Benim aklıma ilk gelen ve en çarpıcı örneklerden biri Tekel ....
Kaynak :)
https://odatv.com/tekel-yine-satildi-1603111200.html 292 MİLYON DOLARDAN 2 MİLYAR 100 MİLYON DOLARA TEKEL sahnesinin bir tarafında,
“satışlar, kâr ve sermayenin önlenemeyen yükselişi”, diğer tarafında da
“işsizlik, yoksullaşma ve yasaklar” var.
TEKEL’in alkollü içki bölümü 17 fabrika, hammadde, stok ve varlıklarıyla, 2004 yılında 292 milyon dolara (Nurol-Limak-Özaltın-Tütsab ortak girişim grubu) MEY İçki Sanayi ve Ticaret AŞ’ye, MEY İçki’de iki yıl sonra 2006 yılında bu kez 810 milyon dolara ABD’de kurulu bir ortak gruba (Texas Pacific Group) satıldı. Yıl 2011, bu kez Amerikalılar satışa çıktı ve MEY İçki, 2 milyar 100 milyon dolara, Dünyaca ünlü, içkide dünya devi olarak tanınan İngiliz DİAGEO Şirketine satıldı.
Yargının, ilk satışla ilgili durdurma kararları tozlu raflarda dururken, Türkiye-ABD-İngiltere kaynaklı sermaye kârına kâr katarken, sahnenin diğer tarafı mı? Bir yanda, kamunun yani toplumun malı olduğu halde, peşkeş çekilerek kaybedilen değerler ve 4/C ile yoksulluğa ve işsizliğe itilen çalışanlar, diğer yanda da
“içki yasağı” girişimleri ve baskıları. Sermaye büyürken, çalışanların yoksulluğa ve işsizliğe terk edilmesi, bu sömürü dünyasında yadırgatıcı değil. İçki yasağı girişimleri ile içki kârının bir arada olması da kimseyi şaşırtmasın. Küçük bir anımsatmayı da yapmadan geçmeyelim; kendilerince ne kadar yadsınsa da MEY içkinin, kendi ürünleri yanında diğer içki üreticilerinin ürünlerini sattırmama politikası da bilinen bir tablo.
Neoliberalizmin, vahşi kapitalizmin ve emperyalizmin özü bu, Türkiye’de demokrasi sözcüğünü dilinden düşürmeyen siyasal iktidarın politikası bu. Oyun kuralına göre oynanıyor, şaşırtıcı değil; şaşırtıcı olan, vahşi kapitalizmle ve emperyalizmle sorunu olmayan bu siyasal iktidara, emekçilerin, yoksulların, ezilenlerin oy vermesi.
“Alkollü içki yasağı” adı altında oynanan oyun, bir yanda içki üretiminde çalışanları yoksulluğa ve işsizliğe iterken diğer yanda, hem de uluslararası şirketlerin gücüne güç katıyorsa, sermayenin sınırsız tahakkümünün bir kez daha düşünülmesi ve savaşımın yönünün buna göre çizilmesi gerekir. Bir yanda, barış, özgürlük, eşitlik, adalet, işsizlik, yoksulluk ve yaşam kavgası verilirken, diğer yanda kârına kâr katan sermaye almış başını gidiyor. Arkasında ne bıraktığına bakmadan ilerliyor. Hukuku ve yargıyı da bu vahşi yolculuğuna göre şekillendiriyor. Sermaye için
“dur durak” yok, toplumsal yaşama sınıfsal bakması gerekenler sustukça da “dur durak” olmayacak.
Bitirmeden şu soruları da soralım: Türkiye’de de önemli pazarı olan ve MEY İçkiyi satın alarak pazarını büyüten Dünyaca ünlü, İngiliz DİAGEO Şirketinin, vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler nedeniyle, Türkiye Maliyesine, anapara, ceza, faiz ve gecikme zammı olarak ne kadar borcu var? Bu borçlar nedeniyle hangi yargı kararları verildi? Bu kararlar uygulandı mı? Torba Yasa adıyla anılan, 3.2.2011 günlü ve 6111 sayılı “Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”un çıkarılmasında, yani bazı alacakların ceza, faiz ve gecikme zamlarının affedilerek yeniden ödeme planına bağlanmasında, İngiliz DİAGEO Şirketinin çıkarı ve daha da önemlisi etkisi var mı? DİAGEO’nun, MEY İçkiyi satın almasında, ödemediği vergi, resim harç ve benzeri mali yükümlülüklerle ilgili pazarlık yapıldı mı?
Toplumun gerçeklerinin ve uçurumunun, soruyla ve yanıtla yetinilmeyecek kadar ciddi boyutlarda olduğu açık. İnsan, başına gelen en ağır sorunlarla bile, aklını kullanarak, baş edecek yeteneklere sahip. Hele o aklı
“toplumsal gerçekçiliğin tarihinden” süzülüp gelen birikimle beslemiş ise aşamayacağı engel yok. Yeter ki el ele, beyin beyine verip istesin.