- 28 Şubat 2007
- 842
- 7
- 55
İnsan aslında bir yarımdan ibaret ve bu yarım öyle birşey ki ne istersen onunla bütün olabiliyorsun. Bazen mesleğinle, bazense hoşuna giden bir meşgaleyle. Ama sevdiğini kaybedersen, aşık olduğun hayatının en güzel en mutluluk verici kişisini yitirdiğinde tam anlamıyla yarım kalıyorsun. Hiç bir renk eskisi kadar canlı hiç bir ses eskisi kadar net gelmiyor sana. Her gördüğünü hayal, her duyduğun sesi “Onun” zannediyorsun. Biliyorsun belkide hiçbir zaman sana seslenmeyecek, yada görünmeyecek ama yine de bekliyorsun. Gelmeyecek olanı beklemenin en acı, en anlamsız şey olduğunu bile bile bekliyorsun. Rüyalarında bile sana gelmiyor ama yinede kızmıyor, kızamıyor, sadece bekliyorsun. Sonunu düşünmüyor, gelirse ne olur, gelmezse ne olur diye çizelgeler yapmadan bomboş bakışlarla yollarını gözlüyorsun. Özlem öyle bir noktaya geliyor ki; o geldiğinde, özlem bittiğinde sanki yaşayamazmışsın gibi geliyor.
Geceleri uykuların kaçıyor. Aslında ne uyanık oluyorsun nede uyuyorsun. O’nun unutamadığın hayali doluyor gecene. Yarı hayal, yarı gerçek O’nu düşünüyorsun. Uykunun sersemliğine aşkın sersemliğini katıyor kah rüya gibi kah gerçek gibi geldiğini tahayyül ediyorsun. Bir anda gözlerin açılıyor sanki uyanmışçasına etrafa boş bakışlar fırlatıyorsun. Arıyorsun ama O yok. Sonradan hatırlıyor ve anlıyorsun ki olmayacak. Kalkıp yerinden bir sigara yakıyorsun. Çektiğin her nefeste içine doluyor hasretin kokusu. Gözlerin doluyor duvardaki resimlerine bakarken, için burkuluyor. Sana ait birşeyler göç ediyor içinden, yerine O’na ait birşeyler yerleşiyor. Pencereden dışarısını seyre dalıyorsun, pencerelerde ışıklar yanmıyor, uyuyor insanlar diyorsun. Gecenin ıssızlığı daha bir yalnız hissettiriyor sana kendini. Acaba O’da uyuyor mu? Elbette diyorsun ardından. Sen aşıksın o değil. Onun için sen bir insansın, herhangi biri, senin için o bir melek. Apar topar sırtına birşeyler geçirip düşüyorsun gecenin karanlığında yollara. Evinin etrafından geçip bastığı kaldırım taşlarına ayaklarını basmak bile yetiyor bazen. Penceresine bakıp ışığın yanmadığını görmek bile tuhaf bir rahatlık veriyor sana. Anlamsız işler yapıyorsun, ama sebebi sende, aşk sende, mazur görüyorsun kendini.
Bir araba geçiyor yanından kısa bir an bir müzik sesi işitiyorsun. Dengen kayboluyor bir kaldırıma yığılıyorsun sessizce, alnını silip mırıldanıyorsun... “Yalancı şahidimdir ay benim...” Turuncu bir tişört görüyorsun uzakta birinde, çubuk kraker yiyen bir çocuk geçiyor önünden hatırlıyorsun aslında hiç unutamadığını. Oturup bir yerlere bir çay istiyorsun tek şekerli, yanında da peynirli bir tost, tıpkı onun gibi. Dalıyorsun, uzaklara derin derin bakıyorsun. Sonra gözlerini kısıp karşıdaki tabelada ne yazdığını okumaya çalışıyorsun. Arasıra tişörtünü tutup çekiştiriyorsun serinlemek için. Garsonun masanın üzerine bıraktığı adisyonla oynuyorsun köşelerini kıvırarak. Beraber sabahı karşıladığınız parktaki banka oturup etrafı seyrediyorsun. Hemen karşındaki çam ağaçları bile eskisi kadar canlı değil artık. Bir satıcı geçiyor önünden, ardından da genç bir kadın. Farkında değilsin sanki. Sen her yüzde onu görüyor, her harekette maziye dönüyorsun. Unutamıyorsun, unutmuyorsun.
alinti
Geceleri uykuların kaçıyor. Aslında ne uyanık oluyorsun nede uyuyorsun. O’nun unutamadığın hayali doluyor gecene. Yarı hayal, yarı gerçek O’nu düşünüyorsun. Uykunun sersemliğine aşkın sersemliğini katıyor kah rüya gibi kah gerçek gibi geldiğini tahayyül ediyorsun. Bir anda gözlerin açılıyor sanki uyanmışçasına etrafa boş bakışlar fırlatıyorsun. Arıyorsun ama O yok. Sonradan hatırlıyor ve anlıyorsun ki olmayacak. Kalkıp yerinden bir sigara yakıyorsun. Çektiğin her nefeste içine doluyor hasretin kokusu. Gözlerin doluyor duvardaki resimlerine bakarken, için burkuluyor. Sana ait birşeyler göç ediyor içinden, yerine O’na ait birşeyler yerleşiyor. Pencereden dışarısını seyre dalıyorsun, pencerelerde ışıklar yanmıyor, uyuyor insanlar diyorsun. Gecenin ıssızlığı daha bir yalnız hissettiriyor sana kendini. Acaba O’da uyuyor mu? Elbette diyorsun ardından. Sen aşıksın o değil. Onun için sen bir insansın, herhangi biri, senin için o bir melek. Apar topar sırtına birşeyler geçirip düşüyorsun gecenin karanlığında yollara. Evinin etrafından geçip bastığı kaldırım taşlarına ayaklarını basmak bile yetiyor bazen. Penceresine bakıp ışığın yanmadığını görmek bile tuhaf bir rahatlık veriyor sana. Anlamsız işler yapıyorsun, ama sebebi sende, aşk sende, mazur görüyorsun kendini.
Bir araba geçiyor yanından kısa bir an bir müzik sesi işitiyorsun. Dengen kayboluyor bir kaldırıma yığılıyorsun sessizce, alnını silip mırıldanıyorsun... “Yalancı şahidimdir ay benim...” Turuncu bir tişört görüyorsun uzakta birinde, çubuk kraker yiyen bir çocuk geçiyor önünden hatırlıyorsun aslında hiç unutamadığını. Oturup bir yerlere bir çay istiyorsun tek şekerli, yanında da peynirli bir tost, tıpkı onun gibi. Dalıyorsun, uzaklara derin derin bakıyorsun. Sonra gözlerini kısıp karşıdaki tabelada ne yazdığını okumaya çalışıyorsun. Arasıra tişörtünü tutup çekiştiriyorsun serinlemek için. Garsonun masanın üzerine bıraktığı adisyonla oynuyorsun köşelerini kıvırarak. Beraber sabahı karşıladığınız parktaki banka oturup etrafı seyrediyorsun. Hemen karşındaki çam ağaçları bile eskisi kadar canlı değil artık. Bir satıcı geçiyor önünden, ardından da genç bir kadın. Farkında değilsin sanki. Sen her yüzde onu görüyor, her harekette maziye dönüyorsun. Unutamıyorsun, unutmuyorsun.
alinti