- 4 Ekim 2007
- 248
- 0
- 43
-
- Konu Sahibi Cirkin Peri
- #1
Gerçektir..küçük kızın katilleri hala sokakta..Kendimce ogünlerde öyküleştirmeye çalışmıştım..Hem o miniğin acılarını..Hem ailesinin hem de benim haberi okuyunca hissettiklerimi...
Benim Suçum Ne Abla?
Nasıl kalktım yatağımdan, nasıl nefes alamadım da, bir anda göz yaşlarım sel olup akmaya başladığında ve açtığımda penceremi toplayabildim kendimi bilmiyorum… Gecenin bir yarısı gördüğüm şey neydi de, penceremden giren soğuk havayla birlikte atmak istedim kendimi aşağıya.Ancak o zaman rahatlarım derim…
………..
………..
Gene girdi ansızın rüyamın en güzel yerinde..
……….
En çok düşlerimde yakalarken mutluluğu, onu da kaçırıyordum elimden; gördüğüm, okuduğum şeylerden sonra artık…
………..
……….
Tam gökyüzünün maviliğinde martı olmuş kanat çırparken, tam da bulutların üzerinde rüzgarın güzelliğini hissederken suratımda; beyaz giysisi, kan olmuş başıyla çıktı karşıma.. Bir an sendeledim kaldım, anlayamadım.O, hüzünlü bakışlarıyla bakıyordu gözlerimin içine… Konuşmak istediği belliydi; ama dünyada izin vermemişlerdi konuşmasına, şimdi burada istiyordu her şeyi dile getirmek o yüzden belki de...
…………
…………
Aslında onunla ilk karşılaşmamız değildi.. Bir gazetenin üçüncü sayfasında küçük bir karede çıkmıştı karşıma.. Annesinin evde olmadığı bir anda; evine giren meçhul insanlar tarafından ki, eğer onlar insansa ben havlamak istiyorum hayvan olduğumu kabul ederek, öldürülmüştü nedensiz.
Küçücüktü daha, annesinin dizi dibinde dolaşırdı belki yada yeni başlamıştı okula ve ilerde ne olacağını söylüyordu eşe dosta büyük bir gururla.Annesi doktor olacak kızım derken belki babası öğretmen olsun yakışır diyip öpüveriyordu alnından kim bilir.. Belki okuldan yeni gelmişti o caniler evine girmeden önce..
Neden girmişlerdi acaba? O da belli değildi…
Açmıştı önüne defterini belki de,derslerini yapıyordu büyük bir özenle..
Karşısında tanımadığı insanları gördüğünde nasılda çarpmıştır yüreği.. Kim olduklarını bilmediği insanlar onu hırpalarken nasılda bağırmıştır, nasılda aramıştır annesini.. Nasıl da ağlamıştır çaresizce..
“Anne… Annecim…”
………….
………….
Şu an yazarken bile dayanmıyor yüreğim, bir bırakıyor bir alıyorum kalemi elime… Yüreğim parçalanıyor her hayal edişimde onun çektiği acıyı.. Yazma diyor beynim, acı çekiyorsun yapma bunu kendine..Hop kalemi bırakıveriyorum ..Sonra yüreğim hayır diyor susmamalısın, susarsan eğer sende, bir başkası daha yaşar aynı şeyi..Gördüklerini anlatmalı ve konuşmalısın...Bir bakmışım kalem elimde… Gözlerimde bulutların üstünde gördüğüm miniğin gözleri… Yaşadığı acıları okur gibiyim bir an..Sanki oda yazayım diye bakıyor gözlerimin içine ve o kahverengilerin içinden giriyor derinlere… Vücudumun her parçasına işliyor çektiği acıları… Et koparıyorlar vücudumdan, tırnaklarımı çekiyorlar, kirpiklerimi yoluyorlar sanki bir bir.Kör bir bıçakla kesiyorlar bacağımı belki de, öyle yanıyor canım işte.Öyle acı çekiyor vücudum…Ağlamaktan şişiyor gözlerim..
………..
………..
İlk gazetede gördüğümde resmini ve okuduğumda haberi,“lanet olsun..” Diyerek fırlattığımı hatırlıyorum köşeye… Sonra ağlayarak çıktım iş yerinden.Arkadaşımın nereye sözlerini umursamadan attım kendimi;dışarıda yağmur yağmaktayken.Boğulduğumu hissettim çünkü o anda… Nefes alamadım, sendeledim…Koşarak çıktım, yağmurun altında ıslandım.Gücüm tükendi. Düştüm dizlerimin üzerine.. Yağmurla birlikte başladım ağlamaya… Hıçkıra hıçkıra ağladım gazetede okuduklarıma… Biraz sonra arkadaşımın desteğiyle girdim iş yerime..Nefes aldım derin derin, verdiği bir bardak suyla toplamaya çalıştım kendimi.Olmadı, pasiflora içtim zararsız bir sakinleştirici diye.İlk defa bu kadar kötü olmuştum, belki de artık yaşanan tüm kötülüklere ağlamak dışında bir şey yapamadığımdan alamamıştım nefes bilmiyorum…
Gazeteyi bin parçaya böldüm sonra; insan kılığına girmiş canavarları yok ediyormuş gibi.Gazete parçalarını toplarken, gene o küçük kızın resmine daldım derken, o an yaşadığı korkuyu hissettim..Bir an çığlıklarını duyar gibi oldum bulunduğum yerde... Çığlıkların geldiği yeri aradım yardım etme ümidiyle, bulamadım..;Her zamanki gibi geç kaldım..
“Anne…anne…”
…………
…………
Vahşi yaratıklar neden girmişti eve, anlayamadım gözlerine bakarken onun.Zaten o da bilmiyordu sebebini.Zaten anlatmaya çalıştığı da bu değildi..Sadece çektiklerini göstermek istiyordu.Belki annesini özlediğini söylüyordu gözleri,belki babasının güvenli kollarına sığınmayı diliyordu yeniden… O minnacık yüreğinin çektiklerini anlatmaya çalışıyordu, yaşarken çektirdiği fotoğrafı bana…
Hayal ettim, canımın yanacağını bile bile hayal ettim, gazetede yazanların ışığında..
Belki bir kişiydi gelen belki iki bilmiyorum..Belki biri çırpınışlarını durdurmak için tutmuştu kollarını ve sokmuştu başını kanepenin altına da; diğeri acımasızca, sapıkça bir zevkle vurmuştu üzerine kanepenin parçasını.. İlk darbede gözlerinin önüne annesi gelmişti.Onun sevgi dolu kucağı..Annem olsaydı yapamazlardı bunları demişti ve acı bir çığlık patlatmıştı bilincini kaybederken.Hele babası, babası olsaydı mahvederdi, döverdi kesin onları; polise verirdi sonra polis amcalar tutuklarlardı ona zarar vermemeleri için.
Ama annesi yoktu işte, babası işteydi.İçinde sıkıntı vardı belki babasının; ama kızının iyi yetişebilmesi için çalışması gerekirdi.. Nedensiz sıkıntısının yüreğini boğmasına rağmen, kızı için çalışmaya devam etti gün akşamı getirirken…
Sonra acımasız katiller bir kez daha indirdi suçsuz yavrunun beynine kanepeyi.. Parçalandı kafası… Kesildi nefesi.. O anda acı çekmiyordu artık.. Yanında melekler vardı çünkü..
“Yalnız değilsin, biz seni koruruz. Merak etme…”
Diyorlardı ona.. O yaş***** son veren canilerin yüzündeki gülümsemeleri izlerken çaresiz,tuttu meleklerin elinden,
“siz buradasınız, ama annem.. Annem nasıl sarılacak bana?Babam nasıl öpecek beni alnımdan?Ya akşam bana aldığı çikolatayı kim yiyecek şimdi?.. İlk dişim yatağın altındaydı, dilek tutmuştum gelecek için, nasıl gerçekleşecek onlar?”
O sırada katiller terk ettiler evi..Her tarafa miniğin kanları fışkırmıştı.. Açtığı defterinde yazdıkları, kan gölünden dolayı okunmuyordu… Kanepe parçalanmıştı… O çaresiz, elini tutan meleklerden güç alarak izliyordu artık var olmadığı yaşamı.. Sonra kapının açıldığını gördü anahtarla.Annesi dönmüştü pazardan…
“Kızıma elma aldım, bol bol yesin diye..”
Derken düşürdü elindekileri…
Kızı…. Canı..…
“Yavruuum…”
Diyebildi… Bağırdı, çağırdı… Sesini duysunda, gelsin komşuları diye.. Sarıldı kızına. Yaşıyor ümidiyle kalbine götürdü başını..
“Kimler yaptı bunu sana yavrum?… Nerelere gittin anacığını bırakarak kuzuuum?…”
O çaresiz izliyordu annesini..
“Anne..Annecim buradayım…”
Koşup sarılmak istedi ama annesi duymuyordu onu.. Melekler tutuyordu elinden düşmesin diye..
“Kuzuuum gitme, n’olur gitme yavruuum..Kal anacığınla…”
Komşularına seslendi gene…
“İmdat, yok mu duyan yetişin..İmdat…Bir Allah kulu gelsin..N’oluuur…”
Sarılmıştı sıkı sıkı yavrusuna… Sanki yüreğini hissetse, çektiği acıları hissetse canlanırdı yavrusu.. O yüzden sarılıyordu sıkı sıkı.. Küçük kız gözyaşlarını tutamadı.. Annesine eşlik etti annesi farkında olmadan…
“Canııım, n’olur gitme.. Kal buralarda.Kim yaptı, ne istedi senden?… Neden bıraktım seni?..Dön yavruum…Kuzum…Dön..”
Komşular gelmişti çoktan, annesi fenalaşmıştı… Dayanamamıştı yüreği..Hemen polisler çağrılmıştı ve babasına haber verilmişti minik kızın…
Melekler “hadi gidelim” diyordu..
“Babamı da göreyim n’olur..Biliyorum bir daha göremeyeceğim onu..N’olur son kez bakayım babama da..İzin verin kalayım biraz daha…”
O sırada babası geldi aldığı haberden bitkin…
“Hangi vicdansızlar yaptı bunu ona.. Hangi şerefsizler yaktı kızımın canını…Kim?..”
Diyordu bir yandan ağlarken.. Komşuları sakinleştirmeye çalışıyorlardı kolonyalarla ama ne mümkündü canları gitmişti…
Babasını da gördü minik kız…
“Baba..”
Dedi duyar umuduyla ama yok..Duymuyordu..Ağlıyordu minik kızın cesedi başında..Çaresizlikten ağlıyor ve ağıtlar yakıyordu…
“Onları öpebilir miyim?”
Dedi meleklere bakarken..Melekler ağlar mıydı… Acılarına karşılık göz yaşı dökerler miydi bilmiyorum ama; benim gördüğüm onlarda ağlıyordu insan denen yaratıkların yaptıklarına…
Önce babasının yanına gitti. Babası minik, cansız bedenine sarılırken; o öptü babasını alnından tıpkı onun öptüğü gibi..Babası durgunlaşmıştı, ağlıyordu..Tam o anda..
“Kızım..Nereye?..Gitme, kal..”
Dedi…Sandı ki babası gördü onu..
“Baba, gitmeliymişim ama bırakma beni.. Sen istemezsen gitmem..”
Nafile, duymadığını anladı sonra.. İçerdeki odaya ilerledi, anneciği fenalaşmıştı.. Komşular başındaydı genç kadının… Eğildi annesinin yanağından kocaman bir öpücük aldı.. Gözlerini açtı anası…
“Anne, ben gidiyorum..”
“Gitme kuzum, bırakma beni sensiz.Bırakma anacığını çaresiz.Ben n’aparım sensiz, gitme kuzum, gitme..”
Ağlamaya başladılar ikisi de. Tam sarılmak istedi annesine..Komşularından biri,
“Sayıklıyor” dedi..
“Hayır benimle konuşuyor.. Dimi anne?…”
Annesi kapatmıştı gözlerini.O sırada melekler geldi,
“hadi” dedi.
“Gitme vakti…Orda kimse yakamayacak canını.Hadi.. Gidelim..”
“Ama annem olmayacak orda.. Babam çikolata getiremeyecek bana..”
Bir sessizlik oldu aniden.
“Onlarda gelecekler vakti gelince yanına…”
Dedi meleklerden biri. Küçük kız sustu, yapacak bir şeyi yoktu da zaten sadece sustu…Ve meleklerle birlikte çıktı mavi göklere.Babası ona sarılıp dökerken gözyaşlarını, annesi ardından gitme diye bağırırken, o çaresiz, o gözü yaşlı gitti…
……….
……….
“Sen istersen bugün erken çık. Kötüsün..”
Sesiyle irkildim arkadaşımın.İtiraz etmedim çünkü kötüydüm.Hala nefes almaya çalışıyordum ve dışarı çıkmalıydım.Giydim üzerimi ve sokakta buldum kendimi… Yürüdüm yağmurda ıslanmak istiyordum..Bu yüzden herkes kaçırşırken, ben ağır ağır ilerledim yolda….. Çektiğim acıların yanıklarını yağmur suyundan başkası dindirmiyordu çünkü..
Eve gelir gelmez yattım uykuya..Düşlerimde mutlu oluyordum, biliyordum.Ancak düşlerimde nefes alabiliyordum ben..Bu yüzden yattım erkenden;ama düşündüğüm gibi olmamıştı işte..
………….
…………
Tam gökyüzünün maviliğinde martı olmuş kanat çırparken, tam da bulutların üzerinde rüzgarın güzelliğini hissederken suratımda; beyaz giysisi, kan olmuş başıyla çıktı karşıma.. Bir an sendeledim kaldım, anlayamadım.O, hüzünlü bakışlarıyla bakıyordu gözlerimin içine… Konuşmak istediği belliydi; ama dünyada izin vermemişlerdi konuşmasına, şimdi burada istiyordu her şeyi dile getirmek o yüzden belki de...
Ben utancımdan bakamadım ona..
“Özür dilerim..”
Sustu önce, bencillik yapıyordum farkındaydım.. Bir şey yapamamamın çaresizliğiyle, duyduğum acıyı hafifletmek için ondan özür diliyordum.Halbuki o bunu istemiyordu, o sadece konuşmak istiyordu..
Bunu anlayınca, baktım gözlerine dinlediğimi belli etmek için.. O da anlayınca hazır olduğumu, başladı konuşmaya..
“Benim suçum ne abla?”
Vurmuştu beni bir anda bu soruyla..Ne cevap verebilirdim ki..Ne diyebilirdim.. Suçu neydi onun.. HİÇ.. Koca bir HİÇ…
“Annemi özledim ben..Babamın çikolatalarını özledim…Beni öpmesini..Annemin yemeklerini..Okulumu özledim, okumak istiyordum abla.Annem doktor, babam öğretmen dese de; ben hemşire olmak istiyordum en çok… Büyüyüp annem hastayken onun bana baktığı gibi bakmak istiyordum ona..Babam çalışmasında ben çalışayım, oda rahat nefes alsın istiyordum..Çok mu fazlaydı istediklerim yaşamdan? Dışarıda arkadaşlarımla oynamayı özledim..
Bak başım kanıyor hala..Neden biliyor musun?…”
Baktım gözlerine nedenini anlayabilmek için, susmasın anlatsın diye…
“Beni öldürenler bulunmadı daha..Ve siz görmüyorsunuz ama başka bir miniğin daha canını yakacaklar onlar… O da gelecek yanıma.Oda özleyecek annesini..
Söylesene abla, susma.. Söyle..Benim suçum ne..Neden ayırdılar annemden beni, neden ayırdılar arkadaşlarımdan, babamdan?..Defterlerim yeniydi, dolması gerekiyordu yazılarla.. Neden esirgediler bunu benden..Neydi suçum?…”
………….
………….
İşte tam o anda kendimi pencerenin kenarında buldum.Atmak istiyordum kendimi aşağıya; ama ona bile yoktu cesaretim… Gene yağmur yağıyordu ve sadece yağmurun sesi duyuluyordu etrafta..
Ben avazım çıktığı kadar havlamaya başladım..Acıyla havladım…
Kör bıçakla bacağımı kestiler… Kollarımı kestiler… Ve ben gecenin sessizliğinde havlamaya devam ettim...
Hav…Hav…Hav….
O şimdi daha masum....
Meral Bilgiç
Benim Suçum Ne Abla?
Nasıl kalktım yatağımdan, nasıl nefes alamadım da, bir anda göz yaşlarım sel olup akmaya başladığında ve açtığımda penceremi toplayabildim kendimi bilmiyorum… Gecenin bir yarısı gördüğüm şey neydi de, penceremden giren soğuk havayla birlikte atmak istedim kendimi aşağıya.Ancak o zaman rahatlarım derim…
………..
………..
Gene girdi ansızın rüyamın en güzel yerinde..
……….
En çok düşlerimde yakalarken mutluluğu, onu da kaçırıyordum elimden; gördüğüm, okuduğum şeylerden sonra artık…
………..
……….
Tam gökyüzünün maviliğinde martı olmuş kanat çırparken, tam da bulutların üzerinde rüzgarın güzelliğini hissederken suratımda; beyaz giysisi, kan olmuş başıyla çıktı karşıma.. Bir an sendeledim kaldım, anlayamadım.O, hüzünlü bakışlarıyla bakıyordu gözlerimin içine… Konuşmak istediği belliydi; ama dünyada izin vermemişlerdi konuşmasına, şimdi burada istiyordu her şeyi dile getirmek o yüzden belki de...
…………
…………
Aslında onunla ilk karşılaşmamız değildi.. Bir gazetenin üçüncü sayfasında küçük bir karede çıkmıştı karşıma.. Annesinin evde olmadığı bir anda; evine giren meçhul insanlar tarafından ki, eğer onlar insansa ben havlamak istiyorum hayvan olduğumu kabul ederek, öldürülmüştü nedensiz.
Küçücüktü daha, annesinin dizi dibinde dolaşırdı belki yada yeni başlamıştı okula ve ilerde ne olacağını söylüyordu eşe dosta büyük bir gururla.Annesi doktor olacak kızım derken belki babası öğretmen olsun yakışır diyip öpüveriyordu alnından kim bilir.. Belki okuldan yeni gelmişti o caniler evine girmeden önce..
Neden girmişlerdi acaba? O da belli değildi…
Açmıştı önüne defterini belki de,derslerini yapıyordu büyük bir özenle..
Karşısında tanımadığı insanları gördüğünde nasılda çarpmıştır yüreği.. Kim olduklarını bilmediği insanlar onu hırpalarken nasılda bağırmıştır, nasılda aramıştır annesini.. Nasıl da ağlamıştır çaresizce..
“Anne… Annecim…”
………….
………….
Şu an yazarken bile dayanmıyor yüreğim, bir bırakıyor bir alıyorum kalemi elime… Yüreğim parçalanıyor her hayal edişimde onun çektiği acıyı.. Yazma diyor beynim, acı çekiyorsun yapma bunu kendine..Hop kalemi bırakıveriyorum ..Sonra yüreğim hayır diyor susmamalısın, susarsan eğer sende, bir başkası daha yaşar aynı şeyi..Gördüklerini anlatmalı ve konuşmalısın...Bir bakmışım kalem elimde… Gözlerimde bulutların üstünde gördüğüm miniğin gözleri… Yaşadığı acıları okur gibiyim bir an..Sanki oda yazayım diye bakıyor gözlerimin içine ve o kahverengilerin içinden giriyor derinlere… Vücudumun her parçasına işliyor çektiği acıları… Et koparıyorlar vücudumdan, tırnaklarımı çekiyorlar, kirpiklerimi yoluyorlar sanki bir bir.Kör bir bıçakla kesiyorlar bacağımı belki de, öyle yanıyor canım işte.Öyle acı çekiyor vücudum…Ağlamaktan şişiyor gözlerim..
………..
………..
İlk gazetede gördüğümde resmini ve okuduğumda haberi,“lanet olsun..” Diyerek fırlattığımı hatırlıyorum köşeye… Sonra ağlayarak çıktım iş yerinden.Arkadaşımın nereye sözlerini umursamadan attım kendimi;dışarıda yağmur yağmaktayken.Boğulduğumu hissettim çünkü o anda… Nefes alamadım, sendeledim…Koşarak çıktım, yağmurun altında ıslandım.Gücüm tükendi. Düştüm dizlerimin üzerine.. Yağmurla birlikte başladım ağlamaya… Hıçkıra hıçkıra ağladım gazetede okuduklarıma… Biraz sonra arkadaşımın desteğiyle girdim iş yerime..Nefes aldım derin derin, verdiği bir bardak suyla toplamaya çalıştım kendimi.Olmadı, pasiflora içtim zararsız bir sakinleştirici diye.İlk defa bu kadar kötü olmuştum, belki de artık yaşanan tüm kötülüklere ağlamak dışında bir şey yapamadığımdan alamamıştım nefes bilmiyorum…
Gazeteyi bin parçaya böldüm sonra; insan kılığına girmiş canavarları yok ediyormuş gibi.Gazete parçalarını toplarken, gene o küçük kızın resmine daldım derken, o an yaşadığı korkuyu hissettim..Bir an çığlıklarını duyar gibi oldum bulunduğum yerde... Çığlıkların geldiği yeri aradım yardım etme ümidiyle, bulamadım..;Her zamanki gibi geç kaldım..
“Anne…anne…”
…………
…………
Vahşi yaratıklar neden girmişti eve, anlayamadım gözlerine bakarken onun.Zaten o da bilmiyordu sebebini.Zaten anlatmaya çalıştığı da bu değildi..Sadece çektiklerini göstermek istiyordu.Belki annesini özlediğini söylüyordu gözleri,belki babasının güvenli kollarına sığınmayı diliyordu yeniden… O minnacık yüreğinin çektiklerini anlatmaya çalışıyordu, yaşarken çektirdiği fotoğrafı bana…
Hayal ettim, canımın yanacağını bile bile hayal ettim, gazetede yazanların ışığında..
Belki bir kişiydi gelen belki iki bilmiyorum..Belki biri çırpınışlarını durdurmak için tutmuştu kollarını ve sokmuştu başını kanepenin altına da; diğeri acımasızca, sapıkça bir zevkle vurmuştu üzerine kanepenin parçasını.. İlk darbede gözlerinin önüne annesi gelmişti.Onun sevgi dolu kucağı..Annem olsaydı yapamazlardı bunları demişti ve acı bir çığlık patlatmıştı bilincini kaybederken.Hele babası, babası olsaydı mahvederdi, döverdi kesin onları; polise verirdi sonra polis amcalar tutuklarlardı ona zarar vermemeleri için.
Ama annesi yoktu işte, babası işteydi.İçinde sıkıntı vardı belki babasının; ama kızının iyi yetişebilmesi için çalışması gerekirdi.. Nedensiz sıkıntısının yüreğini boğmasına rağmen, kızı için çalışmaya devam etti gün akşamı getirirken…
Sonra acımasız katiller bir kez daha indirdi suçsuz yavrunun beynine kanepeyi.. Parçalandı kafası… Kesildi nefesi.. O anda acı çekmiyordu artık.. Yanında melekler vardı çünkü..
“Yalnız değilsin, biz seni koruruz. Merak etme…”
Diyorlardı ona.. O yaş***** son veren canilerin yüzündeki gülümsemeleri izlerken çaresiz,tuttu meleklerin elinden,
“siz buradasınız, ama annem.. Annem nasıl sarılacak bana?Babam nasıl öpecek beni alnımdan?Ya akşam bana aldığı çikolatayı kim yiyecek şimdi?.. İlk dişim yatağın altındaydı, dilek tutmuştum gelecek için, nasıl gerçekleşecek onlar?”
O sırada katiller terk ettiler evi..Her tarafa miniğin kanları fışkırmıştı.. Açtığı defterinde yazdıkları, kan gölünden dolayı okunmuyordu… Kanepe parçalanmıştı… O çaresiz, elini tutan meleklerden güç alarak izliyordu artık var olmadığı yaşamı.. Sonra kapının açıldığını gördü anahtarla.Annesi dönmüştü pazardan…
“Kızıma elma aldım, bol bol yesin diye..”
Derken düşürdü elindekileri…
Kızı…. Canı..…
“Yavruuum…”
Diyebildi… Bağırdı, çağırdı… Sesini duysunda, gelsin komşuları diye.. Sarıldı kızına. Yaşıyor ümidiyle kalbine götürdü başını..
“Kimler yaptı bunu sana yavrum?… Nerelere gittin anacığını bırakarak kuzuuum?…”
O çaresiz izliyordu annesini..
“Anne..Annecim buradayım…”
Koşup sarılmak istedi ama annesi duymuyordu onu.. Melekler tutuyordu elinden düşmesin diye..
“Kuzuuum gitme, n’olur gitme yavruuum..Kal anacığınla…”
Komşularına seslendi gene…
“İmdat, yok mu duyan yetişin..İmdat…Bir Allah kulu gelsin..N’oluuur…”
Sarılmıştı sıkı sıkı yavrusuna… Sanki yüreğini hissetse, çektiği acıları hissetse canlanırdı yavrusu.. O yüzden sarılıyordu sıkı sıkı.. Küçük kız gözyaşlarını tutamadı.. Annesine eşlik etti annesi farkında olmadan…
“Canııım, n’olur gitme.. Kal buralarda.Kim yaptı, ne istedi senden?… Neden bıraktım seni?..Dön yavruum…Kuzum…Dön..”
Komşular gelmişti çoktan, annesi fenalaşmıştı… Dayanamamıştı yüreği..Hemen polisler çağrılmıştı ve babasına haber verilmişti minik kızın…
Melekler “hadi gidelim” diyordu..
“Babamı da göreyim n’olur..Biliyorum bir daha göremeyeceğim onu..N’olur son kez bakayım babama da..İzin verin kalayım biraz daha…”
O sırada babası geldi aldığı haberden bitkin…
“Hangi vicdansızlar yaptı bunu ona.. Hangi şerefsizler yaktı kızımın canını…Kim?..”
Diyordu bir yandan ağlarken.. Komşuları sakinleştirmeye çalışıyorlardı kolonyalarla ama ne mümkündü canları gitmişti…
Babasını da gördü minik kız…
“Baba..”
Dedi duyar umuduyla ama yok..Duymuyordu..Ağlıyordu minik kızın cesedi başında..Çaresizlikten ağlıyor ve ağıtlar yakıyordu…
“Onları öpebilir miyim?”
Dedi meleklere bakarken..Melekler ağlar mıydı… Acılarına karşılık göz yaşı dökerler miydi bilmiyorum ama; benim gördüğüm onlarda ağlıyordu insan denen yaratıkların yaptıklarına…
Önce babasının yanına gitti. Babası minik, cansız bedenine sarılırken; o öptü babasını alnından tıpkı onun öptüğü gibi..Babası durgunlaşmıştı, ağlıyordu..Tam o anda..
“Kızım..Nereye?..Gitme, kal..”
Dedi…Sandı ki babası gördü onu..
“Baba, gitmeliymişim ama bırakma beni.. Sen istemezsen gitmem..”
Nafile, duymadığını anladı sonra.. İçerdeki odaya ilerledi, anneciği fenalaşmıştı.. Komşular başındaydı genç kadının… Eğildi annesinin yanağından kocaman bir öpücük aldı.. Gözlerini açtı anası…
“Anne, ben gidiyorum..”
“Gitme kuzum, bırakma beni sensiz.Bırakma anacığını çaresiz.Ben n’aparım sensiz, gitme kuzum, gitme..”
Ağlamaya başladılar ikisi de. Tam sarılmak istedi annesine..Komşularından biri,
“Sayıklıyor” dedi..
“Hayır benimle konuşuyor.. Dimi anne?…”
Annesi kapatmıştı gözlerini.O sırada melekler geldi,
“hadi” dedi.
“Gitme vakti…Orda kimse yakamayacak canını.Hadi.. Gidelim..”
“Ama annem olmayacak orda.. Babam çikolata getiremeyecek bana..”
Bir sessizlik oldu aniden.
“Onlarda gelecekler vakti gelince yanına…”
Dedi meleklerden biri. Küçük kız sustu, yapacak bir şeyi yoktu da zaten sadece sustu…Ve meleklerle birlikte çıktı mavi göklere.Babası ona sarılıp dökerken gözyaşlarını, annesi ardından gitme diye bağırırken, o çaresiz, o gözü yaşlı gitti…
……….
……….
“Sen istersen bugün erken çık. Kötüsün..”
Sesiyle irkildim arkadaşımın.İtiraz etmedim çünkü kötüydüm.Hala nefes almaya çalışıyordum ve dışarı çıkmalıydım.Giydim üzerimi ve sokakta buldum kendimi… Yürüdüm yağmurda ıslanmak istiyordum..Bu yüzden herkes kaçırşırken, ben ağır ağır ilerledim yolda….. Çektiğim acıların yanıklarını yağmur suyundan başkası dindirmiyordu çünkü..
Eve gelir gelmez yattım uykuya..Düşlerimde mutlu oluyordum, biliyordum.Ancak düşlerimde nefes alabiliyordum ben..Bu yüzden yattım erkenden;ama düşündüğüm gibi olmamıştı işte..
………….
…………
Tam gökyüzünün maviliğinde martı olmuş kanat çırparken, tam da bulutların üzerinde rüzgarın güzelliğini hissederken suratımda; beyaz giysisi, kan olmuş başıyla çıktı karşıma.. Bir an sendeledim kaldım, anlayamadım.O, hüzünlü bakışlarıyla bakıyordu gözlerimin içine… Konuşmak istediği belliydi; ama dünyada izin vermemişlerdi konuşmasına, şimdi burada istiyordu her şeyi dile getirmek o yüzden belki de...
Ben utancımdan bakamadım ona..
“Özür dilerim..”
Sustu önce, bencillik yapıyordum farkındaydım.. Bir şey yapamamamın çaresizliğiyle, duyduğum acıyı hafifletmek için ondan özür diliyordum.Halbuki o bunu istemiyordu, o sadece konuşmak istiyordu..
Bunu anlayınca, baktım gözlerine dinlediğimi belli etmek için.. O da anlayınca hazır olduğumu, başladı konuşmaya..
“Benim suçum ne abla?”
Vurmuştu beni bir anda bu soruyla..Ne cevap verebilirdim ki..Ne diyebilirdim.. Suçu neydi onun.. HİÇ.. Koca bir HİÇ…
“Annemi özledim ben..Babamın çikolatalarını özledim…Beni öpmesini..Annemin yemeklerini..Okulumu özledim, okumak istiyordum abla.Annem doktor, babam öğretmen dese de; ben hemşire olmak istiyordum en çok… Büyüyüp annem hastayken onun bana baktığı gibi bakmak istiyordum ona..Babam çalışmasında ben çalışayım, oda rahat nefes alsın istiyordum..Çok mu fazlaydı istediklerim yaşamdan? Dışarıda arkadaşlarımla oynamayı özledim..
Bak başım kanıyor hala..Neden biliyor musun?…”
Baktım gözlerine nedenini anlayabilmek için, susmasın anlatsın diye…
“Beni öldürenler bulunmadı daha..Ve siz görmüyorsunuz ama başka bir miniğin daha canını yakacaklar onlar… O da gelecek yanıma.Oda özleyecek annesini..
Söylesene abla, susma.. Söyle..Benim suçum ne..Neden ayırdılar annemden beni, neden ayırdılar arkadaşlarımdan, babamdan?..Defterlerim yeniydi, dolması gerekiyordu yazılarla.. Neden esirgediler bunu benden..Neydi suçum?…”
………….
………….
İşte tam o anda kendimi pencerenin kenarında buldum.Atmak istiyordum kendimi aşağıya; ama ona bile yoktu cesaretim… Gene yağmur yağıyordu ve sadece yağmurun sesi duyuluyordu etrafta..
Ben avazım çıktığı kadar havlamaya başladım..Acıyla havladım…
Kör bıçakla bacağımı kestiler… Kollarımı kestiler… Ve ben gecenin sessizliğinde havlamaya devam ettim...
Hav…Hav…Hav….
O şimdi daha masum....
Meral Bilgiç