AYRILIK üzerine Mektuplar!!!

KarKralicesi

ATA BARIŞ (:
Kayıtlı Üye
16 Eylül 2006
24.056
18.169
823
37
Sana uzaktan bakıyorum. Sana bakmak inanılmaz mutlu ediyor beni. Sen gidince aklım da senin peşinden sürüklenip gidiyor, yüreğim de.. Yanında biri mi var, ona bir şey mi söylüyorsun, onunla gülüyor musun.. içim yanıyor. Ama senden sonra gördüğüm o insan birden senden biri oluyor. Senin baktığın her yer artık güzel, senin konuştuğun her insan, özel oluyor.

Sen evine şu yollardan gidiyorsun. Ardından yürüyorum. Beni fark etmiyorsun. Önünden geçtiğin evlere, gölgesinde yürüdüğün ağaçlara, her gün bindiğin otobüse bakıyorum. Senin gözünle bakıyorum. Sen yokken de o yollardan defalarca geçiyorum. Senin kokun, senin havan, senin auran sinmiş havaya.. Sanki seni soluyorum.

Akşamları ne yaparsın acaba? Sofraya oturduğun zaman yanında kimler var? Hangi yemeği severek yersin, neyi sevmezsin? Kitap okur musun? Hangi kitapları seversin? Ne tür filmlerden hoşlanırsın? Televizyon izler misin? Gece sokağa çıkar mısın? Arkadaşlarınla en çok neye gülersin? En çok kim kızdırır seni..Hangi futbol takımını tutarsın?

Bilmeliyim. Senin hakkındaki bütün ayrıntıları öğrenmeliyim. Çünkü ben de o filmlere gideceğim, ben de o dizileri izleyeceğim, ben de o yemekleri seveceğim ya da nefret edeceğim. Bilmeliyim. Baştan kuruyorum dünyamı. Seninle yaşamaya başlıyorum.

Onca kalabalığın içinde, karmaşık yaşamın ortasında eğer sen varsan daha seni görmeden bir kuş gibi çırpınmaya başlıyor yüreğim. Bir ışık çarpıyor yüzüme, bir sıcaklık yürüyor göğsümde. Anlıyorum ki sen varsın. Sen ordasın. Sen gelmişsin. Bakmadan, başımı çevirip seni görmeden varlığının farkındayım.

Ey uzak uzak baktığım.. göz göze gelmeden, saçını okşamadan, değil bir rüyayı bir cümleyi paylaşmadan sevdiğim sevgilim. Bir aşk filiz verdi, fidan verdi, kök saldı içimde. Onu sana göstermek için ömrümü veririm
 
Sevgilim

Sen gideli kaç saat oldu ? Kaç gün geçti, kaç hafta..? Saymadım.. Bana yüzyıllar geçmiş gibi geliyor. Son anda sen giderken gözlerinin buğusunu bıraktın.. Şimdi sis içinde bütün dünya. Çiçekler gözyaşlarımı içti, sen onları kırağı sanırsın, çiy sanırsın.. oysa hepsi benim gözyaşlarımla ıslak..

Sevgilim özlüyorum seni.. Bir balta indirildi, içimden bir ağaç köküyle devrildi. Gözlerimden akan yaştan belli değil mi, içim kanıyor. Özlem bir bulut gibi sarıyor beni, kuşatıyor . Seni sevmek bir sonsuzluk gibi büyüyor içimde. Haftanın her gününe, geçen her saate senin adını verdim. Senin adınla başlıyor mevsimler, yıllar sen varsan içinde, geçerli...

Özlem bir yağmur gibi yağıyor üstüme. Damlalar yüreğime vuruyor. Gecenin karanlığında bir başınayım.Uykularım bölük pörçük. Bütün rüyalarımda sen.. gözlerim kapanır kapanmaz gözlerin yaklaşıyor. Sonra bir rüzgar alıp seni, benden uzaklara götürüyor.

Geceler boyu sabahlayıp uğruna, boşluğa düştüğüm sevdiğim, bir tanem, gözbebeğim.. Yüreğimden mühürlendim sana.. Şiirler havalanıyor kuşlar gibi, şarkılar ağlıyor yokluğuna.. Sevgilim hayatı sende buldum ben, tükenirsem sen tüketirsin beni.

Yoksun, gittin, tek başına koydun... Bu nasıl bir özlemdir, kendi gövdem ateşten bir gömlek.. yanıyorum..Yetti artık, yetiş n'olur dayanamıyorum
 
Sen gittin.. Bir zifiri karanlık, bir zından yalnızlığı, ağır bir boşluk bıraktın geride. Gittin ve dönmeyeceksin bir daha. Haklısın gidişinde, bu aşkı bitirmekte haklısın. Tek söz söyleyemedim. Yüzüne bakamadım. Karşında ağlamadım. Eridim, tükendim, bittim. Sonsuzlukta bir insan nasıl olur.. sesi soluğu nasıl duyulur? Elveda aşkım.. Elveda sevgilim. Sen kendini hiç böyle gereksiz, böyle değersiz, böyle yapayalnız hissettin mi? Ayrılık ölüm kadar acı ve soğuk.Aynalara bakıyorum. Aynada gördüğüm ben değilim. Gözlerim cehennem ateşi.. dudaklarım mühürlenmiş. Ellerim titriyor. Yüreğim kızgın demirlerle dağlandı. Yokluğunun bedeli çok ağır sevgilim. Sevinçlerim, hayallerim, umutlarım, renkli dünyam elveda.. Elveda yaşamak.. Yaşamın anlamı elveda. Kimse farkında değil yokluğunun. Sensiz ne hallerde olduğumu kimse bilmiyor. Anlamıyor yitip giden bir aşkın kederini. Düne kadar en yücesini yaşadım mutluluğun, ayaklarımın altından kayıp gidiyordu toprak, denizlerin ovaların üstünde uçuyordum. Güneş kadar yakındı bana aşk. Güneş kadar sıcak ve parlak. Bıraktın birdenbire, kanatlarım kesildi. Hızla çakıldım yere, boşluğun içindeyim, şimdi hiçbir şeyim.Oysa dünyanın en zenginiydim. Bütün çiçekler bizim için açardı, bizim için ballanırdı meyveler, ekinler bizim için bereketli, sular bizim için çağlardı. Şimdi toz duman içinde kızgın bir çöldeyim. Yönümü yolumu şaşırdım. Sam rüzgarlarına bıraktım gövdemi, sürüklenmekteyim. Sen bensiz nasılsın, bilmiyorum. Rahat mısın, mutlu musun, bu kadar çabuk beni unutur musun?.. Nasıl birden mazi olursun? Düne kadar gözlerinden aşkı içtiğim, dudaklarında yüreğimi erittiğim, uğruna bıçaklar çekip dünyaya meydan okuduğum ey sevgili nerdesin? Kimlesin?.. kimlerlesin?.. Kimlerle oynaşır gönül eğlersin? Ben burada, terk edip gittiğin yerdeyim. Elveda aşkım.. Elveda birtanem.. Elveda sevgilim! Elveda sana..
 
Bu gün bendeki resimlerini ve mektuplarını yakıyorum.
Küllerini sana göndereceğim. İşte! Hepsi önümde
duruyor. Şu resim çekilirken karşında ben vardım,
hatırladın mı? Üzerini diyerek
imzalamışsın. Bu seni en çok anlatan resimdi
biliyorum. Bana en yakın olduğun resimdi... Karşında
ben vardım, gözlerin gözlerimdeydi... İçin benimle
doluydu, bakışların gibi. Önce bu resmini yakacağım,
bu en çok sen olan resmini. Sonra da diğerlerini
yakacağım. Hepsi birer birer kıvrılıp kül olacak
sonunda. Ya mektupların? Herbirini çok çok öptüğüm
mektupların...Satır satır içimde çakılı duran mektupların.
Onlarda yanacak. Senden madde olan hiçbir şey kalmasın
istemiyorum bende. İçimde bıraktığın eziklik yeter artık.

Artık seninle değil, verdiğin acılarla avunacağım. Seni bütün
arzuların üzerinde, bütün özlemlerin ötesinde
seveceğim artık. Sensiz bir dünya yaratacağım senden.
Dünya duracak ama sen durmayacaksın. Zaman bitecek,
ama sen bitmeyeceksin. Bir gün bütün çiçekleri solacak
bahçelerin, yıldızlar ışık vermeyecek, güneş
doğmayacak hiç. Ama sen solmayacaksın, sen
eksilmeyeceksin. Seni maddenin dışına çıkarıyorum.
Ölümsüzlüğün kapılarını açıyorum sana... Anlamıyor
musun?

Daha düne kadar her yerini ayrı ayrı seviyordum.
Ellerini tuttuğum zamanlar ürperirdim, başım dönerdi
gözlerine bakınca. Dudakların her öpüşte yeniden
dünyaya getirirdi beni. Al işte, hepsini sana
bırakıyorum. Güzelliğinde senin olsun dişiliğinde..

Göreceksin, bir gün her yerin şu mektuplar, şu
resimler gibi kül olup dağılacak.
Bir tel bile kalmayacak saçlarından. Niceleri gibi sen
de göçüp gideceksin bir gün... Önce güzeliğin terk
edecek seni. Ellerin buruşacak, belin bükülecek,
ak pak olacak saçların. Boş bir çuvala döneceksin.
Gözlerinde o vahşi pırıltı kalmayacak, bütün ateşi sönecek dudaklarının...

Ama ben o halinle bile seni terketmeyeceğim. Çünkü
benim içimde hep bugünkü gibi kalacaksın. Taptaze,
sımsıcak ve korkunç güzel! Yalnız benim gözlerimde
bir manası olacak bakışlarının. Ben yok olduğum zaman
da satırlarımda yaşayacaksın. Hiç ihtiyarlamadan,
hiç değişmeden, hiç tükenmeden... Adım adınla anılacak,
adın adımla...

Mektuplarınla resimlerini yakacak gücü kendimde
bulamasam, o zaman da kendimi yakardım. Şu herkeste
seni gören gözlerimi, şu her yerde sana koşan
ayaklarımı ve şu her zaman sana yazan ellerimi
yakardım. Tenimden yükselen alevler ta Allaha kadar
uzanır, ona çaresizliğimi anlatırdı.

Seni güçsüz, zayıf bir insan tarafından sevilmenin
hayal kırıklığına uğratmamak için, şimdi benim yerime,
senden kalanları yakacağım. Ben yaşadıkça, varlığım bütün çaresizliklere meydan okuyacak. Unutma; seni sevdiğim için ölebilirdim, seni sevdiğim için yaşayacağım.
Biraz sonra mektuplarınla resimlerni tutuşturacak bir
kibrit çöpü gibi çekiliyorum hayatından. Her şeyiyle
onu sana bırakıyorum. Hayatın senin olsun. İstersen
hayatım da.. Ama sen kendinin bile olamayacaksın
artık. Ben yaşadıkca, adım söylendikçe...
 
Sana sımsıkı sarılmak istiyordum... Ah bir görsem, bitirsem içimdeki özlemini bu kadar zor gelmeyecekti senden, sevginden vazgeçmek... Nasıl olsa alışkınım ya seni görmemeye, galiba böyle de başarabilirim...


"Ama eğer hissedersen hayatından çekildiğimi bana sana geri dönmemem için şans dile... "

Neler yazmak istiyorum sana bir bilsen, tek yapabildiğim yazmak olduğundan yine yazıyorum işte! Seni daha önce de yazmıştım ama bu kez bir daha yazmamak üzere, seni beynimde, içimde bitirerek yazıyorum, yada bitirmek isteyerek... Ne kadar sürer bilmiyorum ama ben senden, sevginden vazgeçmek istiyorum.

Yine senden habersiz...Ben seni severken de senden habersiz sevmiştim. Belki de kendimden bile habersiz...

Dünyaları etrafında döndürmek isteyen bir kalbi bilerek isteyemezdim. Kendimden ve senden habersiz "bir tanemmm" olmuştun sen...Öyle ya; Sen bir taneydin; Eşin benzerin yoktu yeryüzünde, Yoktu Sen Kadar
Güzel Güleni, Sen BAL'ımdın!

Yaşanmamış ve yaşamamış olsam bile Sen Özel'din... Aşk Özel'di....

"Yağmurda Aşk Başkadır" diyenlere gülüyordum ama bende yağmurda üşüyen
ellerini severek başladım seni sevmeye...Aralık'tı... İstiklal'e hiç o kadar güzel yağmur yağmazdı....

Önce aldırmadım seninle güzelleşen herşeye...Sonra tüm parfümeri dükkanlarını aşındırıp kokunu ararken anladım seni deliler gibi özlediğimi...

Ne kadar gerçeksen o kadar yalandın... Ve ben her seferinde en
baştan başladım...Yeniden bir sondayım ama bu kez yeniden başlayacak gücüm yok... Ben senden vazgeçmek istiyorum!

Herkes gibi biri olmanı yada hiç kimse olmanı istiyorum...Sesini
duymak için telefonlara sarılmaktan vazgeçmek, ismini duyduğumda içimin titreyip,gözlerimin dolmasından kurtulmak istiyorum...Senin benim için herhangi biri olman ne kadar zor bir bilsen...Zaten kolay olan ne vardı ki benim için;Sanki seni öldürmemle sevmem ararsında hiçbir fark yoktu....Ve ben hep sevgim yüzünden cezalıydım...Hiç sonu olmayan bir yolda seninle yürümek,yeni çıkan filmleri birlikte izlemek, saatlerce sana sarılı kalmak,sadece ama sadece bir kez olsun sana sarılıp uyumak, bir sabah gözlerimi açtığımda yanımda seni bulmak isterken, sen sevgimle utanmamı sağladığın için galiba gerçekten "bir taneydin"!

İşte bu yüzden imkansızlığına hep inandım!

Ben yalnız kalıp seni düşünmeyi deli gibi sever olduğumda, sen benim her şeyim olduğunda ben senin için hiç yoktum...Bu yüzden yalnızlıklarım, ağlamalarım, özlemlerim canını hiç acıtmadı.Benim tarafımdan sevilmek belki de hayatında önemseyeceğin en son şeydi...

Keşke kendi dünyamda bir zamanlar seni sevdimden hiç bahsetmeseydim
Sen beni hiç sevmedin!
Ben Seni Seviyorum dediğimde Seni Seviyordum!
Ben Seni Özlüyorum dediğimde Seni Özlüyordum.
Ben Senin İçin Ölürüm Dediğimde ben senin özleminden zaten ölüyordum...

Ve Ben Şimdi Senin Hayatından Gidiyorum!

Ne zaman Aralık'ta bir yağmur yağsa, ben İstiklal'de ıslanıyor olacağım,Ne zaman bir parfümeriye girsem hala kokunu arıyor olacağım, Ne zaman bir havuz görsem, kenarında oturup seni bekliyor olacağım demiştim... Başaramadım...

Ben Kaybettim...
Sen Kazandın!
Artık sesimi duymayacaksın...

Sana sımsıkı sarılmak istiyordum, kokunu içime yıllarca bana yetecek kadar çekerek, sana sımsıkı sarılmak istiyordum.... Gelmedin!

Gelsen yapabilir miydim bilmiyorum...Ben artık gidiyorum Bal'ım...

Eğer hayatından çekildiğimi hissedersen, bana sana geri dönmemem ve seni yeniden deliler gibi sevmemem için şans dile...

Ve Lütfen, Aralık'ta yağmur yağdığında İstiklal'e gelme....
 
Artik Aglamiycam,firtinalara Yagmurlara
Musade Etmiycem Yuregimde Musade Etmiycem Gozyaslarima Paramparca Olan Yuregime Artik Senin Sevginin Tohumlarini Ekmiycem Kurutacagim Onlari Bida Acmasinlar Bidaha Yesermesinler Bir Daha Hic Cikmasinlar Diye
Ismini Silecegim Yazdigim Sevda Sokaklarindan Hasretini Ozlemini Yuklemiycem Yuregime Bombos Kalacak Hicte Kolay Olmayacak
Biliyorum Ama Yapacagim Kiracagim Icimdeki Zinzirleri Beni Sana Baglayan Tum Yollari Kesecegim Hasretinle Ozleminle Sevginle
Buyuttugum Narin Cicekleri Kokunden Kesip Atacagim
Bilmedigim Bilemedigim Ufuklara Yelken Acacagim
Belki Bir Daha Olmuycak Belki Birdaha Sana Demiycem Seni Ne Kadar Sevdigimi
O Iki Kelimeyi Ne Kadar Bildigim Kutsallik Ahdettigim O Iki Sihirli Kelimeyi Bida Anmiycam Sana Soylemiycem
Hayatta Hic Bir Seyi Ertelememeyi Ogretmeye Calistim Ogretemedim Olmadi Hayatinda Keskeler Olmasin Dedim Yapamadin Seni Ve Senle Olan Butun Yollarimi Kapatiyorum Kesiyorum Isyanlarim Bana Yeter Kalsinlar Benle Okuyanlar Anlasin Ne Kadar Seni Sevdigimi Bilsinler Adini Bile Koyamadigin Benim Sevgimi Sevgiye Inanmiyanlarin Yasadigi Bu Kahpe Dunyada Gun Gelsin Senin Yuregine Ekilsin Sevda Tohumlari Sevgiler Ozlemler Hasretler Belki Sevemeyen Yuregin Anlar Anlarda Aglar Belki Belki Beni Hatirlarsin Gunun Birinde Belki Beni Hep Hatirliycaksin Belki Diyceksin Elini Bile Tutamadigim Yuzunu Bile Goremedigim Beni Cok Seven O Insan Nerde Diyeceksin Belkide Belkide Bu Dunyadan Baska Dunyalarin Oldugunu Dusuneceksin Belki Gozlerinden Akan Her Damla Yasta Beni Goreceksin,belki Diyceksin Ben Ne Yapmisim Diye Ama Ben Olmuycam Hayatinda Oldugum Zaman Beni Kabul Etmedigini Kabul Edemedigini Yuregine Bir Turlu Yerlestiremedigini Sevgimi Yesertemedigini Hatirliycaksin Belkide Agliyacaksin Uzuleceksin Ama O Sevgi O Sevda O Ozlemleri Tasiyan Yurekte Olmuycaksin Artik Gozlerine Yasta Dolsa Her Akan Gozyasinda Benni Gormek Istemesen Bile Yagan Deli Yagmur Damlalarinda Yine Beni Goreceksin Her Esen Firtinada Yuzune Dusen Her Kar Tanesinde Her Yerde Beni Goreceksin Seninde Gun Gelecek Biri Yuregini Calacak Ozaman Beni Hatirliycaksin Ve Agliyacaksin.......dunyadaki Butun Mutluluklar Senin Olsun
 
Bu sabahta senden vazgeçtim,bütün sabahlar gibi...
güneşin ilk ışıklarına vererek umutlarımı,oyuncak dünyamın kapılarından çıkıp,girdim insan kalabalığına...

bu sabahta senden vazgeçtim,
kanlı bir gülücük dudağımda...

Bu sabahta senden vazgeçtim...insan kalabalıklarında kaybolursam, belki kaybolur diye düşündüğüm içimdeki aşkın,gözlerimde seni aratıyordu insan yüzlerinin tarifsiz derinliklerinde...

bu sabahta senden vazgeçtim,
paslı bir lanet dilimin ucunda...

Bu sabahta senden vazgeçtim...Kadifeden Kesemi takıp dudaklarıma,bir gülücük kondurup gözbebeklerime,girdim dünyanın koynuna...

bu sabahta senden vazgeçtim
sakladığım hüznüm damarlarımda...

Hatırlıyor musun bu sabahta senden vazgeçmiştim...Bu akşam da senden vazgeçiyorum;

adresimi değiştirmedim:

SENİ BEKLİYORUM,
SENDEN VAZGEÇTİĞİMİ GÖRMEN İÇİN!!!
 
Senin varlığındı kalbimin kapılarını açan, sendin anahtarı kalbimin. Ne kelimeler yeter anlatmaya, ne de kağıt kabul eder kalemden dökülenleri. Sadece yaşadığım anlardan kalan anılarım yetebilir seni anlatmaya…



Aşk yok, aşka inanmam dediğim anlarda çıktın karşıma. Önce gülüşündü seni bana çeken, sonrasında o gülüşün altındaki yaralı yüreğin…

O gün, hani seni gördüğüm ilk gün; tren istasyonunda yağmur altında saatlerce oturduğumuz ilk gün. Sözde tren beklerken onlarcası geçip gitmişti de aldırmamıştık. Yağmur bedenimi ıslatırken, her damlada bir kat daha sana aşık olduğum gün… Yaşama döndüğüm, aşkın varlığının kanıtını gördüğüm gün…

Ve sonra…. Sonu olmayan bir yaşam içinde asla gecesi olmayan bir gün gibi doğdun hayatıma. Oysa senden once “yağmurlar bile isyan ederdi akıttığım yaşlara onlar bile benim kadar ağlayamazdı”. Ya bu ben değilim, yada zaten ben bende değildim… Hayallerde yaşatılabilirdin, bir rüyada yer alabilirdin, belki de bir masal karamanı olabilirdin ama benim olamazdın...

Sen gideli iki gün oldu.. Asırlara bedel iki gün.. Ellerim ceplerimde caddelerde yürüyorum. Birlikte dinlediğimiz şarkılar kulağımda. Ya da odama kapıyorum kendimi, görmek istemiyorum senden başkasını. O kadar çok alışmışım ki sana. Senin üzerine kurulmuş tüm hayallerim. Sen gittin, ben bittim, hayallerim yok artık geleceğe dair...

Bil ki; içimde her zaman sıcacık kanayan bir yara olarak kalacaksın. Sana istediğim zaman söyleyemeyeceğim belki sevgimi ve ulaşamayacak uzattığım ellerim ellerine. Ama ne olursa olsun sana olan sevgim her an artarak yaşayacak bende." ......

İşte bitti; “Vazgeçtim Senden” ve belki de seninle birlikte kendimden…
 
Ne sen beni bilirdin ne ben seni ama, bir yerlerdeydin ve mutlaka gelecektin. Ve bir gün çıktın karşıma. İşte o gün sevdaya dair nekadar tortu varsa içimde eridi gitti. Çocuk oldum yeniden. Hani bıraksan yemyeşil bir kırda bağıra çağıra şarkı söyleyip koşarım. Seni bulmanın coskusunu hiç bitmeyecek bir enerjiyle yaşarım. Seninle yep yeni bir hayatın başladığını biliyorum. O hayatın içinde vazgeçilmez kıldığım tek şey sensin.

Bilirim, bu şarkı korkutur bazen insanı. Neler oluyor diye sormadan bir duygu selinin içinde bulursun kendini. Ama zaten aşk öyle bir şey değilmidir? Sorarsan planlarsan onun adına aşk denir mi? Bırak kendini bırak ki aşkınbüyüsü sarsın seni. Kendini o eşsiz duyguların ferahlığına bırak. Tut elimi birlikte çıkalım bu yolculuğa. Yarınsız zamanların iki yolcusu olalım. Kaygısızca yaşayalım aşkı, eriyelim birbirimizde. Yüreklerimiz birbirimiz için atsın, soluklarımız birbirine karışsın. Tutkunun alevleri dalga dalga sararken bedenlerimizi.

Gidersen... Gözümdeki son parıltıyı da alır ***ürürsün. Bir zemherenin ortasında titrerken bırakırsın beni. Ama merak etme ayakta kalırım ben. Tıpkı fırtınaların boynunu eğip yıkamadığı kavak ağacları gibi. Senden bana yadigar kalan her anıyı bir kez daha bir kez daha yaşarım. Aşkım da benden yadigar kalır sana..
 
Yüreğim bir ayraç misali takıldı bakışlarının arasına.
Günlerden hangi cumartesiydi veya pazardı inan hatırlamıyorum. Anlamsız olduğum, sıkıldığım, boş boş etrafa bakındığım anlardan birinde avuç içlerimin arasına aldım sesini ve seni aradım.
Yolculuklar neden daima alfabenin sonuna doğru başlar ki?
İşte benimkisi de böyle bir yolculuktu. İlkin loş bir karanlıkta “merhaba” dediğim, sonrasında da adresini bilmediğim bir kapı aralığında söylediğim bir merhaba…
Yüzünde küçücük çocukların kırılgan ifadesiyle aralık bir bakışta tutulmuştum gözlerine. Benim kadar derin bakıyordun. Öyle zamana borcun yoktu diğerleri gibi. Göz kapaklarımın ağırlaştığını hissettirene kadar, içime doğru bakıyordun. İçim ne de çok ezildi gözlerimi kaçırdığım, başımı öne eğdiğim ve hatta ilk defa tenime dokunduğun zaman.
Söylesem hangi izi taşırsın bedeninde benden kalan ve kim bilir hatırlar mısın sırılsıklam bedenine dokunduğum anda sana söylediklerimi?
Canımdan çektiğin adını benim için saklar mısın?
Saçlarım darmadağınık
Oysa daha bu sabah senin için hazırlanmıştı her şey.
Telefon defterine baktım, bir daha ve bir daha ve son bir defa. Seni aramak için sebepler yaratmaktan yorulan beynim sonunda uykuya verdi kendini. Aklım ve sen uykuya daldık.
On altıncı boyuttaydık seninle. Buraya kadar gelmemize izin veren ikinci boyuttu. Sayende arada geçen zamanları algılama fırsatım bile olmamıştı. Çünkü her şey çok hızlı olmuştu.
Oturdum… Elimdeki fincanda gittikçe soğuyan bir çayın ve vücuduna yavaş yavaş yayılan alkolün, az sonra bitecek hüznü yerleşmişti bakışlarımızın arasına.
Sanırım ben, bir tek seni alamadım o bakışların isimsiz randevularına.
Yapamadım…
O resmin üzerime düşen gölgesinden sıyrılamadım.
Hiç bilmeyecekti…
Duymayacaktı...
Yine kaldığı yerden alacaktı ellerini ellerine. Ama ben yine de yapamadım.
Mevsim sancıları yine her zamanki gibi gri şehrin sokaklarında içimi acıtıyor. Eksiliyorum senden içeri, sana doğru. Hiç kendine boğulur mu insan? Mahkemede hem sanık hem tanık olur mu? Erteler mi arzunun dolaştığı bakışları gözlerinden?
Terk eder mi o kırılgan titreyişi?
Anlaşılmayacak biliyorum. Yine de seni satır aralarına gizliyorum, kimse bilmeden, kimse duymadan.
Doğanın çam kokulu düşlerine emanet ediyorum o akşamı da. Işığın yerini küçücük ışıltılar almıştı hani.
Neredeyse sana (d)okunacaktım..
Dedim ya günlerden hangi cumartesiydi ve belki hangi pazar, hatırlamıyorum. Artık ne önemi var ki!?
Şimdi sana söyleyemediklerimi alıp yanıma gidiyorum.
Arkamdan bakar mısın yoksa gelir misin düşünmek istemiyorum ve yine her zamanki ve hiç bilmediğin gibi “sana” yalan söylüyorum.
Canımdan çektiğin adını benim için saklar mısın?
 
ey bu şehrin güzeli, kalbimin yalanı, derviş yüreği hanemizden, sonu gelmez bir yolculuğun ıssız ve hoyrat, insan ve yalan kokan penceresinden unutulmuş yitik bir gençliğin küçücük bahçesindeki yaşama duacı beyaz papatyalara ve içli sarmaşıklara mecbur ettin bizi. Biz ki sevdayı yüreğimizin en derin, en soğuk ve penceresiz hanesinde saklardık. Korkardık yiğit ve cesur olacağımız yerde kaypak ve aşka müptela olmaktan. O kadar kendimizden uzak, o kadar yabancı şehirlerdeydik ki adımız anıldığında binlerce çiçek solar, binlerce kuş uçuşurdu çığlık çığlığa. Akşam olurdu çocuklar çekilirdi evlerine hayatın ağır bir işçisi gibi. Yıldızlar düşerdi, biz kalbimizin yabancısı olurduk. Kireç badanalı duvarlar arasından, fukara gönlümün gelgitleri arasında; gurbet ve hasret ortasında, şehirden ve insanlardan kaçan, olmayanı arayan bu gözler önünde eşsiz bir tebessüm, asil bir edayla görünüveren; hüznümün, gözlerimin ve yüreğimin perdelerini aralayıp hayatımıza düşen, bizi sarsan suret, güzellik, zarafet ve nezaket. Biçimsiz, kuralsız ve haşarı dünyalara sürgün ettin bizi. Yüreğimize el sürdün, gülümsedin yok ettin. Şimdi kalbim çıkışı olmayan bir zindan, gözlerim gardiyan, Yağmur yağar düşlerim silinir, yavru ceylanlara yol gösterir adım. Ellerimden çiçekler açmaz ama hüznümden bağ bahçe çoğalırdı. Adımlarımız dolaşırdı, biz hayatın köylüsüydük. Ey bilinmeyenim, hayata gülüp geçenim, Çocukları bilir misin? taş ve toprak avluda tarladan annesinin yolunu bekleyen, uzamış kirli saçları, lastik pabuçları, kırk yerinden yamalı elbisesi ve donuk bakışlarıyla umudu pörsümüş, yüreği büyümüş o çocukları. O çocukların buruşmuş gönlünü, dünyayı sığdırıp, çocukluğunu sığdıramadığı o gözlerini? Güneşi avuçlayamayan o ellerini? acıyla akran düşlerini? ayaza kesmiş hayallerini? solmuş, pörsümüş ve ertelenmiş uykularını? Mahcup delikanlının mazlum ve yetim sevdasını? gelinlik kızların çeyiz sandığını, gece uykularını? Annenin yüreğini, babanın direncini? Hayallerinden büyük bir şehirde sırtına hatıralarını ve tedirginliğini sarmış bir çocuk oldun mu? Sahi sen hiç yaşadın mı ?E benim günahım , beyaz yarim ,Dün bütün sayfalarını kopardım hayatın . Tecrit edilmiş ne varsa yaşamaktan yana özenle yakama yapıştırdım. Dudaklarıma bir sigara iliştirip usulca sokaklara açıldım. İnsanlar benim kadar yalnızdı. Çaresiz yürüdüm. Yanımdan geçen bir çocuğa ellerimi uzattım, saçlarını okşadım. Kuru yemişçinin önünde çekirdek çıtlatan serçelere selam verdim içimden. Gurbete sevkıyat yapan trene el salladım .... Kağıttan uçak yaptım, sana selam gönderdim.
 
Sana yoldaşsam seni yıpratmaya, çökertmeye, incitmeye, aşağılamaya, örselemeye daha başta yanaşmam. Sana yoldaşsam bana güveniyorsun demektir, bu güvenini kötüye kullanmam, dahası senin güvenine ihanet etmem, seni kullanmam.... Sana yoldaşsam eğer bana yönelik kimi ihmallerine karşı seni suçlamam. Ancak kendince nedenlerin olduğunu düşünüp sonsuz bir hoşgörü ile açarım kollarımı sana. Sana yoldaşlığım emek ve sevgi ile gelmiştir bu güne ve alabildiğine özgürdür üstelik. Bu nedenle bir çok sıradan ikili ilişkilerde oluşan stresli, gerilimli anlara da göğüs gerebilmektedir .

Eğer sana yoldaşsam değerli dostum, o takındığın güçlülük masken arkasında kopan fırtınaları seni görmesem, seni duymasam bile bilirim. Ama yoldaşlığım öyle incelikli ve duyarlıdır ki gömüldüğün o sessizlikte sen istemeden rahatsız etmem seni. Çünkü sana insan olarak saygı duyarım. Gelişimini, başarını, mutluluğunu isterim. Bu nedenle seni yargılama hakkını görmem kendimde. Ben sana dost olarak bende olanlardan, yapabileceklerimden, verebileceklerimden sorumlu tutarım kendimi, sende olmayanlardan, yapamayacaklarından, veremeyeceklerinden değil.......

Ben önce kendimi kendime yoldaş kılabildiğimdendir ki kendimi sana yoldaş olarak sunabiliyorum artık.

Çokça iki karşı cins veya iki aynı cins arasında bu tür ilişkiler yaşanmaz. Birşeyler yaşanır, olası bir krizle çökme noktasına gelindiğinde de insanlar dönüp sorarlar; ‘neden böyle oldu?’ diye. Şimdi kendine yoldaş olamayan, kendi ile yol almayı bilmeyen, buna tahammül bile edemeyen bir başkasına nasıl yoldaş olacak....


Senin ötekine/bana yoldaşlığına gelince yoldaşlığa kadar geldi mi? Dostluk aşamasında mı kaldı? Yoksa ne dostluğu daha en başında o el sıkışma noktasından bir adım öteye bile gidemedi mi? gibi soruların yanıtını sen vereceksin.

Ama önce kendine arkadaş, dost, yoldaş olmayı dene derim. Tabiî bu senin bileceğin bir şey benimki sadece dostane bir öneri... Önce kendinle sorunlarını aş ki; gerisi kolayca gelsin. Zor elbette. Hele son aşamaya gelmek. Önce kendinle yoldaş olabilmek, sonra da kime yoldaş olmak istiyorsan onunla birlikte yol almak. İnsan oğlunun o iyilikten, güzellikten, sevgiden çok kötülüğe, çirkinliğe, sevgisizliğe yatkın beyni, yüreği önüne kara bir çalı olarak sıkça çıkacak emin ol. Her yerine takılıp kanatacak, acıtacak, yaralayacak seni. Bu uzun, tehlikeli yolculuk biraz cesaret, çokça sevecenlik, dürüstlük, yalansızlık ister. Ben başaracağına inanıyorum. Sen zor olanı seversin, biliyorum.


Bir çok olguya emek vermekten, katılmaktan, yardım etmekten, sevmekten hoşlanırsın, mutlanırsın. Bu kez kendinle başla işe. Kendini destekle, besle, büyüt. Ödülün gerçekten emeğine değecek inan.
Ben her insanın yoldaşça bir ilişkiyi öğrenmesinden, kavramasından, anlamasından ve böyle bir ilişkiyi büyütüp, geçekleştirmesinden yanayım. Ara sıra isyanlar yaşayacak olsan da karşılaştığın fırtınalardan çok, bu fırtınaları nasıl atlattığınla ilgilen. Dünyanın bütün eksilerine ve yaşamın bütün kalleşliğine, insanların bütün vefasızlığına ve bütün sevgisizliğine rağmen yaşam içerisindeki kavgalarına devam ederken kendinle barış içerisinde olmayı sürdür derim. ‘Dünyayı güzellik kurtaracak. Bir insanı sevmekle başlayacak her şey’

Devamını sen getir istersen?
Türküleri duy !
Türküler gibi yaşa,
Gerçek, yalansız, insanca, dostça, yoldaşça....
Bir insanı sevmekle başla işe, mesela kendinle.

hoşça kal, seni öperim yüreğini de..
 
Her şeyi burada senle bırakıyorum…
Sevgimi, umutlarımı, yarınlarımı… en kötüsü yaşamak isteyip de yaşayamadıklarımı…. Hepsini sana bırakıyorum. Belki onlara baktıkça beni hatırlarsın. Ne denli büyük bi hata yaptığını… aslında hiç değmeyecek ufacık şeyler için beni ne kadar büyük bir kırgınlıkla bıraktığını…



Sevgin o kadar küçükmüş ki… yama bekleyen elbiselerin arasında bıraktım seni. Bir daha asla tamir edilememesi için. Yırtılmış, parçalanmış… tıpkı senin benim kalbimi parçaladığın gibi….

Geriye dönüp baktığımda yanmış bir aşk görüyorum… her köşesinde ayrı bir acı, ayrı bir iz…. Asla silinmeyecek … çıkmayacak yara…

Bir insan en fazla ne kadar kırılabilir ki? Ne kadar incinebilir?

Hayattaki en acı şeydir sevdiği insan tarafından kırılmak. Sen beni kırdın. Hemde hiç değmeyecek bir nedenle. Keşke affedebilsem seni. Keşke şu lanet olası gururumu yenip yanında kalabilsem.

Hiç ister miydim sana böylesine aşıkken çekip gitmeyi? Burada çaresiz bir başına bırakmayı?
Sen benden çok şey çaldın. Sana hakkımı helal etmiyorum….

Kalbimi sende bırakıyorum giderken. Daha fazla kır acıt diye. Nede olsa alışıksın sen…

Mutlu ol diyeceğim ama sen mutlu da olamazsın…
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…