Herkese merhabalar, iyi bayramlar. Bayram bana zehir olsa da, umarım herkesin sağlığı ve keyfi yerindedir.
Daha önce de bazı konular açmıştım, toksik ilişkilerimden bahsetmiştim.
En büyük toksikliğim, ailem sanırım…
Instagramda bayramda toplu aile fotoğrafları, yemekleri, kahvaltıları gördüğümde artık gözlerim doluyor. Benim hiç böyle bir ortamım olmadı…
30 yaşındayım, çekirdek ailemle (annem ve babam, kardeşim yok) yaşıyorum, kendi işimin sahibiyim ve annemle babam işimin yoğunluğu dolayısıyla bana yardım etmek için her zaman işyerimdeler. Babam 2020’de emekli oldu, emeklilikten sonra hayatı kaydı resmen. Hala emekliliğe adapte olamadığını düşünüyorum. Önceden çalışırken akşamdan akşama birbirimizi gördüğümüzde çatışmalar çok daha az olurdu. Emeklilikten sonra bir de benim işim dolayısıyla iyice yapış yapış biraraya gelince işler içinden çıkılmaz bir hal aldı.
Zaten annemle başından beri iyi gitmeyen (hatta rezalet) bir evlilikleri var. Kaç kere boşanma noktasına gelindi, ben varım diye vazgeçildi (bunun doğru mu yanlış mı olduğunu hala çözemedim; çünkü annem boşansa ve beni yanına alıp baba evine dönse, muhtemelen orada hayatımız başka türlü zehir olurdu. Galiba kötünün iyisini tercih etti annem)
Annemin ve babamın aileleriyle ilişki yıllardır kopuk. Babamın ailesiyle zaten görüşmüyorum, annemin ailesine de küçükken yaz tatillerinde giderdim, artık onu da yapmıyorum. Kocaman dünyada ben ve annemle babamın bitmek bilmeyen iğrenç evliliğinin çatışmaları, öylece kalakaldık…
Annem okb hastası (bilmeyenler için takıntı bozukluğu) ve kronik depresif. Önce dedemin, sonra da babamın hayatı zehir etmeleri sonucu bu hale geldi diye düşünüyorum. Sürekli bir yeri ağrır, sürekli bir sağlık sorunu olur. Babamsa bu sağlık sorunlarına asla tahammül etmez; annemi üzerine ilgi çekmeye çalışan bir ruh hastası olarak tanımlar (Az önce bu cümleyi bizzat babamdan duydum, yüreğim paramparça oldu). Sonra da babama patladım, bir sürü şey söyledim. Babamın her zamanki tepkisi “Ben geberip gideyim, kurtulun; bunu mu istiyorsun” oldu. Annem başka odaya gitti, ben de ağlayarak kendi odama kapattım kendimi.
Bu ve buna benzer sahneler neredeyse her gün yaşanıyor bizde.
İşyerindeki çatışmalarımızdan hiç bahsetmiyorum bile…
Yalnızlık ve çaresizlik hissiyle her geçen gün biraz daha tükeniyorum; ruhen ve bedenen… Doğru düzgün bir arkadaş çevrem de yok… Kendi işimi kurdum; aman çalışayım, maddi olarak kendimi toparlayayım derken sosyal hayatım kalmadı. Hiç yok…
Öyle çaresizim ki…