Beynimizdeki Trafik Polisi : Corpus Callosum

seaBahAR

Nosce Te İpsum
Pro Üye
13 Nisan 2007
15.555
36.072
36573267ik0.png

Yabancı El Sendromu

Son yıllarda ülkemizde, kablolu yayın avantajına sahip yerleşim bölgelerinden izlenebilen Discovery Channel (Keşif Kanalı), merak eden ve sorgulayan belgesel severler için bir cennet niteliğinde. Son derece kaliteli ve emek sarf edilmiş programları içerisinde özellikle bilimsel ve teknolojik orijinli olanlar, en son buluş ve yenilikleri anlaşılır biçimde evlerimize taşıyorlar. Bunların içinden bana son derece ilginç gelen bir tanesini sizlerle paylaşmak istedim.
Türkçeye “Yabancı el sendromu” olarak çevrilebilecek olan “Alien hand syndrome”, ellerden birinin kontrol dışı hareketler yapmasına tıp literatüründe verilen isim. Olayın hayret verici tarafı; kontrolü kaybedilen organın felç inmiş gibi cansız veya rutin hareketler içine girmiş olmayışıdır. Aksine rahatsız eklem, kendine ait bir hayatı varmışçasına özerk iradesi ile hareket etmeye başlar. Bazı kurbanlar bu durumu tamamen ayrı bir kişilik olarak tanımlarlar:

Kontrole çalışıldıkça vahşileşen, istediği şeyleri, istediği zaman ve şekilde yapan bir kişilik.

Bu rahatsızlığı inceleyerek zihnimizin ve beynimizin nasıl beraberce çalıştığı hakkında bir şeyler öğrenebileceğimize inanan Nörolog Thod Feinberg, yaptığı incelemeler sonucu hastaların ellerinden birisinin kontrol dışı özgürce hareketler yaptığını ve bu davranışların şahsın bilinci dahilinde olmadığını açılarken şöyle diyor:

“Yabancı el, kalem tutabilir, bardakları kaldırabilir hatta hastanın boğazını kuvvetle sıkabilir.”

Hastalık üzerine bilinen ilk araştırmalar yaklaşık yüz yıl önce başladı.1908 yılında Almanya’da bir kadın, gece uyurken sol eli tarafından boğulmaya çalışıldığını söyleyerek Nörolog Kurt Goldstein’a başvurdu. Kadın elin kendisini öldürmeye çalıştığını ve şeytanlar tarafından yönetildiğini düşünüyordu.
Diğer bazı vakalarda da benzer durumlar görülmüş ve yabancı eli durdurmanın ancak diğer elin müdahalesiyle mümkün olduğu ifade edilmiştir. Goldstein dikkatli ve geniş araştırmasına ve mantılı yaklaşımlarına rağmen bir neticeye ulaşamamıştır. Zira o dönem beyinle ilgili çalışmalar oldukça başlardaydı. İlk beyin çizimleri beynin iki ana yarımküreden oluştuğunu açıkça gösteriyor ve belli bölgelerin belli fonksiyonları kontrol ettiği biliniyordu. Goldstein ise bu bilgilerden daha fazlasına sahipti. Ancak rahatsızlığın kökenini tespit edebilecek kadarına değil.

Beyin insan gözüyle görülemeyecek elektrik güçleriyle çalışır. Beyin hücreleri, beyinde yoğun bir elektrik akımı yaratan sayısız sinir yollarına sahiptir. Sinirler arasında sinapsis adı verilen sayılamayacak bağlantı vardır. Bazıları, uzaydaki yıldız sayısı kadar sinapsis olduğunu söylerler.Bir çok değişik şekilde birbirleri ile bağlantılı olan bu synapslar sayesinde beyin çok karışık ve zengin bir organdır. Milyarlarca hücre birbirinden bağımsız olarak ayrı ayrı görev yapar. Ama beynin çalışması içinde aynı zamanda birbirleri ile iletişim kurmak zorundadırlar. Dünyada yaşayan 5,5 milyar insanın aynı anda telefon görüşmesi yaptığını düşünün. Hatta her birinin 18 ayrı telefonda aynı anda görüştüğünü hayal etmeye çalışın. Beyindeki trafik buna benzer bir yoğunluktadır.

1950 yıllarında ayrı konular üzerinde çalışan iki bilim adamı bir araya getirildi. Bu tarihi buluşma yabancı el sırrının bir ölçüde çözülmesi oldu. Bundan elli yıl kadar önce sadece beynin iki yarısını bir arada tutmaya yaradığı düşünülen “Corpus Callosum” üzerine yaptığı çalışmalarla Roger Spray bu bölgenin beynin iki yarım küresi arasındaki bağlantıyı sağladığını kanıtladı. Bu çalışmaları dikkatle izleyen Sinir Bilimci Joe Baughan için, hayatından bezmiş sara hastalarını tedavi etmek konusunda Spray’ın kedi ve maymunlarda yaptığı Corpus Callossum’u keserek beynin haberleşme sistemini devre dışı bırakmak işlemi bir ipucu niteliğinde idi.

Sara hastalarında milyonlarca sinir hücresi aynı anda kopuverir ve çalışmaları gerektiği gibi çalışmamaya başlar. Bu durum nöbete sebep olur. Bazen bu nöbet yayılabilir ve diğer hücreleri de etkisi altına alarak beynin diğer yarı küresine geçer. Böylece tüm beyni kaplayan bu elektrik fırtınası insanların sesler çıkararak yere yığılmalarına ve titremelere sebep olur. İşte bu yayılmayı, iki yarım küre arasında 200 milyon sinir bağlantısı ile etkileşimi sağlayan Corpus Callosum’u keserek önleyebileceğini düşünen Baughan, çaresiz durumdaki hastalarından on tanesi üzerinde bu ameliyatı uyguladı. California Serisi olarak adlandırılan bu ameliyatlardan sonrada hastaların sıkı bir gözlem ve laboratuar testlerine tabi tutulması için bir heyet oluşturuldu. İlk tetkiklerin sonuçları sara nöbetleri ile ilgili problemlerin giderildiği ve her şeyin normal olduğu yönündeydi.

Ancak kısa bir periyot içinde hastaların sol elleri kendi başlarına bir hayat yaşamaya başladılar.

Yapılan testlerin sonuçları bir hayli ilgi çekiciydi. Hastaların beyin ve vücutlarının bir tarafı algılamayı yaparken diğer taraf bu durumdan tamamen bihaberdi. Yani beyinlerinin iki tarafı çapraz taraftaki organlarla haberleşemiyordu. Konuşma yeteneğinin beynin sol yarım küresi tarafından kontrol edildiğini kanıtlamak üzere yapılan deneyler bu hastalara uygulandığında, bağlantı kesildiği için sağ yarım küreden dışarı çıkamayan bilgiler hastanın gördüğü objeleri adlandıramamasına neden olmuştur. Beyin ayırma operasyonuyla ilgili dramatik olaylarda ortaya çıkmıştır. Sadece sol gözün görebileceği şekilde çıplak bir kadın resmi gösterilen denek kıpkırmızı olmuş ve çok utanmış fakat sorulduğunda nedenini bilmediğini söylemiştir.
Yabancı ellerinin tamamen özerk hareketleri olduğunu söyleyen hastalar, “bunu ben değil elim yaptı” diyebiliyorlar. Bu gibi söylemler iki bağımsız yarı kürenin iki bağımsız kişilik anlamına gelebileceği düşüncesini akla getirmektedir. Beyin iki bağımsız yarı küreden oluşuyorsa asıl kontrol hangisinde? Bu bize kendi kişiliğimiz ve kim olduğumuz hakkında ne söylüyor? Biz her zaman beynin ve aklın nasıl beraber çalıştıklarını, nasıl birleştiklerini, beynin aklı nasıl oluşturduğunu merak etmişizdir. Kafatası içinde ayrı gibi görünen iki aklın varlığı bu soruyu daha da değişik noktalara taşımıştır.

“Ameliyat geçirmemiş insanlarda da bu iki ayrı iradenin varlığı söz konusu mudur?” sorusuna bazı bilim adamlarının verdiği cevap, “Hiç kuşkusuz evet”tir. Anatomi içerisinde her şey çift çift yer almaktadır.İradeyi her ne üretiyorsa, aklı ne üretiyorsa o şeyin mutlaka bir çifti vardır. Merak konusu bu çiftin köpek ve çektiği kızak şeklinde mi, yoksa beraber koşan ve kızağı çeken iki at şeklinde mi olduğudur. Çünkü köpekle kızağı ayırırsanız, kızak tek başına gidemez, ama berber koşan iki atı ayırırsanız kızak aynı hızla olmasa da yoluna devam eder.

Corpus Callosum’a herhangi bir zarar vermeden dahi insanlar değişik bir kişiliğe bürünebilirler. Bunun en güzel örneği; zaman zaman farkında olmadan dakikalarca şarkı söylemektir. Çalışırken yada başka bir şeyle uğraşırken şarkı söylüyorsunuz. Ancak işinizin farkında olmanıza rağmen şarkı söylediğinizi belkide dakikalar sonra anlıyorsunuz. Kim şarkı söylüyordu?Niye bir tarafımız başka bir tarafımıza şarkı söyler? Eğer bunun cevabını bulabilirseniz, kendiniz hakkında daha fazla şey öğrenmiş olusunuz.

Yabancı el gelecekte de beynimizin ve benliğimizin nasıl ortakça çalıştığını öğrenmek açısından oldukça önemli. Bilim benliğin arayışı içerisinde. Filozoflar, psikiyatrlar, ve sinir bilimciler ortak bir noktayı araştırıyorlar. İradenin biyolojik açıklamasını. Organik ve materyal bir nesne olan beynin nasıl benliği, hatta ruhu yarattığını arıyorlar. Ve bütün bunların nasıl birlikte işlediğini bulmaya çalışıyorlar. Kendisindeki benlik bilincinin, farkında olabildiğinden çok daha derinlere doğru uzandığını sezen insanoğlu da hislerini benzer şekillerde açıklamak gereğini hissediyor: “ Bana benden yakın, benden yabancı; içimde dolaşan, gezen biri var...” Yeniliklerle dopdolu günler dilerim...

Gürhan Yolsal
 
....Yapılan testlerin sonuçları bir hayli ilgi çekiciydi. Hastaların beyin ve vücutlarının bir tarafı algılamayı yaparken diğer taraf bu durumdan tamamen bihaberdi. Yani beyinlerinin iki tarafı çapraz taraftaki organlarla haberleşemiyordu. Konuşma yeteneğinin beynin sol yarım küresi tarafından kontrol edildiğini kanıtlamak üzere yapılan deneyler bu hastalara uygulandığında, bağlantı kesildiği için sağ yarım küreden dışarı çıkamayan bilgiler hastanın gördüğü objeleri adlandıramamasına neden olmuştur. Beyin ayırma operasyonuyla ilgili dramatik olaylarda ortaya çıkmıştır. Sadece sol gözün görebileceği şekilde çıplak bir kadın resmi gösterilen denek kıpkırmızı olmuş ve çok utanmış fakat sorulduğunda nedenini bilmediğini söylemiştir.
Konu gerçekten de ilginç ama okumaya vaktiniz yok.. İlgi çekici bir bölümü alıntılayarak, bir adım daha atıyorum.. Günah benden gitti..yerimseniben
 
püskütcüm ellerine saglık canım ay ne kadar ilginç birşey ya
“ Bana benden yakın, benden yabancı; içimde dolaşan, gezen biri var...” demek
 
gerçekten ilginç bi yazıydı.bir çok şeyi aklımda tutup da başkalarıyla paylaşabilecek kadar iyi bir hafızam olmadığı için üzülüyorum :KK43: ellerine sağlık... Şeniz
 
zaten daha beynin tam olarak bütün fonksiyonları çözümlenmiş değil daha neler yapıodu beynizmiz kim bilir? ama şu farketmeden şarkı söylememizin bu durumla bağlantılı olması şaşırttı beni.
 
X