- 3 Aralık 2006
- 3.073
- 132
- 63
yaşamı hep ana başlıklarıyla yaşamışız
Dudaklarında ıslanan türkülerle sevdim seni. Dudaklarından taşan yosun kokusu nefesine vurgun sevdim seni. Aslında seni hayallerimde buldum da sevdim. Radyoda eski türküler çalarken, ben herşeyin eskimişliğiyle sevdim seni.
Hayallerime sığmadın bir süre sonra. Seni yaşamın en olağan yerinde aradım. Yanıbaşımda. Nasıl ısındı içim nasıl üşüdü. Yaşamın zıtlıklarıyla sarıldım sana. Yanlış olan hayallerim ve umutlarım değildi. Yanlış olan senin olmamandı. Sen yoktun ve ben biraz da olmamanı sevdim. Olmadığın kadar büyüdün içimde. Büyüdükçe ulaşılmazımdın. Ulaşamadıkça yürek sızımdın. Ben yürek sızımı sevdim. Tam da sevişip dururken bir sızıyla, ağlayan çocuklar dizildi boylu boyunca yoluma. Sevilerin ne kadar sahte olduğu geçti aklımdan. Yaşamın acı dolu bekleyişlerinde tükenirken çocuklar, bir aşk nasıl olur da masum kalabilirdi. Bir sevi ağrısı nasıl olur da en ön koltukta seyir eylerdi yaşamı. Kızdım kendime. Kızgınlıklarımla çoğaldı düşünceler.
Ne kadar kimsesiz, terkedilmiş acı varsa gelsin yaslansın diye. Yetmedi duvar, kısa geldi. Meğer geride unutulmuş, terkedilmiş ne çok ağrı varmış. taşıyamayan bırakıp gitmiş, bırakıp gitmiş.
Saraylar gezinmeye başladı rüyalarımda. Her saray çocuk gözlerimde yalnız, delikanlı gözlerimde heybetli, yaşlı gözlerimde terkedilmişti. Her saray biraz gözlerimdi. Saray mı benim rüyalarımın süsüydü ben mi sarayın feodal yalnızlığının süsüydüm, anlayamadım.
Çocuklar tekrar tekrar geldiler. Herbiri ayrı güzellikte, güneşin kızgın elleriyle geldi. Herbiri aynı yakarışta, gecenin yalnız gözleriyle geldi. Herbiri dargın, dizleri parçalanmış bir çocuklukla geldi. Herbiri geldi, herbiri şımarmak için sıcak bir boşluk aradı. Herbiri ağladı, hepsine yetemedim, ben ağladım. Anladım ki yetememek acıtır insanın en insan yerini. Anladım ki ağlamak için öyle büyük nedenlere gerek yoktu.
Kentin kıyılarına gece konan evler rüyalarımı süsledi sonra. Her ev köylü gözlerimde olağan, kentli gözümde sorun, insan gözümde çaresizlikti. Her ev biraz gözlerimdi. Evler mi yaşamımın bir yanıydı yaşamım mı evlerin ortak paydasıydı. Anlıyordum ama anlatamıyordum.
Ellerimde mühürlü güzellikler vardı. Biliyordum. Ellerimde yumru yumru saklanan bir yaşam. Sıkılmış bir yumrukla yaşamak nasıl zordur bilemezsiniz. Özenle sakladığınız temiz bir yarın vardır. Korkarsınız ellerinizi açmaya. Düşürmek vardır yorgun avuç içlerinin teriyle yıkanmış yalın bir sevgiyi. Kaybetmek vardır yılların özenle büyüttüğü sahipsiz bir aşkı.
Gelenler, geçer gider artık. Kalanlarla yaşanır bir süre daha. Her giden biraz eksiltir bizi, azalanla yetinilir. Boşluklar büyür, derinleşir. Gidenin sıcaklığı varsa büyüyen boşluklarda, kim gelirse gelsin yer edinemez. Sıcak olan bir yeri ısıtamazsınız asla.
Sonra kızlar büyüdü ve kadınlara dönüştü. Geri geldiler rüyalarıma ve hayatıma. Eskisi gibi değildi hiçbirşey. Ben değişmiştim, yaşam ilerlemiş, onlar büyümüştü. Ne o eski sevi sızıları ne o eski çocuklar ne o saraylar ne o evler... Herşey değişti. Gözlerimde artık ömrün son demini huzura zorlayacak bir yakarışla sarıldım yaşama.
Sonra mı ne oldu. Henüz bitmedi herşey. Uzun zamandır inatlaşıyoruz yaşamla. Öğrendiğim şeyleri derlemekle geçiyor gecelerim. Öğrendiklerimi sıralıyorum, uzadıkça uzuyor liste. Her başlığın alt başlıklarını belirliyorum sonra. Ama alt başlıklar ortaya çıktıkça bilgisizliğimin farkına varıyorum. Şaşırıyorum.
Sanırım yaşamı hep ana başlıklarıyla yaşamışız. Geçip gitmiş çoğu şey. Kaçırdığımız ne çok şey varmış.
Öğrendiklerimi derliyorum gecelerin uzunluğuna inat. Liste uzadıkça bildiklerim kısalıyor. Kıyısının olup olmadığını dahi bilmediğim bir denizde, inadına yüzüyorum.
(alıntı)