14 Şubat Öyküsü - 3

realist

Nirvana
Kayıtlı Üye
3 Aralık 2006
3.073
132
63
Aynanın sadece iki tarafı vardır sananlar için üçüncü taraftan yansıyanlar
Simten K. Ataç

Yıllar önce aynanın erkek ve kadın olan taraflarına ait yazılmış bir öykünün artık üçüncü tarafından bakılma anı gelmiş demek ki düştü bu öykü kümesinin 3. yazısı ekrana...

Adam sabah erkenden ofisin yolunu tutmaya alışmış olmanın verdiği telaşla fırladı kalktı yataktan. Alelacele bir tıraş, biraz parfüm ve hep giymeye alıştığı takım elbiseyi geçirdi üstüne. Hızla çarpıp kapıyı çıktı evin kendisine “Hadi koş, geç kaldın” diye bağıran varlığından.

Bütün gün ofiste sıkıntılı bir ofis ortamının tam ortasında dikildi durdu. Akşam için nişanlısına gidecekti öyle ya bugün Sevgililer Günü değil miydi? Gereksiz diye geçirdi aklından, gereksiz ama hayatını birleştirmek üzere olduğu kadın için özeldi, katlanılacaktı demek ki.

Telefonu alıp kızın adını seslendi, günlük hatır sohbetlerini yaptılar. Akşam için kızın heyecanlandığını hissediyordu, sesinde bir telaş ve enerji dolaşıyordu. Hediye almaya vakit bulamamıştı henüz, işten çıktığında bunu çözmek lazımdı en hızlısından. Büyük alışveriş merkezleri geldi aklına ama oralarda vakit kaybetmeye gerek yok diye düşündü, bir şişe şarap ve bir buket çiçek ilk bulduğu dükkandan alacakları olarak listelendi aklına.

Tekrar telefonu aldı eline, bu sefer başka bir isim söyledi. Telefon çaldı, çaldı, çaldı. Açan olmadı. Dün gibi bugün de açılmamıştı, ilginç diye düşündü. Tam o nedenleri sorgularken kafasında telefon çalmaya başladı, ekranda en son söylediği ismi gördü telefona, açtı hemen. “Nasılsın güzelim?” diye başladı konuşmaya. “Akşam geç dahi olsa geleceğim, kesin. Ama yemeğe bekleme olur mu beni. Yetişemem…”

Kapattı telefonu, yaslandı arkasına. Yüzünde içinden gelen neşenin ifadesi bir gülüş oturuyordu. Şarabı iki şişe, çiçeği iki buket alması gerekiyordu şimdi. Akşam olunca ilk iş bu alışverişi hallettikten sonra çaldı evleneceği kadının kapısını. Kendisi için hazırlanmış ve onun için hazırlık yapmış kadını aldı kollarına. Nasıl mutlu olmuştu çiçeği görünce. Kadınlar diye düşündü, çok ilginçler… Üç yaprak çiçek işte topu ama nişanlısının yüzünde ki ifade sanki dünyaları almış gibiydi. Adam şarap şişesini açarken kadın müzik açtı ve servise başladı. Tam yemeğe başlamak üzerelerken tekrar kapı çaldı. Kısa bir an birbirlerine baktılar. Kadın kalktı ve kapıya yöneldi.

Neredeyse on dakika olacaktı artık merak etmeye başlamıştı kapıda olanın kim olduğunu ve seslendi içeriye. Birkaç dakika sonra nişanlısı yanında bir adamla girdi içeriye. Kim acaba diye düşünürken ayağa kalkıp uzattı elini, “hoş geldiniz” diyerek tanıştı bu eski arkadaşla. Nereden çıktı şimdi diye geçirdi içinden, meğer şehir dışından geliyormuş bu eski arkadaş, bir hatır sorup gidecekmiş. Tam da günün bulmuş.
Neyse adamı da masaya buyur edip hep birlikte yediler 14 Şubat Sevgililer Günü yemeğini. Aklı aslında gecenin devamında uğrayacağı ikinci duraktaydı fazlaca ama belli olmaması için bu davetsiz misafirin gelmesi iyi olmuştu belki de. Misafir yemek biter bitmez başka bir randevusu olduğunu söyleyip izin istedi. Pek tuhaf bir adamdı, sözlerinde bakış ve davranışlarında ilginç bir hüzün ve yenilmişlik vardı sanki. Giderken neredeyse sevgilisi için aldığı hediyenin pembe paketini aynanın önünde unutacaktı Allah’tan görüp vermişti eline “ herhalde buluşacağınız hanım için bir hediye. Yazık olur unutursanız” diyerek. Rezil olacaktı yoksa diye düşünüp güldü kendi kendine bir yandan da bagajda ki ikinci buketi düşünerek.
Birkaç saat daha orada kaldı adam, müzik, dans ve duygusal içerikli fiziksel yakınlaşmalarla geçti bu birkaç saatte. Derken ertesi gün iş olduğunu hatırladı ve izin isteyip nişanlısından evine gidip dinlenmesi gerektiğini söyleyerek çıktı kapıdan.

Daha asansördeyken parmağındaki alyans cüzdana kaldırılmış ve aklı tamamen çalacağı diğer kapıya odaklanmıştı bile. Nişanlısı çok önemliydi, özeldi ve sevdiğiydi evet ama eksik bir şeyler vardı hissettiği. Tutku yoktu mesela, arzu yoktu ilişkilerinde. Kabullenmişlik hakimdi siluetlerine sadece. Yetmiyordu işte, tek kılamıyordu en azından şimdilik… İleride ne yaşanır bilmek istemiyordu ama bir ayağı karada diğer ayağı denizde yaşayıp gidecekti muhtemelen. Günah beni bekliyor diye düşünerek çıktı binadan…

Simten Ataç Konuk
 
niye baş kaldırmayızda kabulleniriz ...?
aslında bu sadece kendimizi kandırmak bence...
çok güzel bi yazı yine emeğine sağlık...
 
X