10 Kasm...

ATATÜRK'ün HAYATI


Mustafa Kemal Atatürk 1881 yılında Selânik'te Kocakasım Mahallesi, Islâhhâne Caddesi'ndeki üç katlı pembe evde doğdu. Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım'dır. Baba tarafından dedesi Hafız Ahmet Efendi XIV-XV. yüzyıllarda Konya ve Aydın'dan Makedonya'ya yerleştirilmiş Kocacık Yörüklerindendir. Annesi Zübeyde Hanım ise Selânik yakınlarındaki Langaza kasabasına yerleşmiş eski bir Türk ailesinin kızıdır. Milis subaylığı, evkaf katipliği ve kereste ticareti yapan Ali Rıza Efendi, 1871 yılında Zübeyde Hanım'la evlendi. Atatürk'ün beş kardeşinden dördü küçük yaşlarda öldü, sadece Makbule (Atadan) 1956 yılına değin yaşadı.

Küçük Mustafa öğrenim çağına gelince Hafız Mehmet Efendi'nin mahalle mektebinde öğrenime başladı, sonra babasının isteğiyle Şemsi Efendi Mektebi'ne geçti. Bu sırada babasını kaybetti (1888). Bir süre Rapla Çiftliği'nde dayısının yanında kaldıktan sonra Selânik'e dönüp okulunu bitirdi. Selânik Mülkiye Rüştiyesi'ne kaydoldu. Kısa bir süre sonra 1893 yılında Askeri Rüştiye'ye girdi. Bu okulda Matematik öğretmeni Mustafa Bey adına "Kemal" i ilave etti. 1896-1899 yıllarında Manastır Askeri ıdâdi'sini bitirip, ıstanbul'da Harp Okulunda öğrenime başladı. 1902 yılında teğmen rütbesiyle mezun oldu., Harp Akademisi'ne devam etti. 11 Ocak 1905'te yüzbaşı rütbesiyle Akademi'yi tamamladı. 1905-1907 yılları arasında Şam'da 5. Ordu emrinde görev yaptı. 1907'de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) oldu. Manastır'a III. Ordu'ya atandı. 19 Nisan 1909'da ıstanbul'a giren Hareket Ordusu'nda Kurmay Başkanı olarak görev aldı. 1910 yılında Fransa'ya gönderildi. Picardie Manevraları'na katıldı. 1911 yılında ıstanbul'da Genel Kurmay Başkanlığı emrinde çalışmaya başladı.

1911 yılında ıtalyanların Trablusgarp'a hücumu ile başlayan savaşta, Mustafa Kemal bir grup arkadaşıyla birlikte Tobruk ve Derne bölgesinde görev aldı. 22 Aralık 1911'de ıtalyanlara karşı Tobruk Savaşını kazandı. 6 Mart 1912'de Derne Komutanlığına getirildi.

Ekim 1912'de Balkan Savaşı başlayınca Mustafa Kemal Gelibolu ve Bolayır'daki birliklerle savaşa katıldı. Dimetoka ve Edirne'nin geri alınışında büyük hizmetleri görüldü. 1913 yılında Sofya Ateşemiliterliğine atandı. Bu görevde iken 1914 yılında yarbaylığa yükseldi. Ateşemiliterlik görevi Ocak 1915'te sona erdi. Bu sırada I. Dünya Savaşı başlamış, Osmanlı ımparatorluğu savaşa girmek zorunda kalmıştı. Mustafa Kemal 19. Tümeni kurmak üzere Tekirdağ'da görevlendirildi.

1914 yılında başlayan I. Dünya Savaşı'nda, Mustafa Kemal Çanakkale'de bir kahramanlık destanı yazıp ıtilaf Devletlerine "Çanakkale geçilmez! " dedirtti. 18 Mart 1915'te Çanakkale Boğazını geçmeye kalkan ıngiliz ve Fransız donanması ağır kayıplar verince Gelibolu Yarımadası'na asker çıkarmaya karar verdiler. 25 Nisan 1915'te Arıburnu'na çıkan düşman kuvvetlerini, Mustafa Kemal'in komuta ettiği 19. Tümen Conkbayırı'nda durdurdu. Mustafa Kemal, bu başarı üzerine albaylığa yükseldi. ıngilizler 6-7 Ağustos 1915'te Arıburnu'nda tekrar taarruza geçti. Anafartalar Grubu Komutanı Mustafa Kemal 9-10 Ağustos'ta Anafartalar Zaferini kazandı. Bu zaferi 17 Ağustos'ta Kireçtepe, 21 Ağustos'ta II. Anafartalar zaferleri takip etti. Çanakkale Savaşlarında yaklaşık 253.000 şehit veren Türk ulusu onurunu ıtilaf Devletlerine karşı korumasını bilmiştir. Mustafa Kemal'in askerlerine "Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!" emri cephenin kaderini değiştirmiştir.

Mustafa Kemal Çanakkale Savaşları'dan sonra 1916'da Edirne ve Diyarbakır'da görev aldı. 1 Nisan 1916'da tümgeneralliğe yükseldi. Rus kuvvetleriyle savaşarak Muş ve Bitlis'in geri alınmasını sağladı. Şam ve Halep'teki kısa süreli görevlerinden sonra 1917'de ıstanbul'a geldi. Velihat Vahidettin Efendi'yle Almanya'ya giderek cephede incelemelerde bulundu. Bu seyehatten sonra hastalandı. Viyana ve Karisbad'a giderek tedavi oldu. 15 Ağustos 1918'de Halep'e 7. Ordu Komutanı olarak döndü. Bu cephede ıngiliz kuvvetlerine karşı başarılı savunma savaşları yaptı. Mondros Mütarekesi'nin imzalanmasından bir gün sonra, 31 Ekim 1918'de Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığına getirildi. Bu ordunun kaldırılması üzerine 13 Kasım 1918'de ıstanbul'a gelip Harbiye Nezâreti'nde (Bakanlığında) göreve başladı.
Mondros Mütarekesi'nden sonra ıtilaf Devletleri'nin Osmanlı ordularını işgale başlamaları üzerine; Mustafa Kemal 9. Ordu Müfettişi olarak 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıktı. 22 Haziran 1919'da Amasya'da yayımladığı genelgeyle "Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararının kurtaracağını " ilan edip Sivas Kongresi'ni toplantıya çağırdı. 23 Temmuz - 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında Erzurum, 4 - 11 Eylül 1919 tarihleri arasında da Sivas Kongresi'ni toplayarak vatanın kurtuluşu için izlenecek yolun belirlenmesini sağladı. 27 Aralık 1919'da Ankara'da heyecanla karşılandı. 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulması yolunda önemli bir adım atılmış oldu. Meclis ve Hükümet Başkanlığına Mustafa Kemal seçildi Türkiye Büyük Millet Meclisi, Kurtuluş Savaşı'nın başarıyla sonuçlanması için gerekli yasaları kabul edip uygulamaya başladı.
Türk Kurtuluş Savaşı 15 Mayıs 1919'da Yunanlıların ızmir'I işgali sırasında düşmana ilk kurşunun atılmasıyla başladı. 10 Ağustos 1920 tarihinde Sevr Antlaşması'nı imzalayarak aralarında Osmanlı ımparatorluğu'nu paylaşan I. Dünya Savaşı'nın galip devletlerine karşı önce Kuvâ-yi Milliye adı verilen milis kuvvetleriyle savaşıldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi düzenli orduyu kurdu, Kuvâ-yi Milliye - ordu bütünleşmesini sağlayarak savaşı zaferle sonuçlandırdı.

Mustafa Kemal yönetimindeki Türk Kurtuluş Savaşının önemli aşamaları şunlardır:

Sarıkamış (20 Eylül 1920), Kars (30 Ekim 1920) ve Gümrü'nün (7 Kasım 1920) kurtarılışı.
Çukurova, Gazi Antep, Kahraman Maraş Şanlı Urfa savunmaları (1919- 1921)
I. ınönü Zaferi (6 -10 Ocak 1921)
II. ınönü Zaferi (23 Mart-1 Nisan 1921)
Sakarya Zaferi (23 Ağustos-13 Eylül 1921)
Büyük Taarruz, Başkomutan Meydan Muhaberesi ve Büyük Zafer (26 Ağustos 9 Eylül 1922)
Sakarya Zaferinden sonra 19 Eylül 1921'de Türkiye Büyük Millet Meclisi Mustafa Kemal'e Mareşal rütbesi ve Gazi unvanını verdi. Kurtuluş Savaşı, 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması'yla sonuçlandı. Böylece Sevr Antlaşması'yla paramparça edilen, Türklere 5-6 il büyüklüğünde vatan bırakılan Türkiye toprakları üzerinde ulusal birliğe dayalı yeni Türk devletinin kurulması için hiçbir engel kalmadı.

23 Nisan 1920'de Ankara'da TBMM'nin açılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu müjdelenmiştir. Meclisin Türk Kurtuluş Savaşı'nı başarıyla yönetmesi, yeni Türk devletinin kuruluşunu hızlandırdı. 1 Kasım 1922'de hilâfet ve saltanat birbirinden ayrıldı, saltanat kaldırıldı. Böylece Osmanlı ımparatorluğu'yla yönetim bağları koparıldı. 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet idaresi kabul edildi, Atatürk oybirliğiyle ilk cumhurbaşkanı seçildi. 30 Ekim 1923 günü ısmet ınönü tarafından Cumhuriyet'in ilk hükümeti kuruldu. Türkiye Cumhuriyeti, "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" ve "Yurtta barış cihanda barış" temelleri üzerinde yükselmeye başladı.

Atatürk Türkiye'yi "Çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmak" amacıyla bir dizi devrim yaptı. Bu devrimleri beş başlık altında toplayabiliriz:
1. Siyasal Devrimler:
· Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922)
· Cumhuriyetin ılanı (29 Ekim 1923)
· Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924)

2. Toplumsal Devrimler
· Kadınlara erkeklerle eşit haklar verilmesi (1926-1934)
· Şapka ve kıyafet devrimi (25 Kasım 1925)
· Tekke zâviye ve türbelerin kapatılması (30 Kasım 1925)
· Soyadı kanunu ( 21 Haziran 1934)
· Lâkap ve unvanların kaldırılması (26 Kasım 1934)
· Uluslararası saat, takvim ve uzunluk ölçülerin kabulü (1925-1931)

3. Hukuk Devrimi :
· Mecellenin kaldırılması (1924-1937)
· Türk Medeni Kanunu ve diğer kanunların çıkarılarak laik hukuk düzenine geçilmesi (1924-1937)

4. Eğitim ve Kültür Alanındaki Devrimler:
· Öğretimin birleştirilmesi (3 Mart 1924)
· Yeni Türk harflerinin kabulü (1 Kasım 1928)
· Türk Dil ve Tarih Kurumlarının kurulması (1931-1932)
· Üniversite öğreniminin düzenlenmesi (31 Mayıs 1933)
· Güzel sanatlarda yenilikler

5. Ekonomi Alanında Devrimler:
· Aşârın kaldırılması
· Çiftçinin özendirilmesi
· Örnek çiftliklerin kurulması
· Sanayiyi Teşvik Kanunu'nun çıkarılarak sanayi kuruluşlarının kurulması
· I. ve II. Kalkınma Planları'nın (1933-1937) uygulamaya konulması, yurdun yeni yollarla donatılması

Soyadı Kanunu gereğince, 24 Kasım 1934'de TBMM'nce Mustafa Kemal'e "Atatürk" soyadı verildi.

Atatürk, 24 Nisan 1920 ve 13 Ağustos 1923 tarihlerinde TBMM Başkanlığına seçildi. Bu başkanlık görevi, Devlet-Hükümet Başkanlığı düzeyindeydi. 29 Ekim 1923 yılında Cumhuriyet ilan edildi ve Atatürk ilk cumhurbaşkanı seçildi. Anayasa gereğince dört yılda bir cumhurbaşkanlığı seçimleri yenilendi. 1927,1931, 1935 yıllarında TBMM Atatürk'ü yeniden cumhurbaşkanlığına seçti.

Atatürk sık sık yurt gezilerine çıkarak devlet çalışmalarını yerinde denetledi. ılgililere aksayan yönlerle ilgili emirler verdi. Cumhurbaşkanı sıfatıyla Türkiye'yi ziyaret eden yabancı ülke devlet başkanlarını, başbakanlarını, bakanlarını komutanlarını ağırladı.

15-20 Ekim 1927 tarihinde Kurtuluş Savaşı'nı ve Cumhuriyet'in kuruluşunu anlatan büyük nutkunu, 29 Ekim 1933 tarihinde de 10. Yıl Nutku'nu okudu.
Atatürk özel yaşamında sadelik içinde yaşadı. 29 Ocak 1923'de Latife Hanımla evlendi. Birçok yurt gezisine birlikte çıktılar. Bu evlilik 5 Ağustos 1925 tarihine dek sürdü. Çocukları çok seven Atatürk Afet (ınan), Sabiha (Gökçen), Fikriye, Ülkü, Nebile, Rukiye, Zehra adlı kızları ve Mustafa adlı çobanı manevi evlat edindi. Abdurrahim ve ıhsan adlı çocukları himayesine aldı. Yaşayanlarına iyi bir gelecek hazırladı.

1937 yılında çiftliklerini hazineye, bir kısım taşınmazlarını da Ankara ve Bursa Belediyelerine bağışladı. Mirasından kızkardeşine, manevi evlatlarına, Türk Dil ve Tarih Kurumlarına pay ayırdı. Kitap okumayı, müzik dinlemeyi, dans etmeyi, ata binmeyi ve yüzmeyi çok severdi. Zeybek oyunlarına, güreşe, Rumeli türkülerine aşırı ilgisi vardı. Tavla ve bilardo oynamaktan büyük keyif alırdı. Sakarya adlı atıyla, köpeği Fox'a çok değer verirdi. Zengin bir kitaplık oluşturmuştu. Akşam yemeklerine devlet ve bilim adamlarını, sanatçıları davet eder, ülkenin sorunlarını tartışırdı. Temiz ve düzenli giyinmeye özen gösterirdi. Doğayı çok severdi. Sık sık Atatürk Orman Çiftliği'ne gider, çalışmalara bizzat katılırdı. Fransızca ve Almanca biliyordu.

alıntı
 
ATATÜRK'ÜN SON YILLARI VE ÖLÜMÜ

Atatürk'ün ilk hastalık belirtisi 1937 yılında ortaya çıktı. 1938 yılı başlarında Yalova'da bulunduğu sırada, ciddî olarak hastalandı. Buradaki tedavi olumlu sonuç verdi. Fakat tamamen iyileşmeden Ankara'ya yaptığı yorucu yolculuk, hastalığının artmasına sebep oldu. Bu tarihlerde Hatay sorununun gündemde olması da onu yormaktaydı. Hasta olmasına rağmen, Mersin ve Adana'ya geziye çıktı. Kızgın güneş altında askerî birliklerimizi teftiş edip tatbikat yaptıran Atatürk, çok yorgun düştü. Ülkü edindiğimillî dava uğruna kendi sağlığını hiçe saydı. Güney seyahati hastalığının artmasına sebep oldu. 26 Mayıs'ta Ankara'ya döndükten sonra tedavi ve istirahat için ıstanbul'a gitti. Doktorlar tarafından, siroz hastalığı teşhisi kondu.

Deniz havası iyi geldiği için, Savarona Yatı'nda bir süre dinlendi. Bu durumda bile ülke sorunlarıyla ilgilenmeye devam etti. ıstanbul'a gelen Romanya kralı ile görüştü. Bakanlar Kurulu toplantısına başkanlık etti. 4 Temmuz 1938'de Hatay Antlaşması'nın yürürlüğe girmesi Atatürk'ü çok sevindirip moralini düzeltti. Temmuz sonlarına kadar Savarona'da kalan Atatürk'ün hastalığı ağırlaşınca Dolmabahçe Sarayı'na nakledildi. Fakat hastalığı durmadan ilerliyordu. O'nun hastalığını duyan Türk halkı, sağlığıyla ilgili haberleri heyecanla takip ediyor, bütün kalbiyle iyileşmesini diliyordu. Hastalığının ciddiyetini kavrayarak 5 Eylül 1938'de vasiyetini yazıp servetinin büyük bir kısmını Türk Tarih ve Türk Dil kurumlarına bağışladı. Ekim ayı ortalarında durumu düzelir gibi oldu. Fakat, çok arzuladığı hâlde, Ankara'ya gelip cumhuriyetin on beşinci yıl dönümü törenlerine katılamadı.

29 Ekim 1938'de kahraman Türk Ordusu'na yolladığı mesaj, Başbakan Celâl Bayar tarafından okundu. "Zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman zaferlerle beraber medeniyet nurlarını taşıyan kahraman Türk ordusu!" sözü ile Türk Ordusu'nun önemini belirtmiştir. Yine aynı mesajda "Türk vatanının ve Türk'lük camiasının şan ve şerefini, dahilî ve harici her türlü tehlikelere karşı korumaktan ibaret olan vazifeni, her an ifaya hazır ve amade olduğuna benim ve büyük ulusumuzun tam bir inan ve itimadımız vardır" diyerek Türk Ordusu'na olan güvenini belirtmiştir.

Atatürk 1 Kasım 1938'de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açılış töreninde de bulunamadı. Hazırladığı açılış nutkunu Başbakan Celâl Bayar okudu. Atatürk bu nutkunda ülkenin imarı, sağlık hizmetleri ve ekonomi konularındaki faaliyetleri açıkladı. Bundan başka eğitim ve kültür konularına da temas edip gençliğin millî şuurlu ve modern kültürlü olarak yetişmesi için ıstanbul Üniversitesi'nin geliştirilmesi, Ankara Üniversitesi'nin tamamlanması ve Van Gölü civarında bir üniversitenin kurulması için çalışmaların yapıldığını belirtti. Türk Tarih ve Türk Dil kurumlarının çalışmalarından duyduğu memnuniyeti açıkladı. Ayrıca Türk gençliğinin kültürde olduğu gibi spor sahasında da idealine ulaştırılması için Beden Terbiyesi Kanunu'nun uygulamaya konulmasından duyduğu memnuniyeti belirtti. Atatürk, ölümüne kadar memleket meselelerinden bir an olsun uzak kalmamıştı.

Atatürk'ün hastalığı tekrar şiddetlendi. 8 Kasımda sağlığıyla ilgili raporlar yayımlanmaya başlandı. Bütün memleketi tekrar derin bir üzüntü kapladı. Her Türk'ün kalbi onun kurtulması dileğiyle çarpıyordu. Ancak, kurtarılması için gösterilen çabalar sonuç vermedi ve korkulan oldu. Dolmabahçe Sarayı'nda 10 Kasım 1938 sabahı saat dokuzu beş geçe, insan için değişmez kanun, hükmünü uyguladı. Mustafa Kemal Atatürk aramızdan ayrıldı. Bu kara haberle, yalnız Türk milleti değil, bütün dünya yasa büründü. Büyük, küçük bütün devletler onun cenaze töreninde bulunmak üzere temsilciler göndererek, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusuna karşı duydukları derin saygıyı belirten mesajlar gönderdiler. 16 Kasım günü Atatürk'ün tabutu, Dolmabahçe Sarayı'nın büyük tören salonunda katafalka konuldu.

Üç gün üç gece, gözü yaşlı bir insan seli ulu önderine karşı duyduğu saygı, minnet ve bağlılığını ifade etti. Cenaze namazı 19 Kasım günü Prof. Şerafettin Yaltkaya tarafından kıldırıldı. On iki generalin omzunda sarayın dış kapısına çıkarılan tabut, top arabasına konularak, ıstanbul halkının gözyaşları arasında Gülhane Parkı'na götürüldü. Buradan bir torpido ile Yavuz zırhlısına nakledildi. Büyük Ada açıklarına kadar, donanmamız ve törene katılmak için gelmiş olan yabancı gemilerin eşlik ettiği Yavuz zırhlısı cenazeyiızmit'e getirdi. Burada Yavuz zırhlısından alınan cenaze, özel bir trene kondu. Atalarına son saygı görevlerini yapmak üzere toplanan halkın kalbinde derin bir üzüntü bırakarak Ankara'ya getirilmek üzere hareket edildi.

Atatürk'ün vefatı üzerine cumhurbaşkanı seçilen ısmet ınönü, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, bakanlar, Genelkurmay Başkanı, milletvekilleri ile ordu ve devlet ileri gelenleri tarafından karşılanan cenaze, Türkiye Büyük Mîllet Meclisi önünde hazırlanan katafalka kondu. Ankara halkı da onun cenazesi önünden saygıyla geçerek son görevini yaptı. 21 Kasım 1938 Pazartesi günü, sivil ve askerî yöneticiler ile yabancı devlet temsilcilerinin hazır bulunduğu ve on binlerce insanın katıldığı büyük bir tören yapıldı. Daha sonra Atatürk'ün tabutu katafalkta alınarak. Etnografya Müzesinde hazırlanan geçici kabre kondu. Türk milleti daha sonra, bu büyük insana lâyık, Ankara Rasattepe'de bir Anıtkabir yaptırdı. 10 Kasım 1953'te Etnografya Müzesinden alınan Atatürk'ün naaşı Anıtkabir'e getirildi. Burada yurdun her ilinden getirilmiş olan vatan topraklan ile hazırlanan ebedî istirahatgâhına yerleştirildi.

alıntı
 
Gazi, çiftliğinde dolaşıp hava alırken oldukça yaşlı bir kadına rastladı.


Atatürk attan inerek bu ihtiyar kadının yanına sokuldu.

- Merhaba nine.

Kadın Ata'nın yüzüne bakarak hafif bir sesle;

- Merhaba dedi.

- Nereden gelip nereye gidiyorsun?

Kadın şöyle bir duralayıp,

- Neden sordun ki, dedi. Buraların saabısı mısın? Yoksa bekçisi mi?

Paşa gülümsedi.

- Ne sahibiyim ne de bekçisiyim nine. Bu topraklar Türk milletinin malıdır.
Buranın bekçisi de Türk milletinin kendisidir. Şimdi nereden
gelip nereye gittiğini söyleyecek misin? Kadın başını salladı.

- Tabii söyleyeceğim, ben Sincan'ın köylerindenim bey, otun güç
bittiği, atın geç yetişdiği, kavruk köylerinden birindeyim. Bizim muhtar bana bilet aldı trene bindirdi, kodum Angara'ya geldim.

- Muhtar niçin Ankara'ya gönderdi seni?

- Gazi Paşamızı görmem için. Başını pek ağrıttım da... Benim iki oğlum
gavur harbinde şehit düştü. Memleketi gavurdan kurtaran kişiyi bir kez
görmeden ölmeyeyim diye hep dua ettim durdum. Rüyalarıma girdi Gazi
Paşa. Bende gün demeyip mıhtara anlatınca, o da bana bilet alıverip saldı
Angaraya, giceleyin geldimdi. Yolu neyi de bilemediğimden işte ağşamdan
belli böyle kendimi ordan oraya vurup duruyom bey.

- Senin Gazi Paşa'dan başka bir isteğin var mı? Kadını birden yüzü sertleşti.

- Tövbe de bey, tövbe de! Daha ne isteyebilirim ki... O bizim Vatanımızı gurtardı. Bizi düşmanın elinden kurtardı. Şehitlerimizin mezarlarını onlara çiğnetmedi daha ne isteyebilirim ondan?

Onun sayesinde şimdi istediğimiz gibi yaşıyoruz. Şunun bunun gavur dölünün köpeği olmaktan onun sayesinde kurtulmadık mı? Buralara bir defa yüzünü görmek, ona sağol paşam! Demek için düştüm. Onu görmeden ölürsem gözlerim açık gidecek. Sen efendi bir adama benziyon, bana bir yardım ediver de Gazi Paşayı bulacağım yeri deyiver.

Atatürk'ün gözleri dolu dolu olmuştu, çok duygulandığı her halinden belliydi.

Bana dönerek,

-Görüyorsun ya Gökçen, işte bu bizim insanımızdır... Benim köylüm, benim vefalı Türk anamdır bu.

Attan indim. Yaşlı kadının elini tuttum anacığım dedim, sen gökte
aradığını yerde buldun, rüyalarını süsleyen, seni buralara kadar
koşturan Gazi Paşa yani Atatürk işte karşında duruyor.

Köylü kadın bu sözleri duyunca a döndü. Elindeki değneği yere
fırlatıp, Atatürk'ün ellerine sarıldı. Görülecek bir manzaraydı bu.
Ikisi de ağlıyordu. Iki Türk insanı biri kurtarıcı, biri kurtarılan,
ana oğul gibi sarmaş dolaş ağlıyorlardı. Yaşlı kadın belki on defa öptü
atanın ellerini. Ata da onun ellerini öptü. Sonra heybesinden küçük bir paket
çıkarttı. Daha doğrusu beze sarılmış bir köy peyniri. Bunu Atatürk'e
uzattı;

- Tek ineğimim sütünden kendi ellerimle yaptım Gazi Paşa, bunu sana
hediye getirdim. Seversen gene yapıp getiririm. Paşa hemen orada bezi açıp
peyniri yedi. Çok beğendiğini söyledi. Sonra birlikte köşke kadar
gittik.

Oradakilere şu emri verdi;

"Bu anamızı alın burada iki gün konuk edin. ( "Ananı da al git"
diyenler var artık zamanımızda )
Sonra köyüne götürün. Giderken de kendisine üç inek verin benim
armağanım olsun."
alıntı
 
Kefen sıyrıldı ve...

Özel solüsyonla ıslatılmış pamuk kitlesi kaldırılınca
Ata'nın
yüzü ortaya çıktı. Derisi kahverengi bir hal almış, ama hatları
bozulmamıştı.Sanki uyuyordu...

8 Kasım 1953 Pazar gecesi saat 23.00'da Prof. Dr. Kamile
Şevki
Mutlu'nun ev telefonu çaldı. Prof. Mutlu, Ankara Tıp Fakültesi
Histoloji ve Ambriyoloji Kürsüsü Başkanı'ydı.Patalogdu. Arayan
ise
Ankara Valisi Kemal Aygün'dü...
Aygün, "Hocam" dedi, "10 Kasım günü Atamızın naaşını
Anıtkabir'e taşıyacağız. Bunun için bir komite kurduk. Naaşı
geleneklere uygun olarak toprağa defnedeceğiz. Ancak bozulmadan
korunduğunu belgelemek için muayene etmenizi rica
ediyoruz."Prof. Mutlu
önce reddetti. Mutlu, o sırada 40 derece ateşle yatıyordu.
Hastalığını
gerekçe göstererek bu görevi bir başka meslektaşının yapmasını
rica
etti.Ancak Vali Aygün ısrarcıydı: "Ben sizi sarar sarmalar
***ürürüm,
bu tarihi bir görev" dedi. Mutlu kabul etti ve 9 Kasım sabahı
Etnografya Müzesi'ne gitti. Başbakan Adnan Menderes oradaydı.
Meclis
Başkanı Refik Koraltan ve eski başkan Abdülhalik Renda
da...Mutlu,
görevden affını istemekle ne büyük hata ettiğini o zaman anladı.
Gerçekten
tarihi bir tanıklıktı bu...
Ata'nın gül ağacından tabutu, 4 Kasım günü, geçici
kabrinden
çıkarılıp müzenin holündeki mermer katafalka konulmuştu. Bir
hafta
boyunca sırayla öğrenciler, subaylar ve generaller katafalk
başında
nöbet tutmuştu. Nihayet tabutun açılma günü gelip de komite
üyeleri
tamam olunca Prof. Kamile Mutlu "Başlayın" talimatını verdi.
Bunun
üzerine tabutun vidaları söküldü. Tahta tabutun içinde madeni
bir
sanduka bulunuyordu. Bu sandukada gaz birikmiş olma ihtimali
düşünülerek önce bir burgu ile delik açıldı. Gaz ya da koku
çıkmadı.Sanduka
talaş doluydu.
Sandukanın içi, muhafaza solüsyonu ile ıslatılmış tahta talaşı
doluydu.
Bu talaş, naaşın ayak yönüne doğru toplandı. Talaşın arasında,
ağzı
kapalı ve içi sıvı dolu bir şişe bulundu. Bu,cesedi muhafaza
için
kullanılan solüsyondan bir numuneydi. Üzerinde terkibi
yazılıydı.Ata'nın naaşı beyaz kefene sarılmış, sonra kahverengi
bir
muşambayla kaplanmıştı.Sargıları açmaya başladılar. Herkes
nefesini
tutmuştu. Çünkü, "Naaş çürüyüp bozulmuş, çıkan gazlar tabutu
patlatmış,
nöbetçi er, kokudan bayılmış" diye bir sürü söylenti
geziniyordu. Ve 15
yıl sonra ilk kez Ata'nın yüzünü göreceklerdi.Kefenin sargıları
aralanınca Prof. Kamile Şevki Mutlu, orada bulunanların
yardımıyla
katafalka çıktı ve Atatürk'ün yüzüne baktı. Ata'nın derisi
kahverengi
bir hal almış, ama yüz hatları bozulmamıştı. Menderes sapsarı
olmuştu
Prof. Mutlu, gördüğü tabloyu daha sonra şöyle
anlatacaktı:"Yüzünü örten
ıslak pamuk kitlesi kaldırılınca Ata'nın heykel gibi duran yüzü
ile
karşılaştım. Uzun sarı saçlarından ince bir tutam, sol göz
kapağının
üzerine düşmüştü. Atatürk, Dolmabahçe Sarayı'ndaki yatağında
uyuyor
gibiydi."
Prof. Mutlu, kenarda bekleyen komite üyelerini tabutun
başına
çağırdı. Onlar da tek tek tabutun içine baktılar.En başta
Başbakan
Adnan Menderes vardı. Koyu renk takım elbisesi içindeki Menderes
de
yanındakilerin yardımıyla katafalka çıktı,ürkek bir şekilde
aşağı,
tabuta doğru baktı. O an ne olduğunu Prof. Kamile Mutlu'dan
aktaralım: "Menderes çok heyecanlandı.Rengi sapsarı oldu. Bir de
baktım
ki, müzenin kapısına doğru gidiyor. Atatürk'ün yüzüne bakmadı.
Tahmin
ediyorum, kendinde o kuvveti bulamadı. En sona Abdülhalik Renda
kalmıştı. O da Ata'yla karşı karşıya gelir gelmez tabutun yanına
yığılıverdi.
Salondaki herkes Atatürk'ü tek tek gördükten sonra naaş,
tekrar
solüsyonla ıslatıldı. Ata'nın başı pamuklarla örtüldü ve vücudu
beyaz
kefenle sarıldı. Bu sırada bir komiser,orada görevli adli tıp
doçenti Dr.
Cahit Özen'in yanına yaklaşıp avucunda taşıdığı bir kâğıdı
gösterdi ve
şöyle dedi:"Bu kâğıdı,Atatürk'ün hemşiresi Makbule Hanım
gönderdi.Kefenin içine Atatürk'ün göğsü üstünekonmasını
istiyor."Doç.
Özen, kâğıda bir göz attı. Eski Türkçe bir şeyler yazılıydı.
"Böyle bir
kâğıdı Atatürk kabul etmez. Bize kızar, darılır" dedi.Komiser
kâğıdı
katlayıp cebine koydu ve uzaklaştı. Bütün işlemler bittikten
sonra
salonda bulunanlar naaşın iki yanından geçip hep bir ağızdan
besmele
çektiler ve cesedi yeni tabuta yerleştirdiler. Bu tabut da 15
yıl
içinde yattığı büyük gül ağacı tabutun içine konuldu. Üzeri
bayrakla
örtüldükten sonra kapağı kapatıldı.
Ve 10 Kasım sabahı, Ata'nın naaşı 15 yıl önce onu
Dolmabahçe'den Ankara'ya taşıyan top arabasına yerleştirilip son
durağı
olacak Anıtkabir'e taşındı. Artık ebediyen orada kalacaktı...
Atatürk'ün tabutu, Menderes'in huzurunda açılmıştı
Ata'nın 15 yıl Etnografya Müzesi'nde bekletilen naaşı,12
askerin
omuzları üzerinde oradan alınmış ve 136 asteğmenin çektiği bir
top
arabası ve matem marşı eşliğinde Anıtkabir'e taşınmıştı.Radyodan
naklen
yayımlanan o görkemli tören, en az 15 yıl önceki kadar
hüzünlüdür.Ancak
o törenden hemen önce yaşananlar, tarihçilerin pek ilgisini
çekmemiştir. Bilindiği gibi, Anıtkabir yapılana dek, Atatürk'ün
naaşının korunabilmesi için "tahnit" denilen bir işlem
yapılmıştı.
Gülhane Patolojik Anatomi profesörü Dr. Lütfi Aksu tarafından
gerçekleştirilen bu işlem sırasında naaşa, şırıngayla özel bir
formül
enjekte edilmiş ve üzerine formüllerin yapıştırıldığı iki küçük
ilaç
şişesi, Ata'nın koltuk altlarına yerleştirilmişti. Bu işlem
sayesinde
Ata'nın naaşı da -diyelim bugün Lenin'in mozolesinde olduğu gibi
-
öldüğü günkü haliyle korunabilirdi. Ancak ıslam dini, ölünün
defnini
şart koştuğundan,geçici tahnitin bozulması şarttı.
Nakilden önce, bu işlem için bir komite kuruldu. O
komite,törenden bir gün önce, Başbakan Adnan Menderes'in
huzurunda
Atatürk'ün tabutunun açılmasını kararlaştırdı.Tabut açılınca
tahnit
bozulacak ve ceset çürümeye başlayacaktı.Bir başka deyişle
Atatürk'ün
(mumyalanmış gibi) korunmuş naaşını son görenler, o törene
katılanlar
olacaktı. Atatürk'le ilgili belgesel çalışmaları sırasında o
törene
katılanların bir kısmıyla konuşmuştuk.Bu yazıda yer alan
bilgilerin bir
kısmı o tanıklıklara, önemli bir bölümü ise değerli Atatürk
araştırmacısı Prof. Dr. Utkan Kocatürk'ün, Prof.Dr. Kamile Şevki
Mutlu
ile yaptığı sohbetten aktardıklarına dayanıyor.
Ata'nın yarım asır önceki son yolculuğu, sanırım bu
ayrıntılarla
daha da ilginç bir boyut kazanıyor.

Atatürk'ü son görenler anlatıyor:

'Yüzünde iki günlük sakal vardı'

Osman Ersoy ve Halide ıntepe, 10 Kasım 1953'te
Etnografya
Müzesi'nde asistan olarak çalışıyorlardı. O yüzden 50 yıl önceki
o
töreni ve tabutun içindeki Atatürk'ü son kez görme fırsatı
buldular.
ızlenimlerini şöyle anlattılar:
• OSMAN ERSOY: "Sağlığında görmemiştim Atatürk'ü... Korkunç
heyecanlıydım. Biz çalışanlar, asistanlar, memurlar sıra ile
katafalka
çıktık. Oldukça sararmış ve küçülmüş bir çehre... 1 - 2 günlük
sakalı
vardı. Kaşları fevkalade iyi şekilde fark ediliyordu."

' Gözleri aralıktı'

• HALıDE ıNTEPE: "Tabut kapanmadan en son gittim baktım.
Başı yana
doğru eğikti. Yüzü hiç bozulmamıştı. Azıcık sakalları çıkmıştı.
Hani
insan hasret giderek ölürse, gözleri aralık kalırmış ya, öyle
aralıktı
gözleri... Ama bir ölü yüzü yoktu. Uyuyor gibiydi."


alıntı
 
1881-1908

19 Mayıs 1881 - Ali Rıza Efendi ile Zübeyde Hanım'ın "MUSTAFA" adını verdikleri çocukları, Selanik Kasımiye Mahallesi, Islahane Caddesi'ndeki evde, bugün müze olarak kullanılan iki katlı pembe evde dünyaya geldi.

1888-1893 - Mustafa çok kısa bir süre Mahalle Okulu'nda okuduktan sonra, modern eğitim yapan Şemsi Efendi ılkokulu'nu bitirdi. Babası ölünce, annesiyle dayısının çalıştığı çiftliğe gitti. Orada tarla bekledi, daha sonra annesiyle Selanik'te oturan teyzesinin yanına döndü. Burada kısa bir süre Mülkiye Hazırlık Okulu'na devam etti.

1893 - Küçük Mustafa, Selanik Askeri Okulu'na (rüştiye'ye) girdi. Sınıfta aynı adı taşıyan Matematik Öğretmeni Mustafa, sınıf birincisi olan küçük Mustafa'nın adını "Mustafa Kemal" olarak değiştirdi.

1906 - Mustafa Kemal, Manastır Askeri Okulu'na (idadiye) girdi.

13 Mart 1899 - Mustafa Kemal, ıstanbul'da Harp Okulu'na girdi.

10 Şubat 1902 - Mustafa Kemal, Harp Okulu'ndan mezun oldu. Kurmay Okulu'nda öğrenci iken tarihsel konulara ilgi duydu. Bu sıralarda kimi arkadaşlarıyla el yazısı bir dergi çıkardı.

11 Ocak 1905 - Mustafa Kemal, Harp Akademisi'nden Kurmay Yüzbaşı rütbesi ile mezun oldu. Merkezi Şam'da bulunan 5. ordu emrine verildi.

1906 - Mustafa Kemal, arkadaşlarıyla Şam'da "Vatan ve Hürriyet Cemiyeti'ni" kurdu.

1907 - Mustafa Kemal, gizlice Selânik'e giderek, bu cemiyetin orada bir şubesini açtı.



1909-1910

13 Nisan 1909 - Mustafa Kemal, Selanik'te bulunduğu sırada, ıstanbul'da, 31 Mart Olayı oldu. Mahmut Şevket Paşa komutasındaki Hareket Ordusu, Selanik'ten ıstanbul'a yürümeye başladı. Mustafa Kemal, bu ordunun kurmaybaşkanı idi.

22 Eylül 1909 - Mustafa Kemal, Selanik'te toplanan ıttihat ve Terakki Kongresi'ne katıldı. Burada yaptığı konuşmada: "Devletin iç ve dış tehlikelere karşı koyabilmesi için güçlü bir orduya ve partiye ihtiyacı bulunduğunu, fakat bunların ayn ayrı çalışması gerektiğini" söyledi. Bu görüşünden dolayı ittihatçılarla arası açıldı.



1910-1911

1910 - Mustafa Kemal, Arnavutluk isyanının bastırılmasında kurmay başkanı olarak görev yaptı. Aynı yıl içinde, Fransız ordularının manevralarını " izlemek üzere bir askerî heyetle Fransa'ya gitti.

13 Eylül 1911 - Mustafa Kemal, ıstanbul'daki Genelkurmay Karargâhı'nda görevlendirildi.

5 Ekim 1911 - Mustafa Kemal, Tobruk'ta ve Derne'de italyanlara karşı savunma savaşlarına katıldı.

27 Kasım 1911 - Mustafa Kemal, Trablusgarp'ta bulunduğu sırada
binbaşılığa terfi etti.



1912-1913

9 Ocak 1912 - Mustafa Kemal, Trablus-ıtalyan-Osmanlı Savaşı'nda Tobruk saldırısını başarıyla yürüttü.

8 Ekim 1912 - Mustafa Kemal, Balkan Savaşı'nın çıkması üzerine anavatana dönerek, Bolayır'da kurulan kolordunun harekât şubesi müdürlğüne getirildi.

25 Kasım 1912 - Mustafa Kemal, Çanakkale Boğazı Kuvayı Birlikleri Harekât Şubesi Müdürlüğü'ne atandı.

1913 - Mustafa Kemal, Kolordu Kurmay Başkanı olarak Edirne'nin kurtarılmasına katıldı.



1914-1915

1 Mart 1914 - Mustafa Kemal, yarbaylığa terfi etti.

2 Şubat 1915 - Mustafa Kemal Eceabat (Maydos)'ta bulunan 19. Tümen Komutanlığı'na atandı,

18 Mart 1915 - ıngiliz ve Fransızların büyük bir donanma ile Çanakkale Boğazı'nı zorlamaları üzerine. Mustafa Kemal, burada düşman birliklerini denize dökerek Çanakkale Deniz Zaferi'ni kazandı.

25 Nisan 1915 - Mustafa Kemal komutasındaki Türk birlikleri, Arıburnu'nda çıkarma yapan ingiliz ve Anzaklar'ın saldırılarını durdurdu.

1 Haziran 1915 - Mustafa Kemal, Albaylığa terfi etti.

8/9 Ağustos 1915 - Mustafa Kemal, Anafartalar Komutanlığı'na atandı. 10 Ağustos'ta düşmanı yenilgiye uğratü.

17 Ağustos 1915 - Mustafa Kemal, Kireçtepe Zaferi'ni
kazandı.

21 Ağustos 1915 - Mustafa Kemal, ikinci Anafartalar Zaferi'ni kazandı.

19 Aralık 1915- Düşmanlar sayısız ölü bırakarak, bir daha dönmemek üzere gittiler.



1916-1917

14 Ocak 1916 - Mustafa Kemal, Edirne'de bulunan 16.Kolordu Komutanlığı'na atandı.

1 Nisan 1916 - Mustafa Kemal, Tuğgeneralliğe terfi etti.

6/7 Ağustos 1916 - Mustafa Kemal. 7. Ordu Komutanı iken, 18 Martta 2. Ordu Komutanhğı'na getirildi.

5 Temmuz 1917 - Mustafa Kemal, 7. Ordu Komutanhğı'na atandı.

20 Eylül 1917 - Mustafa Kemal, 7. Ordu Komutanı iken memleketin ve ordunun durumunu açıklayan tarihsel bir rapor hazırladı.

15 Aralık 1917 - Mustafa Kemal, Veliaht Vahdettin'le Almanya'ya gönderildi.

5 Ocak 1918 - Mustafa Kemal, Almanya'dan geri döndü.

16 Ağustos 1918 - Mustafa Kemal, yeniden 7. Ordu Komutanhğı'na getirildi. Düşmana karşı Halep'in kuzeyinde bir savunma hattı kurdu.

26 Ekim 1918 - Halep yakınlarında düşman saldırısını durdurdu.

31 Ekim 1918 - Mustafa Kemal, Limon Fon Sanders'ten Yıldırım Orduları Komutanhğı'nı teslim aldı.

13 Kasım 1918 - Mustafa Kemal, ıstanbul'a döndü. 228

21 Kasım 1918 - Mustafa Kemal, Fethi Bey'le (Okyar) ıstanbul'da Mimber Gazetesi'ni çıkarttı.



1919

20 Nisan 1919 - Mustafa Kemal, 9. Ordu Müfettişliği'ne atandı.

30 Nisan 1919 - Mustafa Kemal, 9. Ordu Müfettişi olarak Anadolu'ya tayin edildi.

15 Mayıs 1919 - Mustafa Kemal, Vahdettin'le görüştü.

16 Mayıs 1919 - Mustafa Kemal, Bandırma Vapuru'yla ıstanbul'dan Samsun'a hareket etti.

19 Mayıs 1919 - Mustafa Kemal, Salı günü sabah saat sekizde Samsun'a çıktı.

28 Mayıs 1919 - Mustafa Kemal Paşa, Havza'da yayınla dığı genelge ile Kurtuluş Savaşı'm başlattı.

21/22 Haziran 1919 - Mustafa Kemal Paşa, Amasya'da millî mücadeleyi başlatan, "Amasya Genelgesi"ni yayınladı.

25 Haziran 1919 - Mustafa Kemal Paşa, Amasya'dan Sivas yoluyla Erzurum'a hareket etti.

3 Temmuz 1919 - Mustafa Kemal Paşa, "Doğu ılleri Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" toplantısına katılmak üzere Erzurum'a geldi.

8 Temmuz 1919 - Mustafa Kemal Paşa, çok sevdiği askerlik mesleğinden istifa etti. Türk ulusunun bir kişisi olarak vatanı ve ulusu kurtarmak için çalış malara başladığını açıkladı.

23 Temmuz 1919 - Mustafa Kemal Paşa, Erzurum Kongresi'nde, Temsil Heyeti Başkanlığı'na seçildi. Bu toplantıda, "Misak-ı Millî Kararları" kabul edildi.

4 Eylül 1919 - Mustafa Kemal Paşa, Sivas Kongresi Başkanlığı'na seçildi.

11 Eylül 1919 - Mustafa Kemal, Anadolu ve Rumeli Müdaffa-i Hukuk Cemiyeti Temsil Heyeti Başkanlığı'na seçildi.

12 Eylül 1919 - Mustafa Kemal, illere ve komutanlıklara, ıstanbul Hükümeti ile her türlü haberleşmenin kesildiğini bildirdi.

20/22 Ekim 1919 - Mustafa Kemal Paşa'nın Amasya'da ıstanbul Hükümeti temsilcileri ile görüştü ve Amasya Protokolü'nü imzaladı.

7 Kasım 1919 - Mustafa Kemal, Erzurum'dan milletvekili seçildi.

27 Aralık 1919 - Mustafa Kemal Paşa, Temsil Heyeti ile Sivas üzerinden Ankara'ya geldi.

28 Aralık 1919 - Mustafa Kemal Paşa'nın Ankara'lılarla yaptığı konuşmada: "Vatanı düşman istilâsından mutlaka kurtaracağız. Fakat vazifemiz bununla bitmeyecektir. Medenî milletler arasında yerimizi alacağız." diyordu.



1920

10 Ocak 1920 - "Hâkimiyet-i Milliye" Gazetesi Ankara'da kuruldu.

12 Ocak 1920 - Meclis-i Mebusan ıstanbul'da toplandı.

28 Ocak 1920 - "Misak-ı Millî", Meclis-i Mebusan'ın ıstanbul'da yaptığı gizli toplantıda kabul edildi.

16 Mart 1920 - Mustafa Kemal Paşa, ıstanbul'un ıtilâf Devletleri tarafından işgalini. ıstanbul Hükümeti'ne ve bütün devletlere gönderdiği bir yazı ile protesto etti.

19 Mayıs 1920 - Mustafa Kemal Paşa, Anadolu'ya geçen Osmanlı milletvekillerine bir çağrıda bulunarak, olağanüstü yetkilere sahip ve ulusun gerçek iradesini temsil edecek bir meclisin Ankara'da toplanmasını istedi.

23 Nisan 1920 - Mustafa Kemal Paşa, Ankara'da Hacı Bayram Camii'nde kılınan Cuma namazından sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni açtı.

24 Nisan 1920 - Mustafa Kemal Paşa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına seçildi.

11 Mayıs 1920 - Mustafa Kemal Paşa, istanbul'da toplanan bir Divan-ı Harp tarafından idam cezasına varptınldı. Bu karar, 24 Nisan 1920 günü padişah tarafından onaylandı.

10 Ağustos 1920 - istanbul Hükümeti ile itilâf Devletleri arasında, Türkiye'yi parçalayan ve bağımsızlığımızı sona erdiren SEVR ANTLAŞMASI imzalandı.

13 Eylül 1920 - Halkçılık programı, Mustafa Kemal Paşa tarafından TBMM'sinde okundu.

29 Eylül 1920 - TBMM'si kuvvetleri, Sarıkamış'ı düşman istilâsından kurtardı.

30 Ekim 1920 - TBMM'si kuvvetleri, Kars'ı düşman işgalinden kurtardı.

8/9 Aralık 1920 - Ali Fuat (Cebesoy) Paşa, Moskova Büyükelçiliğine; Genelkurmay Başkanı ısmet Bey (ınönü) de Batı Cephesi Komutanlığı'na atandı.

2/3 Aralık 1920 - Türkiye-Ermenistan arasındaki sınırı çizen belge, TBMM'si ile Rusya arasında yapılan Gümrü Antlaşmasıyla tespit edildi.

5 Aralık 1920 - Mustafa Kemal Paşa, istanbul'dan gelen Osmanlı delgeleıi ile (izzet ve Salih Paşalar) Bilecik Tren fstasyonu'nda görüştü.

25 Aralık 1920 - Mustafa Kemal Paşa; "Hiçbir kimse, hiçbir neden ve sebeple Ankara'daki Hükümet'in bilgisi olmadan kuvvet toplamaya yetkili değildir, "bildirisini yayınladı.

29 Aralık 1920 - Kuva-i Seyyare Komutanı Çerkez Ethem ve arkadaşlarının ulusal otoriteye karşı oldukları anlaşıldı.

10 Ocak 1921 - Yunanlılarla yapılan Birinci inönü Savaşı'nda, Mustafa Kemal Paşa, inönü'ye çektiği bir telgrafta: "... Bu başarının kutsal topraklarımızı düşman istilâsından tamamiyle kurtaracak olan kesin zafere bir hayırlı başlangıç olmasını Allah'dan dilerim., "diyordu.

20 Ocak 1921 - Yeni Türk Devleti'nin ilk Anayasası kabul edildi.

12 Mart 1921 - Mehmet Akif'in yazdığı ıstiklâl Marşı, TBMM'si tarafından millî marş olarak kabul edildi.

16 Mart 1921 - TBMM'si ile Rusya arasında "Moskova Antlaşması" imzalandı.

1Nisan 1921 - Yunanlılara karşı ıkinci ınönü Zaferi kazanıldı. Mustafa Kemal Paşa, ismet ınönü'ye çektiği telgrafta: "Siz orada yalnız düşmanı değil, ulusun makûs talihini de yendiniz." diyordu.

10 Mayıs 1921 - Mustafa Kemal Paşa'nın önerisiyle, TBMM'sinde "Anadolu ve Rumeli Mûdafaa-i Hukuk Grubu" kuruldu; Mustafa Kemal, bu grubun
başkanlığına seçildi.

21 Haziran 1921 - Mustafa Kemal Paşa. Fransız elçisi F. Boullion ile Ankara'da görüştü.

5 Ağustos 1921 - TBMM'si tarafından-geniş yetkilere dayalı üç aylık süre ile Mustafa Kemal Paşa'ya Başkomutanlık yetkisi verildi. Bunun üzerine
kürsüye gelen Başkomutan Gazi Mustafa Kemal, yaptığı konuşmada şöyle diyordu: "Efendiler., düşmanı kesinlikle yeneceğimize dair olan güvenim bir dakika olsun sarsılmamıştır. Bu dakikada, bu gönül dolusu güvenimi, yüksek
heyetinize karşı, bütün millete karşı ve bütün âleme karşı ilân ederim".

23 Ağustos 1921 - Bu tarihte 22 gün ve 22 gece süren Sakarya Meydan Savaşı başladı. Başkomutan, or-duya yayınladığı bir emirde: "Müdafaa hattı yoktur; müdaffa sathı vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz." diyordu.

19 Eylül 1921 - Mustafa Kemal Paşa'ya TBMM tarafından "Mareşallik ve Gazi" unvanı verlidi.

20 Ekim 1921 - Fransa Hükümeti'nin Ankara Hükümeti'ni tanıması ve Fransa, Türkiye arasında Ankara Antlaşması'mn imzalanması.

5 Ocak 1922 - Fransızların çekilmesiyle Türk Ordusu'nun Adana'ya girişi.

26 Ağustos 1922 - Mustafa Kemal Paşa, Büyük Taarruz'u, Kocatepe'den saat 05.30'da topçu ateşiyle başlattı.

30 Ağustos 1922 - Mustafa Kemal Paşa, Dumlupınar'da Yunan ordusunu kesin yenilgiye uğrattı. Başkomutanlık Meydan Savaşı'nı kazandı.

30/31 Ağustos 1922 - Kütahya kurtuldu. Belediyeye Türk Bayrağı çekildi.
1 Eylül 1922 - Mustafa Kemal Paşa'nın Başkomutanlık emri: "Ordular! ılk hedefiniz Akdenizdir, ileri!"

2 Eylül 1922 - Yunan askeri birlikleri komutanı General Trikopis ile Digenis esir alındı. Ertesi günü Mustafa Kemal'in huzuruna getirildiler.

9 Eylül 1922 - Türk ordusu ızmir'e girdi. Türk Bayrağı Kadife Kale'ye çekildi.

10 Eylül 1922 - Başkomutan Gazi Mustafa Kemal ızmir'e geldi. Aynı gün Türk Ordusu, Bursa'yı düşmandan geri aldı.

3 Ekim 1922 - Mudanya Konferansı toplandı. Bu tarihte Batı Cephesi Komutanı ismet Paşa, ıngiltere delegesi General Harrington, Fransız delegesi General Charpy ile ıtalyan delegesi General Monbelli bir araya geldiler.

11 Ekim 1922 - Mudanya Ateşkesi imza edildi.

1 Kasım 1922 - Mustafa Kemal'in emriyle, TBMM'si tarafından saltanat kaldırıldı.

17 Kasım 1922 - Vahdettin, ıngiliz savaş gemisi Malaya ile ıstanbul'dan ayrıldı.

20 Kasım 1922 - Lozan'da barış görüşmelerinin başlaması.

25 Kasım 1922 - Edirne'deki düşman yönetiminin TBMM'si Hükümetine geçmesi.

26 Kasım 1922 - Çanakkale'deki yönetimin TBMM'si Hükümeti'ne geçmesi.

2 Aralık 1922 - Anadolu'daki yenilgileri nedeniyle Yunan hükümet üyeleri ile Yunan orduları başkomutanı Hacıanesti Atina'da idam edildi.



1923 - 1924

14 Ocak 1923 - Mustafa Kemal Paşa'nın annesi Zübeyde Hanım, ızmir'de öldü.

20 Ocak 1923 - Mustafa Kemal Paşa, Lâtife Hanım'la evlendi. 5 Ağustos 1925 günü boşanarak ayrıldılar.

4 Şubat 1923 - Lozan Konferansı, önemli görüş ayrılıkları nedeniyle kesildi.

17 Şubat 1923 - Mustafa Kemal Paşa'mn emriyle ızmir'de ik kez "Türkiye ıktisat Kongresi" toplandı.

23 Nisan 1923 - 4 Şubat'ta kesilen Lozan Konferansı'nın yeniden başlaması.

24 Temmuz 1923 - Lozan Barış Antlaşması imzalandı.

13 Ekim 1923 - Çıkarılan bir yasayla Ankara, Hükümet merkezi yapıldı.

.htm
 
29 Ekim 1923 - Anayasa değişikliği yapılarak Cumhuriyet ilân edildi. Gazi Mustafa Kemal, meclisin gizli oylamasında, oybirliği ile Cumhurbaşkanlığına seçildi.

3 Mart 1924 - Eğitimi birleştiren yasa kabul edildi. Halifelik kaldırıldı. Osmanlı hanedanı Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışına çıkartıldı.

20 Nisan 1924 - Yeni Anayasa (Teşkilât-ı Esasiye Kanunu) kabul edildi).



1925-1926

13 Şubat 1925 - Doğu'da Şeyh Sait isyanı başladı. 13 Mayıs 1925 tarihinde bu isyan kesin olarak bastırıldı.

27 Ağustos 1925 - Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal, şapka ile inebolu Türk Ocağı'na geldi. Kastamonu gezisi boyunca giysi yeniliği hakkında konferanslar verdi, toplantılar yaptı.

2 Eylül 1925 - Tekke, zaviye ve türbeler kapatıldı. Din görevlileri hakkında giysi değişikliği ile ilgili kararname çıkarıldı.

25 Kasım 1925 - Şapka Kanunu onaylanarak yürürlüğe girdi.

30 Kasım 1925 - Tekke, zaviye ve türbelerde çalışan kişilerin tüm unvanları bir yasa çıkartılarak yasaklandı.

26 Aralık 1925 - Bir yasa çıkartılarak uluslararası saat ve takvim kabul edildi.

17 Şubat 1926 - Medenî Kanun kabul edildi. Türk kadını medenî haklara kavuştu. Çok evlilik yasaklandı. Hukuk düzenimiz çağdaşlaştınldı.

20 Mayıs 1926 - ılkokul öğretmenleri hakkında yasa çıkartıldı.

5 Haziran 1926 - Türkiye, ingiltere ve Irak arasında, Türk-Irak sınırını belirten antlaşma imzalandı.

15/6 Haziran 1926 - Gazi Mustafa Kemal Paşa'ya izmir'de suikast düzenlendi. Eylemi düzenleyenler yakalanarak idam edildi. Bu üzücü olaydan sonra Gazi Mustafa Kemal, Türk Ulusu'na yayınladığı bir duyuruda şöyle diyordu: "Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak o lacaktır; fakat, Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır".

3 Ekim 1926 - Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal'in ilk heykeli, ıstanbul Sarayburnu'na dikildi.



1927- 1928

15/20 Ekim 1927 - Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Büyük Söylev'ini okudu.

1Kasım 1927 - Gazi Mustafa Kemal Paşa, ikinci kez Cumhurbaşkanı seçildi.

4 Kasım 1927 - Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa'nın ikinci heykeli, Ankara Etnografya Müzesi önüne dikildi.

28 Ekim 1927 - Türkiye'de ilk kez nüfus sayımı yapıldı. O tarihteki nüfusumuzun 13 milyon 650.000 olduğu belirlendi.

10 Nisan 1928 - Anayasa değişikliği yapılarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Lâik bir devlet haline getirildi.

24 Mayıs 1928 - Uluslararası rakamların kullanılmasıyla ilgili yasa çıkartıldı.

28 Mayıs 1928 - "Millet Mektepleri" açıldı. Türk vatandaşlığı yasası çıkartıldı.

1 Kasım 1928 - Yeni Türk Harfleri'nin kabul ve uygulanmasıyla ilgili yasa TBMM'si tarafından onaylanarak yürürlüğe girdi.



1929-1930-1931

5 Ocak 1929 - TBMM'sinden çıkartılan bir yasa ile Anadolu-Bağdat, Mersin, Tarsus, Adana demir yolları ile Haydarpaşa Limanı satın alındı.

3 Nisan 1930 - Menemen'de Cumhuriyete karşı ayaklanma yapıldı. Öğretmen yedeksubay Kubilây bu olayda şehit edildi.

12 Nisan 1931 - Atatürk'ün emriyle Türk Tarih Kurumu kuruldu.

15 Nisan 1931 - Gazi Mustafa Kemal, üçüncü kez Cumhurbaşkanı seçildi.

25 Ekim 1931 - Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal, Balkan Konferansı'nın Ankara'da yapılan kapanış toplantısında: "... Balkan milletleri kardeştir... . ınsanları mesut edeceğim diye onları birbirine boğazlatmak insanlık dışıdır", diyordu.



1932- 1933

12 Temmuz 1932 - Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal'in emriyle Türk Dil Kurumu kuruldu.

4 Ekim 1932 - Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal, Diyarbakır gazetesi sahibine verdiği bir demeçte: "Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, istanbullu, Trakyalı, Makedonyalı, hep bir ırkın evlâtları, hep aynı cevherin damarlarıdır", diyordu.

26 Ekim 1933 - Türk kadınlarına köy ihtiyar heyetlerine seçilme ve seçme hakkı tanındı.

29 Ekim 1933 - Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal, Cumhuriyetin onuncu yıl dönümü törenlerinde "ONUNCU YIL SÖYLEVl'ni okudu. Bu söylevinin bir
yerinde şöyle diyordu:".. Türklüğün unutulmuş büyük medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti bundan sonraki inkişafıyla, geleceğin yüksek medeniyet ufkundan yeni bir güneş gibi doğacaktır.. Ne mutlu Türk'üm diyene!"



1934- 1935

21 Haziran 1934 - Soyadı Yasası kabul edildi. Bütün Türk yurttaşlarının öz adından başka bir soyadı taşımaları zorunlu hale getirildi.

24 Kasım 1934 - Gazi Mustafa Kemal'e, TBMM'sinin çıkardığı bir yasa ile 'ATATÜRK' soyadı verildi.

3 Aralık 1934 - Hangi dinden olursa olsun, ülkemizde din adamlarının mâbet ve âyinler dışında dinsel giysi kullanmaları yasaklandı.

5 Aralık 1934 - Anayasa değişikliği yapılarak, Türk kadınlarına milletvekili seçme ve seçilme hakkı verildi.

14 Haziran 1935 - Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'nin kuruluş yasası mecliste onaylanarak kabul edildi.

11 Aralık 1935 - Atatürk, Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin kuruluş yıldönümü nedeniyle yapılan törene gönderdiği kutlama yazısında şöyle diyordu: "Yüksek Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur, işte parola budur!..."



1936- 1937

20 Temmuz 1936 - Montreux Boğazlar Sözleşmesi imzalandı. Boğazlar tamamiyle Türk egemenliğine geçti. Türk askeri, "gayri askeri" adı verilen yerlere girdi.

9 Ekim 1936 -Türk Hükümeti, Fransız Hükümeti'ne bir nota vererek Antakya ve ıskenderun sancağına bağımsızlık verilmesini istedi.

27 Ocak 1937 - Hatay'ın Bağımsızlığı, Milletler Cemiyeti tarafından kabul edildi.

5 Şubat 1937 - TBMM'sinin aldığı bir kararla, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na: "Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, lâiklik, devrimcilik" ilkeleri kondu.

9 Haziran 1937 - Ankara Tıp Fakültesi'nin kurulması için yasa çıkartıldı.

11 Haziran 1937 - Atatürk, Trabzon'dan, Cumhuriyet Hükümeti'ne, bütün çiftliklerini ve mallarını Türk Ulusuna bağışladığını bildirdi.

25 Ekim 1937 - ınönü Başbakanlıktan çekildi. Başbakanlığa Celâl Bayar atandı.

28/29 Ekim 1937 - Atatürk, son kez Ankara'da Cumhuriyet Bayramı törenlerine katıldı.



1938

14 Ocak 1938 - Türkiye, Irak, Iran, Afganistan arasında kurulan "Sâdâbat Paktı", TBMM'si tarafından onaylandı.

19 Mayıs 1938 - Atatürk, son kez 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı gösterilerini izledi. Rahatsız olmasına karşın Hatay sorunuyla ilgili güney gezisine çıktı.

20 Mayıs 1938 - Atatürk, Mersin'de askeri geçit törenini izledi.

24 Mayıs 1938 - Atatürk, Adana'da askeri geçit törenini izledi.

3 Temmuz 1938 - Antakya'da Türk ve Fransız askeri heyetleri arasında, Hatay'la ilgili bir antlaşma imzalandı.

4 Temmuz 1938 - Hatay bunalımı nedeniyle feshedilen Türk Fransız Dostluk Anlaşması Ankara'da yeniden imzalandı.

5 Temmuz 1938 - Türk askeri birlikleri, coşkun sevgi gösterileri içinde Hatay ve ıskenderun'a girdi. Anlaşmada öngörülen yerlerde göreve başladı.

2 Eylül 1938 - Hatay Millet Meclisi toplandı; Tayfun Sökmen'i Devlet Başkanı seçti.

7 Eylül 1938 - Hatay Millet Meclisi Başkanı A. Melek, Hükümet Programı'nı sunuşunda şöyle diyordu: ".. Programımızın ruhu ve esası KEMALiZM rejimi ve bütün icabatıdır.."

17 Ekim 1938 - Atatürk, yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak ilk komaya girdi.

29 Ekim 1938 - Atatürk'ün bulunamadığı Cumhuriyet Bayramı büyük bir üzüntü içinde kutlandı. Cumhuriyetin 15. yıl dönümü nedeniyle Atatürk'ün hasta yatağından Türk Ordusu'na yayınladığı son bildiride şöyle diyordu:
"... Zaferleri ve mazisi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman zaferle beraber medeniyet ışıklarını taşıyan Kahraman Türk Ordusu Türk vatanının ve Türklük dünyasının şan ve şerefini, iç ve dış her türlü tehlikelere karşı korumaktan iba-ret olan görevini her an yapmaya hazır ve amade olduğuna benim ve büyük milletimizin tam bir inan itimatlınız vardır".

8 Kasım 1938 - Atatürk'ün hastalığının ağırlaştığını bildiren bir rapor yeniden yayınlandı.

10 Kasım 1938 - Saat dokuzu beş geçe, Türk Ulusu'nun yetiştirdiği bu en büyük Türk, son nefesini vererek hayattan ayrıldı.

21 Kasım 1938 - Atamızın tabutu, geçici olarak Etnografya Müzesi'ne kondu.

10 Kasım 1953 - Atamızın tabutu, yapılan büyük bir törenle bugünkü Anıt-Kabre kaldırıldı.

kaynak: meb.gov.tr/belirligunler/10kasim/anasayfa
 

Yine 10 Kasım geliyor...
Saat 9.05'te sessizlikle bütünleşiyorsunuz, Siren seslerinin inadına bağırmalarına rağmen... Yine de sessizsiniz...
Lütfen bir 10 Kasım sabahı şöyle yüksek bir yere çıkın ve ayaklarınızın altındaki kenti bir gözleyin. Zamanın durduğuna tanıklık edeceksinizdir, evet, bu çok özel bir andır.
O sabah okula giden küçüklere bakın, ellerinde rengarenk kasımpatları göreceksinizdir. Ciçeğin boyutu elleri kadardır, ufacık elleriyle hazinelerini kavrarlar, son derece ciddidirler. Ata'larına saygıyla ve sevgiyle tüm dünyanın zenginliklerini içeren armağanlarını verirler.
Saat 9.05'te sessizsiniz, dünyanın keşmekeşliğine rağmen...
Tören alanlarında ellerinde baston olan dedeler göreceksinizdir, göğüslerindeki madalyalardan tanıyacaksınızdır onları. Ha, bir de başlarındaki kalpaklarından. Onlar ulu önder'le beraber savunmuşlardır vatanlarını, birlikte gericilik hareketlerini ve ülkenin parçalanmasını engellemişlerdir. Söylemeyi unutuyordum, gözlerindeki birkaç damla yaştan da tanırsınız onları...
Sessizsiniz, sessizlik boğuyor adamı... Kalın ve yağlı bir urgan gibi...
özlüyorsunuz mustafa kemal'i, görmemenize rağmen onun siluetini. Sanki boğazınızda bir şeyler düğümleniyor, bir anda haykırmak istiyorsunuz, zayıf bir ses geliyor gırtlağınızdan. Siluetin ne denli anlamsız, fikirlerinse ne denli önemli olduğunu fark ediyorsunuz...
Sessizliğin sesi kulaklarınızda büyüyor, yanınızdakinin sessizliğini kokluyorsunuz...
Özlem kokuyor...
Hafif de bir burukluk...
Ülkenizin dört bir yanı... Hakkari'den trakya'ya, kars'tan muğla'ya...
susuyor! Sessizlik onları boğuyor.
Niye ata'yı bu denli özlemle anıyorlar, niye ata'yı bu denli özlemle arıyorlar?
Niye bu denli özlüyorlar?
Aslında savaştan çıkmış, her tarafı yıkık bir ülkeden bahsediyoruz. Eğitim düzeyi yerlerde, okuma yazma oranı sadece %10 ve işin en kötü tarafı bu okuyan kısım da savaşta yok olmuş. istanbul tıp fakültesi'nin 1915'te mezunu yok, ki bir savaşta cepheye sürülecek en son kişiler doktorlardır. Varın yokluğu, çaresizliği siz anlayın. Sonra dağ gibi osmanlı borçları, halifelik, saltanat ve abd mandası isteyenler, eskiye bağlı kalmış, daha doğrusu kalmaya zorlanmış bir millet var elinizde. ve de jeopolitik coğrafyanızdan ötürü de korkunç önemlisiniz, etrafınızda akbabaların dolandığını rahatlıkla görebiliyorsunuz. Bu ana ait nasıl bir varlık özlenebilir ki?
Siren sesleri devam ediyor. Vapurlar, itfaiye araçları bir arada feryad figan...
Insanlar kuva-yı milliye ruhunu özlüyorlar. Yokluk içinde var olmayı, o dönemdeki gururlu, tüm dünyaya kafa tutan genç türkiye cumhuriyeti'ni özlüyorlar. Mustafa Kemal'in bütünleştirici etkisini, insanların ırklarını, dillerini ve dinlerini gözetmeksizin tek bir çatı altında tek yumruk olmasını özlüyorlar. Etraflarındaki bu yabancı, bozulmuş ve özgül olmayan ortamı görüp kendi benliklerini özlüyorlar.
Ve kendi benliklerini mustafa kemal'de buluyorlar.
Siren sesleri gittikçe azalıyor, kulaklara yine gürültüler akın ediyor...
Saat dokuzu altı geçiyor, Hayat“devam” ediyor. ,
ALINTIDIR.
 
Böyle bir lider ne yaşadı, ne de yaşayacak..
Bambaşka bir liderdi o..turkbayragi
Keşke tanıma imkanım olsaydı, keşke...
 
10kasim-siyah.gif
 
yazacak birşeyimiz ; söyleyecek cümlemiz olmadığından değil bu sessizlik...
emanetine gözümüz gibi bakacağımıza manasız bir koşuşturma da kafamız önümüzde 3 maymun oluşumuza duyduğumuz utançtan...
 
10 Kasım 1938... O gün binlerce yüz binlerce insan ayağa kalktı ve sen son yolculuğuna giderken son kez arkandan yürüdü. Küçücük çocuklar yetim kaldı, babasız kaldı. O yas günlerce aylarca sürdü, ağlamak nedir bilmeyen çocuklar ilk defa göz yaşı döktü. Adına şiirler türküler yazıldı. Dünyada ki hiç bir toplum, böyle yıkılmadı liderinin yokluğunda.

Sen öldün ya, binlercesi de o gün öldü. Herkes o zaman biliyordu, Türkiye liderini, vatanının kurtarıcısını kaybetmişti. İnsanlar mandanın himayenin ne demek olduğunu biliyorlardı, vatanı kaybetme korkusunun ne demek olduğunu, her gün sevdiklerini yitirmenin ne demek olduğunu, her gün düşman işgaliyle uyanmanın nasıl hissettirdiğini.. her gün savaşmanın ne demek olduğunu..

Sen olmasaydın "Türkiye" diye bir ülke olurmuydu ki? Bayrağımız, marşımız, sınırlarımız olurmuydu ki? Milletimiz olurmuydu?

OLMAZDI..

kim bilir hangi ülkenin himayesinde çoktan eriyip bitmiştik...

Bugün 10 Kasım 2009
şimdi artık insanların vatanı toprağı var, ayakları yere sağlam basabiliyor ya.. unuttular o günleri.. çünkü onlar vatanı kazanma mücadelesini, kurtuluş savaşı mücadelesini bilmiyorlar yada unuttular...

seni anlamak bir yana, tek bir günde bile anmıyorlar...

Ne olur kalk,
Uyan artık..
Gel ve gör..
Sen imkansızı başarmıştın..
Sen mucizeler yaratmıştın..
Ne olur son bir kez,
Gel ve tut ellerimizden,
Kurtuluş savaşıydı,
Hani kurtulduğumuzu sandığımız..
Atam gel ve gör,
Biz hiç kurtulamadık..

Sana,
Ne borçları, ne ihanetleri, ne soygunları,
Ne de duymak istemeyeceğin,
Hiçbir şeyi anlatmayacağım,
Sadece gel,
Tut ellerimden,
Korkuyorum Atam..

Sana o “gururlu” Türk gencini anlatmak da istemem,
Hani o “onurlu”,
Hani o yarı yolda bırakmayan,
Hani o çok çalışan, çok bilen,
Seni yanıltmayan..yanıltmayacak olan..
Atam herkes bir başına..
Herkes kaçıp gidiyor, kimse kimseyi düşünmüyor..
Atam..
“İnsanlık” elden gidiyor,
Gel kurtar, birleştir kopmuş ellerimizi..
Tek bir insan yok,
İhtiyacım olduğunda gelsin sarılsın,
Gelsin de yanıltsın beni..
Tek bir insan yok,
Kendini değil de, bir bütünü düşünsün,
Tut ellerimden, korkuyorum Atam..

Tekrar, tekrar söyle Atam,
"Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır.
Bu satıh, bütün vatandır.
Vatanın her karış toprağı,
Vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz."
..Hatırlat onlara Atam,
Gel ve gör ne olur,
Sen imkansızı başarmıştın..
Sen mucizeler yaratmıştın..
Ne olur son bir kez,
Gel ve tut ellerimizden,
Korkuyorum Atam, çok korkuyorum..

turkbayragi turkbayragi turkbayragi
 
flamingo aglattı yazın beni...keşke gelebilse benim kahramanım keşkeeesenağlamasenağlama
 
Ben sizle çok sevdiğim içimi burkan bir yaşanmış hikayeyi paylaşmak istiyorum:

Sene 1938, 10 Kasım... ıstanbul Üniversitesi’nde saat 9’u 5 geçenin meşum haberi duyulmuş... Bir Alman profesör var, hukuk fakültesinde, o da duymuş, şaşırmış. Derse girsin mi, girmesin mi bir türlü karar veremiyor. O sırada aklına rektöre müracaat etmek gelir. Kalkar, yanına gider. Aralarında şu konuşma geçer:

“Efendim, mütereddidim. Acaba ne yapsam?”

“Sizde böyle büyük bir adam ölünce ne yaparlarsa, onu yapın.”

ışte o zaman Alman profesör kollarını iki yana sarkıtarak “Bizde bu kadar büyük bir adam ölmedi ki” der.

mirmirmirmir
 
tekstilci paylaşım için cok tesekkürler bu hikayeyi bilmiyordum...keşke bugün bu büyük adamın kıymeti bilinse keşkeesenağlama
 
Ben sizle çok sevdiğim içimi burkan bir yaşanmış hikayeyi paylaşmak istiyorum:

Sene 1938, 10 Kasım... İstanbul Üniversitesi’nde saat 9’u 5 geçenin meşum haberi duyulmuş... Bir Alman profesör var, hukuk fakültesinde, o da duymuş, şaşırmış. Derse girsin mi, girmesin mi bir türlü karar veremiyor. O sırada aklına rektöre müracaat etmek gelir. Kalkar, yanına gider. Aralarında şu konuşma geçer:

“Efendim, mütereddidim. Acaba ne yapsam?”

“Sizde böyle büyük bir adam ölünce ne yaparlarsa, onu yapın.”

İşte o zaman Alman profesör kollarını iki yana sarkıtarak “Bizde bu kadar büyük bir adam ölmedi ki” der.

mirmirmirmir

ben de duymamıştım... gerçekten güzelmiş....
 
Evet arkadaşlar, ben ATAM'IN hikayelerini çok okuduğum için bu hikayeye ayrı değer veririm...
Beğendiğinize sevindim.
Almanlar bile Onun kıymetini anladı bazıları ise (Türkiye'den) direniyor...
 
Ben sizle çok sevdiğim içimi burkan bir yaşanmış hikayeyi paylaşmak istiyorum:

Sene 1938, 10 Kasım... İstanbul Üniversitesi’nde saat 9’u 5 geçenin meşum haberi duyulmuş... Bir Alman profesör var, hukuk fakültesinde, o da duymuş, şaşırmış. Derse girsin mi, girmesin mi bir türlü karar veremiyor. O sırada aklına rektöre müracaat etmek gelir. Kalkar, yanına gider. Aralarında şu konuşma geçer:

“Efendim, mütereddidim. Acaba ne yapsam?”

“Sizde böyle büyük bir adam ölünce ne yaparlarsa, onu yapın.”

İşte o zaman Alman profesör kollarını iki yana sarkıtarak “Bizde bu kadar büyük bir adam ölmedi ki” der.

mirmirmirmir

canım güzel bi hikaye gerçekten dünyada Atatürk gibi bi lider daha yok
 
Şu an mecliste konuşan milletvekilimiz dedi ki:

"Farkı sabah anladım. Radyoyu açtım ve deniyorduki: 'keyifli sabahlar diyerek müzik yayınımıza başlıyoruz' Eskiden 10 Kasımda kimse keyif almaz dı ki.. kimseye keyifli sabahlar nasıl diyesin..."

çok doğru...
 
X