- 12 Temmuz 2006
- 643
- 9
- 48
Ümit, insan için kaybedilmemesi gerekenlerin başında gelir. Ümit kaybedilmemelidir. Çünkü bir insan için ümit demek her şeyi demektir. İnsan her şeyini hatta kendisini bile ümidiyle büyütür, ümidin varlığında saklar. Bu ümit yitirildiğinde insan her şeyini kaybetmiş olur. Ve o andan sonra insan için kaybedilecek daha başka bir şeyi olamaz. İnsan ümitle yaşar, ümitle büyür,ümitsizse ölür.
Gelin bir sofra kuralım. Neyimiz varsa getirelim. Hiçbir şeyimiz yok diyorsanız, soruyorum size ümidiniz de mi yok? Var diyorsanız ne ala. Gelin yalnızlığın sofrasına umutlarımızı getirenlerden olalım. Yok, eğer hiçbir şeyimiz, umudumuz bile yok diyorsanız, o halde size yine soruyorum: Peki nasıl yaşayabiliyorsunuz, nasıl ayakta kalabiliyorsunuz? Oturup da bir köşeye, düşünün bir kere, insanı ayakta tutan ümit değil mi?
Açılmamış her kapının arkasında, yürünmemiş her yolun sonunda, henüz reddedilmemiş her çağrının ardında bir ümit yatmaktadır. Ve insan ümit ettiği müddetçe yaşar. Her şeyin bittiği sanıldığı ve en çaresiz kalındığı anda bile insanın kalbinin bir köşelerinde bir ümit vardır hep yaşayan, inancın altında yatan. Ümidin kaynağı inanmaktır ya, o bakımdan…
Geleceğe hep bir ümitle bakabilmeliyiz, yaşama dört elle sarılmalıyız. Bir çölde yaşıyorsak yağmurdan söz etmeliyiz, karlı bir dağ başında yaşıyorsak denizlerden, güneşin ışıdığı yaylalardan söz etmeliyiz. Güç alıp umuttan, bir coşku yaratmalıyız ki, yenilmeyelim günlük yaşamın çaresizliğine. Sabır, sonuna kadar sabır… Ve ümit, ümidin bittiği yerde yeni bir ümit!
Ve siz ümitsiz olmaktan vazgeçin. Düşünüm belki ümitsizsiniz, kim bilir belki de ümit sizsiniz. Evet, ümitsiz değil, ümit sizsiniz. İçinizde hep bir umut büyüttüğünüz sürece, ümit siz olacaksınız, olmalısınız!...
Gelin bir sofra kuralım. Neyimiz varsa getirelim. Hiçbir şeyimiz yok diyorsanız, soruyorum size ümidiniz de mi yok? Var diyorsanız ne ala. Gelin yalnızlığın sofrasına umutlarımızı getirenlerden olalım. Yok, eğer hiçbir şeyimiz, umudumuz bile yok diyorsanız, o halde size yine soruyorum: Peki nasıl yaşayabiliyorsunuz, nasıl ayakta kalabiliyorsunuz? Oturup da bir köşeye, düşünün bir kere, insanı ayakta tutan ümit değil mi?
Açılmamış her kapının arkasında, yürünmemiş her yolun sonunda, henüz reddedilmemiş her çağrının ardında bir ümit yatmaktadır. Ve insan ümit ettiği müddetçe yaşar. Her şeyin bittiği sanıldığı ve en çaresiz kalındığı anda bile insanın kalbinin bir köşelerinde bir ümit vardır hep yaşayan, inancın altında yatan. Ümidin kaynağı inanmaktır ya, o bakımdan…
Geleceğe hep bir ümitle bakabilmeliyiz, yaşama dört elle sarılmalıyız. Bir çölde yaşıyorsak yağmurdan söz etmeliyiz, karlı bir dağ başında yaşıyorsak denizlerden, güneşin ışıdığı yaylalardan söz etmeliyiz. Güç alıp umuttan, bir coşku yaratmalıyız ki, yenilmeyelim günlük yaşamın çaresizliğine. Sabır, sonuna kadar sabır… Ve ümit, ümidin bittiği yerde yeni bir ümit!
Ve siz ümitsiz olmaktan vazgeçin. Düşünüm belki ümitsizsiniz, kim bilir belki de ümit sizsiniz. Evet, ümitsiz değil, ümit sizsiniz. İçinizde hep bir umut büyüttüğünüz sürece, ümit siz olacaksınız, olmalısınız!...