Genç adam, gazete almak için yolunu uzatmış ve işe gitmek için ilk defa geldiği bir otobüs durağında beklemeye başlamıştı. Havada bir bahar kokusu içinde sebepsiz bir neşe ile şarkılar mırıldanıyordu.
Birden gözü, yeşil kazaklı, uzun saçlı kıza takılmıştı. Ne kadar güzel olduğunu düşündü. O anda genç kız gökyüzüne bakarken –aklından ne geçtiyse- tatlı tatlı gülümsemişti. Genç adam; “Gamzeleri ne çok yakışıyor, ne güzel gülümsüyor” dedi kendi kendine.
Güzel kız, gamzeli gülüşü ile gökyüzüne bakarken, genç adamın kendisine baktığını fark etti, utandı. Başını başka tarafa çevirdi. Fakat başını çevirirken, genç adamın da utanıp, telaşlandığını fark etmişti. “Bu devirde utangaç erkek ha!..” diye tekrar gülümsedi. Merak etmişti işte, dayanamadı, yavaşça bakışlarını delikanlıya çevirdi. Delikanlı, hâlâ utanmış vaziyette, başka taraflara bakmaya çalışıyordu. Bir genç kızı rahatsız etmiş hissediyordu kendini. Oysa genç kız, güzelliği nedeniyle çok rahatsız edilmiş ve kendisini bakışlarıyla dahi rahatsız etmeye çekinen bir delikanlıyla karşılaşmak çok hoşuna gitmişti.
Delikanlı yüzü kızarmış halde çekinerek tekrar kıza baktı, kız o harika gamzesiyle bu kez ona doğru gülümsüyordu. Ne olduğunu anlamadı, eli-ayağı dolaştı, elinden gazete yere düştü. Genç kızın, kendisine bakması daha da utandırmıştı.
Genç kız, bu gülümseyerek bakışı karşısında, delikanlının kendisiyle konuşmaya cesaret edebileceğini bile düşünmüştü ama delikanlının telaşlanıp, sakarlaşması içine, şefkatle karışık bir sevgi yayılmasına yol açtı. “Bu devirde utangaç, hatta kendisine gülümseyen bir kızı bile rahatsız etmeyen biri zor bulunur” diye düşündü.
Genç kız, elindeki gazeteyi elinden eline değiştirip duran delikanlıya doğru yürüdü, utangaç delikanlı fırça yiyeceğini düşünerek, kaderine razı beklemeye başladı. Genç kız delikanlıya gülümseyerek devam etti, gazeteciden delikanlının okuduğu gazetenin aynısından aldı.
Gazetenin üzerine bir şeyler yazdıktan sonra yine delikanlının yanından geçmeye çalıştı ama çarpıştılar. İkisinin de gazeteleri ellerinden düşmüştü. Asıl çarpan genç kız olduğu halde delikanlı özür dileyip duruyordu. Genç kız, telaşlı, sakar haldeki delikanlıdan önce davranıp gazeteleri yerden aldı ve sakinleştirmek ister gibi yumuşak bir sesle; “-Asıl ben özür dilerim, ben size çarptım.” diye gülümseyerek gazeteyi uzattı. Delikanlı hiçbir şey söyleyemedi, dili tutulmuştu sanki.
Genç kız duraktaki eski yerine geçti. Duraktaki diğer insanlar, iki genç arasında başlayan fırtınadan habersizce gelecek otobüsün yoluna bakıyordu sadece.
Genç adam, içinde büyük bir heyecanla kıpırdayıp duruyor, kendi kendine konuşuyordu; “-Ölüm mü var yahu, gidip konuşsam, tanışsam. Sanki o da bana gülümsedi gibi…” diye içi içini yiyordu. Cesaretini bir türlü toplayamıyordu.
Her iki gencin otobüsü aynı anda geldi, öndeki otobüse genç kız binip uzaklaşırken, yüzündeki gamzeli gülüş yerini hüzne bırakmıştı.
Genç adam da otobüsüne binmiş, kendini teselli ediyordu; “-Yarın cesaretimi toplayacağım, mutlaka konuşacağım” diye düşündü, içine güvenden kaynaklanan bir huzur ve gülümseyiş yayıldı.
Genç kız, yanlış otobüse binip yarı yolda indiği için ilk ve son defa geldiği durağa ağlamaklı gözlerle baktı. “-Beni beğenseydi, en azından peşimden bu otobüse gelirdi” bakışlarını, delikanlının başka yola sapan otobüsüne çevirdi. “-Neyse, en azından telefonumu yazdığım gazete ile onunkini değiştirmem iyi oldu.” Gülümsedi; “-Beğendi beni, bakışları yalan söylemez, beğendi beni, gazeteye yazdığım telefonumu görünce mutlaka arayacak”. Gülümsemesi yine gamzelerle süslenerek düşündü; “-İmza olarak –duraktaki kız- yazmam iyi mi oldu acaba”.
Delikanlı, genç kızın uzaklaşan otobüsünü köşeden kaybolana kadar izledi, “-Yarın mutlaka.. mutlaka konuşacağım” dedi. Otobüsten indiğinde gazeteyi oturduğu yerde unuttuğunu fark etti ama gazete filan umrunda değildi, gamzeli bir gülüş gözlerinden gitmiyor, başka bir şey düşünemiyordu zaten…
Birden gözü, yeşil kazaklı, uzun saçlı kıza takılmıştı. Ne kadar güzel olduğunu düşündü. O anda genç kız gökyüzüne bakarken –aklından ne geçtiyse- tatlı tatlı gülümsemişti. Genç adam; “Gamzeleri ne çok yakışıyor, ne güzel gülümsüyor” dedi kendi kendine.
Güzel kız, gamzeli gülüşü ile gökyüzüne bakarken, genç adamın kendisine baktığını fark etti, utandı. Başını başka tarafa çevirdi. Fakat başını çevirirken, genç adamın da utanıp, telaşlandığını fark etmişti. “Bu devirde utangaç erkek ha!..” diye tekrar gülümsedi. Merak etmişti işte, dayanamadı, yavaşça bakışlarını delikanlıya çevirdi. Delikanlı, hâlâ utanmış vaziyette, başka taraflara bakmaya çalışıyordu. Bir genç kızı rahatsız etmiş hissediyordu kendini. Oysa genç kız, güzelliği nedeniyle çok rahatsız edilmiş ve kendisini bakışlarıyla dahi rahatsız etmeye çekinen bir delikanlıyla karşılaşmak çok hoşuna gitmişti.
Delikanlı yüzü kızarmış halde çekinerek tekrar kıza baktı, kız o harika gamzesiyle bu kez ona doğru gülümsüyordu. Ne olduğunu anlamadı, eli-ayağı dolaştı, elinden gazete yere düştü. Genç kızın, kendisine bakması daha da utandırmıştı.
Genç kız, bu gülümseyerek bakışı karşısında, delikanlının kendisiyle konuşmaya cesaret edebileceğini bile düşünmüştü ama delikanlının telaşlanıp, sakarlaşması içine, şefkatle karışık bir sevgi yayılmasına yol açtı. “Bu devirde utangaç, hatta kendisine gülümseyen bir kızı bile rahatsız etmeyen biri zor bulunur” diye düşündü.
Genç kız, elindeki gazeteyi elinden eline değiştirip duran delikanlıya doğru yürüdü, utangaç delikanlı fırça yiyeceğini düşünerek, kaderine razı beklemeye başladı. Genç kız delikanlıya gülümseyerek devam etti, gazeteciden delikanlının okuduğu gazetenin aynısından aldı.
Gazetenin üzerine bir şeyler yazdıktan sonra yine delikanlının yanından geçmeye çalıştı ama çarpıştılar. İkisinin de gazeteleri ellerinden düşmüştü. Asıl çarpan genç kız olduğu halde delikanlı özür dileyip duruyordu. Genç kız, telaşlı, sakar haldeki delikanlıdan önce davranıp gazeteleri yerden aldı ve sakinleştirmek ister gibi yumuşak bir sesle; “-Asıl ben özür dilerim, ben size çarptım.” diye gülümseyerek gazeteyi uzattı. Delikanlı hiçbir şey söyleyemedi, dili tutulmuştu sanki.
Genç kız duraktaki eski yerine geçti. Duraktaki diğer insanlar, iki genç arasında başlayan fırtınadan habersizce gelecek otobüsün yoluna bakıyordu sadece.
Genç adam, içinde büyük bir heyecanla kıpırdayıp duruyor, kendi kendine konuşuyordu; “-Ölüm mü var yahu, gidip konuşsam, tanışsam. Sanki o da bana gülümsedi gibi…” diye içi içini yiyordu. Cesaretini bir türlü toplayamıyordu.
Her iki gencin otobüsü aynı anda geldi, öndeki otobüse genç kız binip uzaklaşırken, yüzündeki gamzeli gülüş yerini hüzne bırakmıştı.
Genç adam da otobüsüne binmiş, kendini teselli ediyordu; “-Yarın cesaretimi toplayacağım, mutlaka konuşacağım” diye düşündü, içine güvenden kaynaklanan bir huzur ve gülümseyiş yayıldı.
Genç kız, yanlış otobüse binip yarı yolda indiği için ilk ve son defa geldiği durağa ağlamaklı gözlerle baktı. “-Beni beğenseydi, en azından peşimden bu otobüse gelirdi” bakışlarını, delikanlının başka yola sapan otobüsüne çevirdi. “-Neyse, en azından telefonumu yazdığım gazete ile onunkini değiştirmem iyi oldu.” Gülümsedi; “-Beğendi beni, bakışları yalan söylemez, beğendi beni, gazeteye yazdığım telefonumu görünce mutlaka arayacak”. Gülümsemesi yine gamzelerle süslenerek düşündü; “-İmza olarak –duraktaki kız- yazmam iyi mi oldu acaba”.
Delikanlı, genç kızın uzaklaşan otobüsünü köşeden kaybolana kadar izledi, “-Yarın mutlaka.. mutlaka konuşacağım” dedi. Otobüsten indiğinde gazeteyi oturduğu yerde unuttuğunu fark etti ama gazete filan umrunda değildi, gamzeli bir gülüş gözlerinden gitmiyor, başka bir şey düşünemiyordu zaten…