Sezer...
Yedi yıl geçti.
Sormanın zamanıdır...
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in çocuklarının ismini bilen var mı?
Efendim? Duyamadım...
Mesela, " Sezer'in kızı Ebru" diye başlayan bir cümle kursam, kaçınız itiraz edebilir, Ebru değil de, Betül diye?
Veya " oğlu Tarık" desem...
Var mı doğrusunu bilen?
Çalışıyorlar mutlaka...
Ne iş yapıyorlar?
Babaları cumhurbaşkanı yahu...
VIP'e girerken gören?
Genişletelim soruyu...
Hayali ihracat yapan yeğeni var mı?
Devlet kredisiyle banka alan kuzeni?
Kayınço?
"Sen benim kim olduğumu biliyor musun" diye fors yapan müteahhit kanka?
Var mı?
Peki, aile fotoğrafı?
Bıraktık işadamlarını...
Gelin? Damat?
Nerede bu insanların magazin dergilerindeki şatafatlı pozları, televizyondaki görüntüleri, gazetelerdeki röportajları?
Elalemin yatında gören?
Verdimse, ben verdim... Duyan?
Telefon açsa neyse... Kimseye mektup yazdı mı, "hamili kart yakinimdir" diye?
Uzatmayayım...
Bizden biriydi.
Yedi yıl geçti... Hâlâ bizden biri.
Sadece bu mütevazı tablo bile, Sezer'in ne kadar başarılı bir Cumhurbaşkanı olduğunun kanıtıdır.
"İdeolojik" olarak karşı çıkanları, anlarım... "Siyaseten" eleştirenlerin haklı olduğu taraflar vardır, normal.
Ama...
Kırmızı ışıkta durduğu için, yalaka gazetecileri limuzinine bindirmediği için, Köşk'ün mutfağından ithal peyniri çıkardığı için, israf sevmediği için, akrabalarını zengin etmediği için, ayıp denilen kavramın farkında olduğu için, Beyaz Saray'a gidip akıl sormadığı için
"vizyonsuz" deniyorsa...
Hâlâ bu kadar saldırılıyorsa...
Memleketteki utanmazların, ne kadar cesur, arsız ve cüretkâr olduğunun da kanıtıdır.
Yılmaz ÖZDİL / 24.4.2007 / SABAH