Ben isteyerek hayat kadını olmadım/ Et pazarında isteyerek etimi satmadım.

Allah korusun çok ama çok kötü bir durum. Allah kimseyi düşürmesin bu duruma. yazık yaa günde 23 erkekle bayramlarda 30 erkekle yatıyorlarmış allah aşkına zevkine yapılacak bir iş mi bu. bunları okudum ya artık o kadınlar hakkında kötü düşünemem...
 
Allah hepimizi hayırlı kullarıyla karşılaştırsın!:Saruboceq: aileler çocuklarına ne olursa olsun sahip çıkmalı :1hug:kadın olmak zaten zor birde yanında ailen yoksa yalnızsan daha da zor!...:çok üzgünüm:
 
bazı insanlar hayata 1-0 yenik başlıyorlar malesef, gerçekten çok üzücü bir hayat hikayesi var
ama nolursa olsun bu hayat kadını olmasını gerektırmez, büyük konusmak ıstemıyorum ama, dilenci olur, wc temizler, yine de olmaz, olamaz. Hanı kotu yola dusebılır, bir yapar iki yapar ama yıllarca nasıl oluyor anlamıyorum, insan birazda kendi kaderını kendısı cızer.
Neyse, Rabbim kimseye yasatmasın böyle acılar.
Kocası satmış kadını nasıl gerektirmez buradan konuşmak çok kolay görünüyor dimi . O bataklığa düştükten sonra o camiadaki adamlar bırakır mı sanıyorsun sence ? Allah düşürmesin yine de oralara kimseyi allah yardımcısı olsun herkesin ..
 
Bu haber, Tempo dergisinin bu haftaki sayısında yeraldı
‘Ben isteyerek hayat kadını olmadım/ Et pazarında isteyerek etimi satmadım.’ Bu dizeler, eski hayat kadını Ayşe Tükrükçü’ye ait. 2007’de bağımsız milletvekili adayı olan Tükrükçü, gazeteci Alper Uruş’a hayatını anlattı.



Yıl 1995... Pencereleri hayvan mezadına bakan, Eskişehir’de bir genelevde başlıyor hikâye ve Ayşe Tükrükçü’nün hayatı önümüzde sayfa sayfa açılıyor. Ayşe, yani ‘o dünyada’ bilinen ismiyle Seda, o zaman 28 yaşında.
Her hayat kadınının bir hikâyesi vardır. “Sen nasıl düştün?” diye sorarsanız, oturur yatağın kenarına, usul usul anlatır. Fonda Neşet Ertaş, “Ben gülmedim yalan dünyada” diye içli içli söylerken türküsünü, Ayşe soruyu yanıtlamadan bir sigara yakıyor. Derin bir “Ahh” çekerek anlatmaya başlıyor.
1976 yılına dönüyoruz. Ayşe dokuz yaşında. Almanya’ya çalışmaya giden ailesi, onu Gaziantep’teki köylerinde babaannesine emanet etmiş. Ayşe’yi ‘kötü yola’ iten elin ilk sahibi, öz be öz amcası Ali Rıza. Bir yaz gecesi, kendi kızının gözü önünde, yeğeni Ayşe’ye tecavüz eden Ali Rıza. Böyle bir amcayı, gözünüzün önüne getirebilir misiniz? Ayşe’nin tek kişilik hikâyesi, Türkiye’de görmediğimiz, bilmediğimiz birçok kızın hikâyesi aslında.

Evleneceğini sandı satıldı
Kitabın sayfalarını çevirirken anlıyorsunuz ki, Ayşe’nin talihsizliği, amcası tarafından tecavüze uğradığı gece başlamıyor. Ayşe, Almanya’da ailesinin, Gaziantep’te babaannesi ve tecavüzcüsü Ali Riza’nın yanında, yani bir orada, bir burada, itile kakıla başlıyor hayata. Amcasından kaçmak için Almanya’ya, ailesinin yanına gidiyor. Ayşe’yi burada da her gün babası dövüyor. Vücudundaki morlukları gören Alman öğretmenleri, onu ailesinden alıyor. Alman hükümetinin vasiliğinde, Berlin’de, Çocuk Yurdu’nda kalıyor bir süre. 17 yaşında ailesine ‘imzayla’ teslim edildikten sonra, yine dayakla sokağa atılıyor. İlk gençliği Berlin’in sokak köşelerinde, izbelerde, barlarda geçiyor.
Ayşe, “Belki kurtulurum bu hayattan” umuduyla 23 yaşında, amatör futbolcu Hasan ile evlenip Türkiye’ye dönüyor. Kahramanmaraş’ın küçük bir köyünde kayınvalide baskısı, kayınbirader dayağı ve her şeye ‘suskun’ bir kocayla yaşıyor. Yediği dayakla beş aylık bebeğini kaybediyor. Borçlar, dayak ve kayınbirader tacizi boyunu aşınca, Hasan’dan ayrılıyor.
Anadolu’nun küçük ilçelerinde, ‘dul’ kadın yaftası sırtında, tutunurken hayata, Ökkeş Bahri Yılmaz çıkıyor karşısına. Ayşe, içinde bir umut, “Belki bu adam kurtarır beni” diyor.
Ökkeş, önce nişan yüzüğü takıyor Ayşe’nin parmağına. Sonra oynadığı türlü oyunlarla, bir gece, Zührevi Hastalıklar Hastanesi’nde koluna ‘fahişe’ damgası vurduruyor. Ökkeş, 19 Kasım 1993’te, Ayşe’yi elinde vesikasıyla, Mersin’de genelev patronu Adanalı Burhan’a satıyor.

“Gel, en ballısı burada” Ayşe Tükrükçü’nün geneleve ilk adımını attığı satırları okurken, arka fonda Ceylan’ın, ‘Adaletin Bu mu Dünya’ şarkısı çalıyor. Genelevde kadınlar, müşteriler için ayna karşısında güzelleşirken, Ayşe’nin de önüne kırmızı dantelli bir iç çamaşırı atılıyor.
Sıra sıra, genç, yaşlı erkeklerin dizildiği genelev kapısında Cemal, “Burada, burada! En güzeli, en tazesi, temizi, balı, kaymağı burada abi, burada!” diye bağırıyor. Genelev patronu Adanalı Burhan, “Çalışmam” diye direnen Ayşe’yi, “İster çalış ister çalışma, artık o.....sun” diyerek dövüyor.
Ayşe, genelevdeki ilk müşterisinin adını hiç unutmuyor: ‘Ceylanlı Yusuf’. İkinci müşterisi, 50 yaşlarında, kısa boylu bir adam, biraz önce para karşılığı Ayşe’yle yatan o değilmiş gibi, “Kızım, bacım, sen niye o..... oldun?” diye soruyor. Ayşe, birlikte olduğu her erkekten sonra, içine musluğa bağlı bir hortum sokarak içini temizliyor. Ayşe ilk gün tam 23 kişiyle yatıyor.
Bir günde 23 erkek mi? Ayşe, sigarasından bir nefes alıp yeniden, “Bayram günleri sayı 30’a çıkar bacım” diyor. Genelevde uzun süre çalışan kadınlar, artık oraya gelen erkekleri gözünden tanıyor. İlk defa geneleve gelen erkeklere ‘çaylak’ diyor kadınlar. Çaylaklarla genelevde, “Koçum, gel sana süt vereyim” diye dalga geçiliyor. Bir de ‘sapkınlar’ var. Onları tanımak kolay. Ayşe, “Kadının neresine bakıyorsa, oradan belli olur müşterinin ne istediği. Göğsüne mi bakıyor, kalçalarına mı?” diye anlatıyor. Kimi..... istiyor, kimi sadece konuşmak, kimiyse parasını ödedikleri kadınları dövüyor... Genelev patronlarının emriyse kesin: “Müşteri ne isterse yapacaksınız!”

Flamingo duruşu
Ayşe’nin Mersin’de 250 bin lira (25 YTL) olan vizite ücreti, Eskişehir’de 400 bin liraya (40 YTL) çıkıyor. Onu Eskişehir’deki geneleve satan, yine ‘dostu’ Ökkeş Bahri Yılmaz. Tek bir ricası var Ökkeş’in genelev patronundan: Ayşe’nin sabit müşterisi olacak. Sabit müşteri olma hakkı, sadece kadınların ‘p.......’lerine tanınıyor.
Ökkeş, Ayşe’yi geneleve satarken ona, ‘Flamingo duruşunu’ da öğretiyor. Bu duruşta, işveli bir şeklide duvara yaslanacaksınız. Sonra bir ayağınızı, öteki bacağınızın dizine koyacaksınız. Tabii üzerinde iç çamaşırlarının en s...... olacak; kırmızı, leopar, siyah dantel.
Ayşe de flamingo duruşuna geçip her gün, genelevin girişinde, müşterilerine göz kırpıyor. Kimi müşteriler, “Bir arkadaşa bakmaya gelmiştik” der gibi, kaçamak bakışlar atıyor. Deneyimli olanlar yol yordam biliyor ve daha arsız:
“Selamünaleyküm.”
“3 numara geç geliyorum.”
Müşteri odaya çıkarken, Ayşe, kasadan bir marka alıyor. Gün sonunda kadınlar patrona markalarını veriyor. Her erkek bir marka. Böyle tutuluyor genelevde günlük hesap.

Beyaz gelinlikle çıktı
Ayşe Tükrükçü’nün, bol arabesk sosuna bulanmış Türk filmlerini aratmayan genelev hayatı, Türk filmlerine yaraşır şekilde noktalanıyor. Genelevde çalışan her kanının hayalidir, oradan beyaz gelinlikle çıkmak. Ayşe’nin, Kütahya’da genelevde çalışırken tanıştığı Ahmet, ona “Helalim olacaksın” diyor. Ayşe’nin geneleve 30 milyonluk borcunu ödeyip, beyaz gelinliği giymek için tam 877 kez kendini satması gerekiyor. O da satıyor. Evleneceğini müjdelediği müşterileri, “Hayırlı olsun yenge. Evleneceksen yapmayalım istersen” diyor ama yine de Ayşe’yle birlikte oluyor. Ayşe, düğün dernekle 1996’da, Ahmet’in kolunda, beş yıllık genelev hayatıyla vedalaşıyor.
Ayşe Tükrükçü, 24 Mayıs 2007’de, İstanbul 2. Bölge’den bağımsız milletvekili adayı olduğu güne kadar geçen 12 yılın beş yılında, Ahmet’le evli kalıyor. “Genelevdeki hayatımdan kötüydü!” dediği evliliği boşanmayla noktalanınca, orada burada temizlikçilik yapıyor, iş bulamayınca İstanbul Vakıf Gureba Hastanesi’nin bahçesinde aylarca, sanki hasta yakınıymış gibi yatıyor.
“Hayatsız kadınlar için”
Çıkacak kitapta hayatını anlatan Ayşe Tükrükçü ile Türkiye, Taksim’de elinde, “Eski Genelev kadınıyım! Modern Köle! Hayatsız kadınım! Tüm hayatsız kadınlar için adayım!” yazılı pankart taşıdığında tanıştı.
Yazdığı biyografilerde insanın ruh halini ustalıkla betimleyen Stefan Zweig, “Biri için talihsizlik daha baştan öngörülmüşse, tanrılar ona işaret edip yol göstermez. O, yolunu yürür ve karşısına çıkan kader onu kendi içinde büyütüp yetiştirir” der. Ayşe Tükürükçü ya da Seda, siz ona nasıl hitap etmek iterseniz adı o olsun, kendi seçmediği yolda büyüyüp güçlenen, kişiliğini oturtan kadınlardan.
Kitaptan, Zweig’in biyografilerindeki gibi edebi bir haz almayacağınız kesin; kitap da size edebi haz değil, ‘gerçeği sadece gerçeği’ vaat ediyor. Genelevlerde yaşananları, yani içeriyi dışarıya anlatıyor. l
Şenay düdek anlatmıştı, ünlü bir türküsünün kardeşi de genel evde çalışıyormuş. Bilen bilir ama ismini paylasmam demisti.
Yani diyecegim o ki kaderi güzel olsun insanın.
Allah tüm bu yolda istemeden calisanlari kurtarsin.
 
Allah korusun gerçekten ne hayatlar var :( kimsenin isteyerek bu yolu tercih edeceğini sanmıyorum
 
Erkeklerin kadılar üzerindeki bu baskıları işkenceleri kötü davranmaları tamamen sadistliktir, bu gücü de ne yazıkki geçmişte sultanlık zamanında şeriatın olduğu dönemlerde osmanlı da olan harem düzeni zamanından almışlardır. Tecavüz edildiğinde tecevüz edene ceza verilse, güç olarak erkekten zayıf olan kadınlar korunsaydı biraz merhamet olsaydı bu aşşalık durumlar yaşanmazdı...yazık tipik bir kadın hikayesi çok üzüldüm... Umarım türkiyemiz aydınlığa doğru ilerler din sadece allah ve kendi aramızda yaşanır baskılar biter ve demokrasi içinde yaşarız
 
Erkeklerin kadılar üzerindeki bu baskıları işkenceleri kötü davranmaları tamamen sadistliktir, bu gücü de ne yazıkki geçmişte sultanlık zamanında şeriatın olduğu dönemlerde osmanlı da olan harem düzeni zamanından almışlardır. Tecavüz edildiğinde tecevüz edene ceza verilse, güç olarak erkekten zayıf olan kadınlar korunsaydı biraz merhamet olsaydı bu aşşalık durumlar yaşanmazdı...yazık tipik bir kadın hikayesi çok üzüldüm... Umarım türkiyemiz aydınlığa doğru ilerler din sadece allah ve kendi aramızda yaşanır baskılar biter ve demokrasi içinde yaşarız
hiç sanmıyorum o günlerin geleceğini ama inşallah diyelim
 
Back