25 yasinda aile evinden gitmek

Asenakurt

Yeni Üye
Kayıtlı Üye
15 Ağustos 2023
30
10
26
Merhaba,

Öncelikle mesajimi okuyacak olan herkese değerli vaktinizi bana ayırdınız için şimdiden teşekkür ediyorum.

Ben 25 yaşında, yüksek lisans mezunu bir bayanim. Okulumu bir sene önce bitirdim ve hemen ardindan sevdiğim ve geliri iyi olan bir işe başladim. Universiteyi bitirdikten sonra, istemeye istemeye, aile evine döndüm, ve şu an 1 senedir onlarla birlike yaşiyorum. Bu istemsizlik, universite'de okurken bulduğum huzuru, bir nebze olan mutluluğu, sevdiğim üniversite arkadaşalarim kaybetmekten kaynakliydi. Sürekli bağiran, herşeye karşi olan, evin içinde huzur birakmayan bir annem var.
Ben üniversitedeyken, (1 sefer hariç) asla aile evini özlemedim. Arkadaşlarim neredeyse hergün velileri ile telefon konuşurlardi, onları çok özlerlerdi (her 1-2 hafta onlari görmelerine rağmen) ve ben buna bir türlü anlam veremezdim. Çünkü benim içimde öyle bir özlem, öyle bir hasret yoktu. Ben mutluydum onlardan uzakta. Hayatım boyunca aileme derdimi 2-3 kez anlatmışımdır ve her seferinde pişman oldum, çünkü hiç bir zaman ortak bir çözüm bulmak için çaba göstermediler, onlar ne istediyse o.
Annem ve babamla aramın bu denli mesafeli olmasının en önemli sebeplerinden biri annemin küçükken hergün, en ufak bir hatada bile bizi gücünün yettiği kadar dövmesi ve sürekli küfür etmesi. Ve hiç unutmuyorum, ve asla unutmicam, ne zaman ki ona karşı gelsek (kardeşlerim veya ben), kendi fikrimizi, kendi tavrımızı ortaya koymak istsek, şu sözleri sarf etti bir kaç kez : "siz kimsiniz, siz bir hiçsiniz, siz biz olmadan hiç birşey başaramazsınız, siz bir dışkısınız (tabii ki de bu kelimenin, b harfi ile başlayanini kullandi, kendisi bu derece kibar değil). Babam buna pek ses çıkarmazdı, pasif biri, bu yüzünden ona güvenmiyorum, ve kendisinide ona sırtımı yaslayacabileceğim biri olarak'ta görmüyorum.
Bu şiddeten ve özellikle sarf edilen kelimelerden ek olarak cümlelereden dolayi bende büyük bir özgüven sorunu ortaya çıktı (bunu öğretmenlerim gibi, iş yerindeki çalıştığım inslarda benimle paylaştılar. Allah'a şükürler olsun ki, iş yerinde çalıştığım kişiler insan evladi çıktılar ve hiç biri benim bu özgüven sorunumdan kendilerine pay çıkarmıyorlar.)

Biz evde 6 kisiyiz, ve inanirmisiniz, bu 6 kişi arasinda benim dışında kimse çalışmıyor (annem hariç, her ne kadar aramiz bozuk olsa da, onun hakkini yiyemem, evi çekip çeviren o). Bir de çalışmadiklari yetmezmiş gibi, tatile gittiler ve bu yüzden çalışmayan 2 erkek kardeşim onlara gelen iş tekliflerini red ettiler (5-6 aylik işler ama 7/24 evde oturmaktan iyidir). Bu olay benim canımı çok sıkıyor, başka bir eve taşınmak istiyorum fakat bu konuyu açmaktan çok korkuyorum, evde çıkacak kavgadan dolayi. Her gün işe gidip gelmem yaklasik 2-3 saat sürüyor (toplamda hergün 120 km mesafe yapiyorum). İş yerine yaklaşmak için ayrilmak istiyorum desem bile asla kabul etmezler, "herkes nasil yapiyorsa sende öyle yapacaksin" denecek, bundan adım gibi eminim. Üstellik mesailerin çok yoğun olduğu bir sektörde çalışıyorum, "saat 17:00 oldu, mesai biter, ben kaçar" deme gibi bir lüksümde olmuyor. Birçok zaman mesaiye kaliyorum, ve ailem görüyor ne kadar yorgun olduğumu. İnanirmisiniz, hafta sonlari başimi yastiktan kaldiramiyorum, bazi zamanlar bütün gün araliksiz uyuduğum oluyor, ve ben kendimi taniyamiroyum. Bunun nedeni gerçekten yorgunluk mu yoksa başka birşey mi (depresyon??) bilemiyorum.

Derdimi anlatabildiğim ve sohbet edebildiğim 1 tane arkadaşım var ama univesite bittikten beri sadece telefonda görüşebiliyoruz, çünkü ayni şehirde yaşamıyoruz. Onun dışında yaşadığım yerde yalnızım, dışarı çıkabileceğim, gezebileceğim, sohbet edebileceğim kimse yok ve bu beni her geçen gün daha da üzüyor ve kalbimi ağrıtıyor. Bu sebeple yıllık izinimi kullanmak dahi istemiyordum, işe gitmek bana iyi geliyor. Orada insanlarla sohbet edebiliyorum, öğle arası güzel vakit geçiriyoruz, yüzüm gülüyor. Yıllık izine ayrilinca çok iyi biliyordum 7/24 evde olacağimi ve bunalacağımı. İş yerinde'ki insanlar arkadaşlari/aileleri ile olan tatil planlarini anlatirken ben içime içime ağladim. Ve bana da soruyolar "senin tatil planin nedir?" ya yalan söylüyorum ya da şu an belli bir planim yok diyorum.

Ben yurtdışında yaşıyorum (yurtdışında doğup büyüdüm), ve iş yerinde bana ilgi duyan, bunu belli eden biri var. Fakat ben ona karşı hiç birşey hissetmiyorum, hissedemiyorum çünkü benim aklımda başkası var (bunları yazarken çok utanıyorum, sanki sevmek ve sevilmek ayıp ve günahmış gibi). Ama bazen diyorum ki kendi kendime, "boşver o aklindaki kişiyi ve sana ilgi duyan o insana yaklaş. Belki ilişkiniz ciddiye biner ve sığınacak bir liman bulursun kendine. O evden, kendini yerinde hissetmediğin o evden, hayata karşı olan bakış açılarını paylaşmadığın o insanlardan uzaklaşırsın. Ve kendin gibi olursun."
Ama kalbimde biri varken ben başkasının gözlerinin içine nasil bakarim?

Mesajım çok uzun oldu, ama aylardır içimde biriktirdiğim, ve bir türlü bu kadar detayina kadar paylaşamadıgım yaramı sizlerle paylaşmak istedim.

Ben her türlü gelecek olan yoruma hazirim, saygı çerçevesi içinde olduğu takdirde. Belki bazilariniz buna şimariklik diyecek, abarttığımı söyeleyecektir. Belki'de öyledir. Sizin yorumlariniz ve analizleriniz eminim ki yardımcı olacaktır.

İçimi döktüm ve biraz daha rahat hissediyorum kendimi.

Teşekkür ederim.
 
Sizin gibi gencecik pırıl pırıl insanların aile elinde böyle hapis hayatı sürdürmeleri beni mahvediyor ya. En güzel yaşlarınız, arkadaşlarınızla çevrenizle gece gündüz hayatı dolu dolu yaşayacağınız yaşlar...
Ve maalesef o sürekli uyku hali de depresyon. Beynimiz hayattan kaçmak için "off" düğmesine basıyor, ve kapatıyor kendini...

Siz anne-kız çalışıp evin erkeklerine bakıyorsunuz, bu nasıl bir hayat yahu.
Paranızı da veriyorsunuz bunlara sanırım?
Hazır işiniz ve kazancınız da varken, kavga-gürültüyü göze alıp kendi evinize çıksanız? Yani anlattıklarınıza bakılırsa illa ki kavga olacak, illa ki huzursuzluk çıkacak. Ama herşeyi göze alıp evinizi ayırsanız hayat o kadar güzel olacak ki...
Çok üzüldüm ya :KK43:
 
Ben anlamadım, siz ben taşınacağım dedikten sonra onlara ne ki? İnsan ailesinden para alırken cekinir, kendi paranızı kazanırken neden cekiniyorsunuz ki ailenizden? Gönül işine de bu sebeple girmeyin derim. Bence her ne olursa olsun o evden ayrılın, biraz kariyerinize ve yeni hobilere vakit ayırın. Sonra birileriyle birlikte olun, yoksa sevdiğinize bile emin olmadığınız biriyle kurtuluş olsun diye evlenirsiniz.
 
Merhaba,
Geçecek, geçip gidecek üzülmeyin.
120 km yi her gün gitmek geçerli bir bahane evden ayrılmak için, karşı çıkacaklarını hiç düşünme, evden ayrılma lafını baştan hiç anma, yavaş yavaş onları hazırla "artık dayanamıyorum, işi bırakacağım...", yorgunluktan kaynaklanan sağlık sorunlarından yakın...vs. ve bir zaman sonra çözüm olarak da "işe yakın, bütçene uygun bir ev bulma" fikrini öner ve çık. 🙂
Sadece ilgi gösteriyor diye de bir kişiye yaklaşmayın, aklınızdaki ile yüzleşmek daha mantıklı, ömür boyu neden aklınızda kalsın ki.
Ailene karşı da kendini psikolojik ve maddi olarak korumaya al, kendine yatırım yapmaktan çekinme. Yeni bir eğitim, kurs, meşguliyet, size iyi gelecektir.💐
 
Merhaba,

Öncelikle mesajimi okuyacak olan herkese değerli vaktinizi bana ayırdınız için şimdiden teşekkür ediyorum.

Ben 25 yaşında, yüksek lisans mezunu bir bayanim. Okulumu bir sene önce bitirdim ve hemen ardindan sevdiğim ve geliri iyi olan bir işe başladim. Universiteyi bitirdikten sonra, istemeye istemeye, aile evine döndüm, ve şu an 1 senedir onlarla birlike yaşiyorum. Bu istemsizlik, universite'de okurken bulduğum huzuru, bir nebze olan mutluluğu, sevdiğim üniversite arkadaşalarim kaybetmekten kaynakliydi. Sürekli bağiran, herşeye karşi olan, evin içinde huzur birakmayan bir annem var.
Ben üniversitedeyken, (1 sefer hariç) asla aile evini özlemedim. Arkadaşlarim neredeyse hergün velileri ile telefon konuşurlardi, onları çok özlerlerdi (her 1-2 hafta onlari görmelerine rağmen) ve ben buna bir türlü anlam veremezdim. Çünkü benim içimde öyle bir özlem, öyle bir hasret yoktu. Ben mutluydum onlardan uzakta. Hayatım boyunca aileme derdimi 2-3 kez anlatmışımdır ve her seferinde pişman oldum, çünkü hiç bir zaman ortak bir çözüm bulmak için çaba göstermediler, onlar ne istediyse o.
Annem ve babamla aramın bu denli mesafeli olmasının en önemli sebeplerinden biri annemin küçükken hergün, en ufak bir hatada bile bizi gücünün yettiği kadar dövmesi ve sürekli küfür etmesi. Ve hiç unutmuyorum, ve asla unutmicam, ne zaman ki ona karşı gelsek (kardeşlerim veya ben), kendi fikrimizi, kendi tavrımızı ortaya koymak istsek, şu sözleri sarf etti bir kaç kez : "siz kimsiniz, siz bir hiçsiniz, siz biz olmadan hiç birşey başaramazsınız, siz bir dışkısınız (tabii ki de bu kelimenin, b harfi ile başlayanini kullandi, kendisi bu derece kibar değil). Babam buna pek ses çıkarmazdı, pasif biri, bu yüzünden ona güvenmiyorum, ve kendisinide ona sırtımı yaslayacabileceğim biri olarak'ta görmüyorum.
Bu şiddeten ve özellikle sarf edilen kelimelerden ek olarak cümlelereden dolayi bende büyük bir özgüven sorunu ortaya çıktı (bunu öğretmenlerim gibi, iş yerindeki çalıştığım inslarda benimle paylaştılar. Allah'a şükürler olsun ki, iş yerinde çalıştığım kişiler insan evladi çıktılar ve hiç biri benim bu özgüven sorunumdan kendilerine pay çıkarmıyorlar.)

Biz evde 6 kisiyiz, ve inanirmisiniz, bu 6 kişi arasinda benim dışında kimse çalışmıyor (annem hariç, her ne kadar aramiz bozuk olsa da, onun hakkini yiyemem, evi çekip çeviren o). Bir de çalışmadiklari yetmezmiş gibi, tatile gittiler ve bu yüzden çalışmayan 2 erkek kardeşim onlara gelen iş tekliflerini red ettiler (5-6 aylik işler ama 7/24 evde oturmaktan iyidir). Bu olay benim canımı çok sıkıyor, başka bir eve taşınmak istiyorum fakat bu konuyu açmaktan çok korkuyorum, evde çıkacak kavgadan dolayi. Her gün işe gidip gelmem yaklasik 2-3 saat sürüyor (toplamda hergün 120 km mesafe yapiyorum). İş yerine yaklaşmak için ayrilmak istiyorum desem bile asla kabul etmezler, "herkes nasil yapiyorsa sende öyle yapacaksin" denecek, bundan adım gibi eminim. Üstellik mesailerin çok yoğun olduğu bir sektörde çalışıyorum, "saat 17:00 oldu, mesai biter, ben kaçar" deme gibi bir lüksümde olmuyor. Birçok zaman mesaiye kaliyorum, ve ailem görüyor ne kadar yorgun olduğumu. İnanirmisiniz, hafta sonlari başimi yastiktan kaldiramiyorum, bazi zamanlar bütün gün araliksiz uyuduğum oluyor, ve ben kendimi taniyamiroyum. Bunun nedeni gerçekten yorgunluk mu yoksa başka birşey mi (depresyon??) bilemiyorum.

Derdimi anlatabildiğim ve sohbet edebildiğim 1 tane arkadaşım var ama univesite bittikten beri sadece telefonda görüşebiliyoruz, çünkü ayni şehirde yaşamıyoruz. Onun dışında yaşadığım yerde yalnızım, dışarı çıkabileceğim, gezebileceğim, sohbet edebileceğim kimse yok ve bu beni her geçen gün daha da üzüyor ve kalbimi ağrıtıyor. Bu sebeple yıllık izinimi kullanmak dahi istemiyordum, işe gitmek bana iyi geliyor. Orada insanlarla sohbet edebiliyorum, öğle arası güzel vakit geçiriyoruz, yüzüm gülüyor. Yıllık izine ayrilinca çok iyi biliyordum 7/24 evde olacağimi ve bunalacağımı. İş yerinde'ki insanlar arkadaşlari/aileleri ile olan tatil planlarini anlatirken ben içime içime ağladim. Ve bana da soruyolar "senin tatil planin nedir?" ya yalan söylüyorum ya da şu an belli bir planim yok diyorum.

Ben yurtdışında yaşıyorum (yurtdışında doğup büyüdüm), ve iş yerinde bana ilgi duyan, bunu belli eden biri var. Fakat ben ona karşı hiç birşey hissetmiyorum, hissedemiyorum çünkü benim aklımda başkası var (bunları yazarken çok utanıyorum, sanki sevmek ve sevilmek ayıp ve günahmış gibi). Ama bazen diyorum ki kendi kendime, "boşver o aklindaki kişiyi ve sana ilgi duyan o insana yaklaş. Belki ilişkiniz ciddiye biner ve sığınacak bir liman bulursun kendine. O evden, kendini yerinde hissetmediğin o evden, hayata karşı olan bakış açılarını paylaşmadığın o insanlardan uzaklaşırsın. Ve kendin gibi olursun."
Ama kalbimde biri varken ben başkasının gözlerinin içine nasil bakarim?

Mesajım çok uzun oldu, ama aylardır içimde biriktirdiğim, ve bir türlü bu kadar detayina kadar paylaşamadıgım yaramı sizlerle paylaşmak istedim.

Ben her türlü gelecek olan yoruma hazirim, saygı çerçevesi içinde olduğu takdirde. Belki bazilariniz buna şimariklik diyecek, abarttığımı söyeleyecektir. Belki'de öyledir. Sizin yorumlariniz ve analizleriniz eminim ki yardımcı olacaktır.

İçimi döktüm ve biraz daha rahat hissediyorum kendimi.

Teşekkür ederim.

Hangi ülkedesin canım?
 
Uzunluk birimiyle aram yoktur. Haritadan bakayım dedim. Toplu taşımayla 1,5 saatte gittiğim yol 40 km kadarmış 🤣 Kız Kulesi'nden Gölcük'e kadar yol gidiyormuşsunuz. Sizi zorluyorsa iş yerinize yakın oturmanız daha mantıklı olur. Anneniz bağırsın, çağırsın. Duymazlığa vurursunuz. O kadar yol gitsem ben de yorulurum.

Ayrıca, başkası gönlünüzde varken hele ki aileden kaçma uğruna bir ilişkiye başlamayın. Her iki tarafa yazık edersiniz.
 
Merhaba,

Öncelikle mesajimi okuyacak olan herkese değerli vaktinizi bana ayırdınız için şimdiden teşekkür ediyorum.

Ben 25 yaşında, yüksek lisans mezunu bir bayanim. Okulumu bir sene önce bitirdim ve hemen ardindan sevdiğim ve geliri iyi olan bir işe başladim. Universiteyi bitirdikten sonra, istemeye istemeye, aile evine döndüm, ve şu an 1 senedir onlarla birlike yaşiyorum. Bu istemsizlik, universite'de okurken bulduğum huzuru, bir nebze olan mutluluğu, sevdiğim üniversite arkadaşalarim kaybetmekten kaynakliydi. Sürekli bağiran, herşeye karşi olan, evin içinde huzur birakmayan bir annem var.
Ben üniversitedeyken, (1 sefer hariç) asla aile evini özlemedim. Arkadaşlarim neredeyse hergün velileri ile telefon konuşurlardi, onları çok özlerlerdi (her 1-2 hafta onlari görmelerine rağmen) ve ben buna bir türlü anlam veremezdim. Çünkü benim içimde öyle bir özlem, öyle bir hasret yoktu. Ben mutluydum onlardan uzakta. Hayatım boyunca aileme derdimi 2-3 kez anlatmışımdır ve her seferinde pişman oldum, çünkü hiç bir zaman ortak bir çözüm bulmak için çaba göstermediler, onlar ne istediyse o.
Annem ve babamla aramın bu denli mesafeli olmasının en önemli sebeplerinden biri annemin küçükken hergün, en ufak bir hatada bile bizi gücünün yettiği kadar dövmesi ve sürekli küfür etmesi. Ve hiç unutmuyorum, ve asla unutmicam, ne zaman ki ona karşı gelsek (kardeşlerim veya ben), kendi fikrimizi, kendi tavrımızı ortaya koymak istsek, şu sözleri sarf etti bir kaç kez : "siz kimsiniz, siz bir hiçsiniz, siz biz olmadan hiç birşey başaramazsınız, siz bir dışkısınız (tabii ki de bu kelimenin, b harfi ile başlayanini kullandi, kendisi bu derece kibar değil). Babam buna pek ses çıkarmazdı, pasif biri, bu yüzünden ona güvenmiyorum, ve kendisinide ona sırtımı yaslayacabileceğim biri olarak'ta görmüyorum.
Bu şiddeten ve özellikle sarf edilen kelimelerden ek olarak cümlelereden dolayi bende büyük bir özgüven sorunu ortaya çıktı (bunu öğretmenlerim gibi, iş yerindeki çalıştığım inslarda benimle paylaştılar. Allah'a şükürler olsun ki, iş yerinde çalıştığım kişiler insan evladi çıktılar ve hiç biri benim bu özgüven sorunumdan kendilerine pay çıkarmıyorlar.)

Biz evde 6 kisiyiz, ve inanirmisiniz, bu 6 kişi arasinda benim dışında kimse çalışmıyor (annem hariç, her ne kadar aramiz bozuk olsa da, onun hakkini yiyemem, evi çekip çeviren o). Bir de çalışmadiklari yetmezmiş gibi, tatile gittiler ve bu yüzden çalışmayan 2 erkek kardeşim onlara gelen iş tekliflerini red ettiler (5-6 aylik işler ama 7/24 evde oturmaktan iyidir). Bu olay benim canımı çok sıkıyor, başka bir eve taşınmak istiyorum fakat bu konuyu açmaktan çok korkuyorum, evde çıkacak kavgadan dolayi. Her gün işe gidip gelmem yaklasik 2-3 saat sürüyor (toplamda hergün 120 km mesafe yapiyorum). İş yerine yaklaşmak için ayrilmak istiyorum desem bile asla kabul etmezler, "herkes nasil yapiyorsa sende öyle yapacaksin" denecek, bundan adım gibi eminim. Üstellik mesailerin çok yoğun olduğu bir sektörde çalışıyorum, "saat 17:00 oldu, mesai biter, ben kaçar" deme gibi bir lüksümde olmuyor. Birçok zaman mesaiye kaliyorum, ve ailem görüyor ne kadar yorgun olduğumu. İnanirmisiniz, hafta sonlari başimi yastiktan kaldiramiyorum, bazi zamanlar bütün gün araliksiz uyuduğum oluyor, ve ben kendimi taniyamiroyum. Bunun nedeni gerçekten yorgunluk mu yoksa başka birşey mi (depresyon??) bilemiyorum.

Derdimi anlatabildiğim ve sohbet edebildiğim 1 tane arkadaşım var ama univesite bittikten beri sadece telefonda görüşebiliyoruz, çünkü ayni şehirde yaşamıyoruz. Onun dışında yaşadığım yerde yalnızım, dışarı çıkabileceğim, gezebileceğim, sohbet edebileceğim kimse yok ve bu beni her geçen gün daha da üzüyor ve kalbimi ağrıtıyor. Bu sebeple yıllık izinimi kullanmak dahi istemiyordum, işe gitmek bana iyi geliyor. Orada insanlarla sohbet edebiliyorum, öğle arası güzel vakit geçiriyoruz, yüzüm gülüyor. Yıllık izine ayrilinca çok iyi biliyordum 7/24 evde olacağimi ve bunalacağımı. İş yerinde'ki insanlar arkadaşlari/aileleri ile olan tatil planlarini anlatirken ben içime içime ağladim. Ve bana da soruyolar "senin tatil planin nedir?" ya yalan söylüyorum ya da şu an belli bir planim yok diyorum.

Ben yurtdışında yaşıyorum (yurtdışında doğup büyüdüm), ve iş yerinde bana ilgi duyan, bunu belli eden biri var. Fakat ben ona karşı hiç birşey hissetmiyorum, hissedemiyorum çünkü benim aklımda başkası var (bunları yazarken çok utanıyorum, sanki sevmek ve sevilmek ayıp ve günahmış gibi). Ama bazen diyorum ki kendi kendime, "boşver o aklindaki kişiyi ve sana ilgi duyan o insana yaklaş. Belki ilişkiniz ciddiye biner ve sığınacak bir liman bulursun kendine. O evden, kendini yerinde hissetmediğin o evden, hayata karşı olan bakış açılarını paylaşmadığın o insanlardan uzaklaşırsın. Ve kendin gibi olursun."
Ama kalbimde biri varken ben başkasının gözlerinin içine nasil bakarim?

Mesajım çok uzun oldu, ama aylardır içimde biriktirdiğim, ve bir türlü bu kadar detayina kadar paylaşamadıgım yaramı sizlerle paylaşmak istedim.

Ben her türlü gelecek olan yoruma hazirim, saygı çerçevesi içinde olduğu takdirde. Belki bazilariniz buna şimariklik diyecek, abarttığımı söyeleyecektir. Belki'de öyledir. Sizin yorumlariniz ve analizleriniz eminim ki yardımcı olacaktır.

İçimi döktüm ve biraz daha rahat hissediyorum kendimi.

Teşekkür ederim.
Maddi durumunuz var ne güzel. Gidiyorum, deyip gidin. Kalsanız da gitseniz de onların gözünde aynısınız. Ne yaranırsınız ne uzar ne de kısalırsınız. En azından paranızı, vaktinizi, huzurunuzu kendinizle paylaşırsanız.
Hiçbir şey hissetmediğiniz biriyle de "ya tutarsa" diye başlamayın, hele aklınızda biri varken. Doya doya sevmek, sevilmek, aşk yaşamak varken bu yaşta böyle mantık yapmayın
 
Merhaba,

Öncelikle mesajimi okuyacak olan herkese değerli vaktinizi bana ayırdınız için şimdiden teşekkür ediyorum.

Ben 25 yaşında, yüksek lisans mezunu bir bayanim. Okulumu bir sene önce bitirdim ve hemen ardindan sevdiğim ve geliri iyi olan bir işe başladim. Universiteyi bitirdikten sonra, istemeye istemeye, aile evine döndüm, ve şu an 1 senedir onlarla birlike yaşiyorum. Bu istemsizlik, universite'de okurken bulduğum huzuru, bir nebze olan mutluluğu, sevdiğim üniversite arkadaşalarim kaybetmekten kaynakliydi. Sürekli bağiran, herşeye karşi olan, evin içinde huzur birakmayan bir annem var.
Ben üniversitedeyken, (1 sefer hariç) asla aile evini özlemedim. Arkadaşlarim neredeyse hergün velileri ile telefon konuşurlardi, onları çok özlerlerdi (her 1-2 hafta onlari görmelerine rağmen) ve ben buna bir türlü anlam veremezdim. Çünkü benim içimde öyle bir özlem, öyle bir hasret yoktu. Ben mutluydum onlardan uzakta. Hayatım boyunca aileme derdimi 2-3 kez anlatmışımdır ve her seferinde pişman oldum, çünkü hiç bir zaman ortak bir çözüm bulmak için çaba göstermediler, onlar ne istediyse o.
Annem ve babamla aramın bu denli mesafeli olmasının en önemli sebeplerinden biri annemin küçükken hergün, en ufak bir hatada bile bizi gücünün yettiği kadar dövmesi ve sürekli küfür etmesi. Ve hiç unutmuyorum, ve asla unutmicam, ne zaman ki ona karşı gelsek (kardeşlerim veya ben), kendi fikrimizi, kendi tavrımızı ortaya koymak istsek, şu sözleri sarf etti bir kaç kez : "siz kimsiniz, siz bir hiçsiniz, siz biz olmadan hiç birşey başaramazsınız, siz bir dışkısınız (tabii ki de bu kelimenin, b harfi ile başlayanini kullandi, kendisi bu derece kibar değil). Babam buna pek ses çıkarmazdı, pasif biri, bu yüzünden ona güvenmiyorum, ve kendisinide ona sırtımı yaslayacabileceğim biri olarak'ta görmüyorum.
Bu şiddeten ve özellikle sarf edilen kelimelerden ek olarak cümlelereden dolayi bende büyük bir özgüven sorunu ortaya çıktı (bunu öğretmenlerim gibi, iş yerindeki çalıştığım inslarda benimle paylaştılar. Allah'a şükürler olsun ki, iş yerinde çalıştığım kişiler insan evladi çıktılar ve hiç biri benim bu özgüven sorunumdan kendilerine pay çıkarmıyorlar.)

Biz evde 6 kisiyiz, ve inanirmisiniz, bu 6 kişi arasinda benim dışında kimse çalışmıyor (annem hariç, her ne kadar aramiz bozuk olsa da, onun hakkini yiyemem, evi çekip çeviren o). Bir de çalışmadiklari yetmezmiş gibi, tatile gittiler ve bu yüzden çalışmayan 2 erkek kardeşim onlara gelen iş tekliflerini red ettiler (5-6 aylik işler ama 7/24 evde oturmaktan iyidir). Bu olay benim canımı çok sıkıyor, başka bir eve taşınmak istiyorum fakat bu konuyu açmaktan çok korkuyorum, evde çıkacak kavgadan dolayi. Her gün işe gidip gelmem yaklasik 2-3 saat sürüyor (toplamda hergün 120 km mesafe yapiyorum). İş yerine yaklaşmak için ayrilmak istiyorum desem bile asla kabul etmezler, "herkes nasil yapiyorsa sende öyle yapacaksin" denecek, bundan adım gibi eminim. Üstellik mesailerin çok yoğun olduğu bir sektörde çalışıyorum, "saat 17:00 oldu, mesai biter, ben kaçar" deme gibi bir lüksümde olmuyor. Birçok zaman mesaiye kaliyorum, ve ailem görüyor ne kadar yorgun olduğumu. İnanirmisiniz, hafta sonlari başimi yastiktan kaldiramiyorum, bazi zamanlar bütün gün araliksiz uyuduğum oluyor, ve ben kendimi taniyamiroyum. Bunun nedeni gerçekten yorgunluk mu yoksa başka birşey mi (depresyon??) bilemiyorum.

Derdimi anlatabildiğim ve sohbet edebildiğim 1 tane arkadaşım var ama univesite bittikten beri sadece telefonda görüşebiliyoruz, çünkü ayni şehirde yaşamıyoruz. Onun dışında yaşadığım yerde yalnızım, dışarı çıkabileceğim, gezebileceğim, sohbet edebileceğim kimse yok ve bu beni her geçen gün daha da üzüyor ve kalbimi ağrıtıyor. Bu sebeple yıllık izinimi kullanmak dahi istemiyordum, işe gitmek bana iyi geliyor. Orada insanlarla sohbet edebiliyorum, öğle arası güzel vakit geçiriyoruz, yüzüm gülüyor. Yıllık izine ayrilinca çok iyi biliyordum 7/24 evde olacağimi ve bunalacağımı. İş yerinde'ki insanlar arkadaşlari/aileleri ile olan tatil planlarini anlatirken ben içime içime ağladim. Ve bana da soruyolar "senin tatil planin nedir?" ya yalan söylüyorum ya da şu an belli bir planim yok diyorum.

Ben yurtdışında yaşıyorum (yurtdışında doğup büyüdüm), ve iş yerinde bana ilgi duyan, bunu belli eden biri var. Fakat ben ona karşı hiç birşey hissetmiyorum, hissedemiyorum çünkü benim aklımda başkası var (bunları yazarken çok utanıyorum, sanki sevmek ve sevilmek ayıp ve günahmış gibi). Ama bazen diyorum ki kendi kendime, "boşver o aklindaki kişiyi ve sana ilgi duyan o insana yaklaş. Belki ilişkiniz ciddiye biner ve sığınacak bir liman bulursun kendine. O evden, kendini yerinde hissetmediğin o evden, hayata karşı olan bakış açılarını paylaşmadığın o insanlardan uzaklaşırsın. Ve kendin gibi olursun."
Ama kalbimde biri varken ben başkasının gözlerinin içine nasil bakarim?

Mesajım çok uzun oldu, ama aylardır içimde biriktirdiğim, ve bir türlü bu kadar detayina kadar paylaşamadıgım yaramı sizlerle paylaşmak istedim.

Ben her türlü gelecek olan yoruma hazirim, saygı çerçevesi içinde olduğu takdirde. Belki bazilariniz buna şimariklik diyecek, abarttığımı söyeleyecektir. Belki'de öyledir. Sizin yorumlariniz ve analizleriniz eminim ki yardımcı olacaktır.

İçimi döktüm ve biraz daha rahat hissediyorum kendimi.

Teşekkür ederim.
Evden ayrılmak için geçerli nedenleriniz var, alıştıra alıştıra söylersiniz belki.. Ama evden kurtulmak için birine özellikle bir erkeğe sığınmayın..
 
Bence resitsiniz ve annenizin hakaretlerini ve evdekilerin tembelligini cekmek zorunda degilsiniz.Ise yakin bir yere tasinin hatta tasindiktan sonra soyleyin ailenize.Zincirlerinizi kirin,kendinize bakin.Hergun 120 km yi hic kimse kaldiramaz.Kendi hayatiniza odaklanin.
 
Merhaba,

Öncelikle mesajimi okuyacak olan herkese değerli vaktinizi bana ayırdınız için şimdiden teşekkür ediyorum.

Ben 25 yaşında, yüksek lisans mezunu bir bayanim. Okulumu bir sene önce bitirdim ve hemen ardindan sevdiğim ve geliri iyi olan bir işe başladim. Universiteyi bitirdikten sonra, istemeye istemeye, aile evine döndüm, ve şu an 1 senedir onlarla birlike yaşiyorum. Bu istemsizlik, universite'de okurken bulduğum huzuru, bir nebze olan mutluluğu, sevdiğim üniversite arkadaşalarim kaybetmekten kaynakliydi. Sürekli bağiran, herşeye karşi olan, evin içinde huzur birakmayan bir annem var.
Ben üniversitedeyken, (1 sefer hariç) asla aile evini özlemedim. Arkadaşlarim neredeyse hergün velileri ile telefon konuşurlardi, onları çok özlerlerdi (her 1-2 hafta onlari görmelerine rağmen) ve ben buna bir türlü anlam veremezdim. Çünkü benim içimde öyle bir özlem, öyle bir hasret yoktu. Ben mutluydum onlardan uzakta. Hayatım boyunca aileme derdimi 2-3 kez anlatmışımdır ve her seferinde pişman oldum, çünkü hiç bir zaman ortak bir çözüm bulmak için çaba göstermediler, onlar ne istediyse o.
Annem ve babamla aramın bu denli mesafeli olmasının en önemli sebeplerinden biri annemin küçükken hergün, en ufak bir hatada bile bizi gücünün yettiği kadar dövmesi ve sürekli küfür etmesi. Ve hiç unutmuyorum, ve asla unutmicam, ne zaman ki ona karşı gelsek (kardeşlerim veya ben), kendi fikrimizi, kendi tavrımızı ortaya koymak istsek, şu sözleri sarf etti bir kaç kez : "siz kimsiniz, siz bir hiçsiniz, siz biz olmadan hiç birşey başaramazsınız, siz bir dışkısınız (tabii ki de bu kelimenin, b harfi ile başlayanini kullandi, kendisi bu derece kibar değil). Babam buna pek ses çıkarmazdı, pasif biri, bu yüzünden ona güvenmiyorum, ve kendisinide ona sırtımı yaslayacabileceğim biri olarak'ta görmüyorum.
Bu şiddeten ve özellikle sarf edilen kelimelerden ek olarak cümlelereden dolayi bende büyük bir özgüven sorunu ortaya çıktı (bunu öğretmenlerim gibi, iş yerindeki çalıştığım inslarda benimle paylaştılar. Allah'a şükürler olsun ki, iş yerinde çalıştığım kişiler insan evladi çıktılar ve hiç biri benim bu özgüven sorunumdan kendilerine pay çıkarmıyorlar.)

Biz evde 6 kisiyiz, ve inanirmisiniz, bu 6 kişi arasinda benim dışında kimse çalışmıyor (annem hariç, her ne kadar aramiz bozuk olsa da, onun hakkini yiyemem, evi çekip çeviren o). Bir de çalışmadiklari yetmezmiş gibi, tatile gittiler ve bu yüzden çalışmayan 2 erkek kardeşim onlara gelen iş tekliflerini red ettiler (5-6 aylik işler ama 7/24 evde oturmaktan iyidir). Bu olay benim canımı çok sıkıyor, başka bir eve taşınmak istiyorum fakat bu konuyu açmaktan çok korkuyorum, evde çıkacak kavgadan dolayi. Her gün işe gidip gelmem yaklasik 2-3 saat sürüyor (toplamda hergün 120 km mesafe yapiyorum). İş yerine yaklaşmak için ayrilmak istiyorum desem bile asla kabul etmezler, "herkes nasil yapiyorsa sende öyle yapacaksin" denecek, bundan adım gibi eminim. Üstellik mesailerin çok yoğun olduğu bir sektörde çalışıyorum, "saat 17:00 oldu, mesai biter, ben kaçar" deme gibi bir lüksümde olmuyor. Birçok zaman mesaiye kaliyorum, ve ailem görüyor ne kadar yorgun olduğumu. İnanirmisiniz, hafta sonlari başimi yastiktan kaldiramiyorum, bazi zamanlar bütün gün araliksiz uyuduğum oluyor, ve ben kendimi taniyamiroyum. Bunun nedeni gerçekten yorgunluk mu yoksa başka birşey mi (depresyon??) bilemiyorum.

Derdimi anlatabildiğim ve sohbet edebildiğim 1 tane arkadaşım var ama univesite bittikten beri sadece telefonda görüşebiliyoruz, çünkü ayni şehirde yaşamıyoruz. Onun dışında yaşadığım yerde yalnızım, dışarı çıkabileceğim, gezebileceğim, sohbet edebileceğim kimse yok ve bu beni her geçen gün daha da üzüyor ve kalbimi ağrıtıyor. Bu sebeple yıllık izinimi kullanmak dahi istemiyordum, işe gitmek bana iyi geliyor. Orada insanlarla sohbet edebiliyorum, öğle arası güzel vakit geçiriyoruz, yüzüm gülüyor. Yıllık izine ayrilinca çok iyi biliyordum 7/24 evde olacağimi ve bunalacağımı. İş yerinde'ki insanlar arkadaşlari/aileleri ile olan tatil planlarini anlatirken ben içime içime ağladim. Ve bana da soruyolar "senin tatil planin nedir?" ya yalan söylüyorum ya da şu an belli bir planim yok diyorum.

Ben yurtdışında yaşıyorum (yurtdışında doğup büyüdüm), ve iş yerinde bana ilgi duyan, bunu belli eden biri var. Fakat ben ona karşı hiç birşey hissetmiyorum, hissedemiyorum çünkü benim aklımda başkası var (bunları yazarken çok utanıyorum, sanki sevmek ve sevilmek ayıp ve günahmış gibi). Ama bazen diyorum ki kendi kendime, "boşver o aklindaki kişiyi ve sana ilgi duyan o insana yaklaş. Belki ilişkiniz ciddiye biner ve sığınacak bir liman bulursun kendine. O evden, kendini yerinde hissetmediğin o evden, hayata karşı olan bakış açılarını paylaşmadığın o insanlardan uzaklaşırsın. Ve kendin gibi olursun."
Ama kalbimde biri varken ben başkasının gözlerinin içine nasil bakarim?

Mesajım çok uzun oldu, ama aylardır içimde biriktirdiğim, ve bir türlü bu kadar detayina kadar paylaşamadıgım yaramı sizlerle paylaşmak istedim.

Ben her türlü gelecek olan yoruma hazirim, saygı çerçevesi içinde olduğu takdirde. Belki bazilariniz buna şimariklik diyecek, abarttığımı söyeleyecektir. Belki'de öyledir. Sizin yorumlariniz ve analizleriniz eminim ki yardımcı olacaktır.

İçimi döktüm ve biraz daha rahat hissediyorum kendimi.

Teşekkür ederim.
Tek basiniza ayakta kalabilecekseniz, kazancınız iyiyse ve kendinize güveniyorsanız kimseye sormaniza gerek yok evden ayrılın. Anneniz berbat bir anne, kardesleriniz de bencil sizde kendinizi düşünmelisiniz.
 
Sizin gibi gencecik pırıl pırıl insanların aile elinde böyle hapis hayatı sürdürmeleri beni mahvediyor ya. En güzel yaşlarınız, arkadaşlarınızla çevrenizle gece gündüz hayatı dolu dolu yaşayacağınız yaşlar...
Ve maalesef o sürekli uyku hali de depresyon. Beynimiz hayattan kaçmak için "off" düğmesine basıyor, ve kapatıyor kendini...

Siz anne-kız çalışıp evin erkeklerine bakıyorsunuz, bu nasıl bir hayat yahu.
Paranızı da veriyorsunuz bunlara sanırım?
Hazır işiniz ve kazancınız da varken, kavga-gürültüyü göze alıp kendi evinize çıksanız? Yani anlattıklarınıza bakılırsa illa ki kavga olacak, illa ki huzursuzluk çıkacak. Ama herşeyi göze alıp evinizi ayırsanız hayat o kadar güzel olacak ki...
Çok üzüldüm ya :KK43:
Mesajınız için çok teşekkür ederim.
Ailem benden hiç bir zaman "bize her ay şu kadar para vereceksin" demediler. Ama ben ilk aylığımı aldığım günden beri, maaşımın bir kısmını onlarla paylaşıyorum. Bunu 2 sebebi var :
- Sonuçta bende bu evde yaşıyorum. Bu yüzden evin giderlerine katkıda bulunmak benim doğal görevim.
- Ikinci olarak, bana ilerde şu cümleleri kurmalarını istemiyorum " Bizim sayemizde para biriktirdin, biz senden hiç bir zaman maddi destek istemedik, bizim sayemizde bedava yaşadin, para biriktirip araba/ev sahibi oldun".

Taşınma konsuna gelince, cesaretimi toplamam gerekiyor, korkuyorum. Sonuçta ben bir kadınım, ve bekar bir kadının tek başına bir evde yaşaması her aile tarafından kabul edilmiyor malesef.

Okurken, sınıfımdaki yabancı kızlara o kadar çok özeniyordum ki.. Özgür bir şekilde, ailelerin desteği ile de birlikte kendi hayatlarini idame etmeye başlamışlardı bile. Bir kısmının kurulu bir düzeni dahi vardı (aile evinden ayrılmış, erkek arkadaşı/nişanlısı ile bir yuva kuramaya başlamış).
 
Ben anlamadım, siz ben taşınacağım dedikten sonra onlara ne ki? İnsan ailesinden para alırken cekinir, kendi paranızı kazanırken neden cekiniyorsunuz ki ailenizden? Gönül işine de bu sebeple girmeyin derim. Bence her ne olursa olsun o evden ayrılın, biraz kariyerinize ve yeni hobilere vakit ayırın. Sonra birileriyle birlikte olun, yoksa sevdiğinize bile emin olmadığınız biriyle kurtuluş olsun diye evlenirsiniz.
Cevap verdiğiniz için sağolun.

İşte öyle olmuyor, ben halen onlara "ait" biriyim. İstediğim kadar para kazanayım, istediğim kadar yüksek bir pozisyonda çalışayım, onların izni olmadan bu tür kararlar veremem.
Ben bu sorunu, üniversiteye başladığım senede yaşadım. İstediğim yer eve 2,5 saatlik uzakta, ve evimize 1 saatlik uzaklikta bir üniversite var. Fakat bu ikinci üniversite'de benim istediğim bölüm yoktu, ve lise'de ki insanlarin büyük bir kısmı bu 1 saatlik uzaklikta ki üniversite'ye gidiyordu (ben ise, biraz uzaklaşmak, yeni insanlar tanımak için o 2,5 saatlik okula gitmek istiyordum). Ve bunun yüzünden çok kavga ettik çünkü evden ayrilmam gerekiyodu. Yurda yerleştiğim gün, ortada bir şey olmadığı halde, sanki çok büyük bir haram işlemişim gibi / tehdit eder gibi konuştu erkekler konusunda (bu konuda beni daha güzel bir şekilde uyaramazmıydı? Tabii ki de hayir, daha neler, kızını dövmeyen dizini döver).

Benden bundan korkuyorum. Eğer bir şeyleri düzeltemezsem, bir gün mantıklı bir şekilde düşünemeyip, sevmediğim biriyle evlilik yoluna girmekten ürperiyorum, sırf kurtulmak için...
 
Merhaba,
Geçecek, geçip gidecek üzülmeyin.
120 km yi her gün gitmek geçerli bir bahane evden ayrılmak için, karşı çıkacaklarını hiç düşünme, evden ayrılma lafını baştan hiç anma, yavaş yavaş onları hazırla "artık dayanamıyorum, işi bırakacağım...", yorgunluktan kaynaklanan sağlık sorunlarından yakın...vs. ve bir zaman sonra çözüm olarak da "işe yakın, bütçene uygun bir ev bulma" fikrini öner ve çık. 🙂
Sadece ilgi gösteriyor diye de bir kişiye yaklaşmayın, aklınızdaki ile yüzleşmek daha mantıklı, ömür boyu neden aklınızda kalsın ki.
Ailene karşı da kendini psikolojik ve maddi olarak korumaya al, kendine yatırım yapmaktan çekinme. Yeni bir eğitim, kurs, meşguliyet, size iyi gelecektir.💐
Merhaba,

Yorumunuz için teşekkür ederim 😊

Inşallah bir gün düzelir, içimde biraz olsun halen umut var. Ama bu bekleyiş insanı çok yoruyor malesef...

Sorun şu ki, bu 120 km yi benden hariç başka insanlarda yapiyor (kaldığım şehirde). Ve bana diyecekler ki "onlar yapiyorda sana ne oldu? Biz mi sana dedik git o kadar uzak yerde çalış diye". Ama yinede sizin tavsiyenizden yola çıkarak, bu fikri onlara yavaş yavaş aşılamaya çalışacağım. Çok sağolun
 
Uzunluk birimiyle aram yoktur. Haritadan bakayım dedim. Toplu taşımayla 1,5 saatte gittiğim yol 40 km kadarmış 🤣 Kız Kulesi'nden Gölcük'e kadar yol gidiyormuşsunuz. Sizi zorluyorsa iş yerinize yakın oturmanız daha mantıklı olur. Anneniz bağırsın, çağırsın. Duymazlığa vurursunuz. O kadar yol gitsem ben de yorulurum.

Ayrıca, başkası gönlünüzde varken hele ki aileden kaçma uğruna bir ilişkiye başlamayın. Her iki tarafa yazık edersiniz.
Iyi günler,

Ahahaha, İstanbul'u pek bilmem, daha önce ziyaret etme fırsatım olmadı 😅 (hatta traji-komik bir olay'da var : türk olamama rağmen, ben İstanbul'u yabancılardan dinledim ).

Bende ben abartıyorum sanıyorum, ama sizde bana hakk veriyorsunuz, hergün o kadar mesafe gidip gelmek insanı doğal olarak yoruyor.

Gönül konusunda çok haklısınız, kendimide geçtim, karşımda ki insanı üzmek istemiyorum. Ve bir an önce bir yol bulup ona uygun bir şekilde, kalbini çok kırmadan bu işin olmayacağını anlatmam gerekiyor. Ama nasıl yapacağıma henüz karar veremedim...
 
Maddi durumunuz var ne güzel. Gidiyorum, deyip gidin. Kalsanız da gitseniz de onların gözünde aynısınız. Ne yaranırsınız ne uzar ne de kısalırsınız. En azından paranızı, vaktinizi, huzurunuzu kendinizle paylaşırsanız.
Hiçbir şey hissetmediğiniz biriyle de "ya tutarsa" diye başlamayın, hele aklınızda biri varken. Doya doya sevmek, sevilmek, aşk yaşamak varken bu yaşta böyle mantık yapmayın
Merhaba,

Çok teşekkür ederim.

Ben bu kadar vurdum duymaz olamıyorum, korkuyorum. Bu yaptığımın acısı benden çıkar diye endişeleniyorum.

Çok isterim doya doya sevmeyi ve sevilmeyi. O insana halen yeşil ışık yakmıyorsam, bir gün sevdiğim kişi ile birlikte olacağım umudunu halen içimde taşıdığım içindir.
 
X