Öteki Audrey Hepburn
Oğlu, ölümünden 10 yıl sonra Audrey Hepburn'ü yazdı: Hep hüzünlüydü. Bize, savaş yıllarında açlığını unutmak için yataktan çıkmadığını anlatırdı
AP - SANTA MONICA - Sinema dünyasının gelmiş geçmiş en güzel kadını olarak
anılan Audrey Hepburn'ün ölümünün üzerinden 10 yıl geçti, ancak o 'Roman Holiday'deki (Roma Tatili) Prenses Anne, 'My Fair Lady'deki (Benim Tatlı Meleğim)
Eliza Doolittle olarak hafızalardaki yerini koruyor. Dik yürüyüşü, bir kuğuyu andıran boynu ve zarafetiyle kendine sonsuz güvenen, iç huzuru bulmuş bir kadın portresi çizse de, oğlu Sean Hepburn Ferrer onu bambaşka biri olarak anımsıyor; her daim hüzünlü ve hiçbir zaman kendinden emin olmayan bir kadın...
"Sık sık çocukluğunu, Alman orduları Hollanda'yı işgal ettiklerinde hissettiği korkuyu hatırlardı. Yiyecek başka bir şey olmadığından köpek maması yiyen ağabeylerini anlatırdı bizlere... Un olmadığından bezelyeden yapılan yeşil ekmekleri ve açlığını unutmak için günler boyu yataktan çıkmadığını..." diyor Ferrer, annesini anlattığı kitabı 'Audrey Hepburn, an Elegant Spirit'te (Audrey Hepburn, Zarif Bir Ruh).
Babası, ünlü olunca aramış
O henüz altı yaşındayken evi terk eden ve 20 yıl sonra artık uluslararası bir şöhret olduğunda yeniden gördüğü babasının yokluğu da Hepburn'ü derinden etkilemiş.
"Korkunun üstesinden gelmeden cesaretin ne olduğunu bilemezsiniz, acıyı tatmadan mutluluğun değerini anlayamazsınız" yorumunu yapıyor kitabında Audrey Hepburn-Mel Ferrer çiftinin tek oğlu Sean Ferrer.
Ona göre annesinin 'yaşam senaryosu' üç bölümdü: Oyunculuk kariyeri, oğulları (ıtalyan Andrea Dotti'den de bir oğlu vardı) ve UNICEF çalışmaları.
Ferrer, "Çocukluğunuzda yaşadığınız olaylar izler bırakır. Büyüdüğünüzde geçmişi mantığınızla kavrayabilirsiniz ama üzerinize sinmiş hüznü atmanız mümkün değil. Annem yaşadıkları yüzünden zordaki çocuklara yardım etmek gereğine inanırdı. Yalnız bir tas çorba ya da vitamin verip değil, onları fiziksel olduğu kadar duygusal açıdan da korumak gerektiğini düşünürdü" diyor.
43 yaşındaki yapımcı Ferrer, kitabında Hepburn'ün 1929'da Brüksel'de başlayan mutsuz çocukluğundan, mide kanserinden ölümüne kadar ünlü yıldızın hayatını anlatıyor. "Öldüğünde kızgın değildi, sadece tekrar ameliyat edilemediği için hayal kırıklığına uğramıştı" diyor Ferrer ve ekliyor: "Ona göre ölüm yaşamın doğal bir parçasıydı"
kaynak:radikal