- 12 Temmuz 2006
- 35.010
- 30.365
- 60
Böbreküstü bezi, böbreğin üst bölümüne yapışık bir salgıbezidir. İşlevsel açıdan kabuk (korteks) ve iç bölüm (medulla) olmak üzere iki bölüme ayrılır. İç bölüm, başlıca etkilerini kalp-damar sistemi üzerinde gösteren adrenalin ve noradrenalin hormonlarım salgılar. Kabuk bölümü ise kolesterolden türeyen steroit yapısında çok sayıda hormon üretir.
Böbreküstü bezinin kabuğunda kimyasal yapılan ve etki mekanizmaları açısından genellikle üç ana grupta incelenen çeşitli hormonlar üretilir.
Mineralokortikoit hormonlar (özellikle aldosteron) mineral metabolizmasını etkileyerek mineral tuzlarının, Özellikle sodyumun vücuttan atılımını azaltır, böbreği doğrudan etkileyerek idrarla sodyum kaybım Önler; potasyumun vücuttan atılımını artırır.
Kandaki sodyum yoğunluğu 140 mi-liekivalan/litre dolayındadır ve sabittir. Hücre dışındaki sıvı hacmi ise değişkendir. Sodyum hücre dışına kaybedilir-se su da kaybedilir; dolayısıyla kan hacmi azalır. Vücutta bol miktarda sodyum tutulması suyun da tutulmasına ve kanın toplam hacminin artmasına yol açar.
Sodyum kan basıncının düzenlenmesini etkiler. Mineral metabolizmasını düzenleyen hormonların (özellikle aldosteron) etkisiyle böbrekten kana sodyum geri emiliminde bir artış olursa, dolaşımdaki kan hacmi artar ve buna bağlı olarak kan basıncı yükselir. Bunun tersine böbreküstü bezi kabuğunun işlevin-deki yetersizlik kan basıncının düşmesiyle sonuçlanır.
Böbreğe az kan gitmesi ve sodyum düzeyinin düşmesi böbreklerden renin adlı maddenin salgılanmasını uyanr. Renin karaciğerden salgılanan aryiyotensi-nojeni etken duruma geçen anjiyotensi-ne çevirir. Bu da damar kaslarını büzme etkinliğinin yanı sıra aldosteron salgılanmasını uyararak tuz tutulmasına, dolayısıyla su tutulmasına neden olur. Damarların büzülmesi ve içindeki sıvı miktarının artması kan basıncını yükseltir.
Böbreküstü kabuğu hormonları, gli-kokortikoit hormonlar (başlıca hidrokor-tizon) şeker metabolizmasını düzenler, vücutta protein ve yağ asitleri gibi başka maddelerden glikoz yapımım (glikoneo-genez) uyanr. Bunun için, çeşitli doku*lardaki, özellikle de kas dokusundaki proteu -erin glikoza dönüştürülmek üze*re aminoasitlere parçalanmaları gerekir. Kabuk hormonlarının glikokortikoit türleri yağ dokusunun da parçalanmasını (lipoliz) kolaylaştırır. Böylece açığa çıkan yağ asıieri glikoz yapımında kullanılır. Şeker metabolizması ile ilgili hor*monlar vücutta glikoz yoğunluğunu ve kandaki glikoz düzeyini artırır. Glikoz metabolizmasıyla ilgili başlıca kabuk hormonu kortizoldür. Glikokortikoit hormonlar ayrıca iltihap giderici ve bağışıklığı baskılayıcı etki gösterir. Hücre düzeyindeki bu etkiler, doğrudan lizo-zom zarının sağlamlaşmasıyla sağlanır. Lizozomlar, hücrenin “sindirim sistemini” oluşturan ve içinde çeşitli maddeleri eriten enzimler bulunan küçük kesecikerdir. Birçok hastalıkta ortaya çıkan iltihap lizozom keseciklerinin içerdiği maddelerin salgılanmasıyla oluşur. Lizozom zarının sağlamlaşması, enzim salgısını durdurarak yerel iltihap oluşumunu engeller.
Glikokortikoit hormonlar vücutta birçok bağışıklık yanıtından, özellikle hücresel tipte bağışıklıktan sorumlu olan lenfositlerin yapımım önler. Bu hücrelerden salgılanan ve yerel etkiyle iltihaplanmaya yol açan bazı maddelerin (interlökin 1, interlökin 2) üretimine engel olur. Hücre duvarı yapıtaşlarının iltihaplanmayı sağlayan aramaddelere dönüşmesini engeller, varsa bu aramadde-lerin damar geçirgenliğini artırıcı etkilerini ortadan kaldırır. İltihap giderici ve hücresel bağışıklığı azaltıcı etkileri nedeniyle glikokortikoit türdeki kabuk hormonları (özellikle kortizon) tedavide sık kullanılır.
Böbreküstü kabuğunun öteki işlevi, erkek eşey hormonlarını salgılamaktır. Eşey hormonlarının büyük bir bölümü başka organlar tarafından, yalmzca küçük bir bölümü böbreküstü bezinden salgılanır.
Böbreküstü bezini etkileyen bir hastalık varsa, bazı kabuk hormonlarının aşın miktarda artması sonucunda ka*dında erkekleştirici etki görülebilir ya da böbreküstü bezinden östrojen salgılayan bir tümör durumunda erkekte memelerin büyümesi (jinekomasti) ve kılların dökülmesi gibi kadınlaştıncı etki ortaya çıkar.
Böbreküstü kabuğunun işlevleri gözden geçirilirken, bu bezde yapısal ve işlevsel bozukluklara yol açan başlıca hastalıklardan söz edilmelidir.
Adrenogenital sendrom adı verilen rahatsızlıkta, hormon yapımında görev alan bazı enzimler eksiktir. Bu enzimler kortizol üretimi için gerekli olduğundan, yeterli miktarda kortizol yapılamaz. Kullanılamayan kortizol Önmaddeleri birikir. Eksik olan enzimlerin ve biriken ön maddelerin özelliklerine göre değişik klinik belirtiler görülür. Erkeklerde ergenlik döneminin çok erken başlaması, kadınlarda ise yalancı erdişilik görülebilir. Bazen belirtiler böbreküstü bezi yetersiz-liğindekine benzer.
Başta menenjit olmak üzere bazı hastalıklar sonucunda böbreküstü bezinin hızla yıkıma uğradığı durumlarda hormon salgısının aniden kesilmesi ender görülen ve Waterhouse-Friedricksen sendromu adını alan bir tabloya neden olur. Mineralokortikoit hormon eksikliği sonucu kan basıncının önemli ölçüde düşmesi ölüme bile yol açabilir.
Böbreküstü kabuğunun işlevinin yavaş yavaş azalması (Addison hastalığı) ise daha sık karşılaşılan bir durumdur. Temel mekanizma mineralokortikoit hormon yapımının azalmasıdır; bunun yanında karmaşık bir klinik tablo görülür. Addison hastalığının yol açtığı aşın tuz kaybı, kan basıncının vücut işlevleri*nin yerine getirilmesini engelleyecek Ölçüde düşmesine neden olur. Kabuk bölgesinin öteki işlevleri de bozulur. Kadın*larda ikincil eşey Özellikleri silikleşir, kandaki elektrolitlerin değerlerinde bozulmalar görülür.
Böbreküstü bezinin aşın miktarda hormon üretmesi Cushing sendromu adı verilen tabloya yol açar. Bu durum, böb*reküstü bezinden ya da hipofîz bezinden başlayan hormon sisteminin işleyişinde-ki düzensizlikten kaynaklanabilir. Hastatığın mekanizması karmaşık olmakla birlikte temel bozukluk, aldosteronun yol açtığı kan basıncı artışı ve kortizolün neden olduğu kandaki şeker düzeyinin yükselmesidir (hiperglisemi). Bunların yanı sıra, kabuk hormonlan ikincil eşey özelİlklerini etkileyerek kadında erkekleşmeye (virilizasyon), boyun ve gövde gibi bölgelerdeki derialtı yağ dokusunun artmasıyla özel bir tip şişmanlığa yol açarak dış görünümü değiştirir.
Bir bozukluk olduğu düşünüldüğünde laboratuvar incelemelerinin yapılmasına karar verilirse, böbreküstü bezinin kabuk bölümünden salgılanan bütün hormonların kandaki yoğunluklarının güçlükle belirlenebilecek kadar düşük olduğu göz önünde tutulmalıdır. Bu nedenle geçmişte söz konusu hormonların idrardaki yıkım ürünlerinin artıp artmadığı değerlendiriliyordu. Günümüzde Çok düşük hormon düzeyleri bile sapta-nabilmektedir.
Yıkım ürünleri olan 17-hidroksikor-tikosteroitler ve 17-ketosteroitlerin idrar*daki miktan böbreküstü kabuğunun salgı işlevini belirlemek için kullanılan en yaygm tarama yöntemidir. Normal olarak, 24 saatlik idrardaki 17-hidroksiketosteroit miktan 10 mg’ye, 17-ketosteroitlerin miktan da 17 mg’ye ulaşabilir. Bu değerlerin artması bezin salgı işlevinin arttığını gösterirse de, bu yöntemle hangi hormonun salgısının arttığı belirle-nemez; kuşkulanılan hormonların plazma düzeyi ölçülür.
İdrardaki 17-ketosteroıtlerin miktan-nı belirleyerek böbreküstü kökenli erkek eşey hormonlarının yıkım ürünlerinin yoğunluğunu ölçmek mümkündür. Bu değerin 24 saatlik idrardaki ortalama de*ğeri erkekler için 15-25 mg, kadınlar için 10-15 mg’dir. Ama bu inceleme başka organlarda yapılan aynı türdeki hormonlan da kapsadığından özellikle erkeklerde yaran sınırlıdır; hormonların plazma düzeyi saptanır. Ayrıca, kabuk hormon*larının gün içinde farklı zamanlarda yapılan ölçümler farklı değerler verir. Böbreküstü bezinin salgısı günlük ritim adım alan fizyolojik bir düzenleme nedeniyle sabahlan en yüksek, akşamlan en düşük düzeydedir. Bu ritmin bozulması, mutlaka bir hastalık olduğunu gösterir.
Yukanda sayılan ve hastayı rahatsız etmeden elde edilen bulgular statik testler adını alır. Buna karşılık, aşağıda sözü edilen ve belirli maddelerin ölçümünden ya da uyancı testlerden sonra yapılan ölçümler dinamik testler olarak bilinir. Bu testler böbreküstü bezinin incelenmesinde daha yararlıdır. Bu konuda yararlanılan yöntemler şunlardır:
• Böbreküstü bezi salgısını uyaran ACTH hormonunu vererek bezin salgısının artıp artmadığına bakılması;
• böbreküstü kabuğu hormonlarının dı-şandan verilmesinin böbreküstü bezinin salgısını etkileyip etkilemediğine bakılması;
• su ve tuz kısıtlamasına böbreküstü bezi yamanın ölçülmesi;
• su ve tuz yüklemesine böbreküstü bezi yanıtının ölçülmesi; ;
• böbreküstü bezinin hormon yapım işlevini önleyen metapironla hipofizden salgılanan ve böbreküstü bezini uyaran ACTH’nin salgı kapasitesinin Ölçülmesi.
Yukanda sayılan dinamik testlerin en önemlisi, böbreküstü bezi üzerinde karmaşık sinirsel ve iç salgı kontrol mekanizmalarının sürüp sürmediğini göste*ren ölçümlerdir.
Bu nedenle böbreküstü bezinin işlevinin değerlendirilmesi hekim ve hasta açısından büyük Önem taşır. Özenle ya*pılacak incelemeler, radyolojik incele*melerle tamamlanmalıdır.
kaynak:saglik.im
Böbreküstü bezinin kabuğunda kimyasal yapılan ve etki mekanizmaları açısından genellikle üç ana grupta incelenen çeşitli hormonlar üretilir.
Mineralokortikoit hormonlar (özellikle aldosteron) mineral metabolizmasını etkileyerek mineral tuzlarının, Özellikle sodyumun vücuttan atılımını azaltır, böbreği doğrudan etkileyerek idrarla sodyum kaybım Önler; potasyumun vücuttan atılımını artırır.
Kandaki sodyum yoğunluğu 140 mi-liekivalan/litre dolayındadır ve sabittir. Hücre dışındaki sıvı hacmi ise değişkendir. Sodyum hücre dışına kaybedilir-se su da kaybedilir; dolayısıyla kan hacmi azalır. Vücutta bol miktarda sodyum tutulması suyun da tutulmasına ve kanın toplam hacminin artmasına yol açar.
Sodyum kan basıncının düzenlenmesini etkiler. Mineral metabolizmasını düzenleyen hormonların (özellikle aldosteron) etkisiyle böbrekten kana sodyum geri emiliminde bir artış olursa, dolaşımdaki kan hacmi artar ve buna bağlı olarak kan basıncı yükselir. Bunun tersine böbreküstü bezi kabuğunun işlevin-deki yetersizlik kan basıncının düşmesiyle sonuçlanır.
Böbreğe az kan gitmesi ve sodyum düzeyinin düşmesi böbreklerden renin adlı maddenin salgılanmasını uyanr. Renin karaciğerden salgılanan aryiyotensi-nojeni etken duruma geçen anjiyotensi-ne çevirir. Bu da damar kaslarını büzme etkinliğinin yanı sıra aldosteron salgılanmasını uyararak tuz tutulmasına, dolayısıyla su tutulmasına neden olur. Damarların büzülmesi ve içindeki sıvı miktarının artması kan basıncını yükseltir.
Böbreküstü kabuğu hormonları, gli-kokortikoit hormonlar (başlıca hidrokor-tizon) şeker metabolizmasını düzenler, vücutta protein ve yağ asitleri gibi başka maddelerden glikoz yapımım (glikoneo-genez) uyanr. Bunun için, çeşitli doku*lardaki, özellikle de kas dokusundaki proteu -erin glikoza dönüştürülmek üze*re aminoasitlere parçalanmaları gerekir. Kabuk hormonlarının glikokortikoit türleri yağ dokusunun da parçalanmasını (lipoliz) kolaylaştırır. Böylece açığa çıkan yağ asıieri glikoz yapımında kullanılır. Şeker metabolizması ile ilgili hor*monlar vücutta glikoz yoğunluğunu ve kandaki glikoz düzeyini artırır. Glikoz metabolizmasıyla ilgili başlıca kabuk hormonu kortizoldür. Glikokortikoit hormonlar ayrıca iltihap giderici ve bağışıklığı baskılayıcı etki gösterir. Hücre düzeyindeki bu etkiler, doğrudan lizo-zom zarının sağlamlaşmasıyla sağlanır. Lizozomlar, hücrenin “sindirim sistemini” oluşturan ve içinde çeşitli maddeleri eriten enzimler bulunan küçük kesecikerdir. Birçok hastalıkta ortaya çıkan iltihap lizozom keseciklerinin içerdiği maddelerin salgılanmasıyla oluşur. Lizozom zarının sağlamlaşması, enzim salgısını durdurarak yerel iltihap oluşumunu engeller.
Glikokortikoit hormonlar vücutta birçok bağışıklık yanıtından, özellikle hücresel tipte bağışıklıktan sorumlu olan lenfositlerin yapımım önler. Bu hücrelerden salgılanan ve yerel etkiyle iltihaplanmaya yol açan bazı maddelerin (interlökin 1, interlökin 2) üretimine engel olur. Hücre duvarı yapıtaşlarının iltihaplanmayı sağlayan aramaddelere dönüşmesini engeller, varsa bu aramadde-lerin damar geçirgenliğini artırıcı etkilerini ortadan kaldırır. İltihap giderici ve hücresel bağışıklığı azaltıcı etkileri nedeniyle glikokortikoit türdeki kabuk hormonları (özellikle kortizon) tedavide sık kullanılır.
Böbreküstü kabuğunun öteki işlevi, erkek eşey hormonlarını salgılamaktır. Eşey hormonlarının büyük bir bölümü başka organlar tarafından, yalmzca küçük bir bölümü böbreküstü bezinden salgılanır.
Böbreküstü bezini etkileyen bir hastalık varsa, bazı kabuk hormonlarının aşın miktarda artması sonucunda ka*dında erkekleştirici etki görülebilir ya da böbreküstü bezinden östrojen salgılayan bir tümör durumunda erkekte memelerin büyümesi (jinekomasti) ve kılların dökülmesi gibi kadınlaştıncı etki ortaya çıkar.
Böbreküstü kabuğunun işlevleri gözden geçirilirken, bu bezde yapısal ve işlevsel bozukluklara yol açan başlıca hastalıklardan söz edilmelidir.
Adrenogenital sendrom adı verilen rahatsızlıkta, hormon yapımında görev alan bazı enzimler eksiktir. Bu enzimler kortizol üretimi için gerekli olduğundan, yeterli miktarda kortizol yapılamaz. Kullanılamayan kortizol Önmaddeleri birikir. Eksik olan enzimlerin ve biriken ön maddelerin özelliklerine göre değişik klinik belirtiler görülür. Erkeklerde ergenlik döneminin çok erken başlaması, kadınlarda ise yalancı erdişilik görülebilir. Bazen belirtiler böbreküstü bezi yetersiz-liğindekine benzer.
Başta menenjit olmak üzere bazı hastalıklar sonucunda böbreküstü bezinin hızla yıkıma uğradığı durumlarda hormon salgısının aniden kesilmesi ender görülen ve Waterhouse-Friedricksen sendromu adını alan bir tabloya neden olur. Mineralokortikoit hormon eksikliği sonucu kan basıncının önemli ölçüde düşmesi ölüme bile yol açabilir.
Böbreküstü kabuğunun işlevinin yavaş yavaş azalması (Addison hastalığı) ise daha sık karşılaşılan bir durumdur. Temel mekanizma mineralokortikoit hormon yapımının azalmasıdır; bunun yanında karmaşık bir klinik tablo görülür. Addison hastalığının yol açtığı aşın tuz kaybı, kan basıncının vücut işlevleri*nin yerine getirilmesini engelleyecek Ölçüde düşmesine neden olur. Kabuk bölgesinin öteki işlevleri de bozulur. Kadın*larda ikincil eşey Özellikleri silikleşir, kandaki elektrolitlerin değerlerinde bozulmalar görülür.
Böbreküstü bezinin aşın miktarda hormon üretmesi Cushing sendromu adı verilen tabloya yol açar. Bu durum, böb*reküstü bezinden ya da hipofîz bezinden başlayan hormon sisteminin işleyişinde-ki düzensizlikten kaynaklanabilir. Hastatığın mekanizması karmaşık olmakla birlikte temel bozukluk, aldosteronun yol açtığı kan basıncı artışı ve kortizolün neden olduğu kandaki şeker düzeyinin yükselmesidir (hiperglisemi). Bunların yanı sıra, kabuk hormonlan ikincil eşey özelİlklerini etkileyerek kadında erkekleşmeye (virilizasyon), boyun ve gövde gibi bölgelerdeki derialtı yağ dokusunun artmasıyla özel bir tip şişmanlığa yol açarak dış görünümü değiştirir.
Bir bozukluk olduğu düşünüldüğünde laboratuvar incelemelerinin yapılmasına karar verilirse, böbreküstü bezinin kabuk bölümünden salgılanan bütün hormonların kandaki yoğunluklarının güçlükle belirlenebilecek kadar düşük olduğu göz önünde tutulmalıdır. Bu nedenle geçmişte söz konusu hormonların idrardaki yıkım ürünlerinin artıp artmadığı değerlendiriliyordu. Günümüzde Çok düşük hormon düzeyleri bile sapta-nabilmektedir.
Yıkım ürünleri olan 17-hidroksikor-tikosteroitler ve 17-ketosteroitlerin idrar*daki miktan böbreküstü kabuğunun salgı işlevini belirlemek için kullanılan en yaygm tarama yöntemidir. Normal olarak, 24 saatlik idrardaki 17-hidroksiketosteroit miktan 10 mg’ye, 17-ketosteroitlerin miktan da 17 mg’ye ulaşabilir. Bu değerlerin artması bezin salgı işlevinin arttığını gösterirse de, bu yöntemle hangi hormonun salgısının arttığı belirle-nemez; kuşkulanılan hormonların plazma düzeyi ölçülür.
İdrardaki 17-ketosteroıtlerin miktan-nı belirleyerek böbreküstü kökenli erkek eşey hormonlarının yıkım ürünlerinin yoğunluğunu ölçmek mümkündür. Bu değerin 24 saatlik idrardaki ortalama de*ğeri erkekler için 15-25 mg, kadınlar için 10-15 mg’dir. Ama bu inceleme başka organlarda yapılan aynı türdeki hormonlan da kapsadığından özellikle erkeklerde yaran sınırlıdır; hormonların plazma düzeyi saptanır. Ayrıca, kabuk hormon*larının gün içinde farklı zamanlarda yapılan ölçümler farklı değerler verir. Böbreküstü bezinin salgısı günlük ritim adım alan fizyolojik bir düzenleme nedeniyle sabahlan en yüksek, akşamlan en düşük düzeydedir. Bu ritmin bozulması, mutlaka bir hastalık olduğunu gösterir.
Yukanda sayılan ve hastayı rahatsız etmeden elde edilen bulgular statik testler adını alır. Buna karşılık, aşağıda sözü edilen ve belirli maddelerin ölçümünden ya da uyancı testlerden sonra yapılan ölçümler dinamik testler olarak bilinir. Bu testler böbreküstü bezinin incelenmesinde daha yararlıdır. Bu konuda yararlanılan yöntemler şunlardır:
• Böbreküstü bezi salgısını uyaran ACTH hormonunu vererek bezin salgısının artıp artmadığına bakılması;
• böbreküstü kabuğu hormonlarının dı-şandan verilmesinin böbreküstü bezinin salgısını etkileyip etkilemediğine bakılması;
• su ve tuz kısıtlamasına böbreküstü bezi yamanın ölçülmesi;
• su ve tuz yüklemesine böbreküstü bezi yanıtının ölçülmesi; ;
• böbreküstü bezinin hormon yapım işlevini önleyen metapironla hipofizden salgılanan ve böbreküstü bezini uyaran ACTH’nin salgı kapasitesinin Ölçülmesi.
Yukanda sayılan dinamik testlerin en önemlisi, böbreküstü bezi üzerinde karmaşık sinirsel ve iç salgı kontrol mekanizmalarının sürüp sürmediğini göste*ren ölçümlerdir.
Bu nedenle böbreküstü bezinin işlevinin değerlendirilmesi hekim ve hasta açısından büyük Önem taşır. Özenle ya*pılacak incelemeler, radyolojik incele*melerle tamamlanmalıdır.
kaynak:saglik.im
Son düzenleme: