Benim Suçum Ne Abla?

Cirkin Peri

Guru
Kayıtlı Üye
4 Ekim 2007
248
0
43
Gerçektir..küçük kızın katilleri hala sokakta..Kendimce ogünlerde öyküleştirmeye çalışmıştım..Hem o miniğin acılarını..Hem ailesinin hem de benim haberi okuyunca hissettiklerimi...

Benim Suçum Ne Abla?
Nasıl kalktım yatağımdan, nasıl nefes alamadım da, bir anda göz yaşlarım sel olup akmaya başladığında ve açtığımda penceremi toplayabildim kendimi bilmiyorum… Gecenin bir yarısı gördüğüm şey neydi de, penceremden giren soğuk havayla birlikte atmak istedim kendimi aşağıya.Ancak o zaman rahatlarım derim…
………..
………..
Gene girdi ansızın rüyamın en güzel yerinde..
……….
En çok düşlerimde yakalarken mutluluğu, onu da kaçırıyordum elimden; gördüğüm, okuduğum şeylerden sonra artık…
………..
……….
Tam gökyüzünün maviliğinde martı olmuş kanat çırparken, tam da bulutların üzerinde rüzgarın güzelliğini hissederken suratımda; beyaz giysisi, kan olmuş başıyla çıktı karşıma.. Bir an sendeledim kaldım, anlayamadım.O, hüzünlü bakışlarıyla bakıyordu gözlerimin içine… Konuşmak istediği belliydi; ama dünyada izin vermemişlerdi konuşmasına, şimdi burada istiyordu her şeyi dile getirmek o yüzden belki de...
…………
…………
Aslında onunla ilk karşılaşmamız değildi.. Bir gazetenin üçüncü sayfasında küçük bir karede çıkmıştı karşıma.. Annesinin evde olmadığı bir anda; evine giren meçhul insanlar tarafından ki, eğer onlar insansa ben havlamak istiyorum hayvan olduğumu kabul ederek, öldürülmüştü nedensiz.
Küçücüktü daha, annesinin dizi dibinde dolaşırdı belki yada yeni başlamıştı okula ve ilerde ne olacağını söylüyordu eşe dosta büyük bir gururla.Annesi doktor olacak kızım derken belki babası öğretmen olsun yakışır diyip öpüveriyordu alnından kim bilir.. Belki okuldan yeni gelmişti o caniler evine girmeden önce..
Neden girmişlerdi acaba? O da belli değildi…
Açmıştı önüne defterini belki de,derslerini yapıyordu büyük bir özenle..
Karşısında tanımadığı insanları gördüğünde nasılda çarpmıştır yüreği.. Kim olduklarını bilmediği insanlar onu hırpalarken nasılda bağırmıştır, nasılda aramıştır annesini.. Nasıl da ağlamıştır çaresizce..
“Anne… Annecim…”
………….
………….

Şu an yazarken bile dayanmıyor yüreğim, bir bırakıyor bir alıyorum kalemi elime… Yüreğim parçalanıyor her hayal edişimde onun çektiği acıyı.. Yazma diyor beynim, acı çekiyorsun yapma bunu kendine..Hop kalemi bırakıveriyorum ..Sonra yüreğim hayır diyor susmamalısın, susarsan eğer sende, bir başkası daha yaşar aynı şeyi..Gördüklerini anlatmalı ve konuşmalısın...Bir bakmışım kalem elimde… Gözlerimde bulutların üstünde gördüğüm miniğin gözleri… Yaşadığı acıları okur gibiyim bir an..Sanki oda yazayım diye bakıyor gözlerimin içine ve o kahverengilerin içinden giriyor derinlere… Vücudumun her parçasına işliyor çektiği acıları… Et koparıyorlar vücudumdan, tırnaklarımı çekiyorlar, kirpiklerimi yoluyorlar sanki bir bir.Kör bir bıçakla kesiyorlar bacağımı belki de, öyle yanıyor canım işte.Öyle acı çekiyor vücudum…Ağlamaktan şişiyor gözlerim..
………..
………..
İlk gazetede gördüğümde resmini ve okuduğumda haberi,“lanet olsun..” Diyerek fırlattığımı hatırlıyorum köşeye… Sonra ağlayarak çıktım iş yerinden.Arkadaşımın nereye sözlerini umursamadan attım kendimi;dışarıda yağmur yağmaktayken.Boğulduğumu hissettim çünkü o anda… Nefes alamadım, sendeledim…Koşarak çıktım, yağmurun altında ıslandım.Gücüm tükendi. Düştüm dizlerimin üzerine.. Yağmurla birlikte başladım ağlamaya… Hıçkıra hıçkıra ağladım gazetede okuduklarıma… Biraz sonra arkadaşımın desteğiyle girdim iş yerime..Nefes aldım derin derin, verdiği bir bardak suyla toplamaya çalıştım kendimi.Olmadı, pasiflora içtim zararsız bir sakinleştirici diye.İlk defa bu kadar kötü olmuştum, belki de artık yaşanan tüm kötülüklere ağlamak dışında bir şey yapamadığımdan alamamıştım nefes bilmiyorum…
Gazeteyi bin parçaya böldüm sonra; insan kılığına girmiş canavarları yok ediyormuş gibi.Gazete parçalarını toplarken, gene o küçük kızın resmine daldım derken, o an yaşadığı korkuyu hissettim..Bir an çığlıklarını duyar gibi oldum bulunduğum yerde... Çığlıkların geldiği yeri aradım yardım etme ümidiyle, bulamadım..;Her zamanki gibi geç kaldım..
“Anne…anne…”
…………
…………
Vahşi yaratıklar neden girmişti eve, anlayamadım gözlerine bakarken onun.Zaten o da bilmiyordu sebebini.Zaten anlatmaya çalıştığı da bu değildi..Sadece çektiklerini göstermek istiyordu.Belki annesini özlediğini söylüyordu gözleri,belki babasının güvenli kollarına sığınmayı diliyordu yeniden… O minnacık yüreğinin çektiklerini anlatmaya çalışıyordu, yaşarken çektirdiği fotoğrafı bana…
Hayal ettim, canımın yanacağını bile bile hayal ettim, gazetede yazanların ışığında..

Belki bir kişiydi gelen belki iki bilmiyorum..Belki biri çırpınışlarını durdurmak için tutmuştu kollarını ve sokmuştu başını kanepenin altına da; diğeri acımasızca, sapıkça bir zevkle vurmuştu üzerine kanepenin parçasını.. İlk darbede gözlerinin önüne annesi gelmişti.Onun sevgi dolu kucağı..Annem olsaydı yapamazlardı bunları demişti ve acı bir çığlık patlatmıştı bilincini kaybederken.Hele babası, babası olsaydı mahvederdi, döverdi kesin onları; polise verirdi sonra polis amcalar tutuklarlardı ona zarar vermemeleri için.
Ama annesi yoktu işte, babası işteydi.İçinde sıkıntı vardı belki babasının; ama kızının iyi yetişebilmesi için çalışması gerekirdi.. Nedensiz sıkıntısının yüreğini boğmasına rağmen, kızı için çalışmaya devam etti gün akşamı getirirken…
Sonra acımasız katiller bir kez daha indirdi suçsuz yavrunun beynine kanepeyi.. Parçalandı kafası… Kesildi nefesi.. O anda acı çekmiyordu artık.. Yanında melekler vardı çünkü..
“Yalnız değilsin, biz seni koruruz. Merak etme…”
Diyorlardı ona.. O yaş***** son veren canilerin yüzündeki gülümsemeleri izlerken çaresiz,tuttu meleklerin elinden,
“siz buradasınız, ama annem.. Annem nasıl sarılacak bana?Babam nasıl öpecek beni alnımdan?Ya akşam bana aldığı çikolatayı kim yiyecek şimdi?.. İlk dişim yatağın altındaydı, dilek tutmuştum gelecek için, nasıl gerçekleşecek onlar?”
O sırada katiller terk ettiler evi..Her tarafa miniğin kanları fışkırmıştı.. Açtığı defterinde yazdıkları, kan gölünden dolayı okunmuyordu… Kanepe parçalanmıştı… O çaresiz, elini tutan meleklerden güç alarak izliyordu artık var olmadığı yaşamı.. Sonra kapının açıldığını gördü anahtarla.Annesi dönmüştü pazardan…
“Kızıma elma aldım, bol bol yesin diye..”
Derken düşürdü elindekileri…
Kızı…. Canı..…
“Yavruuum…”
Diyebildi… Bağırdı, çağırdı… Sesini duysunda, gelsin komşuları diye.. Sarıldı kızına. Yaşıyor ümidiyle kalbine götürdü başını..
“Kimler yaptı bunu sana yavrum?… Nerelere gittin anacığını bırakarak kuzuuum?…”
O çaresiz izliyordu annesini..
“Anne..Annecim buradayım…”
Koşup sarılmak istedi ama annesi duymuyordu onu.. Melekler tutuyordu elinden düşmesin diye..
“Kuzuuum gitme, n’olur gitme yavruuum..Kal anacığınla…”
Komşularına seslendi gene…
“İmdat, yok mu duyan yetişin..İmdat…Bir Allah kulu gelsin..N’oluuur…”
Sarılmıştı sıkı sıkı yavrusuna… Sanki yüreğini hissetse, çektiği acıları hissetse canlanırdı yavrusu.. O yüzden sarılıyordu sıkı sıkı.. Küçük kız gözyaşlarını tutamadı.. Annesine eşlik etti annesi farkında olmadan…

“Canııım, n’olur gitme.. Kal buralarda.Kim yaptı, ne istedi senden?… Neden bıraktım seni?..Dön yavruum…Kuzum…Dön..”
Komşular gelmişti çoktan, annesi fenalaşmıştı… Dayanamamıştı yüreği..Hemen polisler çağrılmıştı ve babasına haber verilmişti minik kızın…
Melekler “hadi gidelim” diyordu..
“Babamı da göreyim n’olur..Biliyorum bir daha göremeyeceğim onu..N’olur son kez bakayım babama da..İzin verin kalayım biraz daha…”
O sırada babası geldi aldığı haberden bitkin…
“Hangi vicdansızlar yaptı bunu ona.. Hangi şerefsizler yaktı kızımın canını…Kim?..”
Diyordu bir yandan ağlarken.. Komşuları sakinleştirmeye çalışıyorlardı kolonyalarla ama ne mümkündü canları gitmişti…
Babasını da gördü minik kız…
“Baba..”
Dedi duyar umuduyla ama yok..Duymuyordu..Ağlıyordu minik kızın cesedi başında..Çaresizlikten ağlıyor ve ağıtlar yakıyordu…
“Onları öpebilir miyim?”
Dedi meleklere bakarken..Melekler ağlar mıydı… Acılarına karşılık göz yaşı dökerler miydi bilmiyorum ama; benim gördüğüm onlarda ağlıyordu insan denen yaratıkların yaptıklarına…
Önce babasının yanına gitti. Babası minik, cansız bedenine sarılırken; o öptü babasını alnından tıpkı onun öptüğü gibi..Babası durgunlaşmıştı, ağlıyordu..Tam o anda..
“Kızım..Nereye?..Gitme, kal..”
Dedi…Sandı ki babası gördü onu..
“Baba, gitmeliymişim ama bırakma beni.. Sen istemezsen gitmem..”
Nafile, duymadığını anladı sonra.. İçerdeki odaya ilerledi, anneciği fenalaşmıştı.. Komşular başındaydı genç kadının… Eğildi annesinin yanağından kocaman bir öpücük aldı.. Gözlerini açtı anası…
“Anne, ben gidiyorum..”
“Gitme kuzum, bırakma beni sensiz.Bırakma anacığını çaresiz.Ben n’aparım sensiz, gitme kuzum, gitme..”
Ağlamaya başladılar ikisi de. Tam sarılmak istedi annesine..Komşularından biri,
“Sayıklıyor” dedi..
“Hayır benimle konuşuyor.. Dimi anne?…”
Annesi kapatmıştı gözlerini.O sırada melekler geldi,
“hadi” dedi.
“Gitme vakti…Orda kimse yakamayacak canını.Hadi.. Gidelim..”
“Ama annem olmayacak orda.. Babam çikolata getiremeyecek bana..”
Bir sessizlik oldu aniden.
“Onlarda gelecekler vakti gelince yanına…”
Dedi meleklerden biri. Küçük kız sustu, yapacak bir şeyi yoktu da zaten sadece sustu…Ve meleklerle birlikte çıktı mavi göklere.Babası ona sarılıp dökerken gözyaşlarını, annesi ardından gitme diye bağırırken, o çaresiz, o gözü yaşlı gitti…
……….
……….
“Sen istersen bugün erken çık. Kötüsün..”
Sesiyle irkildim arkadaşımın.İtiraz etmedim çünkü kötüydüm.Hala nefes almaya çalışıyordum ve dışarı çıkmalıydım.Giydim üzerimi ve sokakta buldum kendimi… Yürüdüm yağmurda ıslanmak istiyordum..Bu yüzden herkes kaçırşırken, ben ağır ağır ilerledim yolda….. Çektiğim acıların yanıklarını yağmur suyundan başkası dindirmiyordu çünkü..
Eve gelir gelmez yattım uykuya..Düşlerimde mutlu oluyordum, biliyordum.Ancak düşlerimde nefes alabiliyordum ben..Bu yüzden yattım erkenden;ama düşündüğüm gibi olmamıştı işte..
………….
…………
Tam gökyüzünün maviliğinde martı olmuş kanat çırparken, tam da bulutların üzerinde rüzgarın güzelliğini hissederken suratımda; beyaz giysisi, kan olmuş başıyla çıktı karşıma.. Bir an sendeledim kaldım, anlayamadım.O, hüzünlü bakışlarıyla bakıyordu gözlerimin içine… Konuşmak istediği belliydi; ama dünyada izin vermemişlerdi konuşmasına, şimdi burada istiyordu her şeyi dile getirmek o yüzden belki de...
Ben utancımdan bakamadım ona..
“Özür dilerim..”
Sustu önce, bencillik yapıyordum farkındaydım.. Bir şey yapamamamın çaresizliğiyle, duyduğum acıyı hafifletmek için ondan özür diliyordum.Halbuki o bunu istemiyordu, o sadece konuşmak istiyordu..
Bunu anlayınca, baktım gözlerine dinlediğimi belli etmek için.. O da anlayınca hazır olduğumu, başladı konuşmaya..
“Benim suçum ne abla?”
Vurmuştu beni bir anda bu soruyla..Ne cevap verebilirdim ki..Ne diyebilirdim.. Suçu neydi onun.. HİÇ.. Koca bir HİÇ…
“Annemi özledim ben..Babamın çikolatalarını özledim…Beni öpmesini..Annemin yemeklerini..Okulumu özledim, okumak istiyordum abla.Annem doktor, babam öğretmen dese de; ben hemşire olmak istiyordum en çok… Büyüyüp annem hastayken onun bana baktığı gibi bakmak istiyordum ona..Babam çalışmasında ben çalışayım, oda rahat nefes alsın istiyordum..Çok mu fazlaydı istediklerim yaşamdan? Dışarıda arkadaşlarımla oynamayı özledim..
Bak başım kanıyor hala..Neden biliyor musun?…”
Baktım gözlerine nedenini anlayabilmek için, susmasın anlatsın diye…
“Beni öldürenler bulunmadı daha..Ve siz görmüyorsunuz ama başka bir miniğin daha canını yakacaklar onlar… O da gelecek yanıma.Oda özleyecek annesini..
Söylesene abla, susma.. Söyle..Benim suçum ne..Neden ayırdılar annemden beni, neden ayırdılar arkadaşlarımdan, babamdan?..Defterlerim yeniydi, dolması gerekiyordu yazılarla.. Neden esirgediler bunu benden..Neydi suçum?…”
………….
………….
İşte tam o anda kendimi pencerenin kenarında buldum.Atmak istiyordum kendimi aşağıya; ama ona bile yoktu cesaretim… Gene yağmur yağıyordu ve sadece yağmurun sesi duyuluyordu etrafta..
Ben avazım çıktığı kadar havlamaya başladım..Acıyla havladım…
Kör bıçakla bacağımı kestiler… Kollarımı kestiler… Ve ben gecenin sessizliğinde havlamaya devam ettim...
Hav…Hav…Hav….

O şimdi daha masum....





Meral Bilgiç
 
Öyle bir dünyada yaşıyoruzki suçun olsada olur olmasada, nur içinde yatsın minik kuzu.senağlama
 
Çok kötü oldum ya,ağlıyorum şu anda...Evet insan kılığında gezen ama hayvan kadar değeri olmayanların arasında yaşıyoruz yazık...
 
Samet'i öldürenler öz babası ve üvey annesi


Bak hem ben büyüyünce kimse vuramayacak sana..Valla...


Uykuya daldığımda saat kaç olmuştu bilmiyordum.Arkadaşımla konuşurken içimdeki sıkıntıyı anlatıyor ama tarifini, neden böyle olduğunu anlatamıyordum. Telefonu uyuyalım artık diye kapattıktan sonra, uzanıp yatağıma yıldız aradım gözüktüğü kadar semadan. Ama onlarda yoktu, gözlerim kapansa da içimdeki anlamsız hüzün uyumama izin vermiyordu.Bir yerlerden hıçkırık sesleri geliyordu kulağıma; nereden olduğunu kestiremiyor çaresiz yastığa gömülüp kulaklarımı tıkıyordum onunla.Ve başaramasam da uyumaya çalışıyordum....
Gözlerimi açtığımda saat bayağı geç olmuştu. Canım annem ellememişti beni, kıyamamıştı... Kahvaltıyı hazırlayıp ir öpücük kondurmuştu yanağıma sıcacık ve ben o öpücükle açmıştım gözlerimi yeni güne.
Sonra kalktım yerimden, ailenin diğer uykucusunun başına dikildil ellerimi ıslatıp bir güzel... Babama.. Babama koştum uyandırmak için ya o çoktan kalkmış elinde bir bardak suytla gizlenmiş beni beklemekte olduğunu suyu yiyince anladım.Bir kovalamaca başlamıştı evde, kahkahalar yükseliyordu pencerelerimizden ve ben güne güzel başlamıştım, gülerek açılmıştı gözlerim...
Ama ilerleyen saatlerde gülen yüzümde gözyaşları sel oldu istemsiz. zaklarda çok uzaklarda bulunan Samet için ağlamaya başladım; ağladım çaresizliğime, hiçbirşey yapamamanın verdiği çaresizliğimne ağladım durmadan...
Ekranda Samet'in annesiyle çektirdiği sünnet fotoğrafı gösterilirken gözlerimi kapattım büyük bir acıyla, hemen Samet dikildi karşıma. Bir yandan annesi komadaki oğluna yapılanları anlatıken, Samet tuttu elimden ve o güne götürdü beni, ölüm kokan o dakikalara sürükledi bedenimi.
Bir odaya girdik sessizce elele, karanlık bir odaya... Usulca oturttu beni sandalyeye de o da çöktü hemen yanıbaşıma, yere... Ben anlamsız anlamsız bakarken etrafa, ezan sesi duyuldu derinlerde ve bir çocuk sessiz sessiz ağlamaya başladı gün kızıla boyanmışken tan vakti.
"Annem, anneim.." Diye ağlıyordu,
"Altımı ıslatım yine anne, dayak yemek istemiyorum, sen olsaydın kızmadın ama cici annem dövecek biliyorum.Nerdesin annecim?"
Diyerek ağlıyordu.Korku sinmişti tüm odaya.Kaltı ışığı açtı o arada minik çocuk.Işık açıldığı anda Samet'i gördüm karşımda.Yaşadıklarını anlatamayacağı için gösteriyordu bana... Işık açıldıktan sonra odada birini daha farkettim. Yanımda duran Samet kulağıma yanaştı hemen;
"Abim bu abla..."Dedi sessiz.
Ağlayan çocuk yatağına baktı; ıslanmıştı yatağı, abisine döndü bir ara sonra oturup yatağın ucuna ağlamaya devam etti korkuyla.Kollarında morluklar vardı, belliydi korkusunun sebebi ya gene de dikkatle izliyordum neler olacak diye. Bir an kalktım yerimden; yatağı toplamak istiyordum yada ne ileyim sarılıp ona uzun uzun;
"Korkma ben burdayken sana kimse birşey yapamaz." Demek istiyordum ama başaramayacağımı biliyordum..Sadece sessizce izliyordum çaresiz.
Bir süre daha ağladı küçük çocuk, bir yandan dua ediyor bir yandan ağlıyordu.
"Allah'ım nolur kurusun, nolur kokmasın yatağım. Cici annem dövmesin gene beni nolur..."
.......................
Güneş iyice çıkınca ortaya, diğer yatakta yatan çağatay'a seslendi titrek sesiyle. Belki o bir çare bulurdu. Aslında abisi de çok büyük değildi ya yapacak birşey yoktu..
Tam seslendiki abisine, birden kapı açıldı ve cici anneleri girdi içeri. O içeri girer girmez yanıbaşımda duran Samet sarıldı sıkı sıkı bana.korkuyordu ve sığınıyordu kucağıma. Titriyordu kendine engel olamadan ve sadece sarılıyordu.Artık ona birşey yapamayacaklarını bile bile korkuyordu.
"Hadi bakalım.."Derken kaldı birden cici anneleri,
"Sen neden erken kalktın bakim?"
çocuk sessiz kaldı.
"Çağatay hala yatıyor musun? Kalk hadi sabah oldu.Annen yok artık."
Çağatay cici annelerinin sesini duyar duymaz açtı gözlerini. O da korkuyordu ki hemen dikildi ayağa.Tam çıkacak üzereyken yatağı farketti kadın. Yanaştı iyice, çarşafı ıslak görünce döndü tekrar çocuklara.
"Bu ne?" Diye bağırdı şiddetle.
"Buraya gel çabuk."
Samet gözü yaşlı abisine sarılmıştı. Çağatay cici annesinin neden kızdığını anlayamıyor ama kardeşini de bırakmıyordu. Sıkı sıkı sarılıyordu ona, gene dayak yemesini istemiyordu, canı yansın istemiyordu ya onun çaresizliğiyle sarılıyordu kardeşine.
"Buraya gel dedim."Diyerek tuttu kadın çocuğu ve çekti kendine. Kolunu sıkarak götürdü salona.Koltuğun yanındaki sopayı aldı eline, derken;
"Çağatay buraya gel."Diye bağırdı..Önünde Samet, elinde sopayla koltukta otururken çağırdı yanına.
Çağatay daha fazla sinirlenmemesi için koşarak gitti yanlarına.
"Ellerini tut." Dedi kadın sinirle. Çağatay tutmak istemedi.Kardeşini dövecekti yine ve o bu yüzden dediğini yapmak istemiyordu.
"Yapma cici anne nolur..Yapma.."
Derken suratına yediği tokatla ve gözünden gelen iki damla yaşla istemsiz;
"Annecim nerdesin?" Sözleri çıktı ağzından.
Kadın bu sözleri duyunca iyice çileden çıktı.
"Eğer tutmazsan daha kötü olacak diye haykırdı suratına.
Çağatay çaresiz tuttu kardeşinin ellerinden.Karnında bir bebek taşımasına rağmen bütün sinirini çıkarırcasına, acımasızca sopayı indirmeye başladı Samet'in bedenine.Samet'in canı yanıyordu, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu da o ağladıkça daha sert vuruyordu kadın.
Kucağımda otururken bile;geçirdiği köü anları tekrar izlerken, ağlamasına engel olamıyordu Samet. Kadın vurdukça, ben kucağımda sıkı sıkı sarılmış ufaklığın yaralarını daha iyi görüyordum. Derken daha fazla dayanamayıp onu indirdim kucağımdan, daha fazla sessiz kalamam diye düşünüp kalktım yerimden ya hiçbirşey yapamadım önceden yaşanmışlara karşı. Çaresiz tekrar sarıldım minik yavruya ve o gözlerini kapatıp sarılırken bana, ben çaresiz izledim yaşadıklarını onunla.
Çağaay ağlıyordu durmadan, kardeşini döven kadını yoketmek istiyordu ama yapamıyordu.Nasdıl yapsındı daha küçücüktü oda... Kadın sinirini alamadı dövemeye devam etti minik Samet'i. Sonra da ceza vermek için biraz daha fazla banyoya kapattı yavruyu sanki hiç yakmamış gibi canını.
Ama durmadı kadın gözü dönmüştü bir kee, bir türlü eçmiyordu siniri. Babalarını aradı çocukların, öz babalarına şikayet etti onları.
Ben o anda sevindim ama; kardeşi tuvalete kapatılan Çağatay'ın gözleri iyice açıldı.Kucağımda oturan ufaklığın bedeni iyice titremeye başladı.
"Sakin ol canım."
Diyebildim sadece;
"Abla.." Dedi bana ağlamaklı soran gözlerle,
"Annem olsaydı bunlara izin vermezdi dimi?"
Gözümden akan yaşlar birden kırmızıya çaldı. Tek kelime çıkmadı, çıkamadı ağzımdan.
O sırada baba kılığına girmiş canavar geldi eve. Cici anne durmadan konuşuyordu.Derken karnındaki minik , doğmamış yavrusu ile isyan etti annesine de var gücüyle tekmelemeye başladı onu. Başladı ya bunu bile kendi lehine çevirdi kadın.
"Bak gene başladı.Hep bunlar yüzünden." Diyiverdi hemen kocasına. Bu sefer baba kılığına girmiş canavar, açıp banyo kapısını dövmeye başladı minik Samet'i.Küçük Samet o kadar yorulmuştu ki artık ağlayamıordu bile. İki cani banyoda minik Samet'i döverken, Çağatay kulaklarını tıkayıp yatağında ağlıyordu çaresiz.
"Anne..Anne yardım et. ardeşimi dövüyorlar anne..."
Diye ağlıyordu, birşey yapamamanın çaresizliğiyle annesine sesleniyordu, onun hissedeceğini ümit ediyordu.
Sanki top oynar gibi oynuyorlar, hırplıyorlardı minik Samet'i. bir ara kafası lavaboya çarpıp kanamaya başladığında; kucağımda oturup başına gelenleri izleyen Samet'in başını tuttum bilinçsizce.Yarasını gördüm, öptüm;
"Artık acımıyor abla.." Diyince
"Biliyorum canım ve acımayacakta..." Dedim ona.
Banyoya oluk oluk akarken kanlar başından miniğin ve hala yemeğe devam ederken dayak; birden dişlerini gördüm yerde.
Allah'ım bu nasıl bir acıydı? Nasıl bir insan, minicik bir cana bunları yapardı, yapabilirdi? Anlam veremiyordum, içim yanıyordu minik Samet'in başına gelenlere, gözlerimden yaşlar durmadan akıyordu. O çektiği acıların verdiği olgunlukla gözyaşlarımı siliyordu.
Bir süre daha o işkence saatler devam etti de sinirlerini alınca Samet'ten karı koca, gene kilitlediler onu banyoya; her tarafı kanrken ve kıvranırken yerde acıyla. İkisi birden çıktı gitti sonra evden.Onların gitmesini fırsat bilip Çağatay koşturdu banyo kapısına. Anahtarı almışlardı, kilidi açamıyordu ve o çaresiz kalmıştı kapının önünde.
"Samet...Samet..."
Ama Samet'ten elmiyordu ses.Bir süre çaresiz orada kalakaldı Çağatay.Birşey yapamıyordu, gözlerinden yaşlar akarak duruyordu kapıda. korkmasın istiyordu, yanında olduğunu göstermek istiyordu kardeşine.
"Samet..Ben burdayım.Samet, birgün gelecek kurtulcaz inan bana. Bak hem ben büyüyünce, o zaman kimse vuramayacak sana .Valla...Samet.."
Samet duymuyordu abisinin söylediklerini.Çoktan kaybetmişti bilincini.
Akşam üzeri eve gelen cani kadın, banyoyu açıp ta görünce miniğin halini, nasıl oldu da hastaneye götürdü onu. Çağatay ağlayarak bakakaldı arkalarından. Bizde Onlarla birlikte hastaneye gittik elele.
Ağır darp izlerini gören doktor, bilincini kaybetmiş olan Samet'i yoğun bakıma alırken, cici annesini daha doğrusu cani kadını da teslim etti polislere.
Samet minicik vücuduyla, abisinin verdiği sözler kulağında yaşam savaşına devam ediyordu o anda.

Elimden tutarken bana seslendi birden Samet. Gözlerimin içine bakıyordu. O anda farkettim ki yaraları iyileşmeye başlıyordu yavaş yavaş. Gözlerindeki hüzün terkediyordu minik Samet'i. Hafifçe okşadım yanağını,
"Artık acımıyor abla. Tek sorun annem, çok ağlıyor..O ağlayınca ben çok üzülüyorum."
Diz çöktüm önüne, sarıldık sıkı sıkı birbirimize.
"Çok üzülüyorum ablam..."Diyip kayboldu kollarımın arasından minik Samet.
Açtım gözlerimi onun kaybolmasıyla, gerçek dünyaya döndüm gözlerim televizyonda.
Derken Samet'in fotoğrafını aldılar ekrandan da gene annesinin çaresiz sözleri birbir girmeye başladı kulağıma.
Anneleri;
"oğullarımı istiyorum.."Derken verdi sunucu kadın ona acı haberi.
Konuşamıyordu, gözyaşları sel olmuştu akıyordu yanaklarından sunucunun.Annede anlamıştı ya gene de yediremiyordu. Sonunda zar zor;
"Samet'i kaybetmişiz.."Derken tüm izleyenler ağlamaya başladı derinden. Tıpkı benim gibi, tıpkı annem gibi kana kana ağlıyordu herkes giden Samet'in ardından. Annenin yüreği yandı.
Samet dayanamamıştı daha fazla.Sonunda veda etmişti yaşama.
Nasıl dayansındı minik vücudu, nasıl iyileşsindi yaşadıklarından sonra.
Samet'in fotoğrafı ve annesinin hıçkırıklarıyla son buldu program.
Gözleri ışıl ışıldı Samet'in.Büyüseydi yada izin verselerdi büyümesine belki kendisi gibi tatlı çocukları olacaktı onunda. Ülkesine yaralı bir insan olarak yaşayacaktı kim bilir?Evet belki de izin verselerdi çok şey yapacaktı...
Bir kedi yavrusuna sahip çıkarken; bir insanın, hemde hamile bir kadının, bir anne adayının yaptıkları kapanmaz bir yara açtı yüreğimde. Minik Samet iyiyim dese de İzin verilmemişti yaşamasına, nasıl iyi olsundu...Nasıl gülsündü annesinden uzakta?Çağatay kardeşinin ölümüne seyirci kalmış, bir ananın ciğeri yanmıştı. Ve cani baba hala başını yemek yeken şömineye çarptı yalanını söylüyordu giden Samet'in ardından..

Dişlerim savruldu yere
Başımdan aktı ya kan
Canım çok yandı ya abla,
Rahatım şimdi burda.
İyileşti yaralarım, çıktı dişlerim yeniden inan bana,
Canım yanmıyor derinden...
Bir tek, bir tek annemin sesi geliyor,
Abimin ağlamalarını duyuyorum geceleri.
Bir ona üzülüyorum, çok üzülüyorum
Ama canım hiç yanmıyor burada...

05/05/2005

 
Nasıl bir vicdan, nasıl bir insan böyle birşeyi yapabilir, anlayamıyorum, böyle insanlar niye varolur ki dünyada. O minik eller dilerimki yakanıza yapışır pis caniler.
 
Yapışacaklar inan buna;ama bu neyi değiştirecek ki?

Yaşama hakkı verilmedi onlara, dünyada nefes hakkı alma şansları olmadı...

Sevme,sevilme,çalışma ,aile kurma...

Ama en başta oyun oynama hakları olmadı hiç...

Şeytan dolu dünya,şeytanlar arasında insanlarda ruhsuzlaşmış,böyle gelip gidiyor dünya ne yazık ki...
 
bunu yapan insan olamaz .Umarım minik SAMET'E yaşattıkların binlerce kat daha acılı şekilde can verirsiniz.Boşuna demezler anne ölünce yada ayrılınca baba enişte olurmuş diye.Caniler
 
Aklımın almadığı,her kadında bir annelik duygusu vardır.
Hani, yüreği yufkadır.
Bu kadar acımasızı ,ben kadın diye nitelendiremiyorum onu.İnsanlıktan çıkmış bir canavardan farksız gözüküyor gözüme.

İnsan_cık olarak gelmiş öyle kalacaklar...
 
Allahım böyle vicdansızlarla karşılaştırmasın kimseyi.Talihsiz yavru kimbilir ne acı çekti!..
 
Tamamıyla yabancıyım artık herkese.Tamamıyla yalnız kaldı yüreğim.Çevrem, tanımadığım, hiç bilmediğim ve belki de hiç onaylamadığım; insan mı robot mu olduğu ayırımını yapamadığım yaratıklarla dolu…Beynim karışık yaşadıklarımdan dolayı.
Her şey acı veriyor kalbime, her yanım kanıyor ve benden başka kimse görmüyor yerde bıraktığım kanlı izleri…gözlerimden her zamanki gibi yaşlar akıyor rengi kırmızı olan… Yavaş yavaş parçalanıyor ruhum yaşananlar karşısında…
Savaşlar oluyor, bir yerlerde çocuklar büyük insanların çatışmalarında sıkışıp kalıyor ve can veriyor.
Hala okula gitmesi gereken minikler giriyor rüyalarıma.
“Abla bir mendil alır mısın? ” Diyorlar çevreleyip etrafımı.
“Siz bu saatte okulda olmalısınız! ” Diyorum.
“Para kazanmalıyız yoksa aç kalırız” Diyorlar.
Uyanıyorum kan ter içinde…Bu sefer yatağım kan oluyor.Sonra televizyonda haberler başlıyor.Tinerci çocukların, genç bir adamın hayatını nasıl sonlandırdıklarını anlatıyor spiker…Görüntüler geliyor ekrana ve ben kimin için üzülmem gerektiğini bilemiyorum o anlarda…Bir hiç uğruna öldürülen adam için ağlıyorum önce; derken tiner çeken, sokakta yatan, sevgi nedir bilmeyen çocuklar geliyor aklıma…Gene yanıyor yüreğim ve ben söndüremiyorum bu yangını…Görüntüler bitiyor spiker çıkıyor karşıma tekrar; sanki ölen birisi yokmuş, sanki eli kalem tutması gereken çocuklar birini öldürmemiş gibi devam ediyor konuşmaya…Yüzünde ne bir hüzün ne bir oynama…Yorum yapıyor yaşananlar hakkında…Yalandan birkaç cümle çıkıyor ağzından, yayından önce ezberletilen ve sonra haber Semra Hanım ve oğlunun o büyük, o meşhur sorunuyla ilgili olaylara dönüyor aniden…
Haberler bitince ve o günkü görevini tamamlayınca rahatça girip uyuyor yatağında spiker…Ne ölen çocuk geliyor aklına, ne de öldüren tinerci minikler…Nasıl olsa o yapıyor görevini, yatağı sıcak nasıl olsa…Onun gibi tüm insanlar rahat giriyor yataklarına..O gece haberleri izleyen herkes rahattır uykuda…
Haberleri izlerken “vah vah” diyorlar,ana babalara atıyorlar suçu çünkü… Kendilerinde suç bulmadıkları içinde deliksiz uyuyorlar uykularında..Belki bir ara Semra Hanım’ın oğlu geliyor akıllarına, hayıflanıyorlar bu çocuk nasıl evlenecek diye…Sonra o da kalmıyor, gözleri kapanıyor hepsinin gecenin ilerleyen saatlerinde…
Halbuki ben asıl o geceler uyuyamıyorum…Yatağım, çiviler üzerinde yatıyormuşum gibi batıyor bedenime o anlarda…Gözlerim kapandığı anda; bomba atılan yerlerdeki çocuklar kanlı halleriyle geliyorlar gözlerimin önüne.Sonra gene mendilci çocuklara “okula gidin, okuyun! ” Diyorum bağırarak, hemen onların arkasında iki tinerci çocuğun cep telefonu için birini bıçakladıklarına tanık oluyor gözlerim…Semra Hanım’ın sesini duyuyor kafamı çeviriyorum, oğluna bas bas bağırıyor evlenemezsin diyerek…

Derken kanlı savaş çocukları,mendil satan minik vücutlar,yerde ölü yatan adam, yatağında mışıl mışıl uyuyan spiker..İzleyiciler…Ve Semra Hanım’la meşhur oğlu Ata… Hepsi üzerime gelmeye başlıyorlar.Sarıyorlar etrafımı sıkı sıkı ve ben etten duvarı yıkıp kaçamıyorum hiçbir yere…Boğazımda bir düğüm..Boğuluyor ve nefes alamıyorum yavaş yavaş…Hepsi vurmaya başlıyor, durmadan vuruyor, durmadan bağırıyorlar yüzüme…
“Senin yüzünden..Hepsi, senin yüzünden…Elinden üzülmek dışında bir şey gelmiyor.Hepsi senin yüzünden.”
Birden uyanıyorum yatağımda, bir bakıyorum her yanım kan…Duşa giriyorum kanları temizlemek için nafile..Kanamaya devam ediyor bedenim, kanamaya devam ediyor ruhum…Acı çekiyorum durmadan, durmadan üzüyor beni yaşananlar…

22/12/2004
Meral BİLGİÇ
 
HADİ SEV BENİ...

"Hadi beni sev, hadi sev beni..."

Bu sözler Malatya'da , kimsesiz olduğu için yurtta kalan bir çocuğun ağzından çıkıyordu.Yanında kim vardı görülmüyordu, ama O,

"Hadi beni sev..." Diyerek sevgi dileniyordu.

Canım öyle acıdı ki bu sözlerle... Bu sözler öyle garip etti ki yüreğimi...
"Ne yapıyoruz biz?" dedim kendi kendime...

Haberin devamını izlemek kalp gerektiriyordu insana.. Sağlam bir kalp gerektiriyordu... Sapasağlam bir kalp....
Ağlamadan izleyebilmek için, yüreği yanmadan, umursamadan, umursasa da lanet etmeden, üzülmeden seyretmek için sağlam bir kalp gerekiyordu herşeyden önce...
O kalp bende hiç olmadı ve beynim bunu en iyi bilendi... Bu yüzden istemedi izlemeyi ; ama yüreğim izlemeliyim diyordu durmadan... Acı çeksemde, kanasam da inatla izlemeliyim... Bu insanlar gibi olmamak için izlemeliyim diyordu beynime...

O sağlam kalp bende hiç olmadı biliyorum ama kalbime söz dinletemiyordum... İnatla bakıyordu gözlerim ekrana...

Her karesinde birileri vurdu beynime, her izleyişimde biraz daha kanadı yüreğim...

...........
.................
........................

Çorapları çıktı diye ayağından, dayak yiyen çocuk gözüktü önce ekranda..Hiç acımadan vuruyordu kadın..
O çocuğun gözlerindeki korkuyu gördü gözlerim...
Sonra yaramazlık yapan iki miniğin muzur gülüşlerinin arasına girdi başka bir kadın... Kulaklarından tutup hiç acımadan, sertçe vurdu başlarını birbirlerine. Daha dört yaşında ha vardı ha yoktular oysa onlar...
Kahkahaların yerlerine ağlamalar geçti o ekranda ve başlarının acısını duydum başımda... "
Benim canımı bu kadar yakmışken,onların...."
Demeye kalmadı bu sefer ağlıyorlar diye yedikleri tokatlar gözüktü ekranda...
O acımasız kadının sesini duydu yüreğim..
Yatakta gözleri açık yatan ve annesinin hayaliyle belki de, gülümseyen uzaklara bir minik vardı televizyonda... Bu yüzden dayak yiyordu çocuk, gözlerini kapamadığı için canını yakıyordu o kadın ve dayak attığı yetmiyormuş gibi küfürde ediyordu durmadan...

İlk kez lanet etti bir insana dilim.İlk defa bela çıktı ağzımdan pişmanlık duymadan...Ve o insan daha ettiğim lanet son bulmadan başka bir yavruyu savuruyordu yatağa...

Suçu mu neydi?.. Ne önemi vardı?..Bir damla bebeciğin yaptığı her ne ise bu cezayı hakeder miydi?
..........
.................
....................
Allah'ım neydi bu? Neydi bu Rabbim?... Bunlar insan mıydı gerçekten?
Eğer bunlar insansa al yüreğimi benden...Bu bedende yaşamak istemez ki ruhumBu bedense beni onlarla bir tutup insan eden, düşünme al insanlığımı elimden...

Nerede hata yapmıştık bizler?... Daha hiçbirşeyin farkında olmayan yüreklere hangi hakla dayatmıştık bu acıları? Bu çocuklar bize ne yapmıştı ki veya neyi haketmişti ki yürecikleri, çektiriyorduk onlara tüm bunları?

Bir çocuğun çorabını çıkarması nasıl bir külfet bırakıyordu üzerimize? Bin kere çıkarsa bin kez giydirilmez mi o çorap minicik ayağa? Çorap olmaz mı insan o bir sıkımlık yüreğin uğruna?
Altını ıslatmış..Varsın ıslatsın ne gerek var tokatlamaya?... Canını yakmaya ne gerek var küçücük çocuğun?...Zevk vermez mi onun ıslattığı çamaşırları yıkamak insana? Hele tuvalete gitmeyi öğrendiğinde ve ilk kez gösterdiğinde tuvalete gittiğini büyük bir gururla, dünyanın en mutlusu olmaz mı insan, gülmez mi yüzü acaba?
........
...............
......................

"Kurban olurum ben size..."

Derken sessiz sedasız ; ekranda hala aynı kadının işkencelerini izliyordu gözlerim..
Belki duygusallığımdan, belki de... Ne bileyim her hangi bir nedenden , gene küçük yağmur damlaları belirmişti yüzümde...
Her çocuk ağlamasında daha fazla aktılar ve her tokat sesinde daha da parçalandı yüreğim...
..........
...............
......................

Bu çocuklar büyüyünce ve birer cani olunca başımıza hangi yürek suçlayacak onları?... Hangi vicdan şerefsiz diyecek ardlarından?...Suç gerçekten onların mı olacak yoksa...Yoksa onları bu hale sokanların mı soruyorum size...

Peki ya bizler ne yaparız, ne yapabiliriz tüm bunlara karşı?

Geçen gün gönüllü olmak istiyorum dediğimde , hayır cevabıyla birlikte kapamadılar mı kapıyı yüzüme? Neden sabırlı olamazsın diyip kabul etmediler yüreğimle birlikte beni?
Halbuki ben sabrımı ölçmek için gitmiyordum ki yanlarına...
Çıkan çoraplarını giydirmek için gidiyordum oraya, bir kez değil bin kez yıkamak için, oyunlar oynamak, yaptıkları muzurluklara birlikte gülmek için gidiyordum yanlarına.. Başkalarından sevgi dilenmelerine izin vermeden sevgi vermek için olmak istiyordum orada..
...........
................
....................

Nerede hata yapmıştık bizler?.. Neredeydi onlarda ki hata?...

Gerçekten onlar mıydı suçlu olan yoksa dayak atanlar mı durmadan?... Yada gönüllü olmak istiyorum diyenlere , gençsiniz cevabını yapıştırıp kapıyı kapatanlar mıydı gerçek suçlu hayatta?...

Neden bu insanlar yakarken canlarını , ben çaresiz kalakalmıştım ekran karşısında?
Ve neden o çocuk ,inatla, gizli çekilmiş bir kareden haykırıyordu dünyaya?....

"Hadi beni sev, hadi sev beni..."

26/10/2005
Meral BİLGİÇ...
 
Küçük bir beyazlığın ardından geliyor uyku, iniyor yavaş yavaş bedenime, göz kapaklarım kayıyor,yer çekimine yenik düşüyor çaresiz…

Günlerdir uyuyamamanın verdiği bir hırsla giriyorum yatağıma..





Immm..Sıcacık..En güzel mutluluk…




Birden bir karanlık sarıyor benliğimi.İşte uyudum dediğim anda telsiz seslerini duyuyorum…Bir an duraklayıp ilerlemeye başlıyorum sebepsiz…

Bir ormanın içinde seslere doğru yol alırken ;ağır bir ter kokusu geliyor burnuma.





Bu hışırtı da neyin nesi?




Çalılıklardan gelen sesle ani bir dönüş yapıyorum, ne ile karşılaşacağımı hesaplamadan.
Gözlerindeki dehşet….
Bakışları kanımı donduruyor.İçindeki nefret bir ok gibi saplanıyor kalbime,parçalıyor yüreğimi…Dizlerimin bağı çözülmek üzereyken, minik bir elin sıcaklığını hissediyorum tüm bedenimde.
Gözlerindeki hüzünle;
-Daha bu hiçbir şey abla!

Diyor bana.
Gözlerinden okuduklarım yeni bir yangına doğru yol aldığımı anlatmaya yetiyor…Duruyorum bir süre ona bakarak…




İşte bu anda ya uyanacaktım yada sonuna kadar kalacaktım orada..
Peki dayanabilecek miydim?
Bilmiyordum…
Ama yine de uyanamadım…
Bunu yapmayı istedim; lakin o küçük çocuğu bırakamadım.
Çünkü ne göreceklerim ne de yaşayacaklarım, onunkilerden daha beter olmayacaktı farkındaydım…




Kalacağımı anladığı anda ilerlemeye başlıyor yolda minik ayaklarıyla.Yerde ayak izleri görüyorum ve o ayak izleri nasıl bir gerçekliğe doğru gittiğimi anlatıyorlar bana…




Küçük ayak izleri ve beraberinde ilerleyen büyük ayak izleri…




Annesi değil…Yada babası…
Gözlerindeki korkudan anlaşılıyor kim olduğu ya, yürek kabul etmek istemiyor.
Ben ayak izlerini anlamlandırmaya çalışırken bir feryat yükseliyor uzaklardan…

-Kuzum…Yavrumu verin bana..Daha küçücük o, bir damla benim yavrum..Ben olmadan yapamaz verin onu bana…Ağlar anam diye evladım..Ağlar getirin n’olur…Ağlatmayın bebeğimi..ağlatmayın miniğimi,getirin anasına…

Hıçkırık sesleriyle devam ediyor acılı kadın…

-Onun yerine beni al Allah’ım…Beni bununla sınama yaradanım…
Duruyor elimden tutan minik kız..Sesin geldiği yöne doğru bakıyor…
Belli belirsiz bir;

-Anne…
Dediğini duyuyorum…
-Annem…




İlk öğrendiği kelimeydi belki anne…
Ve en özlediğiydi şimdi annesi…




Gözlerinden akan yaşlar daha beter yakıyor bedenimi.Dizlerimin üstüne çökerken çaresiz kalıyorum karşısında…
Güçsüz…
Bitik…
Sarılıp ağlamaya başladığında gökyüzü eşlik ediyor ona…




Gökyüzü kızgın…
Kızgınlığı anlaşılıyor çakan her şimşekte
ve çaresizlikten ağlıyor bulutlar tıpkı gözlerimden akanlar gibi…




Yorgun bedeninin daha fazla yürüyemeyeceğini anladığımda kucağıma alıyorum şefkatle onu.Tam o sırada bir çikolata gözüme çarpıyor çamura bulanmış,yarım kalmış...
Ona bakıyorum ,minik elleriyle ayak izlerini gösteriyor bana…Küçük ayak izlerinin kaybolduğunu fark ediyorum korkuyla…

-Babam olsaydı, babam bilseydi…

Diyor ağlayarak.

-Korurdu seni miniğim,biliyorum izin vermezdi.

Ne olduğunu anlamaya çalışırken birden arkadan sesler gelmeye başlıyor .dönemye korkuyorum…

-Dön abla!

Diyor…

-Dön ve gör.Gör ve yaz,anlat…

Titrek vücudu daha sıkı sarılıyor bana,başını omzuma yaslıyor.
Ağır ağır dönüyorum , o gözlerini kapatıyor.Yaşadıklarını birde izlemek istemiyor.

Pis sakallı bir adam elini tutuyor miniğin.O çikolataya kaptırmış kendini.Adam etrafına bakınarak kimselerin olmadığı bir yer arıyor.Gözleri dönmüş bir halde ilerliyor ağaçların arasında.
Minik kız çikolatayı atıyor derken, annesi geliyor aklına…Göremeyince onu, nasıl da üzüleceğini düşünüyor,o minicik kalbiyle annesi üzülmesin istiyor.

-Annem…

Diyor yarım yamalak devam ediyor…

-Abiy, annem kızay bana..Geyi götüy beni…

Adam dinlemiyor..

-Yürü hadi!

Ağlamaya başlıyor minik kız;korkuyor…Anlıyor bir daha göremeyeceğini annesini,canı yanıyor…

-Baba…

Diyerek bağırmaya başlıyor,duyarda sesini babası geliri diye..Durmadan babasına sesleniyor…

Adam sinirleniyor , ensesinden yakalayıp öyle götürüyor minik kızı.
Daha da huysuzlaşınca sağır bir şeytan görüntüsünde sırtlıyor ve günahlarına bir kurban daha bulmanın verdiği şehvetle(!) adımlarına hız veriyor.

O sırada başını omzuma dayamış miniğin ensesindeki parmak izlerini fark ediyorum.Morluklar öyle belirgin ki sebepsiz öpüyorum.
Acısı bana geçsin, o artık acı çekmesin istiyorum…

Kalp atışlarını hissediyorum , öyle titrek ki vücudu engel olamıyorum sadece izliyorum. Adam onu sürüklerken ilerliyorum peşlerinden…
Tam ağzımı açacakken (sanki durdurabilecekmişim gibi) işaret parmağını koyuyor ağzıma minik kız gözleri nemli..

-Sus ablam…Sadece izle..İzle ve anla neler yaşadığımı..anla ki anlat..anlat ki birileri dur desin artık, bizlerin yarım kalmış oyunlarının ardında çaresiz bakakalmasın annelerimiz…Ağlamasın babalarımız…

Susuyorum, bir damla gözyaşı akıyor yanağıma, o minicik elleriyle siliyor.

-Sen de güçlü olmazsan, ben ne yapayım abla?






Haklı…
Öyle haklı ki minik haliyle…
İçime akıtıyorum tüm göz yaşlarımı…

Ve ilerlemeye devam ediyoruz birlikte, onun daha önce yaşadıklarını sessiz sedasız izleyerek…





Minik kız ağlamaya devam ederken adam umursamadan soyuyor onu…Annesinin bile kıyamadığı minik kız yediği tokatların tesiriyle ne olduğunu anlamadan yerde buluyor kendini.Sapıkça ısırıklara maruz kaldığı anda kapatıyorum gözlerimi.
O hıçkıra hıçkıra ağlıyor, ben yüreğimden akan kan damlalarıyla eşlik ediyorum ona…





O adamı parçalamak isterken bunu yapamamak…
Çaresiz kalmak…
Offf..
Çaresiz…
Lanet olsun…
Lanet olsun bana…
Lanet olsun bu dünyaya…





Sadece miniğin hıçkırıklarını ve adamın nefesini duyuyor kulaklarım..Bir de uzaklardan gelen feryatları.

-Saçının teline kıyamadığım yavrumu verin bana!

Ve çalılıklardan bir ses geliyor yine…
İşte orada ,bize bakıyor.
Görüyor mu bizi?
Hayır…
Şeytan işini bitirmiş giderken dönüyorum,geride ne bıraktığını görmek için…

Minik vücudu morluklar içinde yatıyor,çektiği acılarla bir hoşça kal bile demeden annesine,acımasızca veda ettiriliyor hayata…

Göz göze geliyoruz o anda minik kızla.
Annesini, babasının feryatları işliyor ciğerime…
Çaresizliğim yok ediyor benliğimi…

-Duyuyor musun abla?Yeni öğreniyordum ben her şeyi.Annem gözünden sakınırdı oysa.Babam kıyamazdı bana…Başkaları neden kıydı abla?




Ne diyebilirdim bu sözlerin ardına?
Cevabım yeterli olur muydu acısına?
Cevabım yeterli olur muydu çektiğim acıya?





Telsiz sesleri duyuluyor yine aniden.Polisler beliriyor birden.Minik bedeni kapatıyorlar gazeteyle.
Babası bir köşeye geçmiş ağlıyor hıçkıra hıçkıra.Kendini suçluyor.Onu koruyamamanın verdiği acıyla vuruyor başını duvardan duvara…
O iniyor kucağımdan, babasının yanına koşuyor.

-Baba…Baba buradayım ben!

Minik kız babasına seslenirken adli tıp doktoru olayı anlatıyor savcıya.

“Makdulenin ensesinde morluk olduğu, ensesinden tutularak,olay yerine zorla getirildiği,dört yaşındaki küçük kızın hunharca tecavüze uğradığı ve cinsel organı ile midesinin sanığın cinsel organı tarafından parçalandığı tespit edilmiştir.Henüz daha canlıyken organlarındaki parçalanmadan dolayı yoğun miktarda kanamanın yaşandığı, cinsel organının açıkta olduğu ve kapanmadığı, buda ölüm gerçekleştikten sonra da tecavüze deva…”

Ağlayacağını anladığı zaman susuyor doktor…

“Olayla ilgili detayı ekte sunacağım!”

Diyor ve uzaklaşıyor gözündeki damlalara engel olamayarak.

Küçük kız, babasının başucunda bekliyor,son kez gördüğünü bilerek.

Ve polisler…doktor,savcı…Hepsi görev kutsallığını unutup gözyaşı döküyorlar olanların ardına…

Küçük kız gözlerindeki hüzünle bakıyor etrafına, derken iki melek iniyor yanına.Gitmek istemiyor.Bana bakıyor,bırakmamı istemiyor onu anlıyorum titrek bakışlarının gözlerimin içine işleyişinden.
Koşarak atlıyor bacaklarıma…Diz çöküyorum,sarılıyor.

-Abla, yaşamak istiyorum ben,yarım kalmış oyunlarıma devam etmek…

Ağlamaya başlıyor yeniden.

-Bir şeyler de abla!Kalayım burada, de bir şeyler. Bak babam nasıl üzülüyor, duymuyor musun annemi? Yardım et kalayım, n’olur…

Halbuki gitmesi gerekiyor ve biliyor ki bir şey gelmiyor elimden.
Susuyorum…
Sesimi çıkaramıyorum…
Anlıyor…

-Annemi görmedim daha.Onu göremez miyim sence? En azından bunu söyle onlara. Annemi göreyim abla!

Başını okşuyorum şefkatle…

-Söylersen götürürler seni annenin yanına miniğim.Ama ondan sonra gitmelisin.Senin gibi bir sürü çocuk var orada inan bana.Hepsi mutlu, kimse canını yakmayacak orada.

Bir öpücük konduruyorum yanağına…

-Hem oyunlarına da devam edeceksin orada bir tanem…

-Ama annem…

Gözündeki yaşları siliyorum…

-Biliyorum, git ve söyle onlara.Yaşamak istiyordun biliyorum,biliyorum daha çok şey yapacaktın…Keşke koruma ihtimalim olsaydı seni ama yapamazdım…

Sarılıyor sımsıkı.Ben cümlelerimi devam ettiremiyorum,iyice güçsüzleşiyorum. Sarıldığı anda tüm acısı bana geçsin istiyorum…Sarıldığı anda tüm geçmişini unutturabilsem ona diyorum çaresiz…Öpüyor yanağımdan,babasının yanına koşuyor.Hıçkırmaya başlıyor derken…

-Ben gidiyorum babam…Üzülme,canım yanmayacakmış orada,ablam dedi benim gibi çocuklar da varmış oyun oynayabileceğim…Sadece siz olmayacaksınız ama ağlama n’olur babam…

Diyerek öpüyor babasını da…Yanındaki meleğe bir şeyler söylüyor derken ve tutarak ellerinden kayboluyor…

Ben ağlayan babasına bakarak kalakalıyorum…
Çaresizliğim başucumda.
Güçsüzlüğüm son deminde bekliyorum.
Öyle güçsüzüm ki bir süre uyanamıyorum…




--------------------------------------------------



Not: Sanık yakalandığında verdiği ifade;

“Ben evde bilgisayarıma gelen mailleri kontrol ediyordum.Bir mailde ‘en güzel çocuk porno siteleri burada ,tıklayınız.’ Yazıyordu.Açtım baktım, küçük yaşta kız çocuklarının fotoğrafları vardı.Ve tahrik oldum,evimin önünde oynayan dört yaşındaki kızı kandırarak koruluğa götürüp tecavüz ettim…”




--------------------------------------------------



İşte bu kadar basitti bir ananın- babanın canını yakmak…
İşte bu kadar basitti; ‘ne istediniz benim vücudumdan?Neden oyunlarımı yarım bıraktınız?’ diyen minik bir kız çocuğuna kıymak…
İşte şeytanları yetiştirmek bu kadar basitti, meleklere ihtiyaç duyduğumuz dünyada…

İşte her şey bu kadar basitti…


…BaSiT...

17/10/2006
Meral BİLGİÇ
 
Valla okurken içim parçalandı...
Hangi vicdan buna dayanabilirki bu resmen vahşet...
 
Yapanlar insna değil ki yaptıklarını okumak bile can yakıyor.
Ama çıksa onlar karşıma unuturdum insanlığımı bliyorum
 
Çirkin Peri, sen beni bilmezsin..
Ama ben seni o kadar yanımda hissediyorum ki.:1hug:
Her kaçırdığım yazını gördükçe kendime kızıyorum...benneyaptımki
Harikasın arkadaşım..a.s.
 
Son düzenleme:
Çirkin Peri, sen beni bilmezsin..
Ama ben seni o kadar yanımda hissediyorum ki.:1hug:
Her kaçırdığım yazını gördükçe kendime kızıyorum...benneyaptımki
Harikasın arkadaşım..a.s.


Canımsın en güzel duymak bunları...
Teşekkür ediyorum , çok sağol...
a.s.
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…