• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

Zafer Bayramı'na Yolculuk ...

canndann

Popüler Üye
Kayıtlı Üye
22 Nisan 2012
1.604
167
103
Bursa

Merhaba arkadaşlar.

Tarih henüz 30 Ağustos'u göstermiyor, farkındayım.

Ancak; Şu cennet vatanın bir karışı var mıdır ki - üzerinde Atalarımızın " yüzbinlerce ve akıllara hayallere sığmayacak" gerçek destanlar yazdıracak bir hikayesi ve " Onları, o günleri anmamız gereken bir gün" olmasın ...

Hal böyle olunca; Onları sadece "bir veya bir kaç günlük tören ve anmalarla sınırlı tutmak" büyük haksızlık olacağı gibi, aynı zamanda gerek "o günleri tam manasıyla anlayıp - anlamlandırabilmek, doğru değerlendirebilmek bakımından" gerekse "içinde bulunduğumuz zamanlar ve yarınlarımız için sorumluluklarımızı olabildiğince idrak edip yerine getirebilmemiz bakımından" bizlerde büyük eksikliklere neden olmakta ve öyle olmaya devam edecektir, kanaatindeyim.

Bu nedenle; Hepinizin zaten fazlasıyla bilip ehemmiyet verdiğinizi düşünüyor olmama rağmen, asıl kendime sürekli hatırlatmaya çalıştığım bazı şeylerin bir kısmını sizlerle de paylaşabilmek ve birlikte hatırlayabilmek, birlikte hissedebilmek adına, burada da yer vermek istedim. Daha doğrusu, bunu kendimce bir görev olarak düşündüm aynı zamanda...


Mustafa Kemal Atatürk'ün tüm çabalarına ve tüm diplomatik girişimlerine rağmen, (Milli Hükümet'in aslında sadece yeniden kan dökülmesine mani olmak adına ve barış adına yaptığı son teşebbüsler de İngiliz devlet adamları tarafından yanlış değerlendirilmiş, Türk Ordusunun zayıf durumda olduğuna hükmedilmişti.) hiç bir şekilde ülkemiz lehine ve milli menfaatlerimize dair en ufak bir sonuç alınamamış olmasının ardından, 26 Ağustos 1922' de fiilen başlayan "Büyük Taarruz" la ilgili olarak, öncesindeki en önemli günler içindeyiz şu günlerde...


Şimdiden, Zafer Bayramımız kutlu olsun...


Ancak; yine Büyük Taarruz'dan tam bir yıl önce bugün, 23 Ağustos 1921 de başlayan "büyük zaferin temellerini atan ve asıl başlangıcı olan bir büyük muharebe daha var ki O' da tabii ki Sakarya Meydan Muharebesi...


(Buraya kadar doğaçlama oldu, buradan sonra da bir kısmı aynı şekilde olacak belki. Olabildiğince kaynak gösterilebilecek şekilde paylaşımlar yapmaktan yana olsam da - burada yer vermek istediklerimin bir kısmı da yine aynı şekilde ve "muhtelif zamanlarda sadece kendim için oluşturduğum dosyalarımdan" olabilir. Bütünün içinde alıntı olan bazı yerlerindeki bilgilerin kaynaklarını ne yazık ki eklememişim kimilerine. Çok fazla olmasalar da "Alıntıları belirtemeyeceklerim için" bu konuda emeği olanlardan özür dilediğimi ve sizlerin de hoşgörünüze sığındığımı da önemle bilmenizi isterim.)

Bu vatan uğrunda şehit olmuş, gazi olmuş, bu vatana emeği geçmiş tüm şehitlerimize, "Değerli insan, Cumhuriyetimizin kurucusu büyük önder Başkomutan, büyük devlet adamı Mustafa Kemal Atatürk" başta olmak üzere tüm geçmişlerimize ve "Bayramlarda anaları - babaları - ağbeyleri - ablaları - hısım akrabası kınalı kuzulara el öptürmek için, yavruları babalarının ellerini öpmek için, eşleri dostları bayramlaşabilmek için şehitliklere akın eden, hayatlarına kalleşçe son verilen tüm, tüm vatan evlatlarımıza Allah rahmet eylesin, toprakları bol, mekanları cennet olsun inşallah.

Hepsine saygılar ve şükranlar...

Hepimiz, hepsine çok şey borçluyuz ve hakları mümkün değil ödenemez ...


 


Kaburga kemiğinin kırılmış olmasına rağmen, sargısına, acısına ve doktorların tüm ısrarlarına karşın, 25 Ağustos’ta göğsündeki sargısını ve acısını gizleyerek Mangaldağında birlikleri ziyaret edip askerlere moral veren, bizzat askerlerin yanında olan Büyük Komutan Mustafa Kemal Atatürk’ün kaza gününü şöyle anlatıyor, o zamanlar 10 yaşlarında olan (Polatlı İnler Köyünden) İzzet Karayel.


- Atatürk emir verdi. Köyün bütün davarları, sığırları, develeri. Çok mal vardı bu köyde, belki 50 bin mal vardı. Köy çok zengin idi. “Bu malı orduya verin, ordu yesin. Eğer ki Yunan buraları teslim alırsa Yunan’ın askeri yemesin. Bizim asker yesin. Biz savaşı kazanırsak malınızı, bir çöp, bir iğne kaybolmaz, malınızı geri veririz. Zaten biz savaşı kaybedersek - mal da gider, bütün memleket de- gider. Atatürk böyle deyince gitti.

Atatürk her tarafa bakınca geri döndüler, iki kişiydiler. Arkadaşı, Paşa mıdır? Veyahut Albay mıdır? Orayı bilmiyorum, yalnız arkadaşı var ıdı. Biraber tepeden inince, tepe biraz dik idi, at Atatürk’ün atı böyle ön ayaklarınlan böyle kaydı, arka ayaklar da kaydı, at böyle biraz düşecekti, at kendini doğrulttu ama Atatürk düştü. Arkadaşı hemen Atatürk’ün kolundan tuttu kaldırdı tekrar ata bindirdi ikisi beraber köy meydanlığına geldiler. Caminin önünde bütün ahali toplandı, efendim ihtiyarlar toplandı, hiç kimse köyde kalmadı. Orayı böyle çevirdiler, Atatürk böyle ortada kaldı. Kimi dedi ki kaburgası yarılmış, ordaki cerrahlar bilirler, kimi dedi kırıldı, bilemediler.


Eskişehir'den Yakup Satar ise (Kurtuluş Savaşı Gazisi)

- “Atatürk’ün askerleri hepsi çoluk çocuk.”

Bir şeyden haberleri yok çocukların, kimi görürsek, azcık eli silah tutanı “hadi bakalım al şu silahı eline silah veriyoruz, veriyoruz ama çocuk bir şeyden haberi yok ki.”

diye anlatıyor, ekleyeceğim videonun bir bölümünde.


İşte böyle daha nice halleri olan "sayfalara, yayınlara sığamayacak kadar büyük bir muharebe ve destanlardan" biri Sakarya Meydan Muharebesi.


Artık, taktik geri çekilmeyi de sona erdiren bir muharebe aynı zamanda...

<em><span style="font-family: arial"><font size="2">[video=youtube;83VT1mb-JHQ]http://www.youtube.com/watch?v=83VT1mb-JHQ[/video]



 
Son düzenleme:
[TABLE="class: grid, width: 500, align: left"]
[TR]
[TD][/TD]
[TD="align: center"]Subay[/TD]
[TD="align: center"]Er[/TD]
[TD="align: center"]Makineli Tüfek[/TD]
[TD="align: center"]Tüfek[/TD]
[TD]Kılıç[/TD]
[TD]Top[/TD]
[TD="align: center"]3 Tonluk Kamyon[/TD]
[TD="align: center"]1 Tonluk Kamyon[/TD]
[TD]Uçak[/TD]
[/TR]
[TR]
[TD]Türk Kuvvetleri[/TD]
[TD]5.401[/TD]
[TD="align: right"]96,326[/TD]
[TD="align: right"]825[/TD]
[TD]54.572[/TD]
[TD]1.309[/TD]
[TD]196[/TD]
[TD]-----[/TD]
[TD]-----[/TD]
[TD="align: center"]2[/TD]
[/TR]
[TR]
[TD]Yunan Kuvvetleri[/TD]
[TD]3.780[/TD]
[TD="align: right"]120.000[/TD]
[TD="align: right"]2.768[/TD]
[TD]57.000[/TD]
[TD]1.350[/TD]
[TD]386[/TD]
[TD="align: center"]600[/TD]
[TD="align: center"]240[/TD]
[TD="align: center"]18[/TD]
[/TR]
[/TABLE]



Sakarya Meydan Muharebesi sonunda Türk ordusunun zayiatı;

5713 şehit, 18.480 yaralı, 828 esir ve 14.268 kayıp olmak üzere toplam 49.289'dur.


Yunan ordusunun zayiatı ise;

3758 ölü, 18.955 yaralı, 354 kayıp olmak üzere toplam 23.007'dir.


Sakarya Meydan Muharebesinde çok fazla subay kaybı olduğu için bu Muharebeye “Subay Muharebesi” adı da verilmiştir.

ATATÜRK’de bu muharebe için “Sakarya Melhame-i Kübrası” yani kan gölü, kan deryası demiştir.


"Askeri ve Siyasal Sonuçları" bakımından da son derece önemli bir muharebedir.

Genelkurmay Başkanlığı Resmi Kurumsal İnternet Sitesidir - Anasayfa - Turkish General Staff Official Web Site - Main Page


Sakarya Muharebesi sonuçlarından biri olan ve şartlar gereği ödün verilmek zorunda kalan Hatay için "Benim namus meselemdir." diyen ve ebediyete intikalinden çok kısa bir süre öncesine kadar yıllarca bu meselenin peşini bırakmayan Mustafa Kemal Atatürk, bu konudaki kararlılığından asla vazgeçmemiş, taviz vermemiş ve bu uğurda büyük mücadele vermiştir.


"Ben toprak büyütme delisi değilim; barış bozma alışkanlığım yoktur. Ancak antlaşmaya dayalı olan hakkımızın isteyicisiyim. Onu almasam edemem...

Büyük Meclisin kürsüsünden milletime söz verdim: Hatay'ı alacağım...

Milletim benim dediğime inanır. Sözümü yerine getiremezsem onun huzuruna çıkamam. Yerimde kalamam. Ben şimdiye kadar yenilmedim. Yenilemem; Yenilirsem bir dakika yaşayamam.

Bunu bilerek ve sözümü mutlaka yerine getireceğimi düşünerek benim dostluğumu lütfen bildiriniz ve doğrulayınız, Ekselans Ambasadör "bu uğruna hayatımı dahi vereceğim kararımı" hükümetinize bildiriniz..."


Mustafa Kemal Atatürk

http://turkoloji.cu.edu.tr/ATATURK/...danayi_ziyareti_hatay_anavatana_katilmasi.pdf
 
[video=youtube;BRJ1Ej5NlpU]http://www.youtube.com/watch?v=BRJ1Ej5NlpU[/video]


Not : Görüntülerin eklenme tarihi 2012 yılı olduğu için, şu andaki mevcut durumunu bilemiyorum.

Kendisi şu anda yurt dışında olan yakın bir arkadaşım döndüğünde, haber bekleyeceğim bu konuda...

Eğer söz konusu eksiklikler giderilmiş veya olması gerektiği derecede ehemmiyet gösterilmiş ise gereksiz bir başvuru olmasın düşüncesiyle ve etik olmayacağı için konu hakkında bir vatandaş olarak henüz hiç bir yere müracaat etmiş değilim.

Son durum hakkında bilgisi olan arkadaşlarımız varsa, buradan bilgi paylaşımında bulundukları taktirde hepimiz bilgilenmiş olabiliriz.

(Tam olarak bir neticeye ulaştığımda, konuyla ilgili gelişmeleri buradan paylaşacağım yine...)
 

Merhaba arkadaşlar.

Tarih henüz 30 Ağustos'u göstermiyor, farkındayım.

Ancak; Şu cennet vatanın bir karışı var mıdır ki - üzerinde Atalarımızın " yüzbinlerce ve akıllara hayallere sığmayacak" gerçek destanlar yazdıracak bir hikayesi ve " Onları, o günleri anmamız gereken bir gün" olmasın ...

Hal böyle olunca; Onları sadece "bir veya bir kaç günlük tören ve anmalarla sınırlı tutmak" büyük haksızlık olacağı gibi, aynı zamanda gerek "o günleri tam manasıyla anlayıp - anlamlandırabilmek, doğru değerlendirebilmek bakımından" gerekse "içinde bulunduğumuz zamanlar ve yarınlarımız için sorumluluklarımızı olabildiğince idrak edip yerine getirebilmemiz bakımından" bizlerde büyük eksikliklere neden olmakta ve öyle olmaya devam edecektir, kanaatindeyim.

Bu nedenle; Hepinizin zaten fazlasıyla bilip ehemmiyet verdiğinizi düşünüyor olmama rağmen, asıl kendime sürekli hatırlatmaya çalıştığım bazı şeylerin bir kısmını sizlerle de paylaşabilmek ve birlikte hatırlayabilmek, birlikte hissedebilmek adına, burada da yer vermek istedim. Daha doğrusu, bunu kendimce bir görev olarak düşündüm aynı zamanda...


Mustafa Kemal Atatürk'ün tüm çabalarına ve tüm diplomatik girişimlerine rağmen, (Milli Hükümet'in aslında sadece yeniden kan dökülmesine mani olmak adına ve barış adına yaptığı son teşebbüsler de İngiliz devlet adamları tarafından yanlış değerlendirilmiş, Türk Ordusunun zayıf durumda olduğuna hükmedilmişti.) hiç bir şekilde ülkemiz lehine ve milli menfaatlerimize dair en ufak bir sonuç alınamamış olmasının ardından, 26 Ağustos 1922' de fiilen başlayan "Büyük Taarruz" la ilgili olarak, öncesindeki en önemli günler içindeyiz şu günlerde...


Şimdiden, Zafer Bayramımız kutlu olsun...


Ancak; yine Büyük Taarruz'dan tam bir yıl önce bugün, 23 Ağustos 1921 de başlayan "büyük zaferin temellerini atan ve asıl başlangıcı olan bir büyük muharebe daha var ki O' da tabii ki Sakarya Meydan Muharebesi...


(Buraya kadar doğaçlama oldu, buradan sonra da bir kısmı aynı şekilde olacak belki. Olabildiğince kaynak gösterilebilecek şekilde paylaşımlar yapmaktan yana olsam da - burada yer vermek istediklerimin bir kısmı da yine aynı şekilde ve "muhtelif zamanlarda sadece kendim için oluşturduğum dosyalarımdan" olabilir. Bütünün içinde alıntı olan bazı yerlerindeki bilgilerin kaynaklarını ne yazık ki eklememişim kimilerine. Çok fazla olmasalar da "Alıntıları belirtemeyeceklerim için" bu konuda emeği olanlardan özür dilediğimi ve sizlerin de hoşgörünüze sığındığımı da önemle bilmenizi isterim.)

Bu vatan uğrunda şehit olmuş, gazi olmuş, bu vatana emeği geçmiş tüm şehitlerimize, "Değerli insan, Cumhuriyetimizin kurucusu büyük önder Başkomutan, büyük devlet adamı Mustafa Kemal Atatürk" başta olmak üzere tüm geçmişlerimize ve "Bayramlarda anaları - babaları - ağbeyleri - ablaları - hısım akrabası kınalı kuzulara el öptürmek için, yavruları babalarının ellerini öpmek için, eşleri dostları bayramlaşabilmek için şehitliklere akın eden, hayatlarına kalleşçe son verilen tüm, tüm vatan evlatlarımıza Allah rahmet eylesin, toprakları bol, mekanları cennet olsun inşallah.

Hepsine saygılar ve şükranlar...

Hepimiz, hepsine çok şey borçluyuz ve hakları mümkün değil ödenemez ...



Emeğinize sağlık,her kelimesine katılıyorum :72: :72: :72:

Bir detay aklıma geldi...

Uluslararası ilişkilerde ve tarihte tesadüf yoktur. Bunu çok çok iyi bilen Atamızın Büyük Taarruzu 26 Ağustos'ta başlatması da tesadüf değildir... Anadolu kapılarının Türklere açılması ve Anadolu'nun Türk yurdu olmasının ispatı 1071 Malazgirt Zaferi de 26 Ağustos tarihlidir.

Bu şekilde Dünyaya, Anadolu'nun Türklerin olduğunu ve atamayacaklarını bir kez daha göstermiştir.

Saygıyla anıyorum :42: :72: :72: :72: :72:
 
Son düzenleme:

Tarih : 22 Haziran 1919

Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır...

M.Kemal Atatürk


Türk Ulusu'nu ''Ulusal bağımsızlık ve ulusal egemenlik savaşına çağıran'' bir ulusal uyanış alarmı...

Ulusal egemenliğe dayanan tam bağımsız Türkiye Cumhuriyetinin temellerini oluşturan ilk kuruluş belgesi Amasya Genelgesi ...
 

Amasya Tamimi'nin İmzalanması


Saraydüzü Mevkii'ndeki 5. Kafkas Fırkası'nın karargahı olan Saraydüzü Kışlası&#8217;nda AMASYA TAMİMİ&#8217;nin görüşülmesine başlanıldı.

20. Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa ve Hamidiye Kahramanı olarak tanınan eski Bahriye Nâzırı Hüseyin Rauf Bey, 3.Kolordu Komutanı Refet Bey, Kurmay Yarbay Arif Bey, İzmit Eski Sancak Beyi İbrahim Süreyya Bey, Yüzbaşı Osman Nuri, Tufan Bey, Yedek Teğmen Recep Zühtü, Efganlı, Teğmen Abdurrahman, Maliye Müfettişi Arif Bey, Erzurum 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa, Yıldırım Kıt&#8217;atı Müfettişi Mersinli Cemal Paşa, Edirne&#8217;de 1. Kolordu Komutanı Cafer Tayyar Bey&#8217;inde telgraf vasıtası ile katıldıkları görüşmeler 21 Haziran günü başladı.

22 Haziran sabahına kadar devam eden görüşmelerden çok önemli kararlar ortaya çıktı. Bugün, bütün dünyaya vatanın bütünlüğünün ve milletin istiklâlinin yüksek sesle duyurulduğu bir gün oldu.


&#8220;Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.&#8221;


İşte bu cümle, alınan bütün kararların özeti ve bağımsızlığa giden yolun başıdır.


1- Vatanın tamamı, milletin istiklâli tehlikededir. Hükümet merkezi İtilaf Devletleri'nin etkisi ve denetimi altında bulunduğundan, sahip olduğu sorumluluğun gereklerini yerine getirememektedir. Bu durum, milletimizi adı var, kendi yok durumuna düşürüyor.

"Milletin istiklâlini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır." Milletin durumunu ve davranışını göz önünde bulundurarak haklarını dünyaya duyurmak için her türlü etki ve denetimden uzak bir milli heyetin varlığı gerekmektedir. Bunun için her taraftan vuku bulan teklif ve milli istek üzerine Anadolu&#8217;nun en güvenilir yeri olan Sivas&#8217;ta milli bir kongrenin süratle toplanması kararlaştırılmıştır. Bunun için, bütün illerin her livasından parti ayrılıkları dikkate alınmaksızın muktedir ve milletin güvenini kazanmış üçer kişinin olabildiğince çabuk yetiştirmek üzere hemen yola çıkarılması gerekmektedir. Her ihtimale karşı bunun bir milli sır hâlinde tutularak ve delegelerin gereken yerlere kimliklerini gizleyerek gelmeleri,

2- Doğu vilâyetleri nâmına 10 Temmuz&#8217;da Erzurum&#8217;da toplanması gereken kongre için sözü geçen vilâyetlerin Müdafaa-i Hukuk ve Reddi İlhak Cemiyetleri&#8217;nden seçilmiş üyeler zaten Erzurum&#8217;a doğru yola çıkarılmışlardır. O vakte kadar diğer vilâyetlerimizin temsilcileri de Sivas&#8217;a geleceklerinden Erzurum Kongresi&#8217;nin üyeleri belirlenecek zamanda umumi toplantıya katılmak üzere Sivas&#8217;a hareket edecektir.

3- Yukarıdaki esaslara göre, temsilciler Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyetleri ve belediye başkanları tarafından ve çeşitli suretlerde seçileceklerdir.

4- Bu esasların uygulanmasına 3. Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa, Eski Bahriye Nâzırı Rauf Bey, 15. Kolordu Kumandanı Kâzım Karabekir Paşa, 13. Kolordu Kumandan Vekili Miralay Cevad bey, 3. Kolordu Kumandanı Miralay Refet Bey, Samsun Mutasarrıfı Hâmit Bey, 2. Ordu Müfettişi Cemal Paşa, 12. Kolordu Kumandanı Miralay Selahattin Bey, 25.Kolordu Kumandanı Ali Fuat paşa, Bursa&#8217;da 17. Kolordu Kumandan Vekili Miralay Bekir Sami Bey,, Edirne&#8217;de Kolordu Kumandanı Cafer Tayyar Bey ve diğer bazı sivil ve askeri önemli kişiler tarafından çalışılacaktır. Bundan başka eski sadrazam Müşir Ahmed İzzet Paşa, Nâfıa Nâzırı Ferit Bey, âyan üyesinden Ahmed Rıza Bey gibi kişilerden fikir ve düşünceler alınacaktır.

5- Reddi İlhak ve Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyetlerinin verecekleri telgrafların telgrafhânelerce kabul edilmeyerek çekilmesi Posta ve Telgraf Müdüriyet-i Umumiyesi&#8217;nden bildirilmiştir. Bu husus kesin şekilde reddedilerek her ne şekilde olursa olsun serbestçe yazışmaların sağlanması için gösterilerde bulunarak yazışmalar sağlanacak ve bunlar elde edilinceye kadar gösterilere devam edilecektir.

6- Askeri ve sivil kuruluşlar hiçbir suretle terk ve başkasına verilmeyecektir. Vatanın herhangi bir tarafına yeniden yapılacak düşman işgâl hareketleri bütün orduyu ilgilendirecek ve meydana gelen duruma göre memleketin savunmasına birlikte girişilecektir. Bu sebeple komutanlar derhal birbirini haberdâr edeceklerdir. Silah ve savaş malzemesi kesinlikle elden çıkarılmayacaktır.


Not: T.C. Amasya Valiliği web sayfasından alıntıdır.

 
Son düzenleme:


Kütahya-Eskişehir Muharebeleri

Türk-Yunan Cephesi Parçası

Tarih
10 – 24 Temmuz 1921

Bölge
Kütahya - Eskişehir

Sonuç
Yunan kuvvetlerinin galibiyeti


Taraflar
Yunanistan - TBMM Hükümeti Ordusu

Kumandanlar
General Papulas Tuğgeneral İsmet Paşa

Yunan – Batı Cephesi

1. İnönü – 2. İnönü – Kütahya-Eskişehir – Sakarya – Büyük
Taarruz Kütahya - Eskişehir Muharebeleri, 10 Temmuz 1921 ile 24 Temmuz 1921 tarihleri arasında Yunanistan ile Ankara hükûmeti ordusu arasında gerçekleşen muharebe.


Muharebeyi kaybeden Ankara hükûmeti kuvvetleri Sakarya Nehri’nin doğusuna çekilmek zorunda kaldı.



Yunanlılar,

Aslıhanlar ve Dumlupınar Muharebeleri ile Kütahya-Eskişehir Muharebeleri arasındaki üç aylık zaman içinde, Anadolu’daki kuvvetlerini 11 tümene çıkartarak daha da güçlenmiş bir durumda 10 Temmuz 1921&#8242;de Bursa-Eskişehir; Bursa-Tavşanlı-Kütahya; Uşak-Dumlupınar-Seyitgazi istikametlerinde üç ayrı koldan taarruza geçtiler.



1, 3, 4 ve 12 nci Gruplar ile bir Mürettep Kolordu olmak üzere; 20 tümen ve 4 süvari tümeninden oluşan Türk Kuvvetleri ise

İnönü-Kütahya-Döğer mevzilerinde savunma için tertiplenmişlerdi.



Türk Ordusu’nun imha edilmesini ve Afyon, Eskişehir, Kütahya gibi stratejik noktaların işgalini amaçlayan Yunanlılar; İnönü ve Kütahya tahkim edilmiş mevzilerine çatmak yerine, zayıf kuvvetlerle tutulmuş olan Türk Kuvvetlerini güney kanattan kuşatmak üzere harekata başladılar.



I ve II nci İnönü Muharebelerinin aksine, Bursa bölgesi’nde hareketsiz görünen Yunan Ordusu, Afyon cephesin’de başlangıçta 12 nci, müteakiben de 2 nci Türk Kolorduları bölgesine taarruza geçti. Afyon’u işgal eden ve 12 nci Kolorduya büyük zayiat verdirerek Afyon doğusuna çekilmeye zorlayan Yunanlılar, müteakiben taarruzlarını Altıntaş-Seyitgazi istikametinde yoğunlaştırdılar.

15 Temmuz 1921&#8242;de 4. Tümen komutanı Yrb. Mehmet Nâzım Bey Yumruçal’da şehit oldu.


Yunan birlikleri 17 Temmuz’da İsmet Paşa (İnönü) komutasındaki Garp Cephesi kuvvetlerini yenilgiye uğratarak Kütahya’yı ele geçirdiler.

Aynı gün cepheye gelerek Garp Cephesindeki TBMM kuvvetlerinin kuşatma tehdidi altına girdiğini gören Mustafa Kemal Paşa (Atatürk) çekilmesini emretmek zorunda kaldı:

Batı Cephesi birlikleri önce süratle Eskişehir-Seyitgazi hattına, daha sonra da Sakarya Nehri doğusuna ricat edecekti.


Komutayı ise, o zamana kadar Garp Cephesinin başında olan İsmet Paşa yerine bizzat kendisi ve Fevzi Paşa (Çakmak) ele alacaktı.

Askerliğin gereği bunu gerektiriyordu ve süratle yerine getirilmeliydi. 19 Temmuz günü Eskişehir de düşünce, 5&#8242;nci Süvari Grubu ve 1&#8242;nci Gruba bağlı Türk birlikleri Sakarya Nehrinin doğusuna çekildi.

TBMM Reisi ve Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, 3 Ağustos 1921&#8242;de Tuğgeneral İsmet Paşa’yı Genelkurmay Başkanlığı görevinden azlederek, aynı zamanda Başbakan ve Milli Savunma Bakanı da olan Orgeneral Fevzi Paşa’yı bu vazifeyle de görevlendirdi.


Hatırı sayılır büyüklükte ülke topraklarının Yunanlılara terk edilmesi anlamına gelen bu durum Yunanlıları ümitlendirirken, TBMM’de tedirginlik yaratmıştı.

Bundan sonra Atatürk, Başkomutan olarak ordunun başına geçerken meclisin ordu ile ilgili yetkilerini meclis oylaması sonucu kendisinde toplayarak “Tekalif-i Milliye” emirlerini çıkarttı.

Arkasından da tarihte o ana kadar benzeri görülmemiş bir savaş biçimi olan, Türk milletinin “Topyekün Savaş”ını başlattı.


Kütahya-Eskişehir muharebelerinde iki önemli durum dikkati çekmektedir.

Birincisi;

Yunan Bursa grubunun geç harekata başlaması sebebiyle Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa’nın birliklerin kullanılmasında tereddüte düşmesi neticesi ortaya çıkan yenilgidir.

İkincisi ise; birliklerin yaya olmaları sebebiyle iç hat manevrasının sağladığı avantajlardan istifade edilememesidir.


 
Back