Adet, Gelenek ve Görenekleriyle Cerkezler...

cerkezler kadar milliyetci ve bir birini seven bir toplum yok heralde ben cerkez deyilim ama cok samimi arkadaslarım var ve cok iyi insanlar
 
cerkezler kadar milliyetci ve bir birini seven bir toplum yok heralde ben cerkez deyilim ama cok samimi arkadaslarım var ve cok iyi insanlar

evet arkadaşım çerkez oldugum için gururluyum çok mutluyum :1hug:
guzel yazılarınız ve vıdolarınız ıçın saolun :1hug:
 

ne kadar adetlerimizi de yerine getirsekte,adetlerimizde bile farklılıklar meydana geliyor zamanla.Dilimizİ artık bende dahil olmak üzere gençlik bilmiyor.ne acıdır ki zamanla dilimiz yok olup gidecek.:çok üzgünüm::çok üzgünüm:
 
Çerkeslerin sürgünü ve Osmanlı İmparatorluğu'na yerleştirilmesine karşılık Kafkasya'ya gayrimüslim ihracına ilişkin iki süper güç arasında nasıl bir diplomatik trafik yaşandı? Batı Kafkasya'da Kafkas-Rus Savaşı'nın sona ermesi, Çerkeslerin sürgün edilmesi ve Osmanlı imparatorluğu sınırları içine yerleştirilmesi sorunuyla yakından ilgilidir. Bu, Kafkasya Genel Valisi Büyük Prens Mihail Nikolayeviç'in savaş bakanına hitaben yazdığı mesajda açıkça ifade edilmiştir: "Savaşın ne zaman sona ereceği meselesi, şu şartlarda bile bize düşman halkı Osmanlı'ya ne kadar zamanda gönderebileceğimiz sorununa dayanıyor.1

Bu nedenle bu sorun Rusya ve Osmanlı hükümetleri arasında en aktif diplomatik yazışmaların ve görüşmelerin konusu oldu. Görüşmeler sırasında her iki taraf da Çerkeslerin göç ettirilmeleriyle ilgilerinin olmadığını kanıtlamaya ve böylece onların gelecekteki kaderleri konusunda sorumluluktan kurtulmaya gayret ediyordu. İstanbul'daki Rusya elçiliğinin bu mücadelede önemli bir yeri vardı. Elçiliğin sadece Rusya Dışişleri Bakanlığı ile değil, Kafkasya Ordusu Başkomutanı ve onun Kafkasya'daki idaresi ile de doğrudan irtibatı vardı. Ayrıca, durumu yerinde inceleyerek Çarlık payitahtını ve İstanbul'daki elçiliği ayrıntılı bilgiyle donatan Rusya konsoloslarının Osmanlı topraklarındaki varlığı da diplomatik mücadeleyi kolaylaştırıyordu.

Temmuz 1859'da Rusya elçisi A. B. Lobanov- Rostovski, Başvezir Fuat Paşa ve Hariciye Nazırı Ali Paşa'nın onunla yaptığı bir sohbette, Kafkasyalı Müslümanların Osmanlı İmparatorluğu'na yerleşme serbestisinin sınırlandırılacağını, "Bu göçün son zamanlarda çok fazla arttığını ve Babıali'ye yük olmaya başladığını "açıkladıklarını bildiriyor.2

Bunun ardından verdiği resmi bir notada Osmanlı Hükümeti, Kafkasyalıların göçünün durdurulmasını ve bundan sonra "her iki hükümetin onayı olmadan göç yapılmamasını" talep etti.3 Rusya hükümeti bu notaya Kafkasyalı Müslümanların Mekke'ye gitmek için izin istedikleri karşılığını vererek şöyle dedi: "Dini inançların yerine getirilmesiyle ilgili bu isteğe karşı çıkamayız ve bunu istemeyiz."4

Bununla birlikte, Lobanov-Rostovski, Ali Paşa'yla yaptığı mutad sohbetlerinden birinde, "Bu kadar Kafkasyalıyı ayartıp Osmanlı sınırlarına yığılmalarına yol açan asılsız söylentilerin ve abartılmış umutların hala Dağlıların aklını çelmeye devam ettiğini" ve "yeni göçmenlerin Rusya sınırını geçmeye hazırlandığını" söyledi. Osmanlı ajanları tarafından Kafkasyalılar arasında yayılan, bir süre önce Rusya ile Osmanlı arasında imzalanan antlaşmaya göre Rusya hükümetinin Babıali'ye "Bütün Müslüman tebasını Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşayan Hıristiyanlarla değiştirme hakkı verdiği" şeklindeki söylentilere dikkat çekti.5

Kafkasyalıların göçü sorununun çözümünü hızlandırmak ve Osmanlı Hükümeti'nin engel çıkarmasını önlemek için 1860'ta İstanbul'a Tuğgeneral M.T. Loris-Melikov geldi. Kafkasyalıların Osmanlı'ya "toplu halde değil, küçük gruplar halinde" göç etmesine izin veren bir anlaşma imzalandı.6

Rusya hükümeti ayrıca Çerkeslerin Kafkasya sınırından uzaklara, Osmanlı İmparatorluğu'nun iç bölgelerine dağıtılması konusunda Babıali'nin onayını almayı başardı. 0 sırada Rusya hükümeti, "Rusya 'ya karşı düşmanca tutum ve dini hoşgörüsüzlükle dolu olan" göçmenlerin Osmanlı İmparatorluğu'ndan geri dönmesinden çekiniyordu.7

Bu şekilde, göç hareketi resmi özellik kazandı ve 1861-1862 yıllarında da devam etti. Bu süre zarfında 100 binden fazla Kafkasyalı "Muhammed'in kabrini ziyaret etmek için Mekke'ye gitme gerekçesiyle, yerleşmek niyetiyle Osmanlı topraklarına geldiler.8

Çerkeslerin Osmanlı İmparatorluğu'na göç ettirilmesi kitlesel hale gelince diplomatik görüşmeler yeniden başladı. Ekim 1863'te Kafkasya Ordusu Genel Karargah Başkanı General A.P. Kartsov İstanbul'daki Rusya Elçisi Y.A. Novikov'a, Çerkeslerin ana kitlesinin Osmanlı topraklarına göç etmek için dar bir kıyı şeridinde yığıldığını bildiriyordu:

"Biz, halkın bu şekilde kitleler halinde sevkiyatı karşısında Osmanlı hükümetinin karşılaşacağı sıkıntılardan çekiniyoruz; ayrıca Çerkesler sadece iki noktaya gitmek istiyorlar: İstanbul ve Trabzon'a; başka yer bilmiyorlar ve bilmek de istemiyorlar. 9

1863'teki Polonya ayaklanmasına ve Osmanlı ile Batı devletlerinin Kafkasya'da aktifleşen politikasına bağlı olarak bu sıralarda gerginleşen uluslararası ortam, Rusya'nın hükümet çevrelerinde endişeye ve Osmanlı hükümetinin Kafkasyalı göçmenleri almaya devam edip edemeyeceği konusunda kuşkulara yol açtı. Trabzon'daki Batı Avrupa ülkelerinin konsolosları Çerkeslerin göçünü durdurmak için her çareye başvuruyorlardı. Osmanlı makamlarını "bu göçle Kafkasya'daki Rusya düşmanlarının sayısının azalacağına" ikna etmeye çalışıyorlardı.10 Avrupa diplomasisinin tahrikiyle Osmanlı, Çerkeslere mektuplar ve çağrılar göndererek şu telkinde bulundu:

"Müslümanlar! Eğer topraklarınızı heder etmek istiyorsanız Osmanlı'ya gelip yerleşin; eğer kafirlere boyun eğmek istiyorsanız onların yanına yerleşin. Ama ne onu ne diğerini istemiyorsanız, o zaman sizinle yüz yüze görüşünceye kadar bekleyin. Allah izin verirse yakında yanınızda olacağız. Büyük devletlerin toplantısında şu kararlar alındı:

1) Rusların eski sınırlarında kalmaları ve Çerkeslere yaşadıkları toprakları bırakmaları;
2) Çerkeslerin Osmanlı Devleti'nin tebası içine girmeleri;
3) Bütün büyük devletlerin Rusların düşmanı olduğu."11

Osmanlı ve Batı devletleri tarafından yapılacak acil yardım ve cihat ilanlarıyla birlikte İstanbul'daki Çerkes Komitesi yöneticileri İsmail Bey, Karabatur ve diğerleri de soydaşlarına mesaj gönderdiler. Ubıhlara, Şapsığlara ve Abadzehlere bağımsızlık mücadelesini sürdürmeleri ve ata topraklarını terk etmemeleri tavsiyesinde bulundular.


Ali H. Kasumov - Hasan A. Kasumov

alıntıdır.
 
çerkez babanın çerkez kızı olmaktan çok gurur duyuyorum...örf adetlerimizi yapabilmek yada yaptırabilmek biraz bizim elimizde diye düşünüyorum.malesef bende konusamıyorum..ama ögrenmek çok isterdim..yaş geçtikten sonra artık malesef ögrenilmiyo....çocuklarımıza en azından oyunlarımızı ve adetlerimizi ögretmeliyiz bence...
 
adigelerin ayıp saydığı şeyler;

Vatanını ve milletini sevmemek, hor görmek
Vatanı ve milleti için gayret etmemek, çalışmamak
Tarihini ve geçmişini bilmemek, öğrenmemek
Halkını beğenmemek, kötülemek
Akraba evliliği (amca, teyze vs. akraba çocuklarıyla ve wunekoş çocuklarıyla evlenmek)
Geçmişini kötülemek
Büyüklerin yolunu kesmek, onlarla oturmak
Büyüklerin, yaşlıların değerini bilmemek, onların isteklerini yerine getirmemek
Yaşlılara yardım etmemek, onları tehlikeden korumamak
Yaşlıları tek başına bir odada yatırmak
Baba, amca, ağabey gibi büyüklerin yanında sofraya oturmak
Senden büyük birinin yanında sigara içmek
Anneyi üzmek, babayı dinlememek
Kadınlarla tartışmak, onları üzmek
Kadınlara gereken saygı ve önemi vermemek
Yaşıtlarını eleştirmek, onların aleyhine konuşmalarla onları üzmek
Hangi milletten olursa olsun kadın ve çocukları düşman kabul etmek
Zorda ve darda kalan kadına yardım etmemek
Kadınlara ait hal ve sırları başkalarına anlatmak
Kadınların ricasını yerine getirmemek
Erkeğin öncelik edip kadınla kucaklaşması, ona sarılması (sokakta tanışma, selamlaşma sırasında)
Kadının arkasından seslenmek ona dokunarak durdurmak
Elinde sigarayla kadınla konuşmak, yanında durmak
Erkek kardeşin ablasından önce evlenmesi
Kadının yanında at ve sığır gibi hayvanlara vurmak
Gelinine kötü davranmak
Çocukları güzel eğitmemek
Çocuklara kötü davranmak
Çocukları sokakta azarlamak
Çocukların bulunduğu odada sigara içmek
Yemek konusunda aç gözlü olmak, cimri olmak, yemekleri beğenmemek
Sokakta caddede bir şeyler yemek, içmek, sakız çiğnemek
Kadınların ve yaşlıların yanında bacak bacak üstüne atmak
İçkiye düşkün olmak, sarhoş olmak bu halde insanlara gözükmek
Su ve yiyeceklerle oynamak, sofrada sağı solu karıştırmak
Sofraya sırtını dönmek, yiyecekleri ayak altı etmek
Aç vaziyette davete katılmak (aç gözlü gözükmemek için yarı tok olmak gerek)
Misafiri memnun etmemek
Misafiri herhangi bir konuda gücendirmek, onla tartışmak
Misafirlikte edep dışı davranışlarda bulunmak
Misafirlikte ev sahibine karışmak, ona emir vermek
Misafirlikte yemek beğenmemek, yemek seçmek
Misafirlikte münakaşa çıkarmak, kavga etmek
Misafirlikte gereksiz yere çok konuşmak
Misafirin yanında ondan daha şık, daha pahalı elbiselerle bulunmak
Misafirle düğünü başlatmak, bitirmek, misafir oynarken mızıkayı durdurmak
Misafire beğendiği bir şeyi hediye etmemek
Misafirin ev sahibini değiştirmesi
Misafiri yolcu ederken uğurlamamak, belli bir mesafeye kadar eşlik etmemek
Arkadaşlığı dostluğu unutmak, önemsememek
Yalan söylemek, verdiğin sözde durmamak
Mert davranmamak, kendini methetmek
Yaptığın bir işten, bir iyilikten bahsetmek, dedikodu yapmak
Kimse görmüyor diye edep dışı davranmak
Birine yaptığın iyiliği yüzüne vurmak
Hırsızlık yapmak, kıskanç olmak, aç gözlü olmak
Birinin aleyhine arkasından konuşmak
Bilmediğin konuda fikir yürütmek
Kendinden zayıf birine baskı uygulamak
Silahsız birine silah çekmek
Bir insan yanına geldiğinde ayağa kalkmamak
Başka bir halkın insanını hor görmek
Caddede kucaklaşmak birine sarılmak
Haksız bir durum karşısında görmezden gelmek
Uygunsuz ev içi kıyafetle sokağa çıkmak
Sokakta, caddede yüksek sesle konuşmak, gülmek
Bir toplantıda geç kalmak
Konuşurken başkalarına fırsat vermemek
Güçsüz, muhtaç olana yardım etmemek
Kayınlarını düşman tutmak
Akli dengesi yerinde olmayanla tartışmak, dalga geçmek
Çağrıldığında yardıma gitmemek
Yetişkin insanın küsmesi (Adige erkeği küsmez, sadece kızar)
Abisi ve ablası evlenmemiş kardeşin düğüne katılması
Abisini ve ablasını bırakıp ondan önce kardeşin evlenmesi
Düğüne davet edilen kızlara gereken ilginin gösterilmemesi
Misafir kızlara düğünde oynama fırsatı verilmemesi
Komşuyu gücendirmek onla küs kalmak
Sopayla herhangi bir insana vurmak
Tembellik yapmak, uygun olmayan bir işte çalışmak
Yatan bir insanın üzerinden geçmek
Cenazenin önünü kesmek, cenaze geçerken oturmak, ayağa kalmamak
Başsağlığına gelenleri yolcu etmek, başsağlığı ziyaretini uzatmak
Çalışma zamanı kaytarmak, yemek zamanı yemek istemek
Hastalara yardım etmemek, onları ziyaret etmemek.
 
uzun ama etkileyici bi yazı..okumanızı öneririm...


çerkes kızının hisleri...


"Ağustos ayının ilk haftasında Çanakkale'nin Biga ilçesine bağlı Aşağıdemirci Köyünde Kavuşma Günü kutlanıyor. Eskiden yüzlerce hanesi olan bine yakın insanın yaşadığı bu köyden ilçeye, büyük şehirlere hatta yurtdışına göç edenler çoluk çocuk köyde toplanıyorlar. Akşam Çerkez düğünü yapılıyor. Gündüz Çerkez oyunları oynanıyor ve Çerkez yemekleri yeniyor.
Son yıllarda ise yeni evler yapılıyor köyde. İnsanlar kırk yıl önce yaptıklarının tersine bu kez şehirden kaçıp köye sığınıyorlar. Nedir onları köylerine döndüren şey? Bu televizyonun, cep telefonlarının dahi çekmediği, yaş ortalaması altmışları çoktan geçmiş, deresi kurumuş, yolu aşınmış, namazlarda bir saf cemaatin bile biraraya gelemediği bu köyü insanlar neden seviyor?

Küreselleşme! Son yıllarda gerekli gereksiz her yerde duyduğumuz bir tabir. Sınırların kalktığı, ekonomik olarak dünya milleti kavramını doğuran bir terim. Liberal düşünceye sahip biri olarak kaçınılmaz olduğunu düşündüğüm yine de sosyal anlamda, kültür anlamında bir bakteri gibi insanı öldürmeyen ama hasta eden bir terim. Serbest piyasa ekonomisi sonucu rekabette sınırların kalkması, ticaretin tüm dünya tabanına yayılması elbette sağlıklı olan. Yaşam standardı olarak mutlu, ferah, zengin insan tipi meydana getirecek sandığımız ama dünya milletini tek tip insan tek dil ve tek yerleşkeye indirgeyen hastalıklı bir yaşam sistemi.
Teorikte bir endüstri mühendisi olarak aldığımız onlarca ekonomi dersine göre herşey mükemmel olması gerek ama birşeyler yanlış birşeyler sorunlu.

Liberal ekonomide sorun şu; insan diye bir kavram yok. Müşteri var. Talep eden var arz eden var. Talep edene birşeyler arz etmek için her yol mübah. Hatta yeni anlayışa göre talep yoksa talep yarat ve arz et. İnsanoğlu bir platform oyunundaki bonuslar gibi. Kenarlardan toplanıp sepete atılacak bonuslar. Ama burada da bir sorun var. Talep yoksa yarat anlayışına göre bunu yapmak için insanoğlunun düşünmesini engellemek onu sadece arzuları ve nefsine uşak edip sadece tüketmesini, psikolojisini bozup alışverişten zevk almasını sağlamak gerekiyor. Bunun en kolay yolu ise sahte balonlara helyum doldurup göklere çıkarmak. Dünyanın en anlamsız mesleklerini (sporculuk, mankenlik, şarkıcılık), üretime en az katkısı olanları 1 numara yapmak insanları numaralandırmak ve 1 numaraya ulaşacakları hissine kapılmalarını sağlamak. Sahte dinler, sahte felsefelerle dinsizliği, felsefesizliği pompalamak. Ve ürünleri farklılaştırırken, tüketicide tektipleştirmeyi sağlamak adına, kültürleri, kimlikleri, milletleri toplumları yutmak tüketmek.

Benim babaannem bir Çerkez. Türkçe'yi evlendikten sonra geldiği dedemin köyünde öğrenmiş. Ama sadece kelime yığınları oluşturmaktan öteye gidemeyen bir konuşması var. Torunuyla anlaşamayacak kadar az biliyor Türkçe'yi. Babam ise hem Türkçe hem Çerkezce'yi konuşabiliyor. Ben ise ancak anlayabiliyorum anadilimi. Benden sonraki nesil ise büyük ihtimalle sadece dünya vatandaşı olacak Çerkezlik kavramını bile unutacaklar.
İşte bu eriyişin asimilasyonun farkına vardı Çerkezler. Klasik tabirle kültür mozaiğindeki yerlerini kavradılar. Diğer parçalar kopsa da tek tek, onlar kopmamaya karar verdiler. Artık Çerkez çocukları oyunlarını öğreniyor. Eğer bir Çerkez düğününde bulunmadıysanız asla bilemezsiniz bir Çerkez oyunundaki güzellikleri. Her figürü ayrı bir zerafet ayrı bir felsefe içeren kurgusuyla sahnelenmesiyle tam bir tiyatro tadında, folklardan çok öte bir yaşam tarzını asla anlayamazsınız. İşte bu kenetlenme adına bir araya geliyorlar yazları sadece bir haftasonu da olsa. En azından oğulları kızları ne olduklarını biliyorlar.

İşte böyle bir Çerkez düğününe gidelim sizinle. Bir ağustos akşamı köy meydanında kızlar ve erkekler bir çember oluşturulmuş, akordeyon ve eski zaman baterisi tahtalara sopalara vurularak müzik yapılıyor. Ortada bir kız ve erkek, kız bir kuğu gibi süzülüyor, erkek hep peşinde onu etkileyebilmek için figürler yapıyor. Ayaklarında ayakkabı yok oğlanın, saman üzerinde çorapları, parmakları parçalanırcasına oynuyor. Bir hipnotize halinde herkes. Eğlence gece yarılarına kadar sürüyor. Ya sonra, kızlar ve erkekler köy odasında toplanıyorlar. Burada başlayan muhabbet köyün içinde bir geziyle sürüyor. Her erkeğin bir kaşeni var. Ondan sorumlu oluyor. Hala kadınlarımızın kara çarşaflara hapsedildiği ülkemizde çerkezler gece yarısından sonra kızlı erkekli yürüyüş yapıyor. Sabaha karşı dağılıyorlar evlerine. O köyden olmayanlar bir kızın evine misafir oluyor. Kız açıyor onlara yataklarını karınlarını doyuruyor ve kızın evinde yatıyor. Anne baba biliyor kimin kimle arkadaş olduğunu. Sakın Çerkezleri dinsiz imansız sanmayın ertesi gün gelecek yıl yine biraraya gelmek için dualar ediliyor, Kuran'lar okunuyor. Aradaki ince çizgiyi yakalamış Çerkezler. kimse gençleri sıkmıyor gençler de ebeveyn korkusu yüzünden değil, sağlam karakterleri sayesinde sınırı biliyor ve aşmıyorlar.

Halam son kişi bizim ailede Çerkez tavuğu, şipsi yapan. Hiç şipsi yemediyseniz gerçekten yaşamadınız demektir. Çerkez tavuğu öyle büyük süpermarketlerde satılan mezeler gibi değil aslında. Bir de halüj var. Ekmek arası soğan ve peynir denebilir ona. Belki bir nevi sandviç. Ama hangi sandviç tutar onun yerini. Ve yine o da en fazla on onbeş yıl sonra sahip çıkılmazsa tarih olacak.Ama çok şükür ki Çerkezler farkında herşeyin. Türkiye cumhuriyeti vatandaşı olmayı ne kadar benimsedilerse de bir o kadar koruyorlar kendilerini.

Ben kimi halkların Allah tarafından ayrı yaratıldığını düşünürüm. Çerkezler de şüphesiz böyle. Genleri güzel belki onların. Hiç bir Çerkez kızı veya Çerkez genciyle tanışmadıysanız anlamazsınız dediklerimi. Eğer evli bir erkekseniz, veya yanınızda sevgiliniz varsa sakın bir çerkez köyüne gitmeyin derim ben. İstemediğiniz sonuçlara gebe kalırsınız. Bir arkadaşımı götürmüştüm bundan yıllar önce köyüme. Alelade bir köy, ortalıkta tezek kokuları inekler, koyunlar bekliyordu. İlk şokunu köye girer girmez yaşadı. Çerkez köylerinde tek çamur, tek pislik olmaz yollarda. Duvarları özenle badanalanmış, içerileri tertemiz evlerde otururlar. Hatta karma köylerde Çerkez mahalleleri ile diğer köylülerin mahalleleri bile ayırt edilir. Sokaklara hayran kaldıktan sonra asıl büyük şoku Çerkez kızlarını görünce yaşamıştı arkadaşım. Bembeyaz tenleri, uzun boyları, cennet hurilerinin dünyadaki nisa taifesine yansımasıdır onlar. Sadece görünüş değil iyi bir eş ve yoldaştırlar. Her ne kadar Peyami Safa Canan romanında bir Çerkez kızının fettanlıklarını anlatıyorsa da, platonik aşkı temsil eder Çerkez kızları benim gözümde.

Ben bir Adigeyim yani genel tabirle bir Çerkez. Belki yanlı yazdım bu yazımı. Ama asıl özü şudur yazdıklarımın;

Herkesin barkodlanacağı günler yaklaşıyor. Sadece seri numaralarımız olacak yıllar sonra.

Herkes tek tipleşiyor.En sevdiğim yazarın deyişiyle insanlar yıllardır klonlanıyor. Bunun adına da estetik cerrahi deniyor.

Ve en sevdiğim şarkıcının deyimiyle insanlar bir üçgene kısılıyorlar. ....., drugs ve rock&roll. Sonu ise kaos ve hüsran.

Bizim önümüze bir yemek sunuluyor ve sorgulamadan yiyoruz onu içindeki siyanürü bilmeden.

Gayrisafi milli hasıla oluyor tek değer ölçümüz. Para kazanmak adına her yol mübah kalıyor. Ortacağda sadece rahiplerin sattığı cennetin anahtarını artık önüne gelen pazarlıyor.

Bu yazının amacı buydu işte. Azıcık sorgulamak yaşam tarzımızı yoksa Çerkez kızı bahane...
 
slm benim ailemde tam bir çerkez ailesidir
büyüklerle beraberdik
mesela annem dedemle nerdeyse 12 yıl hiç konuşmamış gelinlik yapmıştı taki dedem hastalınıncaya kadar. çok iyi hatırlıyorum ki babam bizi dedemlerin yanında sevmezdi ayıp diye zor ama güzeldi onlar aradaki mesafe hiç bozulmazdı saygı hep olurdu. Şimdiki rahatlık bizi çerkez yapan en büyük özelliklerimizden soyutluyo sanki bnm eşim arnavut göçmeni adetlerimiz nerdeyse aynı ama onlarda da artık daha esnekler.ben çerkez olarak doğduğum için kendimi hep şanslı görmüşümdür sanki bir ayrıcalıkmış gibi geliyor.hepinize sevgiler.
 

evet canım bende oyle duşunuyorum aılelerden uzakta yaşamak başka bı mılletten bırısıyle evlenmek bıraz bu adetlerı yok etmeye başladı ama içimdekı o çerkes damarı var ya asla yok olmadı ..
çerkes olmaktan onurlu ve gururluyum... bencede buyuk bı ayrıcalık aynen sana katılıyorum arkadaşımm :1hug: a.s.
 

bencede insan müziğinin sesine bile dayanamıyom sanki kurulmuş gibi istemsiz bi hareket oluyo herhalde 2.kez dğma şansım olsa yine çerkez olarak dünyaya gelmek isterdim hemde bu sfer atalarımın topraklarında.oraları çok merak ediyorum.a.s
 

aynen canım bende merak edıyorum oaralı gormek harıka guzel olurdu
ben şimdı ne dınlıyorum bılıyormusun kafe yı ... çok sevıyorum bunu rahatlatıyor benı:teytey:
 
Anne ve baba çerkezce bilmedikden ve bilseler dahi evde çerkezce konuşmadıktan sonra çerkezce o kadar kolay öğrenilebilcek bir dil değil bence, eğitim, meslek vb koşullar nedeniyle artık herkez malesefki toplumdan kopuyor yaz tatillerinde veya bayramlarında köylerine gidebiliyor şayet gidecekleri bir köyleri hala varsa malesef köylerimizinde çoğu terkedilmiş durumda. Dil unutuyor ,habze dediğmiz geleneklerimizde çekirdek aile ve toplumdan uzak yetişen çocuklarda kalmıyor bizi biz yapan değerlerimizi kaybetmek üzereyiz:1no2: böyle giderse ilerde ben çerkezim diyenler değil nenem veya dedem çerkezmiş diyecek gençler
 



günaydın arkadaşlar...canım sana katılıyorum..çok haklısın..ben ve eşim su katılmamış çerkeziz..ben çerkezce bilmiyorum eşim biliyor.3 çocuğum var malesef çocuklarımda çerkezce bilmiyorlar .köyde oturmamıza rağmen.ama adet gelenek ve göreneklerimizi yaşatmaya çalışıyorlar.duydukları kadar öğrendikleri kadar..ama birkaç nesil sonra senin dediğin gibi sadece diceklerki dedemiz çerkezdi.babannemiz çerkezdi.çok doğru...sevgilerimle çerkez dostlarım...
 

bende daha bu akşam babama aynı konuda sitem ettimbenneyaptımki...bizim üstümüzde durmadılar heveslenmediler şimdi torunlarına çerkes oyunlarını öğretiyo onlarla çerkesce konuşuyo...deli oluyorum:bbo:...bende oyunlarını bilirim ama babam sayesinde değil ,merak etmem sayesinde...
 
çocukların için sevindim onlar çerkezce öğrensinler ne kadar güzel Allah kısmet ederde ilerde anne olursam sadece çerkezce konuşcam çocuğumla die kendime sözüm var umarım yapabilirim.
 
çocukların için sevindim onlar çerkezce öğrensinler ne kadar güzel Allah kısmet ederde ilerde anne olursam sadece çerkezce konuşcam çocuğumla die kendime sözüm var umarım yapabilirim.

inşallah yapabilirsin insanın örflerini adetlerini çocuklarına aşılayabilmesi çok güzel ama hiç birimiz yapamıyoruz maalesef...senağlama
 

valla neden bilmiyorum bize de hiç öğretmediler dil!:sm_confused: babam da konuşmaz :1no2:bende üzülüyordum bu duruma! insan geleneklerine sahip çıkmalı!...a.s
 
valla neden bilmiyorum bize de hiç öğretmediler dil!:sm_confused: babam da konuşmaz :1no2:bende üzülüyordum bu duruma! insan geleneklerine sahip çıkmalı!...a.s

evet ama ben zaten bişey bilmiyorum sadece oyunlarımızı onunlada adetine ne kadar sahip çıkarsın artık yaptığımız kadar...:sm_confused:
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…