Adana ağızlarında yumuş ‘hizmet’, yumuş uşağı ‘hizmetçi’ anlamlarında kullanılan sözcüklerdir. Bu sözcüğe de Türkçenin tarihî dönemlerinde aynı anlamda rastlamaktayız. Kâşgarlı’nın ünlü sözlüğünde ‘elçi’ anlamı da verilmiştir: Ol yumuşka birtem bardı. ‘O –sanki hiç dönmeyecek gibi- uzun bir müddet elçiliğe gitti.’ (DLT, c. I, s.484). Eski Anadolu Türkçesi metinlerinde de yumuş ‘iş, hizmet, ödev, vazife’ anlamlarında kullanılmıştır:
Olar kim olalar can yumuşında... ‘Onlar ki can hizmetinde olurlar...’ (YED, 41)
Adana ağızlarında kullanılmakta olan çiğit ‘pamuk çekirdeği’ sözcüğünü Divânu Lûgât-it-Türk’te de bulmaktayız. Kâşgarlı Mahmud, bu sözcüğü Argu Türklerinin kullandığını belirtmiştir (DLT, I, s. 356).
Pek çok bölge ağzında olduğu gibi Adana ağızlarında da ‘geçen yıl’ anlamında kullanılan bildir ~ bıldır da Eski Anadolu Türkçesinde bıldır ~ bıldur şekillerinde ve aynı anlamda kullanılmıştır (TTS, I, s.538).
İnsanları düğüne davet etmek için gönderilen armağan Adana ağızlarında okuntu olarak adlandırılır. Bu sözcüğün kökenini de Türk yazı dilinin derinliklerinde buluruz. Eski Türkçe ve Eski Anadolu Türkçesi dönemlerinde okımak şeklindeki bu sözcük ‘çağırmak, yüksek sesle çağırmak’ anlamındadır. Davetiye işlevindeki bu armağan, insanları düğüne çağırmak işlevini görmektedir.
‘Bez’ anlamındaki çapıt ~ çaput sözcüğü ise eski Türkçe metinlerinde çapgut şeklinde karşımıza çıkar. Eski Türkçedeki çap- fiilinden türediği sanılan (EDPT, s. 396) çapgut sözü için Kâşgarlı Mahmut bez, şilte anlamını verir (DLT. I, s.451).
Taş dibek Adana ağızlarında soku olarak adlandırılır. Bu sözcük ‘dövmek’ anlamındaki eski bir sözcük olan sok-‘tan gelişmiştir. Çağdaş Türk lehçelerinde bu kökün ‘dövmek’ anlamında saklandığını biliyoruz (Eren 1999: 373).
Adana Türkçesinde tabu sözcükler de dikkati çeker. Ürkütücü varlıkların, vahşi veya tiksindirici hayvanların adlarının anılmasıyla onların çağrılmış olacağı şeklindeki çok bir eski inanış halâ halk arasında yaşamaktadır. Belâ sözcüğünün anılmasıyla yedi mahalleye belâ geleceğine inanılır. Bu yüzden belâ sözünü anmak, belâ okumak hoş karşılanmaz. Yine Kozan ağzında domuz için dağda gezen sözü kullanılır (Tamdoğan-Yiğenoğlu, 90) .
Ağızların söz varlığı üzerine yapılacak çalışmalarda dilimizin söz varlığına Türkçe kökenli yeni sözcükler kazandırmak mümkün olabilir. Bu yönden ağızların söz varlığı önem taşımaktadır. Söz gelimi ölçünlü Türkiye Türkçesinde plâj sözcüğünün yerini Adana ağızlarında kullanılan ve bu yazıda değinilen çimmek fiilinden türetilmiş çimek sözcüğü alabilir. Nitekim bu sözcük Kozan ağzında kullanılmaktadır (Tamdoğan-Yiğenoğlu, 87).
Adana ağızlarındaki Türkçe kökenli sözcüklerin bir başka dikkat çekici boyutu Anadolu ağızlarının Türk lehçeleri ile ilgisini, bağlantısını ortaya koymasıdır. Sadece bu yazıda söz konusu edilen sözcükler ele alındığında bile ölçünlü Türkiye Türkçesinde kullanılmayan Türkçe kökenli sözcüklerin çağdaş Türk lehçelerinde kullanıldığı görülür: Yukarıda değinilen sözcüklerden bıldır, cibin, çiğit, sırı-, sınık, tike, yazı, yu-, yumuş sözcükleri bugün Kafkasya’da, Türkistan’da hatta Sibirya’da yaşayan Türk halklarının söz varlığında, küçük ses değişiklikleriyle de olsa, canlı bir şekilde yaşamaktadır. Bu durum, Türk lehçeleri arasındaki karşılaştırmalı çalışmalarda Anadolu ağızlarının ses bilgisi, şekil bilgisi, söz dizimi, anlam bilgisi ve söz varlığının da dikkate alınması gerektiğini ortaya koymaktadır.
Söz varlığı içerisinde hiç şüphesiz alıntı sözcükler de vardır. Coğrafî yakınlık sebebiyle Arapça sözcükler Adana ağızlarında alıntı sözcükler arasında dikkati çeker. Bu gün ölçünlü dilde kullanılmayan ‘deve veya katırın sırtına konulan ve iki kişinin oturabileceği büyüklükteki sepet’ anlamındaki Arapça mihaffe ~ mahaffe sözcüğü, Adana’da bir semt adında (Mahfesığmaz) yaşamaktadır. Adana ağzında çoğu kez Maffassığmaz olarak söylenen bu semtin adı, eskiden burasının ormanlık ve çalılık olmasından kaynaklanmaktadır. Sık çalıların arasından deve, katır geçebilirmiş ama üstlerindeki mahfe geçemezmiş. Bu yüzden bu semtin adı Mahfesığmaz olarak kalmıştır.
Güney Adana’daki Kanara semti de adını buradaki mezbahadan almıştır. Arapça kınnâre ‘kesim evi, mezbaha’ sözcüğü pek çok bölge ağzında olduğu gibi Adana ağızlarında da kanara halini almıştır.
Çeyrek, dörtte bir anlamındaki urup sözcüğü bir Arapça alıntıdır. Arapça rub’ ‘dörtte bir, çeyrek’ anlamındaki sözcüğün ön sesinde türeme ünlü türemesi olmuştur. Türkçede ön seste /r/ bulunmadığı için bu şekildeki ünlü türemesi olayı (irezil, Iramazan vb...) diğer bölge ağızlarında olduğu gibi Adana ağızlarında da yaygındır.
essah, esahtan ~ essahtan ~ esattan şekillerinde kullanılan ‘gerçek mi, gerçekten mi, doğru mu’ anlamlarındaki sözcük, Arapça ‘en doğru, daha doğru’ anlamında kullanılan esahh’tır.
Adana ağızlarının söz varlığındaki deppe sözcüğü ‘bakırdan yapılmış, kulplu, ağzı kapaklı güğüm’ anlamındadır. Bu sözcük de Arapça dabba sözcüğünden gelmektedir (Eren 1999: 106).
Düğünlerde davulcunun çeşitli oyunlar oynadıktan sonra düğüne katılanlardan para toplaması Adana ağızlarında şaba ~ şabe olarak adlandırılır. Bu sözcük ise Farsçadaki şâbâş sözcüğünden gelmektedir. Farsçada ‘aferin’ anlamında kullanılan sözcük, para verenlerin davulcuyu takdir etmeleri sonucu söylediği bir ünlem iken zamanla davulcuya verilen para anlamını almıştır.
dulda, diğer bölge ağızlarında olduğu gibi Adana ağızlarında da ‘kuytu yer, sığınılacak gizli yer’ anlamındadır. Bu sözcük ise Moğolca alıntıdır. Sözcük Moğolcada dalda şeklindedir ve ‘örtülü, gizli, saklı’ anlamlarındadır.
Adana ağızlarında ‘taranmış, temizlenmiş ve eğrilmeğe hazır hale getirilmiş yün veya pamuk yumağı’ bedirik ~ bedrik olarak adlandırılır. Eski kaynaklarda bedrük ~ bedrik şekillerinde geçen sözcük Ermeniceden bir alıntıdır (Eren 1999: 46). Ermenice patruyk sözcüğü ağızlarımıza bedirik ~ bedrik şekillerinde geçmiştir.
‘Dert, keder, hastalık’ anlamındaki çor sözcüğü de Adana ağızlarındaki Ermenice alıntılardan bir başkasıdır. Sözcük Ermenicede č’oŕ şeklinde ve ‘üşütme; hayvan veya bitki hastalığı’ anlamlarındadır (Eren 1999: 98).
Ergenlik sivilceleriyle yüzünde yumrular oluşmuş kişilere Adana ağızlarında yüzü fıskıl fıskıl (fiskil fiskil) olmuş denir. Bu sözde geçen fıskıl (fiskil) sözcüğü ise Rumca φούσκα ‘sivilce, kabarcık, yanık kabarcığı; içi su dolu kabarcık’ anlamındaki sözcükten gelmektedir (Eren 1999: 145-146). ‘Taranmış keten veya kendir’ anlamındaki üskül ~ üsgül sözcüğü de Adana ağızlarındaki Rumca bir kalıntıdır. Rumca σκουλί ‘kendir’ sözcüğü ön seste /ü/ türemesi ile ağızlarımıza geçmiştir (Eren 1999: 428). Bu sözcüğün Adana’da özel ad olarak kullanımına da tanık oluruz.
Söz varlığı içerisinde deyimler de üzerinde durulması gereken ögelerdendir. Deyimler, dili konuşan toplumun anlatımdaki gücünü ve başarısını, benzetmeye, nükteye olan eğilimini ortaya koyar. Deyimler kimi zaman yüzyıllar boyunca değişmeden, kimi zaman sözcüklerinde değişmeler yaşayarak günümüze gelir (Aksan 1996: 31).
Adana Türkçesindeki deyimlere birkaç örnek vermek istiyoruz:
Zamanın kısalığı karşısında yapılması gereken işlerin çokluğunu ifade etmek için akşam yakın yol ırak (BAAD 1996: 223) deyimine başvurulur.
Yaptığı kötü işlerden sonra iyi görünmeğe kalkanlar için armudu taşladın, elmayı taşladın da lâilahe illallaha mı başladın ? (BAAD 1996: 235) denir.
Bakmaz kıçının samsağına, çıkar dağın yükseğine (BAAD 1996: 247) sözü ise durumuna bakmadan boyundan büyük işlere kalkışanlara söylenir.
Uğursuz, kademsiz sayılan kişiler için ise basmadığı yerde kaldı bereket (BAAD 1996: 248) veya maşallah dediği yedi gün yaşıyor deyimleri kullanılır.
Atasözleri ise Adanalının yaşam deneyimi ile yüklüdür. Her söz büyük bir anlam içerir.
Ağacın çürüğü özünden olur (BAAD 1996: 30) bir insandaki kötülüğün soydan geldiğini anlatır. Yine şapı kaynatırsan olur mu şeker cinsini s..tiğim cinsine çeker sözü de aynı anlamdadır. Al gördüğün kızını tuttur dolam dolam; al görmediğin kızını tuttur dolanı dolanı (BAAD 1996: 39) şeklindeki söz de yakın anlamdadır.
Tarımın, hayvancılığın, avcılığın yaygın olduğu Adana‘da bu yaşam biçiminden kaynaklanan ve gündelik hayata çeşitli örnekler getiren çok sayıda atasözü vardır:
Alma alı, satma kırı, yağızın binde biri, ille doru, ille doru (BAAD 1996: 40)
Arap at kıl çulun içinde de belli olur (BAAD 1996: 44) sözü de soylu olanın her yerde kendisini belli edeceğini vurgular. Kör ineğin kör buzağısı olmaz ya, deli ineğin deli buzağısı olur (BAAD 1996: 166) sözü de huyun, deliliğin kalıtsal olabileceğini anlatır.
Atımına gelmez domuz olmaz (BAAD 1996: 49) sözü, ne kadar güçlü ve dikkatli olursa olsun herkesin tuzağa düşebileceği, ele geçebileceği belirtilir.
Yoluna koyulmuş bir işe karışılmaması gerektiği çatılı öküzün arasına girme (BAAD 1996: 78) sözüyle anlatılır.
El oğlu oğul olmaz, çam ağacı ağıl olmaz (BAAD 1996: 107) sözüyle çam ağacından ağıl yapılamayacağı gibi, başkasının oğlu da gerçek oğul gibi olamayacağı düşüncesi verilir.
Dağda atı olan evde yorulmaz (BAAD 1996: 84) sözüyle gündelik yaşamda atın gerekliliği vurgulanır.
Mertliğe, delikanlılığa önem veren Adanalının bu konuda söylenmiş pek çok sözü vardır:
Dostun belâsı düşmanınkinden üstün (BAAD 1996: 92) sözü ile dostun vereceği zarar anlatılmıştır.
Dost sekiz, düşman dokuz (BAAD 1996: 97) sözü insanın ne kadar dostu varsa ondan fazla düşmanı olabileceğini hatırlatır.
Doğa olaylarıyla gündelik yaşama örnek oluşturan atasözleri de dikkati çeker:
Dumanlı havanın gümenli güneşi olur (BAAD 1996: 99)
Yaz yağmuru bahtı barındırır.(YA, I, s. 145)
Adana ağızlarında ünlemler, hazır söz kalıpları, alkışlar da dikkat çekicidir.
Dede Korkut Kitâbında hayret, şaşma ifade eden boy şeklindeki ünlem bugün Adana ağızlarında iki ünlemin birleşmesiyle abov (<a boy !) şeklinde kullanılır. Dede Korkut Kitâbında iki yerde bu ünlemin geçtiğine tanık oluruz:
Kısırça Yinge boy bu zaval geleçek delü beni görmiş gibi söyler didi, vardı yirinde oturdı. (DKK I, 146)
Boğazça Fatma aydur: Boy delü boğma çıkaraçak olança aybumuzı kakdı... (DKK I, 147)
Bu cümlelerde boy ünlemi ‘boooy !, eyvah !’ anlamındadır. (DKK II, 56)
Adana ağızlarında hayret ifade eden bir başka ünlem ise abari ~ abaru şeklindedir. Yüksekten bir yere, suya atlarken çıkarılan ünlem ise dello’dur. Seslenmelerde cinsiyete, yaşa göre gardaş, ciğerim, yeğenim, emmoğlu, kele bacım, bre babam gibi sözcükler kullanılır. Alkışlardan en sık kullanılanları gadasını aldığım, ocağı yanasıca‘dır. Kargışlar ise adı batasıca, soyhası çıkasıca, Allah canını alsın, bulutsuz günde başına yıldırımlar düşsün şekillerindedir.
Hiç şüphesiz Adana ağzının söz varlığı burada değinilenden çok fazla sayıda sözcük, deyim, atasözü içermektedir. Bu ayrı bir araştırma ve incelemeyi gerektirmektedir. Bu yazımızda, Adana ağzının söz varlığı konusunda genel bir düşünce verilmeğe çalışılmıştır.
Alıntıdır