diyor, en kötü vefat etti diyor. ölüm birden çok vahşi bir söz oluyor insanın yakını öldüğü zaman. içine oturuyor, ciğerini yakıyor, konduramıyor onu o sevdiğine..
o üç kişiyi düşünmekten uyuyamıyorum uzun bir süre. hangisi gidecek acaba anneannemin yanına. hangisine diyecek anneannem 'senmi geldin kardeşim, hoşgeldin.' diye....
uyanır uyanmaz saate bakıyorum hemen annemi arıyorum.
-'anne'diyorum 'abim aradı gece' sesi mahfolmuş, duyulamauacak kadar az çıkıyor
-'söyledimi?'
-'yaa,, anne , zahid sormamış. kim ölmüş?' annemin cevabı kısa. devam edemiyo çünkü... konuşamıyo..
'fera ablan'
kulaklarıma inanamıyorum. defalarca soruyorum. yanlış duydum, laf karıştı, bana yanlış söyledi zannediyorum allahım nasıl olur. ben teyzelerden amcalardan bahsederken, anneannem hangi kardeşini karşılayacak derken, onun yanına giden yeğeni mi. 3 çocuk annesi daha hayatının baharında fera ablamı vefat etmiş....
-'nasıl olmuş'
annem dili döndüğünce söylemeye çalışıyor birkaç cümle. dergaha giderken kaza yapmış, olay yerinde ruhunu teslim etmiş ,onunla birlikte başkaları da varmış, onlarında durumları ağırmış, henüz bi haber yokmuş. ikimizde de bişey söyleyecek takat kalmadığını anlayıp kapatıyoruz telefonu.
dalıyorum tekrar düşüncelere. aklım almıyor fera abla vefat etmiş o artık yokmuş. ama nasıl olur ben onu hiç düşünmemiştim ki o hiç insanın aklına gelmezdi ki ondan daha yaşlıları vardı daha büyükler daha hastalar onun değildi sıra diyorum kendi kendime sanki sıra diye birşey varmış gibi. sırayla hepimiz gidicez elbet birgün diyoruz ya ben yanlış anlamışım onu yaş sırası zannetmişim ama değilmiş kader sırasıymış iyilik sırasıymış. hani derler ya iyiler çok yaşamaz diye işte burda gösteriyor kendini. öyle bir insan ki; tam olarak islamı yaşamaya yeni başlamış. araştırmalar okumalar geziler daha iyi-daha iyi anlamak daha iyi yaşayabilmek, çocuklarına daha iyi örnek olabilmek için. nitekim allah da onu kendi yoluna gelirken meleklerin üzerindeyken aldı yanına.
tam bir melek gibi...
tam bir şehide gibi.
nitekim kurtuluyorum buhranlarımdan. çok şükür diyorum rabbime. ne kadar güzel bişekilde aldın onu, ne güzel canını verdi, ölümlerin en kutsalı en ölümsüzü şehitlik nasip ettin ona, en güzel en çalışkan en aşk dolu zamanında sapmasına izin vermeden buna fırsat bile tanımadan aldın onu yanına.
saatler geçiyor öğreniyorumki abi annesine söylemek için geliyormuş geriye. teyzemi göndermişler o teyzenin yanına aman bişey belli etme, telefonun fişini çek sakın öğrenmesine izin verme, ona da bişey olursa dayanamayız diye. anne yüreği nasıl dayanacak bu acıya nasıl katlanacak yavrusunun yokluğuna nasıl ayakta duracak kuzusunun ölüm haberini duyunca. aman ona bişey olmasın. bu zor zamanlarında annenin varlığı bir başkadır kalan yavrularına . onu sağlam çıkaralım bu pert haberin içinden.
bir fırsatını bulup teyzem arıyor beni. çok zor durumda... yavrusu ellerinde gitmiş bir annenin yüzüne bakıp rol yapmak zorunda.konuşuoyruz ağar ağar.sanki sesli konuşsak hararetli konuşsak merhuma saygısızlık edecekmişiz gibi usulca seçiyoruz kelimelerimizi.
-'ben tam anlayamadım nasıl olmuş nerde olmuş' diye soruyorum
başlıyor teyzem anlatmaya
-'hani onların her hafta gittikleri bi sohbet vardı ya. işte gene doluşmuşlar fera, fikret, kaan, serap ve iki çocuğu gidiyolarmış yolda kaza yapmışlar fera zaten olay yerinde can vermiş diğerleri de çok ağırmış çocuklardan biri galiba beyin kanaması geçiriyormuş hepsi yoğun bakımda komadaymış hayati tehlikeleri devam ediyormuş bir tek serap tehlikeyi atlatmış.......'
dahasını hatırlamıyorum burda böyle yazıyorum ama bunları duyarken ki halim sözlerle ifade edilebilecek gibi değil. annemle konuşurken ben anlamamışım yabancı insanlarla birlikte bir sohbete gidiyor zannetmişim. allahım onlarında durumları ağırmış bi haber alınamıyormuş derken ben tanımadığım insanlardan bahsediyoruz zannetmiştim ne kadar da kolay gelmişti o başkaları için komadaymış haber alınamıyormuş demek ama şimdi.... başkaları değillermiş onlarda merhumenin çocuğu kardeşi gelini ve yeğenleriymiş. bir buhran dalgasına daha kapılıyorum. bu seferki daha büyük daha kasvetli.. hayat mücadelesi veren 5 akrabam söz konusu oluyor şimdi de. kafam karışıyor. düşünceden düşünceye atlıyorum. demekki oğlu yanındaymış diyorum fera ablanın peki ya 2 kızı onlar için daha da acı şimdi anne kaybı kardeş kaygısı allah sabır versin diyorum atlıyorum bi diğerine fikret abiler... allahım 4 kişilik bir aile, hepsi aynı yerde, hatta ailenin müstakbel beşinci ferdide. sen yardım et rabbim sen koru onları sağ salim ayakları üzerinde çıkmalarını nasipet o hastahane kapısından.
aklım tekrar teyzeye takılıyor 1 evladını kaybetmiş 5 tanesi de can savaşı veriyo kendisi zaten hasta yeni ameliyat olmuş sen en büyük sabrı en büyük metaneti ona ver yarabbim. insan anne olduktan sonra anlıyor bir annenin halini,acısını,çaresizliğini....
saat bir türlü ilerlemiyor. düşünceler.. düşünceler.. birşeylerle oyalanmaya çalışıyorum ama nafile. herkesin sırayla gittiği sırada ki sıra bozukluğu kemiriyor tekrar beynimi, fera abla dan alamıyorum düşüncelerimi.
abinin saati gelmeden atıyoruz kendimizi dışarıya. bulunduğumuz yerden çıkınca düşünceler orada kalacakmış açık havadaki rüzgar düşüncelerimizi savurup atabilecekmiş gibi...ama nafile aynı buhranlarla karşılıyoruz abiyi.o abi ki kardeşlerine kol kanat germiş gurbet denen uzak diyarlarda onları bir arada, mutlu, huzurlu ve rahat tutabilmek için canını dişine takmış, canla-başla uğraşmış bir abi . yüce mevla ona öyle bir heybet vermiş ki görünce anlaşılıyor onun nasıl çavresine kol kanat geren bir insan olduğu. ama o heybet varya kardeş acısından, kan yarasından daha ağır basamamış. kardeşinin acısı çökmüş omuzlarına. ama hala başını dik tutmak zorunda, çünkü annesi var yolun sonunda.
biniyoruz arabaya önce hemen bir telefon görüşmesi yapıp annesini öğreniyor. diyorki giden gitti çok şükür isyanda değil kulluğun bilincindeyiz, ben şimdi annemin derdindeyim onu hasarsız kurtaralım bari..annesinin iyi olduğunu öğrenip aman sakın belli etmeyin diye defalarca tembihlemeyi de unutmadan kapatıyor telefonu. doktor yanında ilaç verdirip kendisi söyleyecek çünkü..taziye faslını atlattıktan sonra başlıyor anlatmaya
-'gördüm sena ' diyor 'teşhis için gösterdiler. ama o kadar güzeldi ki öyle nurlu öyle masumdu ki kendimi yanında bebek gibi temiz hissettim. hissettim sena... ben- o- an -onun- orda- şehit olduğunu -hissettim.yaa bir mefta bu kadar mı güzel olur bu kadar mı huzurlu olur. yüzünde bir tebessüm, örtüsü başında, melek gibi yatıyor orada.'
-'diğerleri nasıllar abi'
-'fikretin ufak iyi diğer hepsi komada...'
-'....peki ya kızlar?'
-'off sena onlar varya beni en çok üzen onlar. eve dönünce büyük kız annem nerde dayı dedi kızları aldım karşıma oturttum. anneniz şehit oldu dedim yaktılar sena ortalığı yaktılar ikisi birden başladılar ağlamaya hele küçük olan katıldı ağlamaktan sesleri hala kulağımda çınlıyor hiçbirisi değil onlar mahvetti beni.'
dayanamıyor dayı kızların ağlamalarını anlatırken sesi titriyor onunda susuyor. sakinleştirici yapsın kızlara diye çağırdığı doktoru anlatıyor dayı, doktor bişey yapmayalım içlerini boşaltsınlar rahatlasınlar böyle daha iyi olur diyince kızıyor dayı. doktora;' hele bişey olsun bu çocuklara o zaman gösteririm ben sana iyiyi kötüyü' diyor çünkü öyle bir dayı ki yeğenlerinin kılına zarar verecek olanı tanımayacak kadar baba bir dayı...
ani bir kararla sabahı beklemeye karar veriyor annesine söylemek için . çünkü o kadar ince düşünüyor ki gece nöbetçilerdense gündüz doktorları daha iyidir diyor.
dayıyla yolculuğumuz sona eriyor gönderiyoruz onu annesine doğru. burdan sonrası... gece gibi karanlık.
sena eroğlu eryılmaz
.