C
Cosmo
Ziyaretçi
- Konu Sahibi Cosmo
- #1
Biz istesek de istemesek de, ideolojik olarak karşı çıksak da çıkmasak da, konumuz itibarıyla yargılasak, yerin dibine batırsak da, böyle şeyler hayatın içinde var. Şu anda bile, birileri karılarını ya da kocalarını aldatıyor.
Ne yazık ki böyle. O zaman insana dair olan şeyleri yok saymak niye...
Evliyim uzun yıllardır. Aşkım bitti, sevgim daim, fakat yetersiz ve aşksız yapamayan kadınlardanım.
Birini sevdim, çok hem de...
Ölesiye.
Ama görüşmemiz öyle zor ki.
Benim manim olmasa, onun var, onun olmasa benim var.
Ortalıkta olmayız, bir arada kalamayız, "birbirimiz"siz yapamayız.
*
Bir gece, ona özlemimden ölüyorum.
Bir yerim acıyor gibi.
Göremezsem, o geceyi çıkartamayacakmışım gibi.
Aşk denen de, bu zaten.
Áşık olmayanlara anlamsız gelen bir delilik yapışıyor insanın üzerine.
İnanılmaz şeyler yapıyorlar.
Ben de öyleyim.
Nasıl çocuklaşıyor, nasıl keyfini çıkarıyorum.
Ama biraz tehlikeli oluyorum, çünkü her şeyi oldurabilme gücünü ve hakkını kendimde buluyorum.
İşte, gene "aşk" halindeyim o akşam.
Ölüyorum, mutlaka onu görmeliyim.
"Kader utansın!" deyip uyuyacak kadınlardan da değilim.
O akşam gideceği yeri biliyorum, yabancı iş arkadaşlarıyla Bebek'te balık yiyecek.
Telefonda konuşmuşuz gündüz.
"Özledim seni" demiş, öyle güzel söylemiş ki, o kelimenin her harfi için ayrı ayrı ölmek istemişim.
Ama ne yazık ki araya hafta sonu girecek.
Yasak áşıklar hiç sevmezler hafta sonlarını.
Zaten birbirinize yasaksınız, hafta sonu iyice yasaksınız.
Ve o gün cuma; o gece göremezsem, üç gün göremem.
Of ki, ne of...
Seri katil soğukkanlılığıyla ona SMS atıyorum ve şöyle yazıyorum:
"Seninle olacağım. Bütün gece... Beni hisset!"
*
Sonra n'apıyorum?
Áşıkların cüretinden korkulur!
Eşimi ikna ediyorum; evde yemek olduğu halde, bir şeyler uydurup yemeğe çıkarttırıyorum, üstelik eski bir dostumuzu da davet ederek.
Sanki ilk istediğimiz restoranda yer bulamamışım gibi sahte telefonlar açıyorum, "A öyle mi? Yer yok mu? Biz de o zaman başka yere gideriz..."
Tesadüf gibi, hiç şüphe çekmeden, aşkımın olduğu balıkçıya götürüyorum eşimi.
Bebek'teki balıkçıdan girer girmez beni görmesini istemiyorum.
Önüme garsonu sotalıyorum ve ve ve...
*
İşte orada!
Heyecanla yanındakine bir şeyler anlatıyor, nasıl da güzel görünüyor...
Denize bakan masadalar.
Yanlarındaki masa boş.
Ama eşim, ön taraftaki masalardan birini istiyor doğal olarak.
Öndeki masa, bütün planlarımı bozar, O'nu göremem, eşime "Orada üşürüm hayatım" diyorum, en sahtekár halimle...
Biliyorum, kötüyüm.
İğrencim.
Pisliğin tekiyim.
Ama áşığım.
Aşk, insanın gözünü döndürüyor, gerçekten yapabileceğim bir şey yok.
Kafamı çevirip ona bakıyorum, beni daha görmedi.
Allem ediyorum, kallem ediyorum, ona buna sürtüne sürtüne, gereksiz hamlelerle, eşimin de dikkatini çekmemeye çalışarak, tam aşkımın yanına geçip oturuyorum.
Derin bir nefes...
*
Önce sandalyelerimiz değiyor...
Sonra başını kaldırıyor, benden yana bakıyor ve gözlerimiz değiyor.
Dünyanın en güzel gülümseyen adamı o.
Bana bakıyor, gülümsüyor.
Ve boynuna kadar kızarıyor.
Ve heyecanlanıyor.
Hepsi birden.
Sandalyesini çeker gibi yapıp elime değiyor, 10 salise yeniden bakışıyoruz, ellerimiz değerken.
Artık dünya bizden ibaret.
Geri kalan hiçbir şeyin önemi yok.
Eşim ve arkadaşım sohbete dalıyor.
Tam filmlerdeki gibi, bacağımı, üst bedenimi hiç bozmadan ona değdiriyorum, ateş gibiyiz, onun da sıcaklığını hissediyorum.
O da konuşmasını kesmemeye çalışıyor.
İkimiz de masanın üstünde sanki dünyanın en doğal halindeyiz, ama masanın altında kenetlenmişiz neredeyse...
Bir ara yerimden kalkıyorum, eteğimi düzeltir gibi yapıp, bu sefer ellerini tutuyorum
Hepsi saliseye sığan hareketler.
Ama hayata bedel.
Bin yıl geçse unutulmaz.
Hayatımın en heyecanlı, en muhteşem gecelerinden biri.
Bu heyecanlar değil mi, yaşamı anlamlı kılan?
Ayrılırken ona SMS atıyorum:
"Demiştim hep seninle olacağım, bütün gece beni hisset diye..."
Cevap geliyor:
"Bu yüzden áşığım sana. Deli olduğun için. Beni de delirttiğin için.."
Arkadaşlar bu yazıyı Ayşe Arman'ın Cumartesi günü yayımlanan köşesinden aldım. Aldatmanın da iğrençlik dereceleri varmış meğer. Yaşayan için büyük bir haz bu ortada ama hangi eş böylesi bir aldatmayı hakeder ki???
Ne yazık ki böyle. O zaman insana dair olan şeyleri yok saymak niye...
Evliyim uzun yıllardır. Aşkım bitti, sevgim daim, fakat yetersiz ve aşksız yapamayan kadınlardanım.
Birini sevdim, çok hem de...
Ölesiye.
Ama görüşmemiz öyle zor ki.
Benim manim olmasa, onun var, onun olmasa benim var.
Ortalıkta olmayız, bir arada kalamayız, "birbirimiz"siz yapamayız.
*
Bir gece, ona özlemimden ölüyorum.
Bir yerim acıyor gibi.
Göremezsem, o geceyi çıkartamayacakmışım gibi.
Aşk denen de, bu zaten.
Áşık olmayanlara anlamsız gelen bir delilik yapışıyor insanın üzerine.
İnanılmaz şeyler yapıyorlar.
Ben de öyleyim.
Nasıl çocuklaşıyor, nasıl keyfini çıkarıyorum.
Ama biraz tehlikeli oluyorum, çünkü her şeyi oldurabilme gücünü ve hakkını kendimde buluyorum.
İşte, gene "aşk" halindeyim o akşam.
Ölüyorum, mutlaka onu görmeliyim.
"Kader utansın!" deyip uyuyacak kadınlardan da değilim.
O akşam gideceği yeri biliyorum, yabancı iş arkadaşlarıyla Bebek'te balık yiyecek.
Telefonda konuşmuşuz gündüz.
"Özledim seni" demiş, öyle güzel söylemiş ki, o kelimenin her harfi için ayrı ayrı ölmek istemişim.
Ama ne yazık ki araya hafta sonu girecek.
Yasak áşıklar hiç sevmezler hafta sonlarını.
Zaten birbirinize yasaksınız, hafta sonu iyice yasaksınız.
Ve o gün cuma; o gece göremezsem, üç gün göremem.
Of ki, ne of...
Seri katil soğukkanlılığıyla ona SMS atıyorum ve şöyle yazıyorum:
"Seninle olacağım. Bütün gece... Beni hisset!"
*
Sonra n'apıyorum?
Áşıkların cüretinden korkulur!
Eşimi ikna ediyorum; evde yemek olduğu halde, bir şeyler uydurup yemeğe çıkarttırıyorum, üstelik eski bir dostumuzu da davet ederek.
Sanki ilk istediğimiz restoranda yer bulamamışım gibi sahte telefonlar açıyorum, "A öyle mi? Yer yok mu? Biz de o zaman başka yere gideriz..."
Tesadüf gibi, hiç şüphe çekmeden, aşkımın olduğu balıkçıya götürüyorum eşimi.
Bebek'teki balıkçıdan girer girmez beni görmesini istemiyorum.
Önüme garsonu sotalıyorum ve ve ve...
*
İşte orada!
Heyecanla yanındakine bir şeyler anlatıyor, nasıl da güzel görünüyor...
Denize bakan masadalar.
Yanlarındaki masa boş.
Ama eşim, ön taraftaki masalardan birini istiyor doğal olarak.
Öndeki masa, bütün planlarımı bozar, O'nu göremem, eşime "Orada üşürüm hayatım" diyorum, en sahtekár halimle...
Biliyorum, kötüyüm.
İğrencim.
Pisliğin tekiyim.
Ama áşığım.
Aşk, insanın gözünü döndürüyor, gerçekten yapabileceğim bir şey yok.
Kafamı çevirip ona bakıyorum, beni daha görmedi.
Allem ediyorum, kallem ediyorum, ona buna sürtüne sürtüne, gereksiz hamlelerle, eşimin de dikkatini çekmemeye çalışarak, tam aşkımın yanına geçip oturuyorum.
Derin bir nefes...
*
Önce sandalyelerimiz değiyor...
Sonra başını kaldırıyor, benden yana bakıyor ve gözlerimiz değiyor.
Dünyanın en güzel gülümseyen adamı o.
Bana bakıyor, gülümsüyor.
Ve boynuna kadar kızarıyor.
Ve heyecanlanıyor.
Hepsi birden.
Sandalyesini çeker gibi yapıp elime değiyor, 10 salise yeniden bakışıyoruz, ellerimiz değerken.
Artık dünya bizden ibaret.
Geri kalan hiçbir şeyin önemi yok.
Eşim ve arkadaşım sohbete dalıyor.
Tam filmlerdeki gibi, bacağımı, üst bedenimi hiç bozmadan ona değdiriyorum, ateş gibiyiz, onun da sıcaklığını hissediyorum.
O da konuşmasını kesmemeye çalışıyor.
İkimiz de masanın üstünde sanki dünyanın en doğal halindeyiz, ama masanın altında kenetlenmişiz neredeyse...
Bir ara yerimden kalkıyorum, eteğimi düzeltir gibi yapıp, bu sefer ellerini tutuyorum
Hepsi saliseye sığan hareketler.
Ama hayata bedel.
Bin yıl geçse unutulmaz.
Hayatımın en heyecanlı, en muhteşem gecelerinden biri.
Bu heyecanlar değil mi, yaşamı anlamlı kılan?
Ayrılırken ona SMS atıyorum:
"Demiştim hep seninle olacağım, bütün gece beni hisset diye..."
Cevap geliyor:
"Bu yüzden áşığım sana. Deli olduğun için. Beni de delirttiğin için.."
Arkadaşlar bu yazıyı Ayşe Arman'ın Cumartesi günü yayımlanan köşesinden aldım. Aldatmanın da iğrençlik dereceleri varmış meğer. Yaşayan için büyük bir haz bu ortada ama hangi eş böylesi bir aldatmayı hakeder ki???