• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

Aşka,sevgi ve sevgiliye dair paylaşımlar...

seven ne yapmaz ki.
seven insanın, gözüne hiçbirşey gelmez.
 
Gittin… Ben arkandan sadece baktım. Oysa söyleyecek o kadar çok şeyim vardı ki… ‘ Gidersen iyiye dair ne varsa içimde yitireceğim hepsini. Gidersen, sönecek içimdeki ateş ve bir daha hiç kimse yakamayacak. Gidersen, karanlığa mahkûm edeceksin günlerimi. O karanlıkta yolumu kaybedeceğim’ diyecektim sana. Konuşamadım…



Gittin. Gidişini görmemek için gözlerimi kapattım. Öylesine acıdı ki içim, tutup koparlarsa kolumu, bacağımı bu kadar acı duymazdım. Acım yaş olup akmalıydı gözlerinden. Ağlayamadım…



Gittin. Seni delicesine bir tutkuyla seviyordum oysa. Tutkum seninle olmaktı, tutkum teninde erimek, tutkum hayatı seninle, sadece seninle paylaşmaktı. Anlatamadım…



Gittin… Gidişini önlemek için tutmak vardı ellerinden. Ellerim değil miydi her dokunuşunda seni ürperten? Ürperirdin yine biliyordum. Bir kez dokunsam, bir kez tutsam ellerini, gitmek için biriktirdiğin bütün cesaretin kaybolurdu. Tutamadım…



Gittin… Bir yıkım gibiydi gidişin. Sen adım adım uzaklaşırken benden, çöküp kaldı bedenim olduğu yere. Nice terklere dayanan bu yürek bu kez yenilmişti. Bu kadar zayıf değildim ben, kalkmalıydım. Kalkamadım…



Gittin… Oysa geldiğin gün gideceğini biliyordum. Hazırdım gidişine. Kaçak zamanları yaşıyorduk. Zaman bitecek ve sen gidecektin. Bense gidişinin ertesi günü hayatıma kaldığım yerden yeniden başlayacaktım. Başlayamadım…



Gittin… Nereye gittiğin önemli değildi. Binlerce kilometre uzakta olsan, iki metre ötemde de fark etmiyordu. Artık yoktun ve asıl bu düşünce beni felç ediyordu. Kurtulmalıydım. Kurtulamadım…



Gittin… Unutulanların arasına katılmalıydın. Anıları bir sandığa koyup hayatı bir yerinden yakalamalıydım. Bu aşk noktalanmalıydı, bu sevdadan vazgeçmeliydim. Yapamadım…



Gittin… Bir okyanusun ortasında, tek küreği kaybolmuş sandalda dev dalgalarla boğuşan bir denizciyim şimdi. Bil ki sevmekten vazgeçmedim seni, bil ki seninle birlikte sevdanı da taşıyacağım yüreğimde. Bil ki seni… Unutamadım…
 
Bir aşk için yapabileceğin her şeyi yaptığına inanıyorsan ve buna rağmen hala yalnızsan, için rahat olsun. Giden zaten gitmeyi kafasına koymuştur ve yaptıkların onun dudağında hafif bir gülümseme yaratmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.



Sen kendini paralarken o her zaman bahaneler bulmaya hazırdır. Hani ağzınla kuş tutsan "Bu kuşun kanadı neden beyaz değil?" diye bir soruyla bile karsılaşabilirsin.. iki ucu keskin bıçaktır bu işin. Yaptıklarınla değil yapmadıklarınla yargılanırsın her zaman. Bu mahkemede hafifletici sebepler yoktur. İyi halin cezanda indirim sağlamaz.



Sen, "Ama senin için şunu yaptım" derken o, "şunu yapmadın" diye cevap verecektir. Ve ne söylesen karşılığında mutlaka başka bir iddiayla karşılaşacaksındır. Üzülme, sen aşkı yaşanması gerektiği gibi yaşadın.Özledin, içtin, ağladın, güldün, şarkılar söyledin, düşündün, şiirler yazdın. "Peki o ne yaptı" deme. Herkes kendinden sorumludur aşkta. Sen aşkını doya doya yaşarken o kendine engeller koyuyorsa bu onun sorunu. Bir insan eksik yaşıyorsa, ve bu eksikliği bildiği halde tamamlamak için uğraşmıyorsa sen ne yapabilirsin ki onun için? Hayatı ıskalama lüksün yok senin. Onun varsa, bırak o lüksü sonuna kadar yaşasın.



Her zamanki gibi yaşayacaksın sen. "Acılara tutunarak" yaşamayı öğreneli çok oldu. Hem ne olmuş yani, yalnızlık o kadar da kötü bir şey değil. Sen mutluluğu hiçbir zaman bir tek kişiye bağlamadın ki.... Epeydir eline almadığın kitaplar seni bekliyor.Kitap okurken de mutlu oluyorsun unuttun mu? Kentin hiç görmediğin sokaklarında gezip yeni yaşamlara tanık olmak da keyif verecek sana.Yine içeceksin rakını balığın yanında. Üstelik dilediğin kadar sarhoş olma özgürlüğü de cabası....



Sen yüreğinin sesini dinleyenlerdensin ve biliyorsun aslolan yürektir.Yürek sesi ne bilmeyenler, ya da bilip de duymayanlar acıtsa da içini unutma; yasadığın sürece o yürek var olacak seninle birlikte. Sen yeter ki koru yüreğini ve yüreğinde taşıdığın sevda duygusunu. Elbet bitecek güneşe hasret günler. Ve o zaman kutuplarda yetişen cılız ve minik bitkiler değil, güneşin çiçekleri dolduracak yüreğini...



Hayatı ıskalamaya lüksün yok senin.....



Nazım HİKMET
 
Senle başladıgım bu yolculuga yalnız devam ediyorum..
Bazen keşke o durakta inmene izin vermeseydim diyorum.Keşke biras daha yanımda kalsaydın.Biras daha sarılsaydım...
Ama olmadı!Gitmen gerekliydi.Gittinn..
Şimdi bu hayat treninde gecenin karanlığında yalnız basıma yol alıyorum.
Nereye gittiğimi bilmeden...
Nerede ineceğimi bilmeden...
Ve birden aklıma geliyor senle gittiğimiz yerler,keşfettiğim dünyalar,gördüğüm güzellikler,hayat denilen karmaşa..Unuturdum senleyken hayatı,zamanı,herseyi..
Kalbim sende,gözlerim gözlerinde senle keşfedeceğim yeni dünyayı düşünürdüm. Kalbim deli gibi çarpar,sığmazdı içim içime..
Her seferinde bi başka dünya görürdüm sende,senle!!!
Şimdi elimde koskoca bi boşluk,kalbimde açtığın yara ve kulağımda giderken söylediğin,canımı acıtan sözlerin var..
İnerken sen o durakta,beni yalnız bırakırken arkandan bakakaldım öylece. Diyemedim sana \'\'gitme,kal\'\'
Diyemedim iştee..
Şimdi elim kalbimde,kalbiminse bi parçası sende devam ediyorum yolculuğuma.
Nereye gittiğimi bilmeden..
Nerede ineceğimi bilmeden..
 
Git. Defol!



Eskiden az da olsa gecenin bir aydınlığı vardı.. Ama şimdilerde hep gündüz, hep karanlık. Artık güneşim de yok. Gri bi gölgeden ibaretim.. Karşı koyulmaz bi karanlığa mahkum yalnız bir ruh. Kimse umrumda değil. Hiç birşey düşün(e)mez oldum. Bakıyorum ama duyamıyorum. Sabahın 9 unda gün batımını yaşayacak kadar mı umutsuzum? Bu kadar mı kötü durumum? Bu kadar mı derinden etkiledin beni? Bu kadar mı çok sevdim seni? Bu kadar, bu kadar mı yalandın? Söyle! Oysa sana söylemiştim; ‘hayatımda ilksin, ilk kez inanıyorum, güveniyorum ve umut ediyorum' Artık bulunduğum yeri istemiyorum.. Sürekli başa dönüp tekrar gösterilen kısa fimleri yaşıyorum.. Bir öncekinin kahramanı, bir sonrakinde kötü insan… Artık gözlerim daha bir çekik bakıyor benden kalanlara.. Sanırım bu sefer nefretim de benimle.



İçimdeki her şey çok sertleşti.. Beni inkar etti.. ‘Ben sana söylemiştim, o kız da diğerleri gibi, yalan!’ dedi.. O haklı mı çıktı? Sen de mi yalansın? Bunca gün sana birşeyleri anlatmak için çırpınıp durdum oysa.. Seni anlamıyorum. Anlamayacağım. Aklım almıyor. Beynim de.. Nasıl olur ya? Nasıl sonunu bile bile sana aldanırım? Sanki bütün nedenlerim susmuş, bana; ‘ Al işte kaderin, onu iyi tanı’ diyor. Bu sondu. Son(dun). 22 yaşındayım.. içimde şu ana kadar ne varsa, onlarla kalacağım.. Sonu yaşayacağım, sonsuzluğun gölgesinde ve biraz da ötesinde.. İnsan sadece ruhun bedenden çıkmasıyla ölmezmiş, gördüm. Etrafımda binlerce et parçası var. Ruhlar nerde? Neredesin? Bir sen vardın, küçükken rüyalarımda görüp, peşinden koştuğum ama asla yakalayamadığım.. doğruymuş. Hiç yakalayamaycakmışım seni.. Şimdi sadece kendime kızıyorum. Öyle çok kızıyorum ki benden nefret eden insanlar bile bana daha insaflı..



Ben kışı yaşıyorum, donu. Bu kısa bir bahardı beklediğim, umut ettiğim, hayalini kurduğum.. olmadı(n). Neden bu kadar karanlık? Niye hiçbirşey göremiyorum. Herkes nereye gitti? Ya sen, sen niye bıraktın ellerimi? Hani sona kadar birilikte yürüyecektik? Tökezlediğimde elimi sen tutacak, hiç bırakmayacaktın. Noldu? Tutamadın mı sözünü? Zor mu geldi? Mantığa mı sakladın kurduğun cümleleri... sıfatlara, zarflara mı takıldın? Hani kimse umrumuzda değildi? Sadece sen ve ben vardık. Ne oldu?



Sus cevap verme en iyisi. Bendeki seni bırak öyle kalsın. Yalancılığınla bozma onu. Bilmesin senin yalancı olduğunu. Artık olduğum yerde kalmam bile imkansız. Gitmeliyim. İnsanlar benim yanımda yalnız. Ben yalnızım. Şimdi son kez kapıyorum gözlerimi. Kimseyi görmeyecek bu gözler. Gördükleri ile yetinecek. Bu gece bitsin. Sen başla.. Hiç gitme.. Hiç bırakma elimi olur mu? Sus ne olur! Birşey söyleme. Hiç olmazsa uykuya dalıncaya kadar dur yanımda.. Sonra.. Sonra...
 
Çok güzeldi .. Ama böyle bi sevgi çok zor... hele şu zamanda..:(

tşkler MsscooL paylaştıgın için...
 
Ne lüks arabalar ne sporlar...
Sadece bisiklete binmek istiyorum seninle, neşeli çığlıklarını duyarak ha düştük ha düşeceğiz diye...
Ünlü bir şarkıcı olup, herkesin beni dinlemesini değil,taşlı bir kıyıda, ateşin önünde, fısıldamak istiyorum şarkımı sana makamlı makamsız..
Lüks lokantalar, vitrinde yemek gibi geliyor bana.İnan arabesk değil, yarim ekmek kaşar üstü kola paylaşmak
istiyorum seninle...
Tüm kitapları okuyup, yazarlarıyla tartışmak değil, Gece yatağımızda sarmaş dolaş, okuyup tartışmak bir kitabı. Senin fikirlerinle benimkilerle yoğurmak, benimkilerle seninkileri...
Bir sır vereyim sana, insanlar bilmiyorlar ama; ruh sevişir bedenden önce.
Geceler bizim.Ne su yatağı, ne mobilya, yatak odasında aşk ...
Yer yatağı sıcak gelir hep bana, ve çiçek, aldırma odayı oksijensiz bırakır çiçek diyenlere.
Onlarca yastık istiyorum aşk, yatak odamıza rengarenk, aldırma zevksiz olur diyenlere, Zevkli, içten duygu anlatımıysa, herhangi bir konuda; zevksiz bir şey yapamayız...
O kadar yoğunki duygularım sana....
Ne lüks villalar istiyorum onlarca odalı, ne dev malikane, ne yalı Duvarı olsun yeter metrekaresi önemli değil...
Bak bir sır daha sana, Eşlerin mutluluklarını, huzursuzluklarını, karakterlerini,geçmişlerini bir evin duvarı anlatır.
Bomboşsa duvarlar, ruh yoktur ikisinde de... Sadece yetmiş seksen yıl yasayacaklardır zaten.

Bizim, fotoğraflarımız olacak en sevgili anlarımızda çekilmiş,mutlaka gülerken.
Senin bana, benim sana hediyelerimiz olacak asılan, çirkinde olsa kendi elimiz değmiş resimler, Belki alçı kalpler, belki bir senin bir benim boyalı ellerimizle kaplayacağız duvarımızı rengarenk..
En güzel aşk şiirleri sana olacak
Duvarlarımız yalan söylemeyecek, buram buram yaşam sevgisi kokacak...
İnsanlar mutsuzlar sevgili, her şeye açlar ve doyumsuzlar...
Bense, bir tek seni istiyorum, bir tek seni aşk ...
Çünkü, sen benim herşeyimsin aşk, aşkım papatyam....
 
canım çok güzelde bu devirde böylesini bulmak biraz zor veya evlendikten sonra şunumuzda olsaydı bunumuzda olsaydı gibilerinden istekler yani bana göre eskidenmiş iki gönül bir olunca samanlık seyran olur muhabbeti
ellerine sağlık tatlım :)
 
Canım yaa... Ne güzel bir yazı. Zaten Mutluluğun formülü: Hayattan az beklenti... Teşekkürler hoş bir yazı. ;)
 
gercekten dokunaklı bir hikaye.
sevmek boyle bir şey ölesiye sevmek diye buna denir sanırım .
 
ben yapardım ama benim için kaç kişi yapardı acaba diye düşünüyorum..
 
rünyacım "sana bin can feda seven ne yapmaz " şarkısını hatırlattın bana çok severim o parçayı ben... işte gerçek sevgi bu olsa gerek ölümle burun buruna kalmışken o ince çizgide bile sevebilmek müthiş bir şey sevdiklerim için bende yapardım :(
 
Bıraktım hadi git.Sevmelerim sana değil artık,çocukça buluyorsun ya hislerimi çocukça sevmelerim de yok artık.Hani bırak artık diyordun kendine ilgini yoğunlaştıracak başka şeyler bul diyordun evet buldum.

Bıraktım seni hadi git. Sakın bakma ardına ben bitirdim sana olan sevmelerimi ve sanırım bir özür borçluyum sadece seni sevmek seni önemsemiş olmak adına bir özür. Evet özür dilerim. Seni herşeyin üstünde tuttuğum çok sevdiğim için. Merak etme yaşanmaz bir daha böylesi yaşanamaz da zaten benim gibi bir sevenin yokken. Korkuyordum ya hani bir gün bitecek diye bak artık korkularım da yok çünkü artık benim için sende yoksun. Ne yazik ki bir zalimi sevmek hatasında bulundum, ne yazık ki sevginin ne demek olduğunu bilmeyen bir vefasıza tutulmuş yüreğim. Pişmanlığım gerçek olmayan sevgine inanmış olmak, aldanmış olmak. Üzülmem senin için artık ağlamam ıslansada gözlerim dökmem yaşlarımı senin gibi bir duygusuz için! Değerdin herşeye,herşeyin en güzeline isteseydin verecek çok şeyim vardı sana sevgi adına ama istemedin.

Öyle ise bıraktım seni hadi git.
 

korkma..........

>"İçim acıyor, geçer elbet, geçer de, anlamsız bir yer de, unuttuğumu sandığım bir yer de , yeniden sızlar, ama varsın sızlasın, sızlamadı mı; kocaman sevilmiyor ki... "
>
>Ne yapacağını bilememek ne kadar kötü bir durum… Beyaz bir ışık arıyorsun bazen, görüyorsun.. Siyahın yoğunlu eritiyor ışığı yine kör oluyorsun..
>
>Nerdesin sen şimdi kim bilir? Neler yapıyorsun? Özlüyor musun beni? Biliyor musun ben geceleri hep seninle konuşuyorum uzun uzun.. Seni Seviyorum diye haykırıyorum. Dünya umurumda değil. Takmıyorum, düşünmüyorum hiçbir şeyi.. Sadece seni, sadece seni düşünüyorum ve ağlıyorum!!! Sırf senin yanında olamadığım için ağlıyorum..
>
>Bırakıp gittiğin, tüm kapıları yüzüme kapadığın günden beri aylar geçti.. Aylar geçti ama içimdeki sevgin hiç bitmedi... Beni sevmediğini, önemsemediğini bilmeme rağmen büyüttüm sevgimi. Ama bu gece Vazgeçiyorum Senden.. Ben seninle olmak, seni yaşamak istiyordum.. Tek isteğim buydu.. Ama izin vermedin. Bilmiyorsun ki geç zamanlar vardır.. Ne yapsan affedilmeyecek, ne yapsan boş..
>
>Bazen ne kadar genç olursanız olun yorgun ve yaşlı bakıyorsunuz ve tek bir söz kalıyor geriye Vazgeçmek...! :/
>
>Korkma, seni artık sevmiyorum....
 
"Beni gör. Senin için başladığım ilk yer burası olabilir.

Varlığımı işaretle. Sana nasıl bakıp nerenle göreceğine dair
bir işaret gönderiyorum. Onun için önce gözlerimin içine bak.
Orada senin için, hem yola dair izler var ve hem de içime dair yollar..."

Beni gör; İçine akmam lazım. Dünyayı seninle birlikte senin
içinden görmem, seninle birlikte yeniden başlayabilmem, içime
ilmeklenmiş bu eskiden emanet masumsuzluk hissini seninle yenmem, yüzümün
kirlerini ellerinle savuşturabilmem lazım. Beni tutarken düşmeden
durabilmen, çelmelerime rağmen bana inanman lazım...

Beni duy; Nefesim eksilmeden sana sesimi duyurmam lazım. Yüzümü
kaç kez izledin şu aynadaki gölge oyunlarında, kaç kez yalanladım
ben geçmişlerimi, kaç kez kucaklayıp öptüm kendimi. Ben her
sensizliğimde sendeleyişimde, çocukluğumun kaldırımlarında, düşmemeye
hevesli denge oyunlarında oynarken buldum kendimi. Kum saati bu
seferlik sözlere kanıp durabilir mi ya da büyüdümse şimdi yıldızları
eteğime düşürebilir miyim ki?

Öylesine garip bir yetişememe duygusu kaplamış ki içimi, ben sokup
atılamadıkça derinlerimden, susturulamamış kaygılara göz
yumdukça, yalnızlığıma yaklaştıkça, gazetelerden harfler kırparak
yaşıyorum sanki günlerimi. El yazım kendimden yorgun, kendime
yabancı...

Ne zaman bu kadar keskin oldu bu sayfanın beyazlığı? Artık
gözlerimde mi yalancı? Yeterince kanatmadım mı kolumdaki çiçek izini?
Karalanmış umutlarla doldurduğum omuzlar buruşturup attığım
hayatlar yetmedi mi?

Üç kere içtim ben bu sudan, hiçbiri senin kadar duru değildi.
Yansıyanıma gülümseyişimden korkup da boz bulanık cümleler kurmasam
belki hala benimleydin... Kim bilebilir ki?

Artık geç mi bilmiyorum? Boğulmaktan da korkmuyorum, dudaklarımı
çatlatıp yine de gülümsüyorum. Güneşim yakın biliyorum.
Korkularımı yeniyorum, gitarımı da kutusuna koydum artık susuyorum...

Dizlerimde tükenmez izleri, adını taşıyorum… Bana geleceğin
günü bekliyorum... İnanması zor biliyorum ama yine de saçlarım esse
senden biliyorum...

Kimseciğim Seni Çok Seviyorum...
 
Dizlerimde tükenmez izleri, adını taşıyorum… Bana geleceğin
günü bekliyorum... İnanması zor biliyorum ama yine de saçlarım esse
senden biliyorum...

Kimseciğim Seni Çok Seviyorum...





çok güseldi sağol paylaşımın için
 
Her şey güzel olacaktı. Sen, ben ve hayatımız... Hayallerimiz ve hedeflerimiz... Seni tanıyıp sevdikten sonra hayatıma dair verdiğim sözler. Hepsi çok güzel olacaktı, sen de olsaydın.
Seni tanımak, bana hayatı tanımak gibi geldi. Seni tanımak ve senin ideallerini hayata taşıma yolunda beraber olmak için söz vermiş ve bu beraberliği, ömür boyu sürdürme kararımızı nikâhla noktalamıştık. 'Daima mutlu olacağız ve bir gün gelip ölüm muvakkaten ayırsa bile, birbirimizi unutmayacağız.' diye nikâh memuruna söz verdik. Önce kilometre taşımdın, şimdi ise hayat arkadaşım.
Henüz üç aydır seninle aynı evi paylaşıyordum. Henüz üç aydır seninle kitap okuyor, çay içiyor ve hayata aynı pencereden bakıyordum. Evet, henüz üç aydır inanç ve ideallerimizi birlikte paylaşıyor ve henüz üç aydır 'yaşıyordum.'
Mutluydun. Bunu biliyor ve görüyordum. Senin mutluluğun beni de mutlu ediyordu. Seninle sevginin tılsımını çözmüştük. Evet ebedî bir sevginin kaynağının 'birbirine bakmak' değil, 'birlikte aynı yöne bakmak' olduğunu anlıyorduk... Senin baştan beri kalıcı güzelliklere olan bağlılığındı seni bana sevdiren. Allah'ın kalblerimize koyduğu muhabbetullah hissi ve oradan yayılan varlık sevgisi etrafa dalga dalga yayılıyordu. Gece ve gündüzümüz hep o sevgiyle aydınlanıyordu sanki. Huzurluyduk. Ve yuvamızın huzur kaynağı belki de senin geceleri sessizce yaptığın o dualardı. Tâ ki o geceye kadar.
17 Ağustos günü seninle alışverişe çıkmış, epey yürüdükten sonra dönüşte annenlere uğramıştık. Onların dualarını almıştık 'iki dünya mutluluğu' adına. Bulaşıcı bir yanı vardı mutluluğun, bizi görenler de neredeyse bizim kadar mutlu oluyorlardı. Eve geç dönmüştük. Yorgun olmamıza rağmen uyumaya pek niyetimiz yoktu. Sen birer kahve yaptın ve uzun uzun sohbet ettik. Önümüzdeki günler hakkında, hedeflerimiz adına, niyetlerimiz adına konuştuk. Etrafımızdaki insanlara daha çok nasıl faydamız olur, bildiklerimizi nasıl daha çok anlatabilir, bilmediklerimizi nasıl daha iyi anlayabiliriz diye, eserleri nasıl okumalıyız diye, düşündük. O gece bir kez daha inandım senin gönül dünyandaki güzelliklere ve bilmenin sevginin başlangıcı olduğuna.
Saate bakmıştım bir an, üçe geliyordu. "Artık uyumalıyız." diye düşündüm. Sen her gün biraz okuduğun baş ucu kitabından birkaç sayfa okumak istedin. Ben ise tam sana iyi geceler dilemiştim. İşte o an. Ömrümde ilk defa duyduğum o uğultu koptu. Hiç bilmediğim bu uğultu, korkunç bir sallantıya dönüştü. Bu neydi Allah'ım. Sehpanın üzerindeki bardağı bile anında yere fırlatan bu sarsıntı neydi? Evet, Allah'ın Celâl isminin bir tecellisi olan bu sarsıntıyı kabullenmek gerekiyordu, bu bir zelzeleydi. Gözlerindeki mânânın adı ise acziyetten gelen şaşkınlıktı. Hemen elinden tuttum, ayağa kalkıp kapının eşiğine gittik; ama boşunaydı gayretlerimiz. Sallantı toz bulutu haline gelmişti. Biz dışarı çıkamadan tavan üzerimize çökmüştü. Ben senin üzerine düştüm, portmanto ise benim üzerime. Ve sen acı çekiyordun. Çünkü kırılan camlar bacağına batıyor, üstüne üstlük ben de hareket edemiyor ve sana acı veriyordum. Sen o kadar ince ruhluydun ki, beni üzmemek için, kendi acını unutup bana hissettirmemeye çalışıyordun.
On sekiz saat bizi fark etmelerini, feryadımızı duymalarını bekledik. On sekiz saat birbirimizin ellerini tutup birbirimize teselli verdik. O durumda iken bir aralık bana 'Eğer ölürsem, seni orada bekleyeceğim.' dedin. Ve on sekiz saat, kim bilir belki de on sekiz ölümü bekledin.
Aradan dört gün geçmişti. Şehir o şehir değildi. İzmit bambaşka bir mekân olmuştu. Ben felâketi biraz olsun atlatmıştım. Senin durumun ise kötüydü. Doktor, bacağının kesileceğini söyledi. Bunu duyar duymaz ikinci bir zelzele ile dünya başıma yıkıldı sandım. Ama sen hâlâ gülümsüyordun. Sen nasıl bir insandın? Ne dünyaya ne de dünyalığa önem veriyordun. Senin için maddenin ve kaybedecek olduğun bir bacağın hiç önemi yok muydu? Hattâ hayatta kalmanın bile.
Sekizinci gündü. Bir kibrit kutusu gibi yıkılan evler, evlerin altında kalan canlar, ümitler... Çığlıklar, 'Sesimi duyan var mı?'lar... İsyanlar, sabırlar. Nice hikâyeler, mucizeler ve gönüllerde derin bir fay hattı. Şehirde keskin bir ceset kokusu ve insanlarda büyük bir hüzün hâkim. Boş arsalar kireçlenmiş toplu mezarlarla dolu. Evini, annesini, kendisini kaybetmiş insanlar. İnsanların dilinde tek kelime: Deprem.
Fakat sadece bacağın gidecek derken, sen birlikte olacağımız ebedî âleme gittin, geride dolu dolu yaşanmış üç ay ve ideallerini yaşatma azmi kaldı. Elimde, senin en çok sevdiğin çiçek, naif bir kırmızı gülle mezarının başındayım. Artık sen yoksun yanımda, ne de gönül pınarının heyecanları. Sen gittin, geride hüzün, geride ben, gâye-i hayâllerimiz. Şimdi omzumu sıvazlayan yakınlarım, 'Bırakma kendini. Unutur, yeni bir yuvayla yine mutlu olursun.' diyorlar. Aslâ!.. Sen bana o zor dakikalarda ne demiştin? Biz seninle " ötelere" sevdalandık.
Şimdi mezarının başında seninleyim. Bu bize yeter.
Ey benim ötelerdeki eşim ve eş ruhum, bana 'unutursun' diyenlere sadece acı bir tebessümle bakıyorum. Biz seninle sürekli "öteleri" aradık. Sen buldun aradığını. Ben ise yoldayım hâlâ.
İmtihanın bu en zor anında sabır diliyorum Rabb'imden. Ne olur, seni sevdiğimi, her an dua ettiğimi ve sana kavuşacağım günü şafak sayar gibi beklediğimi bil.
Vekillerin En Güzeli'ne emanet ol...

* 1999 Marmara Depremi'nde yaşanmıştır.
 
Back
X