Ayakta, yürürken tuvalet ihtiyacini gidermek ve Avrupa...

weiss

Hayr-ül a-bı dıde
Kayıtlı Üye
7 Mart 2012
3.387
428
198
Almanya
Biz kimdik, nasil sindirildik, bugün medeniyetin besigi oldugunu söyleyenler aslinda kim?

Belki yazi uzun gelecek ve bir cogunuz okumayacak ama en azindan aslinda kim oldugunuzu hatirlamak icin okuyun!

Ortacag Avrupasinda, banyo yapmanin yasak ve tehlikeli oldugunu bir cocugunuz biliyorsunuzdur?
O dönemlerde Osmanli Saraylarina gelen elciler sayesinde Avrupa, banyo yapmayi yeni yeni taniyordu.
Iste o dönemdeki elci ve esirlerin ifadelerinden bir kac kesit!

"Türklerin bize hakli olarak yönelttikleri tenkitlerin baslicasi, kirli olusumuzdur. İspanya'da ömrü boyunca iki kere yıkanmis hiçbir kadin ve erkek yoktur. Türk hamamlarinda cok su harcanır. Dünyada İstanbul kadar çeşmesi olan hiç bir şehir yoktur, her sokakta muhakkak bir çeşmeye rastlanır."
Bu ifadeler Kaptan-ı Derya Sinan Paşanın yanında kölelikten en bilgili ve gözde hekimleri arasına yükselen İspanyol Pedro nun "Kânunî Devrinde İstanbul" kitabinda yer almaktadir.

O dönemlerde banyo yapmak cok tehlikeli görülürdü.
Jean de Renoe adlıbir doktor "Ellerinizi yıkayabilirsiniz. Ayaklarınızı da yıkamanızda bir mahzur yoktur. Fakat başa su sürmek, son derece tehlikelidir. Unutmamalıdır ki başa sürülen su, her türlü derdin kaynağıdır." diyordu.

Theophrashe Renaudot da bir kitabında aynı konuya temas etmişti:
"Doktorlar tavsiye etmedikçe banyo yapmak sadece lüzumsuz bir hareket değil, tehlikelidir de… En büyük zararı da müstakbel annelerin karınlarındaki hayat meyvelerini yok etmesidir."

Aziz Francis ise; "Yıkanmamış vücut dindarlığın işaretidir." diyoyrdu.

M. de Thevenot 1665 yılında Paris'te yayınladığı " Relation d'un voyage fait an Levant" isimli eserinde, "Türkler çok yaşarlar ve az hasta olurlar. Bizim memleketlerdeki böbrek hastalıkları ve daha bir sürü tehlikeli hastalıkların hiçbirini bilmezler. Öyle zannediyorum ki, Türklerin bu mükemmel sıhhatlerinin başlıca sebeplerinden biri de sık sık hamama gitmeleri ve yiyip içmedeki itidalleridir. Çünkü az yemek yerler, avrupalılar gibi karma karışık şeyler yemezler ve daima idman yaparlar." der.

Uzun yıllar ülkemizde kalan bir başka seyyah Edmondo de Amicis, 1883 yılında Paris'te yayınladığı "Constantinople" isimli eserinde temizlikle ilgili olarak Türkler hakkında şunları yazar:

"Yüzler, eller, ayaklar tertemiz, yamalı kıyafet pek az ve hele kirlisi hemen hiç yok…"

İşte su dan bu denli korkulduğu dönemde Avrupa toplumunda pislik almış başını gidiyordu. Öyle ki uzun süredir yıkanmayan, hatta silinip temizlenmeyen insanlar, üzerlerindeki pis kokuyu örtmek için ağır parfümler kullanıyorlardı.

Bunlari az cok biliyorsunuzdur. Peki Avrupali kadinlarin kullandigi kabarik elbiselerin ve parfüm siselerinin nedenini biliyor musunuz?



Bu elbiselerin giyilme sebebi, yürürken ve ayakta tuvalet ihtiyacini karsilamakti.
Avrupali kadinlar, bu elbiselerle kolaylikla yürürken bile kücük tuvaletini yapabiliyor, sürekli elinde gezdirdigi parfüm sisesi ilede olusan o pis kokuyu gizlemeye calisiyordu!
Halk ise tuvaletlerini yapar ve evlerinin penceresinden sokaga firlatirlardi!

Osmanli tarafindan gönderilen elciler, dönüslerinde, Avrupa krallarinin vahsi birer hayvan gibi koktugundan ve saraylarinda da agir bir koku hakim oldugundan bahsetmistir.

Avrupada bunlar olurken, Türkler de ise sehrin her yani hamam, cesme, sebillerle doluydu, temizlik en önemli seydi.

Simdi medeniyetin besigi oldugunu söyleyen Avrupa iste bu durumdaydi!

Avrupalilar bugünlerine hep sömürü ile gelmislerdir!
Yerealti ve yerüstü zenginleri sömürdükleri gibi ilimleri,kültürleride sömürerek, aslinda baskalarina ait olan seyleri kendilerininmis gibi yansitmislardir.

Bugün Türkler icin " barbar" yakistirmasinda bulunan avrupanin gecmisi, kafatasi kuleleri ile doludur.

Bir Afrikali söyle demistir " onlar topraklarimiza ayak bastiginda, bizim ayaklarimizin altinda zengin topraklarimiz, onlarin elinde de incil vardi, gittikleri zaman ise, bizim elimizde incil, onlarinkinde ise bizim zenginliklerimiz vardi!"

Kim olduklarini ve kim oldugumuzu unutturmalarina asla izin vermemeliyiz!
 
Son düzenleme:
Hamam kültürünün tarihçesi nedir Weis?
 
çünkü biliyoruz ki M.Ö önceki dönemlerde gerek Roma, gerek diğer milletlerde Hamam kültürü çok yaygındı. Tarihi kalıntılarında bunları görmek mümkün
 
Eski Yunanlarin kalintilari incelendiginde banyo yaptiklari görülmüstür.
Fakat Avrupalilarin 3. -4. yüzyillardan beri banyo yapilmasinin yasaklanmaya baslandigini biliyoruz.
Banyo yapmak hem hastalik sebebi hemde ciplak kadin vücüdü sebebiyle sehveti cagristiran bir unsur olarak görülmüstür.
 
kurban bayramı tatilinde yurtdışına Avrupa tatiline giden bir öğretmen arkadaşım da benzer şeylerden bahsetti .. gezimiz güzeldi ama hijyen nerdeyse sıfırdı , dedi ... tuvaletler rezalet, adam sokakta kız arkadaşıyla el ele tutuşarak gidiyor, bir ara durup duvar dibine küçük tuvaletini yapıyor, sonra fermuarını çekip kız arkadaşıyla elele tutuşarak yoluna devam ediyor
 

Evet büyük sehirlerde bu gayet normal bir durum.
Özellikle aksam vakitleri, sarhos olan insanlar sokak ortasinda tuvalet ihtiyacini karsilar!

Tuvaletlerini yapip evin camlarindan disari atarlardi, asla banyo yapmazlardi.
Hatta bu pislik yüzünden Ingilterede fare istilasi yasanmisti.

Gerci adamlar, bu pislikler yüzünden yasadiklari seyi bile biraz degistirerek cocuk hikayesi yapmis ve tüm dünyaya pazarlamistir:)
 
arkadaşlar sözüm meclisten dışarı, kimseyi kırmak istemem ama, biz neden yıllardır hep, avrupalıların taharet alıp almadığı konusuyla bu kadar ilgiliyiz, bizden avrupaya giden çoğu insan wc de taharet musluğu yok, bu adamlar nasıl temizleniyor ne kadar pisler demeye getirir. Yahu seyahate gitmişsin gezmiş görmüşsün anlatacağın şey bu mu yani

dediğim gibi sözüm meclisten dışarı...
 
ben de filmlerde o tür elbiseleri çok şık bulurdum ne kadar safmışım.......
şapkalar topuklu ayakkabılar ve yukardan atılan pislik için de şemsiyeler olurmuş

bizimkilerde biraz dişlerini fırçalasa iyi olacak
 
eski zamanlarda bu yüzden cüzzam hastalığı çok yaygın bi hastalıkmış şimdi herkes normal bi şekilde temizliğini banyosunu yaptığı için cüzzam hastalığı tarihe karışmıştır
 

fare istilası yaşanmıştı kısmına gelince fareli köyün kavalcısı hikaye kitabı gelmişti aklıma sonra devamını okuyunca güldüm
 
Tarih bilgim nerdeyse sıfır.Acaba skolastik düşüncenin hakim olduğu dönem mi bunlar olmaya başlamış çünkü öncesinde kalıntılarda falan hamam gibi şeyler varmış :26:
Ben de bir ara bu konu hakkında araştırma yapmıştım.
Çok ilginç şeylerle karşılaşmıştım.
Mesela üzerine tüy dikmek deyimi buradan geliyomuş.Alıntı yapıyorum
Paris dışında Versailles sarayını gezenler bilirler..

Louis canı istediği yere pislermiş yatak odası dahil..pisleye pisleye mutfağa bahçeye canı nereye isterse oraya rahatlıkla gidebilirmiş.

Saray görevlileri ise Louis' in pisliği ..İmparatorlarının pisliğini kaldırıp
hiç olmazsa hayvanlar gibi bir yere gömseler ne ise tersine her bir pisliğin üzerine TÜY dikerlermiş.. Saygı gereği !
Yıllarca o pisliklere dokunulmamış.... "

Beni benden alan en kötüsü de bence bu:
Banyolar içi sıcak suyla doldurulmuş büyük bir fıçıdan meydana geliyordu.. Evin erkeği temiz suyla yıkanma imtiyazına sahipti. Ondan sonra oğullarıve diğer erkekler, daha sonra kadınlar, sonra çocuklar ve en son olarak ta bebekler aynı suda yıkanıyordu. Bu esnada su o kadar kirli hale geliyordu ki içinde gerçekten bir şeyleri kaybetmek mümkündü. İngilizce'deki 'banyo suyuyla birlikte bebeği de atmayın' (Don't throw the baby out with the bathwater) deyimi buradan gelmektedir.

Ama bir gerçek de var ki onlar bu kadar pisliğin içinden sıyrılmış hatta pisliklerini örtmek için kullandıkları parfümü sanayi haline getirmeyi başarmışlar. Bizler ise zamanla elimizdekileri kaybetmeye başlamışız
Ama bu konu baya ilginç araştırmak isteyenler için.Araştırdıkça "aaa böyle miymiş" diyeceğiniz şeyler çıkacak karşınıza
 
Dr. Cabanesden yapılan bir tercümede, Fransanın ve Fransızların ne derece korkunç bir pislik içinde yüzdüğü şöyle anlatılıyor:
Ortaçağ sonlarına doğru yalnız evlerde değil, asiller ve zenginlerin saraylarında da hela (tuvalet) yoktu! .. İhtiyaçlarını gidermek isteyenler, altında bir çeşit oturak bulunan iskemlelerine oturarak rahatlarlar; bu iskemleyi de odalarının bir bölmesine gizlerlerdi.
Bahsi geçen oturakların pis kokusunun yayılmaması için kapaklı birer kutu içine konulduğu ve yatağın başucunda (kadın ve erkeğe ait) iki adet sağlı sollu konulduğu, zamanla bu kutuların yatak odası takımlarındaki komidin olarak; günümüzde, bizim de evlerimizi şereflendirdiğini acaba biliyor muyduk? ..”

Ünlü Fransız yazar ve gezginci Dr. A.Brayer “ İstanbul’da Dokuz Yıl” adlı kitabında (1936) şu ibretlik cümleye yer vermiştir:
“ Bu gün bir Avrupalı, fakir bir Türk köylüsü kadar temizliğe dikkat etmez. Eski Paris’in ne kadar pis bir şehir olduğu herkesçe bilinir. Türklerin temizliğine ulaşabilmemiz için daha en az yarım asra ihtiyacımız var.”

Fransız yazar Bussy-Rabutin (1618– 1693) tiyatrolarda tuvalet bulunmadığını, ihtiyaçların locaların içinde karşılandığını, ellerinde bir kova ve geniş bir pelerinle Viyana sokaklarında bazı kimselerin “ İhtiyacı olanlara kolaylık! Gelin oturun ve rahatlayın” diye bağırdıklarını yazar.

 
15. yüzyılda Hıristiyan din adamları temizlik ve yıkanma konularında fetva vermiş ancak şehveti körükleyici etkisinden dolayı kadınların çıplak yıkanmasını hamamlarda ve toplu alanlarda yasaklamış olup sadece evde banyo yapmasına izin vermiştir. Ortaçağa doğru ise açık alanlarda yıkanmayı ahlaki açıdan sakıncalı bulup tamamen yasaklamıştır. Neden olarak ta “hastalık bulaşmasını, cinsel arzuların artmasını” göstermiştir.
O zamanlarda veba, tifüs gibi salgın hastalıkların artmasında en büyük etkenin su olduğuna inanılıyordu. Hatta 16. yüzyılda yayınlanan bir tıp makalesinde suyun mikrop ve hastalık taşıdığı ve bu nedenle yıkanmanın insan vücudun direncini zayıflatacağından bahsedilir. Yıkanmanın sadece ahlaksızlık nedeniyle değil sağlık açısından da zararlı olduğu ve hatta yıkanmış vücudun hava ile teması sonucunda genişleyen deri gözeneklerinden hastalık bulaşacağını hatta ölümcül olacağı konusunda da bilgi verilir. Nezle, grip gibi enfeksiyonlarla birlikte körlüğün de sudan bulaştığına inanılırdı.
16. yüzyılın ortalarına doğru halk tamamen banyo yapmayı unutmuştur. Sadece el, yüz ağızlar yıkanmaktadır. Banyo yapan çok elit bir kesim kalmıştır. O da yılda birkaç kez! Örneğin, İspanya kraliçesi 1. Isabel (1451- 1504) doğduğunda ve evlendiğinde olmak üzere hayatı boyunca 2 kez yıkanmıştır; Yılda 2 kez yıkanmış olan bir başka kişi de Fransa kralı 14.Louis’tir. Fransa’yı ziyaret eden bir Rus elçisi, dönüşünde yayınladığı notlarında 14.Louis’in vahşi bir hayvan gibi koktuğundan bahseder. Avrupa’ya göre Rusların banyo kültürü daha iyiydi. En azından ayda bir banyo yapıyorlardı.(!)
Bundan 3000 yıl önce banyo kültürüne sahip eski Yunanlılardan itibaren Avrupalıların tekrar banyo alışkanlığını kazanması ancak 19. yüzyılın başlarına doğru gerçekleşecektir.
Alıntı:Yazar Fikret OĞUZTÜRK’ün “Ortaçağı Özledim “ isimli kitabından alıntı
 
Ne güzelmiş orta çağda vatanım...

Keşke Osmanlı torunlarından oluşan milletim aynı temizlik anlayışını devam ettirebilmiş olsaydı da yaz mevsiminde toplu taşıma araçlarında nefesimizi tutmak zorunda kalmasaydık....
 
İnsanların çoğu Haziran'da evleniyordu Çünkü senelik banyolarını Mayıs ayında yapıyorlar, Haziran'da hala çok kötü kokmuyorlardı. Ama yine de kokmaya başladıkları için gelinler vücutlarından çıkan kokuyu bastırmak
amacıyla ellerinde bir buket çiçek taşıyordu.

Evlerin çatıları üst üste yığılmış kamıştan yapılıyor, kamışların altında tahta bulunmuyordu. Burası hayvanların ısınabilecekleri tek yer olduğu için bütün kediler, köpekler ve diğer küçük hayvanlar (fareler, böcekler) çatıda
yaşıyordu. Yağmur yağdığı zaman çatı kayganlaşıyor ve bazen hayvanlar kayarak çatıdan aşağı düşüyordu. İngilizce'deki "kedi-köpek yağıyor" (It's raining cats and dogs) deyimi buradan gelmektedir.

Yukarıdan evin içine düşen şeyleri engelleyecek hiçbir şey yoktu. Böceklerin ve buna benzer nesnelerin yatakların içine düşmesi büyük bir sıkıntı oluşturuyordu. Etrafında yüksek direkler ve üstünde örtü bulunan İngiliz usulü yataklar buradan gelmektedir.

Yemek pişirme işlemi her zaman ateşin üzerine asılı durumdaki büyük bir kazanın içinde yapılıyordu. Her gün ateş yakılıyor ve kazana bir şeyler ilave ediliyordu. Çoğu zaman sebze yeniyor, et pek bulunmuyordu.Akşam yahni yenirse artıklar kazanda bırakılıyor, gece boyunca soğuyan yemek ertesi gün tekrar ısıtılarak yenmeye devam ediliyordu. Bazen bu yahni çok uzun süre kazanda kalıyordu. "Bezelye lapası sıcak, bezelye lapası soğuk,kazandaki bezelye lapası dokuz günlük" (peas porridge hot, peas porridge cold, peas porridge in the pot nine days old) tekerlemesinin menşei budur.

 
1600'lerde İstanbul'a gelen İngiliz büyükelçiler, lazımlık kullanma ve bunu da pencereden boşaltma adetleri yüzünden şehirden uzak olan Tarabya'yaki bir konağa gönderilmişti. 19. yüzyıla gelindiğinde, kesin olarak tuvalet kullanma sözü vermeleri üzerine Taksim'e taşınmalarına izin verilmişti.
 
Ne tuhaf şuan anormal karşıladığımız olaylar o dönem gayette normal karşılanırmış. (DELİRİCİĞİM! )

Ah o fareler. O dönemi anlatan filmlerin olmazsa olmazları...

Bu arada pearly komidin ve yatak üzerindeki örtünün hikayesini ilk defa duydum. İlginçmiş. :)
 
bende bu elbiseleri çok beğenirdim,yanlız filmlerde elbisenin altına paçalı don giydiklerini gördüm
eğer tuvaletini yapıyorlarsa bunlar yaz kış çıplak mı dolanıyor?

ne kadar doğru bilemem ama doydukları halde zevk için yemek yerler,sonra kusarlarmış...
ne pislermiş ıyyy...
 
ne mutlu ki herkes banyoyu tuvaleti öğrendi...

hiç çekilmezdi başka türlüsü
 
Anaaaaaaaaaa ne pis bir yaşantıları varmış be bunların ben de o elbiselerin neden o kadar kabarık olduğunu merak ederdim Allah'ım derdim ne diye bu kadar kabarık elbise giyerlermiş ki derdim heppp meeeer bundanmışşş ıyyyyyyy Allah'ım yazın hele günde kaç kere duş alma gerği duyuyor insann nasıl o kokuya dayanmışlarr isterse parfüm sık istersen elinde çiçek taşı gider mi o koku be..
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…