- 7 Ağustos 2007
- 928
- 24
- 118
- Konu Sahibi SHADOWGIRL
- #1
Birileri vuruluyor hala!
Uzak olmayan mekanlarda ölüm birilerinin kapısını çalıyor, zamansız.
Savaşa hep kazanmak için başlanılır ve ölü sayısı ile savaşın başarısı ölçülür. Oysa ölçüsü yoktur ölüm acısının. Onu hiçbir şeyle tartamaz, hiçbir şeyle karşılaştıramayız. O her büyüdüğü yürekte gömülür vurulurken.
Hayatınızda kaç kişiyi kaybettiniz? Annenizi? Babanızı? Yakın akraba çevrenizden veya iş arkadaşlarınızdan kaç kişiyi yitirdiniz? Hayatınızın en güzel yıllarını ve en büyük hayalinizi paylaştığınız kaç insanı kaybettiniz? Eminim –ki umarım da öyledir- bu sayı çok azdır.Buna benzer soruları ne kadar çoğaltırsak çoğaltalım, sanırım her ölüm kendi mekanında ve zamanında anlaşılacağı için bunlara verilen cevap da bir o kadar değişik olacaktır. Amacımız hangi ölümün daha ağır olduğunu ispatlamak değil. Elbette ölüm her zamanda ve her yürekte aynı acı ile gelip oturur insanın yüreğine. Bir annenin çocuğu için duyduğu acıyı yaşamamış olsak bile bunu tanırız, ya da sevgilinin ölümü üzerine yüzlerce film izlemişizdir. Bazı acıları tanır, biliriz. Peki ama ya arkadaş acısı? Bir gerilla arkadaşının ardından neler hisseder hiç düşündünüz mü?
Büyük uzaklıklar ve büyük yalnızlıklar içinde kurulan bir yaşamda uğranılan tek limandır arkadaş. Ne aile bağları, ne para ne mülk ne de başka bir şey. Yarının ne getireceğini bilmeden çıkılan yolda, birlikte güldüğümüz, birlikte ağladığımız, yaşamı birlikte yaratıp ölümü birlikte paylaştığımız insanlardır onlar. Birbirimize vereceğimiz en küçük bir hediyenin dahi olmadığı bir zamanda yıldızları seyrederek paylaşılan sırların tek sahibidir arkadaşlarımız. Elinin sıcaklığı hala ellerimizde titreyen güzel arkadaşlarımız ölüyor.
Birileri vuruluyor!
Çok uzakta değil: yanı başımızda, soluğumuzda, gülüşümüzde, göz titreğimizde. Ağlanacak bir mezarının olamayacağını bilerek vuruluyorlar.
Her gerilla, kaybetmenin acısını derinden duymuştur. Arkadaşının gözlerini son kez kapatmayan gerilla yok gibidir. Ve arkadaşını gömen her gerilla bilir ki, bir gün kendisi için de kefen olacaktır bir arkadaşının kefiyesi.
Her yürekte başka başkadır ölüm acısı. Her kötü haberde bir sevdiğimizi kaybetme korkusu taşırız. Onu yitirmek, bir daha görememek, dokunamamak, paylaşamamak…büyük bir boşluk yaratır insanın içinde. Ancak gerillada bu biraz daha farklıdır. “senin için ölebilirim” diyen insanlarla birlikte yaşamak, insanı ölüm ile bir hesaplaşmaya götürürken, ondan korkulmadığını, gerektiğinde bunu kendisinin de yapacağını gösterir. Karşılığında bir yitişin olmayacağını da bilir. Hangi gerilla, arkadaşlarını kurtarmak için kendini feda etmez ki. Hangi gerilla gerektiğinde ben hazırım demez ki… Ölüm korkusu yoktur orada. Bu nedenledir ki, orada başka büyür ölüm acısı…..
Birileri vuruluyor
Sabah çayı yapmak için yarıştığımız, yolu kaybedince öfkelendiğimiz, kendimizi beğendirtmek için çaba sarf ettiğimiz, gözlerine bakıp ağız dolusu güldüğümüz, omzuna koyup başımızı saatlerce ağladığımız. Bize benzediği için kızdığımız, benzemediği için anlayamadığımız, yokluğuna alışamadığımız, boşluğunu dolduramadığımız, birini diğerinden üstün tutamadığımız, varlığı yaşam gerekçemiz, yaşamı yaşamımızdan önce gelen, hayallerini başka bedenlere bırakırken söylenmemişliklerinin bilindiğini bilen arkadaşlarımız vuruluyor.
Neden vurulduğunu bilmeyen insanların mutluluğu için vuruluyor birileri. Güzele dair ne varsa kendisinin bile hayal edemediği, herkesin yaşaması için vuruluyor.
Onlar ki sırları ile düştüler birer birer. Bir gün, ölümü neden bu kadar genç yaşta karşıladıklarını anlamayanlar bu sırrı çözsünler istediler.
Hayatın kapılarının arkasında kalanlara ölümün bile özgürlük için engel olmadığını anlattılar.
Onlar ki, ertelenmiş aşklarını yüreklerinde sakladılar. Toprağa karışırken bile onurlu olsun istediler. Suya dahi söylemediler. Alıp götürmesin kendini bilmez ellere diye. Bir, uzun gecelerde birbirine uzak duran yıldızlara bakarken, bir de yüzünü yalayıp geçen rüzgara göz yaşını bırakırken anlattılar aşklarını.
Onlar bir tarihin yükünü alırken omuzlarına, gelecek zaman uçurumlarından geçiyorlardı. Hiçbir öcü düşünmedi masumiyetleri. Sadece güzele dair birkaç şey dilediler halklarının çocuklarına.
Ki onlar, nice mevsimlerden ve mekanlardan geçtiler de hiçbir hikayede isimlerinin geçmeyeceğini bilerek yazdılar öykülerini.
Birileri vuruluyor çok yakınınızda…senağlama
Dorsin Poyraz
Uzak olmayan mekanlarda ölüm birilerinin kapısını çalıyor, zamansız.
Savaşa hep kazanmak için başlanılır ve ölü sayısı ile savaşın başarısı ölçülür. Oysa ölçüsü yoktur ölüm acısının. Onu hiçbir şeyle tartamaz, hiçbir şeyle karşılaştıramayız. O her büyüdüğü yürekte gömülür vurulurken.
Hayatınızda kaç kişiyi kaybettiniz? Annenizi? Babanızı? Yakın akraba çevrenizden veya iş arkadaşlarınızdan kaç kişiyi yitirdiniz? Hayatınızın en güzel yıllarını ve en büyük hayalinizi paylaştığınız kaç insanı kaybettiniz? Eminim –ki umarım da öyledir- bu sayı çok azdır.Buna benzer soruları ne kadar çoğaltırsak çoğaltalım, sanırım her ölüm kendi mekanında ve zamanında anlaşılacağı için bunlara verilen cevap da bir o kadar değişik olacaktır. Amacımız hangi ölümün daha ağır olduğunu ispatlamak değil. Elbette ölüm her zamanda ve her yürekte aynı acı ile gelip oturur insanın yüreğine. Bir annenin çocuğu için duyduğu acıyı yaşamamış olsak bile bunu tanırız, ya da sevgilinin ölümü üzerine yüzlerce film izlemişizdir. Bazı acıları tanır, biliriz. Peki ama ya arkadaş acısı? Bir gerilla arkadaşının ardından neler hisseder hiç düşündünüz mü?
Büyük uzaklıklar ve büyük yalnızlıklar içinde kurulan bir yaşamda uğranılan tek limandır arkadaş. Ne aile bağları, ne para ne mülk ne de başka bir şey. Yarının ne getireceğini bilmeden çıkılan yolda, birlikte güldüğümüz, birlikte ağladığımız, yaşamı birlikte yaratıp ölümü birlikte paylaştığımız insanlardır onlar. Birbirimize vereceğimiz en küçük bir hediyenin dahi olmadığı bir zamanda yıldızları seyrederek paylaşılan sırların tek sahibidir arkadaşlarımız. Elinin sıcaklığı hala ellerimizde titreyen güzel arkadaşlarımız ölüyor.
Birileri vuruluyor!
Çok uzakta değil: yanı başımızda, soluğumuzda, gülüşümüzde, göz titreğimizde. Ağlanacak bir mezarının olamayacağını bilerek vuruluyorlar.
Her gerilla, kaybetmenin acısını derinden duymuştur. Arkadaşının gözlerini son kez kapatmayan gerilla yok gibidir. Ve arkadaşını gömen her gerilla bilir ki, bir gün kendisi için de kefen olacaktır bir arkadaşının kefiyesi.
Her yürekte başka başkadır ölüm acısı. Her kötü haberde bir sevdiğimizi kaybetme korkusu taşırız. Onu yitirmek, bir daha görememek, dokunamamak, paylaşamamak…büyük bir boşluk yaratır insanın içinde. Ancak gerillada bu biraz daha farklıdır. “senin için ölebilirim” diyen insanlarla birlikte yaşamak, insanı ölüm ile bir hesaplaşmaya götürürken, ondan korkulmadığını, gerektiğinde bunu kendisinin de yapacağını gösterir. Karşılığında bir yitişin olmayacağını da bilir. Hangi gerilla, arkadaşlarını kurtarmak için kendini feda etmez ki. Hangi gerilla gerektiğinde ben hazırım demez ki… Ölüm korkusu yoktur orada. Bu nedenledir ki, orada başka büyür ölüm acısı…..
Birileri vuruluyor
Sabah çayı yapmak için yarıştığımız, yolu kaybedince öfkelendiğimiz, kendimizi beğendirtmek için çaba sarf ettiğimiz, gözlerine bakıp ağız dolusu güldüğümüz, omzuna koyup başımızı saatlerce ağladığımız. Bize benzediği için kızdığımız, benzemediği için anlayamadığımız, yokluğuna alışamadığımız, boşluğunu dolduramadığımız, birini diğerinden üstün tutamadığımız, varlığı yaşam gerekçemiz, yaşamı yaşamımızdan önce gelen, hayallerini başka bedenlere bırakırken söylenmemişliklerinin bilindiğini bilen arkadaşlarımız vuruluyor.
Neden vurulduğunu bilmeyen insanların mutluluğu için vuruluyor birileri. Güzele dair ne varsa kendisinin bile hayal edemediği, herkesin yaşaması için vuruluyor.
Onlar ki sırları ile düştüler birer birer. Bir gün, ölümü neden bu kadar genç yaşta karşıladıklarını anlamayanlar bu sırrı çözsünler istediler.
Hayatın kapılarının arkasında kalanlara ölümün bile özgürlük için engel olmadığını anlattılar.
Onlar ki, ertelenmiş aşklarını yüreklerinde sakladılar. Toprağa karışırken bile onurlu olsun istediler. Suya dahi söylemediler. Alıp götürmesin kendini bilmez ellere diye. Bir, uzun gecelerde birbirine uzak duran yıldızlara bakarken, bir de yüzünü yalayıp geçen rüzgara göz yaşını bırakırken anlattılar aşklarını.
Onlar bir tarihin yükünü alırken omuzlarına, gelecek zaman uçurumlarından geçiyorlardı. Hiçbir öcü düşünmedi masumiyetleri. Sadece güzele dair birkaç şey dilediler halklarının çocuklarına.
Ki onlar, nice mevsimlerden ve mekanlardan geçtiler de hiçbir hikayede isimlerinin geçmeyeceğini bilerek yazdılar öykülerini.
Birileri vuruluyor çok yakınınızda…senağlama
Dorsin Poyraz