Yakup Kadri Karaosmanoglu - Kiralık Konak

Elif

Onur Üyesi
Pro Üye
12 Temmuz 2006
35.026
30.401
60
Naim Efendiler bu yaz Kanlıca'ya taşınmadılar. Zamanlar artık eski zamanlar
değil, iki sene içinde pek çok adetler değişti. Kışın konaklarda, yazın
yalılarda oturan aileler gittikçe azalmaktadır. Hele, Mısırlıların
üşüşmelerinden sonra Boğaziçi'nde yalısı, köşkü olup da kiraya vermekten
sakınanlara ya çok zengin, ya çok hesapsız gözüyle bakılıyor. Naim Efendi ise,
ne çok zengin, ne çok hesapsızdır. Babasından kalmış bir serveti gençliğinden
beri oldukça büyük bir ihtimamla idare ve muhafaza ediyor. Kendisi, İkinci
Abdülhamit devri ricalinden olmakla beraber bu servete hiçbir şey ilave
etmedi. İlave edebilirdi, çünkü senelerce devletin yüksek mevkilerinde
bulundu. Gençliğinde babası gibi Mabeyni Humayun'a mensuptu, sonra birçok
defalar valiliklerde dolaştı. Şürayı Devlet azası, Rüsumat Müdiri Umumisi oldu
ve nihayet Defterihakani ve Evkaf nezaretlerine geçti. İnkılaptan iki sene
evveldi, dolaşık bir tevliyet (Mütevellilik) davası yüzünden istifasını
verdi ve günden güne bulanan hükümet işlerinde tiksinerek bir köşeye çekildi.

Bununla beraber hiçbir zaman kenara atılmış bir memur haline düşmedi, devrin
ricaliyle münasebette bulunur ve Muayede (Bayramlaşma) merasiminde hiç değilse
defteri mahsusa (Özel deftere) imzasını atmaya giderdi. Memuriyet hayatında
yakından gördüğü resmi ve gayrı resmi bütün pisliklere rağmen, devlete ve
devlet adamlarına karşı hala derin bir saygısı vardı. Naim Efendi o terbiyeli
kimselerdendir ki evliya, enbiya isimlerinin sonunda Radiyallahu anh demeyi
hiç unutmazlar ve Paşa kelimesini med (Uzatarak) ile telaffuz edip, mutlaka
hazretleri ile nihayetlendirirler. Bu gibi kimselerin başlıca fazileti,
itaat ve hürmettir. Bütün terbiye ve ahlak düsturları onlar için yalnız bu iki
kelimenin ifade ettiği manadan ibarettir. Bununla ,beraber, Naim Efendinin iki
esaslı fazileti daha vardı: Bir ana kadar müşfik ve bir dul kadın kadar
titizdi. Fakat, titizliği asla bir huysuzluk derecesine. varmazdı; bu, temiz
ruhunun ve temiz vücudunun maddi ve manevi pislikler önünde bir nevi
tiksinmesinden gelirdi. Göğüs üstünde bir yağ lekesi, bir kaba söz,
mübalatasız (Dikkatsiz) bir hareket, onu müsavi derecede kederlendiren
şeylerdendir; fakat, pek içli, pek nazik bir adam olduğu için, kederlendiğinin
kimse farkına varmazdı.

İstanbul'da iki devir oldu: Biri İstanbul'un; diğeri redingot devri...
Osmanlılar hiçbir zaman bu İstanbul'un devrindeki kadar zarif, temiz ve kibar
olmadılar. Tanzimatı Hayriye'nin en büyük eseri, İstanbulinli İstanbul
Efendisidir. Bu kıyafet dünyaya yeni bir insan tipi çıkardı ve Türkler bu
kıyafet içinde ilk defa olarak vahşi Asya ile haşin Avrupa'nın arasında gayet
hususi yeni bir millet gibi göründü. Yaşayış ve giyiniş itibariyle Şimal
kavimlerinden daha sade ve daha düşünceli olan bu millet, duyuş ve düşünüş
itibariyle Akdeniz kıyılarındaki medeniyetlerin bir hulasası şeklinde tecelli
ediyordu. Ağır kavuklu, alacalı, kesif Yeniçerilerin demir çarıklarının
çiğnediği bu toprakta hangi tohum, hangi hava bu çiçeği veriyordu? Zira, bu
beyaz pantolonlu, beyaz yelekli ve lüstrin kaloşlu Türkler, ince bir halattan
ibaret endamlariyle biraz evvelki boğum boğum adamlara hiç benzemiyorlardı.
Sultan Mecit devri ricalinin, Halet Efendi muasırlarının çocukları olduğuna
kim ihtimal verebilir? Bunlar, boyunlarından ipekli bir mendille boğulmuş
solgun benizleriyle onların cebir ve huşunetinden (Zorbalık ve sertliklerden
ürkmüş kimseler gibidirler. Hepsi de umumi işlerden çekinir, hiddetlerinde ve
hazlarında ölçülü, namuslu aile babaları ve kibar konak sahipleri idiler.

Link Silinmiştir.
 
X