40 Yıl 1 Ay

E

EU1

Ziyaretçi
40 Yıl 1 Ay
TheLeGeND
Yönetici


r12; Sessiz ol, birisi geliyor yine
r12; Aman sende, sanki duyacaklarmış gibi ikide bir sessiz ol deme!
r12; Ne yapabilirim, alışkanlık işte...

Kimse zamanı gelmeden gitmiyor diye öğretilmişti biz büyüyünce. Ama kendimi hep zamansız göçmüş birisi olarak değerlendirdim. Ani bir kazaydı belki de, ne de olsa memleketimde sarhoş sayısı oldukça fazlaydı. Zaten sarhoşlar ya da katiller olmasaydı acaba insanlar Azrailr17;e r0;O da bir melek r1; diyebilirler miydi? Sanmıyorum. Onunla ilk, adını kurtaran sarhoşun, en az o sarhoş kadar harap olmuş aracının önünde can çekişirken tanıştım. Kanlar içinde yerde yatıyordum. Bembeyaz görünümüyle mest etmişti beni. r0;hiç kıpırdama, sadece bana bakr1; dedi, ben de sadece bana denileni yaptım. Korktuğum gibi değilmiş ölüm.

Yine de erken göçtüğümü düşünüyorum. Azrail e hiç sormadım bunu. Zaten sorsam cevap da vermezdi bana. Birçok tarihi, ünlü, ünsüz insanın neden öldüğünü sordum, hiç cevap alamadım. Olsun. Benim neden erken öldüğümü sorsam, kesinlikle r0;kimse zamanı gelmeden ölmezr1; diyecektir. Ama asıl sormak istediğim bu değilr30;

Ben zamanında ölmediğimi düşünüyorum. Bir şeyler sanki hep yanlış gitti buralarda. Cenazemde çok ağlayan oldu, özellikle de o. Bense mezar taşımın üstüne oturmuş onları seyrediyordum. Ağlamadım, gözyaşım yoktu ki zaten dökebilecek. Bedenim bile yoktu. İzledim öylece. Yasak değildi tabii ki izlemek, hatta istediğimiz zaman bu mezar başına gelebiliyorduk. Ölüm yıldönümleri dışında pek gelen olmaz buralara, sadece o gelir. Arkadaşlarım kıskanırlar beni, r0; Ne kadar şanslısın, öldüğün halde hala seninle o r0; derler bana. Haklılar dar30;

r12; Sen ölüm meleğisin, kimin ne zaman öleceğini bilirsin. Neden bana söylemiyorsun?
r12; Ben zamanı gelince gider alırım. Kimseye bir şey söyleyemem.
r12; Ama lütfen! Bak, ben onun ne zaman geleceğini merak ediyorum. Bu benim için çok önemli.
r12; Söyleyemem, çünkü ben de bilmiyorum.
r12; Öğrendiğin zaman söyler misin?

Aradan tam otuz beş yıl geçti. Geçen haftaki ölüm yıldönümüm oldukça neşeliydi. Hiç tanımadığım torunlarımı gördüm yine, çocuklarım yine gözlerimin önünde büyüdü. Her gün gelir ağlardı küçük olanı. Artık ağlayamıyor. Unuttu galiba beni. Ama olsun, bana bu kadar bağlı olmamaları lazım.
Eşimr30; Bir yastıkta kocayamadığım, yastığının bir yanını boş bıraktığım eşimr30; Ne kadar da üzülmüştü ben öldüğümde! Nasıl da dövmüştü o sarhoş sürücüyü! Çok anlatmaya çalıştım ona, o sürücünün bir suçu olmadığını. Lakin dinletemedim. Ne saçmalıyorum ben? Zaten duyamıyordu ki beni!

r12; Seninki geldi yine. Bak, elinde çiçekle!
r12; Ah canım, bu sefer yalnız gelmiş. Hâlbuki merak ediyordum bugün torunum ne renk giyecek diye. Hep istediğim gibi kırmızı giyiyordu. Kesin dedesi tembihliyordur. Biliyor musun, ona benim adımı koymuş, sürekli ben gibi çağırıyormuş onu! Zaten mezarlığa sadece onu getirmesine şaşmamalı, değil mi?.
- İnce bir davranış, en azından hatırasında yaşatmış oluyor. Ama benim dikkatimi çeken şey o değil, elindekini gördün mü? Bu sefer sadece çiçek ile gelmemiş belli. Ah, bizimkiler evlerinde, uykularının en derin yerlerinde keyif içindeyken, seninkinin her gün başka bir şekilde gelmesi beni öyle delirtiyor ki, sorma gitsin.
r12; Bu kadar da üzerime gelmenize gerek yok, bu benim elimde olan bir şey değil ki! Neyser30; Eski bir mektup bu. Sessiz ol okuyacak galiba!
r12; Merak ediyorum, ne yazıyor acaba içinde?
r12; Ben biliyorumr30; Hem de çok iyi biliyorum!

En çok eşimin ne zaman geleceğini merak ediyorum. Çok yalnız bensiz. Zaten en küçük çocuğumuzu ben olmadan büyüttü. Ben, 3 ay olabildim son çocuğumuzun yanında. Allahr17;ıma şükrediyorum, ölümüm onun değil de bir sarhoşun elinden oldu diye. Çok zor dönemler yaşadı. Beraber yaşayacaktık hâlbuki! Söz vermiştik birbirimize, acıları hep beraber yaşamak adına. Ama en büyük acısında yalnız bıraktım onu. Hayallerimizi tamamlayamadım. Ne de güzel hayallerimiz vardı! Küçük kızımıza isim bile koyamadık. Uzun uzun tartışmasını yaptık. O, annesinin adını koymak istiyordu, bense annemin bana koymak istediği adır30; Sonradan çok pişman oldu bu tartışmayı uzattığına, bilmiyordu ki öleceğimi! Yoksa uzatır mıydı hiç? Ben ölünce, o acıyla evde r0;İlaydar1; diye çağırmaya başlamış küçük kızımızı. Adını onunla beraber koyamadık ama yine de benim istediğim oldu galiba.

r12; Ne mektubu bu?
r12; Bugüne mektup yazmıştık beraberce ve yine beraber okuyacağımıza söz vermiştik birbirimize. Her cümlesini özenle seçmeye çalışmıştık, ama olmadı. Tam tersi, ne kadar kuralsız cümle varsa yazdık, çünkü hayatımızı kuralsız yaşıyorduk biz. Bir edebiyat öğretmeni görse bizi: r0;Böyle mektup mu olur, biraz daha edebi yazınr1; derdi kesinlikle. Ama olsun, kuralsızlık içinde sevmek vardı ya; kurallı bir mektup hakaret olurdu bize ve sevgimize.
r12; İlginç bir fikir, ama beraber okuyorsunuz yine bak! Senin şu eşin kadar vefalısını da görmedim hani. Bugüne kadar hiçbir kadına dönüp bakmamıştı di mi? Ah, ölümüne beklenilecek bir vefa!
r12; Öyledir o, ne de olsa benim eşim değil mi?

Susmalarıma takılırdı hep, ben de ona inat susardım. Seviyordum onu dize getirmeyi. Susunca hemen yüzü asılıyordu, bense içten içe gülüyordum onun o çocuksu haline. Ama aslında ben onu sinirlendirmek için susmazdım. Onu görünce söyleyecek söz bulamazdım, onu tanımlayacak kelimeleri seçemezdim bir türlü. Susardım ve sadece izlerdim. O da ben ona susuyorum zannederdi. Ne yapabilirdim ki?
Karşısında bu sefer çok uzun süre sustum galiba. Yüzü hiç gülmedi bu güne kadar. Mektubu yazarken de birçok kez sustum, dalga geçmişti çünkü yazalım dediğim zaman. İlk kez o gün kızmıştım ona ve kızdığım için susmuştum. Tam hatırlayamıyorum, ama galiba şu şekildeydi aramızdaki geçen konuşma:

- Hadi seninle farklı bir şeyler yapalım, ne dersin?
- Gör ki ne geçiyor yine aklından! Senin bu ani fikirlerin de hiç bitmiyor.
- Allah Allah, kötü mü fikirlerim var yani?
- Yok, aşkım, nerden çıkardın şimdi bunu?
- r30;
- Ya Vallahi yok diyorum! Yahu bu susma da nereden çıktı şimdi? Hadi gülümse biraz?
- r30;
- Uzatıyorsun ama! Tamam, özür diledim işte! Canım ya, niye böyle yapıyorsun?
- Tamam, tamamr30; Gülümsüyorum bak!
- Neymiş fikrin?
- Gülmek yok ama.
- Hangi fikrine güldüm ki bugüne kadar?
- En sonuncusunu unutmadım, hala ağlıyorum senin yüzünden.
- Canım onu hiç açma ya, vallahi şaka yapmıştım ben o gün sana! Sen ciddiye aldınr30;
- r30;
- Ya bak, işte yine aynı şey! Susacaksak neden oturttun bizi buraya?
- Öyle mi! Hani beni görünce söz bitiyordu? Hani susuyordu tüm dünya? Hani sadece izlerdin beni? Hayatınız yalan sizin vallahi!
- Ya aşkım tamam, özür dilerim! Hadi söyle merak ettim.
- Mektup yazacağız bir tanem.
- Tamam, yazalım hemen. Kime yazıyoruz?
- Kendimize yazacağız!
- Haydi buyurr30; Ne demek kendimize yazacağız?
- Bak, yine dalga geçiyorsun! Anlatmıyorum!
- Hayır! Dalga geçmiyorum aşkım, geçmiyorum. Ama yani nerden çıktı onu merak ediyordum sadece.
- r30;
- Ya ama yapma bana bunu! Dinliyorum dedim işte!
- r30;
- Tamam, özür dilerim canım. Anlat sen, sustum benr30;
- Neyser30; Kırk yıl sonrasına yazacağız bu mektubu. Kendi evimize postalayacağız, sonra da beraber okuyacağız. Nasıl fikir?
- Güzel fikir de, hayatım bizim kırk yıl yaşayacağımız ne malum?
- Ya her zaman karamsar mı düşünmek zorundasın?
- Ya ne bileyim, bana biraz garip geldi o kadar. Hem kırk yıl mı yaşayacaksın benimle? Kırk yıl bir ay olsa ayrılacak mıyız? Neden elli yıl değil?
- Saçmalama, aklımdan o sayı geçti sadecer30;
- Tamam, anladım. Yani altmış yaşımıza mektup yazıyoruz. Hiç yapılmamış bir şey yapıyoruz, milyonlarca yıldır hiç kimse yapmadı bunu! Harika bir fikir! Aşkım bu çok klasik olmadı mı sence?
- Biz yapmadık! Önemli olan da bu ya zaten! Hem, bize ne elin mektubundan?
- Neyse, sen öyle diyorsan öyledir. E, başla o zaman.
- Tamamr30; Başlık ne olsun?
- r0;Merhaba bir ay sonra ayrılacak altmış yaşındaki yaşlı insanlarr1; desek?
- Geç sen dalganı geç. Bak bu sefer bir susarsam var ya, bir daha da konuşmam seninle!
- Tamam tamam, sustum.
- r0;Merhaba bizr1; nasıl?
- Kulağa garip geliyor ama güzel duruyor.
- Tamam o zaman, başlığı koyduk. Gerisi kaldı, uzun mu olsun kısa mı? Uzun olsun canım okumaya doymayalım.
- Kısa olsun tekrar tekrar oku?
- r30;
- Şaka da mı yapamayacağım artık?
- r30;
- Ya tamam! Lütfenr30; Özür dilerim, yeter ki susmar30;
- Her seferinde de özür diletiyorum ama sana.
- Sevmesem dilemem ki!
- Ben de sevmesem susmamr30;
- Neyse, başla bakalım. r0;Kırk yıl geçti aradan ve siz (yani biz ) altmış yaşınıza geldiniz. Hala berabersinizdir umarım. Hep beraber kalmak dileğiyle, görüşürüzr1;
- Çok komiksin aşkım! Bayıldım, harikasın yani! Sahnelere falan çıkar, gösteriler de yaparsın sen yakında. Belki o zaman gülerler sana!
- Şaka yaptık, ne var bunda?
- Neyser30; r0;Hâlâ berabersinizdir umarım. Bunu yazmamızın nedeni; denenmiş bir şey olmasına rağmen, şu anki mutluluğumuzu hatırlamak. Belki o yaşta siz hatırlamıyorsunuz, ama biz çok mutluyuz şu an.r1;
- r0;Tabii ki bunu bana borçluyuz. Otogara gitmeseydim, şu anda altmış yaşında olmazdınız. Ya da, olurdunuz da, beraber olmazdınızr1;.
- Allah Allah, ben kalmasam senin gelmenin ne anlamı olacaktı? Ben kaldım da hala beraberler!
- Hayatım, olmayan bir gelecek hakkında tartıştığımızın farkında mısın? Hem ben gelmesem kalacak mıydın?
- Kalacaktım tabi! Mektubunu okuduktan sonra karar vermiştim zaten.
- Devam et sen hadi yaz yaz, durmasın kalemin.
- Ne oldu? Kızardın mı yoksa? Ay bak sen, kızarırmış da benim sevgilim! Ay nasıl da attı rengi hemen!
- Ya yaz, Allahım ya! r0;r30;beraber olmazdınız. Bu birlikteliği kurmak çok uzun zamanımızı aldı hatırlarsanız. Bize kurması, size ise yaşatması kaldı. Aradan neler geçti bilmiyoruz,r1; bilmiyoruz, bilmiyoruzr30; Eee, Sen devam et ben tıkandım.
- Yazarım diye de geçin sen ortalıkta! hep lafta kelime cambazlığı yaparsın sen zaten! Tıkanıyorsun süreklir30;
- Devam!
- Of tamam. r0;r30; Neler geçti bilmiyoruz, belki kavga ettiniz. Belki ayrıldınız barıştınız. Belki çocuklarınız oldu, hatta torunlarınız! Belki de hiç çocuk yapmadınız, yalnız yaşamak istedinizr1; r0;r30; Sonra da düğün salonur30;r1;
- Ne yazıyorsun? Ben de okuyayım.
- Bekle bitirmedim!

* * *
r12; Ya, göstersene! Bir sayfa yazı yazdın hala okuyamadım.
r12; Tamam, bitiriyorum! Son sözü kaldı bir tek. Onu da yazarsak bu mektup olayını bugün kapatırız.
r12; Ver onu da ben yazayımr30; E burada hep yaşamak istediklerimiz yazılı canım. Biz bunları yaşayacak mıyız gerçekten? Hayatın ne getireceğini nasıl bilebilirsin ki?
r12; Karartma içimi aşkım ya, hayallerimde yaşatıyorum ben o cümleleri. Hem sen de biraz iyi düşünsen her şeyin sonunu, ölür müsün?
r12; Tamam, o zaman son sözü yazıyorum.
r12; Bakayım ne yazıyor son söz? Ya bakayım lütfen!
r12; Hayır, bitmeden olmazr30; Tamamdır yazdım al oku
- r30; Aaa, harika olmuş sonu böyle, iyi bitirmişsin canım, harika olmuş, iyi ki sevdim seni
r12; Tamam, mı bitirdik mi mektubu?
r12; Acelen mi var aşkım? Bir yere mi yetişeceksin?
r12; Hayır, ama yarın sınavım var ona çalışmam lazım.
r12; Bu mektubu nasıl yollayacağız o zaman?
r12; Ben hallederim ver sen onu bana. Tamamdır aşkım artık atabilirizr30; Son sözü iyi yazdım ama. Harika bir son söz oldu, kabul etmek lazım!
r12; Aman aman, iyi ki bir son söz buldun. Koca yazıyı ben yazdım, sen sadece başını ve sonunu yazdın. Şimdi tüm mektubu kendin yazmış gibi gururlanma!
r12; Başlangıç ve son her zaman acıtır. İkisinin ortasını yaşaması ise en büyük zevktir. Acıyı ben aldım, sana ise zevk kaldı, daha ne istiyorsun?
r12; Anlayışlı sevgilim benim.
r12; Bunu söyleyeceğini bildiğim için konuştum.
r12; Bende bileceğini bildiğim için söyledimr30;
r12; Sence 40 yıl yaşar mıyız?


Konuşmamız boyunca tek kelime iltifat edemeyen adam, en son sözü söylerken durgunlaştı biraz. Sordum tabii ki kendisine r0;Neden durgunlaştın?r1; diye, cevap vermedi, r0;Eve geç kalıyorum.r1; dedi. Azrail yoklamış o gün bizi. Zamanımın gelişine hazırlıkmış. Ben sorunca da r0;Bilememr1; der hep!
Şu an bakıyorum da, oldukça basit bir şekilde konuşmuşuz, basit ama çocuksu. Bizim ilişkimizde de bu vardı. Basit konuşurduk, ama her sözümüz bizim için bir kitap değerindeydi. Çünkü biz birbirimizi gözlerimizle sever, öyle konuşurduk. En yoğun duygularımızı gözlerimize, en basit düşüncelerimizi ise sadece dilimize yansıtırdık. Büyümüş, iki adet yetişkin olmuştuk. Ama birbirimizin yanında hep çocuktuk. Konuşamazdık bazen. Hatta isimlerimizle bile hitap edemezdik, hep r0;aşkımr1;, r0;canımr1; gibisinden gündelik ve sığ gibi görünen kelimeler kullanırdık. Ne zaman ki birbirimize adımızla hitap etmeye kalksak, ikimizin de içine bir büyümüşlük, bir durgunluk ve büyük bir korku dolardı. Yapamazdık işter30;


r12; Azrail, sen bir tanesin!
r12; Oyalama beni, gitmem lazım.
r12; Meleksin sen melek! Demek onun da vakti doldu! Demek artık o da gelecek buraya!
r12; Evet, zamanı geldi.
r12; Sence de geç olmadı mı biraz? Ben çok erken geldim buraya, o ise çok geç geliyor. Bu işte bir gariplik yok mu?
r12; Kimse zamanı gelmeden ölmez.
r12; Başka bir kural tanımazsın sen değil mi?
r12; Geç kalıyorum, gitmem lazım.


Mektubu okudu uzun uzun, bıkmadan tam dört defa okudu. Okurken fark ettim, yüzündeki kırışıklıklar iyice artmıştı. O kırışıklıkların oluşacağını biliyordu hep. Kendisini o şekilde beğenmeyeceğimden korkuyordu. Sürekli r0;Bu kırışıklıkların içine kadar sindirmişim seni. Belli olmuyorlar ama biz beraber yaşlandıkça, sen, onların r16;senr17; olduğunun farkına varacaksınr1; derdi.
Dört defa okudur30; Bunun da tartışmasını yapmıştık. Ben dört defa okuyalım demiştim, o ise bir kere okuyalım diye tutturmuştu. Susmuştum bende her zamanki gibi. Her detayını hatırlıyordu demek ki! Ben ne istesem onu yaptı bugün. dört defa okudu sindire sindirer30; Yüzü gülüyordu bu sefer, anlam verememiştim. Özlüyor beni biliyorum ama ben de özlüyorum onu. Ölüm ayırmıyor işte, tek şanssız olan o. Ben her gün görebiliyorum onu, o ise sadece yüreğinde yaşatabiliyor.

r12; Demek zamanı geldi ha? Çok bekledin bu günü biliyorum.
r12; Evet, çok bekledim ama kendim için değil, onun için bekledim. Aslında kendim içinde bekliyorum. Onun üzüldüğünü görmek ve onun gibi gözyaşı dökememek üzüyor beni, kahrediyor! Ona ihanet ediyormuşum gibi geliyor hep. Aslında hazırlanmam lazım, beni böyle görünce çok şaşıracak!
r12; E zaten hazırsın sen, daha ne gereği var hazırlanmanın?
r12; Yok, o düz sever saçlarımı. r0;Okşayınca elin rahatça kayabilecekr1; derdi bana. Ben de sadece onun için saatlerce düzleştirirdim saçlarımı.
r12; Sen bilirsin ama acele et Azrail her an gelebilir. Aram iyi değil biliyorsun, sevmiyorum onu.
r12; Aman sender30;

Buraya gelmesine az kaldı, biliyorum her an gelebilir. Mektubumuzu aldım toprağın altından. Giderken gömdü. Demek ki bir beşinci okumayı kaldıramazdı. Keşke okusaydı, belki daha erken gelirdi! Beşinci kez okuyabilmek için aldım bende. Ama gözüm bir cümleye takıldı, sonunda bir gariplik vardı bu mektubun. Bir cümle daha eklemişti. El yazısı ne kadar da değişmişr30;
İşte o an ağlayabilmek isterdim! Bir bedende dirilip ağlamak, sonra da tekrar tekrar ölmekr30; Ama işte, ölümcül huzur ya, ağlayamadımr30; O gelene kadar sadece bu cümleyi okudum durdum. Az kaldı, gelecek birazdanr30;

r12; Ne yazıyorsun baba? O mektup kime? Bana mı yoksa?
r12; Bana gelmiş İlayda, sana gelse benim elimde ne işi var kızım? Sessiz olur musun bir şey yazmaya çalışıyorum.
r12; Baba, elin titriyor, iyi misin? Bırak istersen ben yazayım.
r12; Sen git dersini çalış kızım, hem lisans sınavın yok mu senin? Düşük alırsan gösteririm sana!
r12; Aman baba, biliyorsun zor sınav değil, beş yıldır giriyorum zaten. Ver bana kalemi.
r12; Peki, pekir30;
r12; Evet, ne yazıyoruz söyle bakalım?

r0;Seninle kırk yıl bir ay daha yaşayabilmek için neleri vermezdimr30;r1;


Yazarın notu: Mektubu ya da onun içeriğini merak edenler olursa, derin bir nefes alıp önce yüreklerine baksınlar, sonra da hayallerine dalsınlar. Asıl mektup her zaman bakmayı unuttuğumuz yerde gizlidir.

Aydın AKDUMAN
 
X