• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

Türkçe Konuş !!!

venus ellerine sağlık canım.hani bilmeden yaptığımız yanlışlıklar neysede bile bile yuvarladığımız kelimeler gerçekten çirkin oluyor.bize yakışmıyor aslında.çocuklarımıza düzgün bir türkçe bırakmak istiyorsak biraz daha dikkat etmeliyiz ...
 


<<<UYGARLIĞIN TEMELİ
Dil, insanların duygu, düşünce ve dileklerini anlatmak için kullandıkları her türlü işaret ve özlükle ses işaretleri dizisi; bir insan topluluğu içinde ortak anlaşma aracı olan sözlerin, bir sözlükteki kelimelerin, dil bilgisi kurallarının bütünü ve bunların düzgün, güzel, etkili bir biçimde kullanılmasıdır.
Dil yeryüzünde insanlarla birlikte var olmuş, insanlığın geçirdiği bütün gelişme evrelerini geçirmiştir. Zaman içinde insan ve toplum düşüncesinin gelişimi ancak dilin de gelişimiyle mümkün olmuştur. Dil bir toplumu oluşturan en önemli öğelerden biridir. Öyle ki, toplumların ilerlemesiyle dilim geçirdiği aşamalar arasında sıkı bir ilişki vardır.
Bir insan topluluğunda duyguları, istekleri, fikirleri anlatmaya yarayan dil; katı kurallara bağlı değişmez kanunlar bütünü değildir. Daima değişen ve insanların gelişimine ayak uydurması gereken canlı bir olgudur. Heiderg&#8217; e göre &#8220;Dil, düşüncenin evidir.&#8221;
Bir gün Konfüçyüs&#8217;e sormuşlar: &#8220;Bir memleketi yönetmeye çağırılsaydınız yapacağınız ilk iş ne olurdu?&#8221; Büyük filozof şöyle cevap verdi: &#8220;Hiç şüphesiz, dili gözden geçirmekle işe başlardım.&#8221; Ve dinleyenlerin hayret dolu bakışları karşısında sözlerine devam etmiş: &#8220;Dil kusurlu olursa, sözcükler düşünceyi iyi anlatamaz. Düşünce iyi anlatılmazsa, yapılması gereken işler doğru yapılamaz. Ödevler gereği gibi yapılmazsa, töre ve kültür bozulur, adalet yanlış yola sapar. İşte bunun içindir ki, hiçbir şey dil kadar önemli değildir.&#8221;
İşte bu küçük hikaye dilin ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır. Dil, uygarlığı temelidir. Bir konuşma, anlaşma yolu bulunmasaydı; bilim ve sanat gelişemezdi. Dil olmadan hiçbir bilgiyi kullanmak, onu başkaları için faydalı kılmak mümkün değildir.

Afanassiav şöyle diyor: &#8220;Dil, insan bilincinin oluşumunda çok önemli bir görev görmüştür. Dil ve yazı olmasıydı bir çok kuşağın değerli deney birikimleri, yeni kuşaklara iletilemeyecek ve yeni kuşaklar, dünyanın tanınması gibi bir çok zor işi tekrarlamak zorunda kalacaklardı.&#8221; >>>
(Bu yazı tarafımdan yazılmış olup İzmir Atatürk Lisesi Kültür ve Edebiyat dergisinde yayınlanmıştır.)



Gerçekten ciddi ve önemli bir konuya değinmek istedim bugün

Bakıyorum da artık çoğumuz (kesinlikle ben dahil) Türkçemizi korumak yerine daha çok bozuyoruz

Evet belki internet ortamında bazı şeylerin kısaltırlarak yazılması doğal ama

Bu &#8216;hoşça kal&#8217; yernine &#8216;bye bye&#8217; , &#8216;evet&#8217; yerine &#8216;yes&#8217; dememizi gerektirmiyor

Çevrenize bakarsanız zaten dilimizin ne kadar yozlaştırıldığının farkına varırsınız &#8216;merkez&#8217; kelimesinin yerini büyük ölçüde &#8216;center&#8217; kelimesi almış durumda örneğin, &#8216;basın yayın&#8217; yerine kullanılan &#8216;media&#8217; da neyin nesi ??



Bilirsiniz bir devlet ne zaman kültürünü kaybederse gerçekte o zaman yok olur

Tarihte bunun bir çok örneği var kültürünü koruyan devletler yeniden kurulurken koruyamayanlar ya yok olmuş yada sömürge olmaktan öteye geçememiştir

Kültürlerin, törelerin yok olması da yazımda belirttiğim gibi dilin yok olmasıyla başlıyor

Dili yozlaştırmak en tehlikeli ve en sisnsi sömürgeleştirme oyunudur ve günümüzde bize uygulanan da budur !!
Oktay Sinanoğlu&#8217;nun deyimi ile << Türkçe&#8217;ye bye bye demek Türkün dünya üzerindeki Haysiyetine bye bye demek olacaktır >>



Dilimize nasılda yabancı sözcükler giriyor ve biz bunlara nasıl göz yumuyoruz

Binlerce örnek verilebilir ama bn sadece bir kaçını yazayım size

Bakanlar kurulu yerine kabine

Millet vekili yerine parlamenter

İletişim yerine komünikasyon

Toplumsal yerine sosyal

Yasal yerine legal

Sorun yerine problem

Yöntem yerine metod

En az yerine minimum

Seçenek yerine alternatif

Etkinlik yerine aktivite&#8230;..


Niye Türkçeleri varken yabancılarını kullanalım ki neden Türkçemizin yozlaşmasına yardımcı olalım ki



İşte Atatürk&#8217;ün vasiyeti:



<< Bakınız arkadaşlar, ben belki çok yaşamam. Fakat siz ölene dek, Türk gençliğini yetiştirecek ve Türkçe&#8217;nin bir kültür dili olarak gelişmeye devamı yolunda çalışacaksınız. Çünkü Türkiye ve Türklük, uygarlığa ancak bu yolla kavuşabilir >>

Atamızın mirasına güzel Türkçemize dilimize sahip çıkalımmmm



Bu yazıyı yazmamı sağlayan Emre (albaywolf) ve
bu fikirleri edinmemi sağlamak amacı ile belki de zorla Oktay Sinanoğlu&#8217;nun &#8216;bye bye Türkçe&#8217; eserini okutan Edebiyat öğretmenime teşekkür eder
ve bu eseri sizin de okumanızı tavsiye ederim



Devrim Gözde A.
 
Link Silinmiştir.

Link Silinmiştir.

Link Silinmiştir.

Link Silinmiştir.

Link Silinmiştir.

Link Silinmiştir.

Link Silinmiştir.

Link Silinmiştir.

Link Silinmiştir.
 
ben de buna benzer bir protesto hazırlamıştım az evvel...:)
 
Vatandaş Türkçe konuş

Atatürk 1931 yılında Türkçe ile ilgili özlemlerini şöyle dile getirmiş, "Öyle istiyorum ki, Türk dili bilim yöntemleriyle kurallarını ortaya koysun ve her dalda yazı yazanlar bütün terimleriyle çoğunluğun anlayabileceği güzel, ahenkli dilimizi kullansınlar". Türkçenin medyada ve bilişimde kullanılışına bakıyorum da, Atatürk'ün bu özlemine acı acı gülmekten başka birşey yapamıyorum.

Türkçeyi katleden sektörlerden ikincisi medyaysa, birincisi bilişim... Al birini vur ötekine. Her ikisinin de özlenen düzeye gelememesinin baş nedeni de Türkçeye karşı gösterdikleri özensizlik. Halkın kullandığı dilden uzaklaştıkça, halka da ulaşamıyorlar. Bu yüzden de bir türlü arzulanan satış rakamlarına ulaşamıyorlar.

Gazeteler halkın dilinden konuşmuyor. Bilişim sektörü de. Her iki sektörde de bir ukalalıktır gidiyor. Her iki sektörün mensupları da yabancı terimleri kullanmakta ustalaşmışlar. Ne kadar çok yabancı kelime kullanırlarsa o kadar bilgili olduklarını göstereceklerini sanıyorlar. Ve dikkat ederseniz, yabancı kelimeleri en yoğun biçimde kullananlar yabancı dil bilgisi en az olanlar arasından çıkıyor.

Dil Bayramı kapsamında yapılan yedi oturumdan birine konuşmacı olarak davetliydim. Bilim Dili Olarak Türkçe başlıklı oturumun başkanlığını Prof. Talât Sait Halman yaptı. Diğer konuşmacılar ise Prof. Dr. Engin Bermek, Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu, Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu ve Prof. Dr. Mustafa Özkan'dı.

Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu, Son Osmanlı Dönemi Tıp Dilinin Türkçeleşmesi Meselesi başlıklı konuşmasında geçen birkaç yüzyıl boyunca yazılan bilimsel eserlerin konularına ve yüzyıllara göre karşılaştırmasını yaptı. Bu karşılaştırmada bir nokta dikkatimi çekti. 20. yüzyıla gelinceye kadar Türkiye'de yazılan astronomi eserlerinin sayısı matematik eserlerine fark atıyormuş. Ancak bu eğilim 20 yüzyılda tersine dönmüş ve astronomi eserlerinin sayısı hızla düşerken, matematik eserlerinin sayısı hızla artmış ve astronomi eserlerini açık ara sollamış.

Nedenini düşünürken, artık pek gökyüzüne, ufka bakmaz bir toplum olduğumuzun farkına vardım. Başı önüne eğik bir toplum olduk çıktık. Kimse ne göğe, ne ufka bakıyor. Aynı şekilde geleceğe bakanların sayısı da azaldı. Herkes gününü yaşıyor, geçmişini anıyor. Geleceğe bakanların sayısı çok az.

Bu geleceğe önem vermeme alışkanlığının Türkçeye özen göstermememizin nedenlerinden biri olduğunu düşünüyorum. Çok hızlı bir şekilde ve genellikle sınırlarımız dışında ilerleyen teknoloji kendi sözcüklerini, kendi terimlerini de yaratıyor. Bu yeni sözcük ve terimler dilimizi sürekli bombalıyor. Yeni teknolojileri halka anlatan medya ve bu teknolojileri halka pazarlayan bilişim sektörü yabancı dilden gelen bu yeni sözcük ve terimleri Türkçeleştirmeye çalışmadan aynen kullanma kolaycılığına kaçıyorlar. Böyle yapıyorlar çünkü umurlarında olan tek şey günü kurtarmak. Gelecek umurlarında değil.

Türkiye Bilişim Vakfı bünyesinde kurulan Bilişimde Özenli Türkçe isimli bir çalışma grubu var. Kurucu üyeleri arasında ben de varım. Grubun kurucu başkanı Tuncer Ören, "Kendi kültürlerine saygı duymayanlar başkalarından saygı beklemek haklarını yitirmiş olurlar. Dilimize özen, benliğimize duyduğumuz saygının bir göstergesidir. 21. yüzyılın ilk çeyreğinde bilişim dilimizin zengin bir Türkçe olmasını istiyorsak, şimdiden özenli bir Türkçe kullanmaya başlamalıyız. Bilişimci olabilecek kadar yetenekli olan kişilerin bu özeni gösterebileceklerine inanıyorum." diyor.

TBV Bilişimde Özenli Türkçe çalışma grubu önümzdeki günlerde özenle hazırlanmış bir İnternet sitesiyle kamuoyunun önüne çıkmaya hazırlanıyor. Grubun ön çalışmalarına Link Silinmiştir. adresinden ulaşabilir, katkıda bulunabilirsiniz.

Öte yandan Türk Dil Kurumu da son başkanı Prof. Dr. Şükrü Halûk Akalın'ın kişisel ilgisi sayesinde bilişim Türkçesine büyük önem veriyor. Bu bilişim sektörü için büyük bir şans. TDK'nın İnternet sitesinde Türkçe Sözlük'ün anında erişimli, sayısal sürümü yayınlanıyor. Yazım Kılavuzu ise sırada. Hepsinden önemlisi sitede yeni terimlere Türkçe karşılıkların önerildiği ve tartışıldığı bir zemin de sunulmuş. Şimdilik kör topal işliyor ama çok daha etkin bir elektronik forum ortamı sağlanması için çalışmalar sürüyor. Bilişimde özenli Türkçe kullanımına bu sitedeki tartışmalara katılarak da katkıda bulunabilirsiniz.

Ama yapabileceğimiz en büyük katkı yabancı terimler yerine Türkçe karşılıklarını kullanmaya, Türkçe karşılık yoksa uydurup, kullanarak önermiş olmaya özen göstermemizden geçiyor. Düşünsenize önerdiğiniz bir kelime, halk dilinde kabul görüp, Türkçeye girse, bundan büyük mutluluk mu olur?

(alıntıdır)
 
'Vatandaş Türkçe konuş'

Osman Bey sabah saat 7'de Casio masa saatinin alarmıyla gözlerini açtı. Puffy yorganını kaldırdı. Hugo Boss pijamalarını çıkarıp Adidas terliklerini giydi. WC'ye uğradıktan sonra banyoya geçti. Clear şampuanı ve Protex sabunuyla duşunu aldı. Colgate ile dişlerini fırçaladı. Rowenta saç kurutucuyla saçlarını kuruttu. Bill's gömleğini ve Pierre Cardin takımını giydi. Lipton çayını içti. Sony televizyonda medya özetlerini ve flash haberleri izledi. Citizen kol saatine baktı. Geç kalıyorum diye düşünerek aile fertlerine çav deyip Hyundai otomobiline bindi. Otobana çıkınca Blaupunkt radyosunu açarak rock müziğe istasyonu ayarladı. Ağzına bir Polo şeker attı.
Mega centerdeki ofisine varınca Casper bilgisayarını çalıştırdı. Microsoft Excel'e girdi. Ofisboydan Nescafesini istedi. Saat 10'a doğru açlığını yatıştırmak için Grissini yedi. Öğlen Wimpy's fast food kafeteryaya gitti. Ayak üzeri Coca Cola ve hamburgeri mideye indirdi.
Akşam üzeri iş çıkışı Image Bar'a uğrayıp cips ile içkisini içip köşedeki Shopping Center'e uğradı. Eşinin sipariş ettiği Persil Supra deterjan, Ace çamaşır suyu, Palmolive şampuan, Gala tuvalet kğıdı, Sprite gazoz ve Johnson kolonyayı alarak kasaya yanaştı. Bonus kartıyla faturayı ödedi. Akşam evde bir gazetenin verdiği TV Guide'a göz atan Osman Bey kanallar arasında zapping yaparak First Class, Top Secret, Paparazzi gibi programları izledi.
Uykusu kaçınca bir paneli izlemeye başladı. Programın ortalarına doğru söz alan Saint Benoit Lisesi çıkışlı Harvard mezunu, Rolex kol saatli bir entelektüel "Dilimiz Türkçe her geçen gün biraz daha dejenere oluyor. Bu realiteyi ele almanın zamanı geçmek üzere. Dogmatik, statükocu yaklaşımlara kapılmadan problemi irdeleyip çözmeliyiz" diye konuştu. Bunun üzerine Osman Bey kendi kendine "çok doğru bir analiz" diye söylendi.
ALİ ÖZDEMİR


siz ne diyorsunuz ??
 
Türkçe Konuş!!! kampanyasına yapılmış yorumlar

--------------------------------------------------------------------------------


Güzel bi teşebbüs. Takdir etmek lazım. Artık herkes Türçeyi kendine göre yorumluyor. Ben kardeşimden biliyorum. Arkadaşlarıyla sanki özel bir dil konuşuyor. Ben açıkçası sinir oluyorum ne yalan söyleyeyim. Özellikle otobüsteki gençleri görüyorum, çoğu tenezzül edip cümlelerini tamalamıyor bile...Bir de üstüne labali hareketler erklenince vah zavallılar diyorum içimden. Halbuki bütün bunlar dikkat çekme ve kendilerini ispat için yapılan davranışlar değil mi? Bir de şu yabancı kelimelere duyduğumuz özenti yok mu...Bir ara 'cool' kelimesi çok tutulmuştu. Reklamlara bakıyorum onlar zaten felaket, yangına körükle gidiyorlar...İçler acısı halimiz...


ben bir de bilerek ve artistlik olsun diye ingilizce kelimeleri araya sıkıştıranlara sinir oluyorum ya bi de gerçek anlamlarıyla konuşsalar içim yanmayacak.çoooook sinir oluyorum çoook!!!kelimelerin türkçeleri varken neden ingilizcesini konuşurlar ki.bilgisayar ve internet ile ilgili terimlerde çok başıma geliyo bu malesef...


Sonuna kadar arkasında olduğum bir kampanya!!! Hatta şöyle düzeltebiliriz bence: Türkçe konuş ve Türkçe yaz!!!!


Çok güzel bir çalışma. Malesef özellikle biz üniversiteliler bu konuda çok yanlış yapıyoruz. Önce biz .



Bu neden böyle bir türlü anlayamıyorum. Atatürk herhalde Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceğini emanet ettiği şimdiki gençleri görse kahrolurdu. İlim irfan bir yana dursun kendilerine faydası olmayan o kadar çok üniversite öğrencisi var ki şaşırmamak elde değil. Edebiyat Fakültesinde karşılaştığım manzara karşısında hayretler içinde kalmıştım ve ne yalan söyleyeyim onlara acımıştım. O kadar aciz gelmişlerdi ki bana!! Seçim meselesi elbet, ben kimseyi yargılamıyorum ancak İstanbul Taksim Meydanı'nda bir beş dakika gözlem yaparsanız ne demek istediğimi anlayacaksınız. Banka önlerinde, sokak aralarında boş boş saatlerce oturup gelene geçene bakan, ya da üniversiteli olup da bunun gerçek mantığını kavramaktan yoksun, giyim kuşam meraklısı ve havalı(!) konuşma yanlısı arkadaşlardan ne bekleyebilir ki bu millet??




Türkçe'nin yazılışı, okunuşu

Eskişehir'e indim; Porsuk Çayı'nın orda, dükkânın adı "Lavash". İstanbul, Beşiktaş yokuşunda kebapçı olmuş "Dönerchi". Allah Allah, bunu yazan zât-ı Avrupaî anlaşılan Batı dilinde "ch" nın "c" değil, "ç" okunduğunun da farkında değil. Ve tabii böyle gülünç (daha doğrusu acınacak) misâlleri artık sıkça görüyorsunuz. Sâdece aşağılık duygusundan, sömürge ruhluluktan mı, yoksa üstüne özenti sıvanmış bir kara câhillikten mi oluyor bunlar dersiniz? Sanmam; işin temelinde "millî eğitim"i 1946'dan beri güdümüne almış yabancı danışmanların (ve tabii onların yerli emir kullarının) kademeli oyunlarından biri yatıyor.

Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu





Atatürk bize Batı'yı örnek aldın demişti hatırlarsanız ama bazı insanlar (özentiden öte gidemeyen, düşünemeyen, boş, sadece dış görünüş meraklısı) burda Ata'mızın gerçekte neyi kastetmiş olduğunu anlayamamış sanırım.

Tarih tekerrürden ibarettir diye boşuna söylememişler, tıpkı Osmanlı döneminde yapılan ıslahatların başarısızlıkla sonuçlanması gibi bizim de Batı'yı model alma girişimlerimiz başarısızlıkla sonuçlanacak galiba!!

Görünen köy kılavuz istemez diye boşuna mı demişler, herşey aşikar değil midir?
Lale Devri'ni hatırlarsanız neden başarısızlıkla sonuçlanmıştı??
Bir kısım seçkin (?) insan topluluğu bir Avrupa ülkesi olan Fransayı kendine model almıştı.
Yina başa dönüyoruz, sorun aslında kavramların gerçek hakkını vermeyişimizde...
Bu insanlar model almak ne demek biliyorlar mıydı acaba?
Onların yaptıkları sakın kopyalamak olmasın?
Biz neden kendi kültürümüzden, dilimizden taviz verelim??
Nedir bu yabancı özentisi??
Fransa'nın bilmem nerdeki köyünden geliyormuş bu peynir!!
Be kardeşim senin Ege'deki köylerinde peynirin alası var, zeytininde...
Ne farkı var Fransa'dan gelenin yediğin kazığın haricinde!!
Bu kadar da sığ olmayalım lütfen!!!!!
Diline sahip çık bari, eğer ingilizceye bu kadar hayransan senden zaten hayır gelmez bize, biz de seni zorla tutmayız!!!




Türkçe konuşulması gerektiğini ben de sonuna kadar savunuyorum.Ama gündemde dikkatinizi çekmiştir 100 Temel Eserdeki rezalet.Deyimler sözlüğü ve bir bilmece kitabında islami terimler,küfür ve argoya rastlanmış.Böyle birşeyi duyduğumda aslında çok şaşırmadım.Çünkü aylar önce 100 Temel Eserde Türkiye'nin önemli yazarlarından ve Türkçe'yi ustaca kulanan Aziz Nesin'e yer verimeyeceğini okumuştum ve çok üzülmüştüm.Hepimiz çocukken Aziz Nesin'i okumuşuzdur ve okumaya da devam ediyoruzdur mutlaka..Bu yüzden bu haber beni şaşırtmadı.
Artık bu ülkede olan şeyler şaşkınlık uyandırmıyor.Çünkü alışkanlık kazandırıyor insana...





Ben bu eserden 40 tanesini sınıfıma aldım, içinde deyimler sözlüğü de vardı ancak ben hiç bakmadım. Benim öğrencilerim çok duyarlıdır, onlar da bana böyle bir şeyle hiç gelmedi, belki gözlerinden kaçmıştır.
1 Eylül'de işbaşı yaptığımız ilk gün gidip sınıfımın kitaplığından bakacağım bu kitaba, eğer içinde böyle birşey varsa hemen çöpe atacağım.
Teşekkürler peritozu uyarın için...
Ben öğrencilerime Aziz Nesin'in kitaplarını da aldım, onlar istedikleri kadar 100 temel eser arasına katmasın!!!
İşte öğretmenin farkı burda devreye giriyor
 
TÜrk Harflerİnİn Kabul Ve Tatbİkİ Hakkinda Kanun
Kanun Numurası : 1353
Kabul Tarihi : 01/11/1928
Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 03/11/1928 Sayı: 1030
Yayımlandığı Düstur : Tertip: 3 Cilt: 10 Sayfa: 3
&#8230;
Madde 4 : Halk tarafından vakı müracaatlardan eski Arap harfleriyle yazılı olanlarının kabulü 1929 Haziranının birinci gününe kadar caizdir. 1928 senesi Kanunuevvelinin iptidasından itibaren Türkçe hususi veya resmi levha&#8218; tabela&#8218; ilan&#8218; reklam ve sinema yazıları ile kezalik Türkçe hususi&#8218; resmi bilcümle mevkut&#8218; gayrı mevkut gazete&#8218; risale ve mecmuaların Türk harfleriyle basılması ve yazılması mecburidir.

YANİ
Madde 4 : Halk tarafından yapılan başvurulardan eski Arap harfleriyle yazılı olanlarının kabulü 1 Haziran 1929 gününe kadar geçerlidir. 1928 yılındaki kanunun başlangıcından itibaren Türkçe özel veya resmi levha&#8218; tabela&#8218; ilan&#8218; reklam ve sinema yazıları ile aynı biçimde Türkçe özel&#8218; resmi bütün süreli&#8218; süreli olmayan gazete&#8218; kitapçık&#8218; broşür ve yayınların Türk harfleriyle basılması ve yazılması zorunludur

Türkçe'yi Korumak Sevmekten Daha Önemli Bir Vazife!

"Milli duygu ve dil arasındaki bağ çok güçlüdür. Dilin milli ve zengin olması milli duygunun gelişmesinde başlıca etkendir." M. Kemal ATATÜRK

Bir toplumun değer yargılarını; dil, din, ahlâk, estetik, hukuk, tarih şuuru v.b. gibi unsurlar oluşturur. Bu da milli kültürü doğurur. Bireylerin ruhunda bu değer yargılarını canlandırmak için sağlam bir eğitimle mümkündür.

Ziya Gökalp; eğitimin milli kültürü aşılamak görevi olduğunu söyler. Milli kültür milletin kendine has duyuş ve düşünüş özelliğidir. Toplumsal dayanışmayı sağlar. Milli ve sosyal güvenliğin de en önemli teminatıdır. Bunu sağlamanın yolu da milli dil yani anadilidir. Anadil ihmal edildiği veya dejenereye uğradığı zaman, iletişim kurmakta güçlük çekileceği için kişiler arasındaki sevgi ve saygı bağı çözülür.

Dil, bir milleti yapan etkenlerin en önemlisidir. Kültürü taşıyan ve koruyan vasıtadır. Bireyin eğitimine yön veren ve bu eğitimin temellerini atan da dildir.

İnsan en samimi duygularını dil eğitimiyle alır: Beşikte dinlediği ninnilerle ana dilinin zevkine varır.

Bizim anadilimiz Türkçe&#8217;dir. Duygularımızı , düşüncelerimizi, sevinçlerimizi, acılarımızı, tüm dilek ve dertlerimizi onun vasıtası ile anlatırız. Ruhumuza coşkunluk veren bütün duygularımızı ana dilimiz vasıtasıyla kazanırız.

Anadilimiz Türkçe güzel ve zengin bir dildir. Onu okumak, korumak, öğrenmek, geliştirmek hepimizin kutsal birer ödevidir. Çünkü dil sadece Türk kültürünü korumak için değil, aynı zamanda dinimizi doğru bir şekilde öğrenmek için de vazgeçilmez bir etkendir. O halde güzel Türkçe&#8217;mizi doğru konuşmak, doğru yazmak için gereken gayretleri harcamalıyız, emeğimizi esirgememeliyiz.

Unutmayalım; kimliğini bilmeyen, dilini benimseyen, kültürünün derinliklerine inme yollarını arayıp bulma çabasında olmayan her fert yanlış yolda yürümektedir. Kendini iyi anlayamayan başkalarını nasıl anlar.

Gelin anadilimizi, varlığımızı var eden dilimizi, varlığımızı dünya önünde kanıtlayan Türkçe&#8217;mizi küçümsemeyelim! Hatanın neresinden dönülürse kârdır, atasözünü unutmayalım! Türkçe ve Türklük bizim gururumuzdur.

Onu okumak, savunmak, geliştirmek hepimizin boyun borcudur. Esas görevlerimizin icrası ise yarınlarımızı, çocuklarımızın ve torunlarımızın geleceğini garanti altına almak demektir.



"Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli hissin gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki, bu dil şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır. "

M. Kemal ATATÜRK
 
YASAYAN TURKCEMIZ ! ! !

Yer: Akmerkez
Konu: Arkadas , arkadasi sevgilisinden ayirmaya çaliyor

"Adam hoples yani anlamiyo musun. Birak gitsin!"
"Tamam da adam benim soul meytim.
Hayatimda kimseyle bu kadar iyi meç etmemistim ben..."
"Evet ama herif friik yani..."
"Sen de amma egzajere ettin. O kadar da degil."
"Sen var ya resmen keys stadisin.. Adam manyak sen egzajere
etme diyorsun. Senin beynin risetlenmis kizim."




Yer: Spring Giz Plaza
Konu: Yeni müsteri kafalama

"Bence step bay step gidelim. Marketing toplantisinda tam
olarak ne konusuldu?"
"Valla Ferit bey bize orada çok kisa bir briif verildi.

Pek anlamadik dogrusu."
"Briifin sabcekti neydi?"
"Yeni ordirlar. Size onlardan gelen imeyli forvirdlayayim mi?"
"Forvirdlama, print autunu getir. Fokus grup olusturuldu mu"



Yer: Bogaziçi Üniversitesi
Konu: Dönem sonu ödevi

"Hocam peypirlarin dedlayni ne?"
"23'ü"
"Hocam hümanitiis dersinin de peypir dedlayni ayni gün.

Biraz postpone edemez miyiz?"
"Isterseniz tümüyle iptal edeyim."
"Yok o kadar da degil. Birkaç gün inaf bize.

Overdooz bir durum oldu da."
"Oglum senin adin neydi? Su listede kendini bul ve
üzerini kros yap hemen.
Bir yil daha oku da aklin basina gelsin."



Yer: "Kilab" Crystall
Konu: Kiz araklama

"Ortama smuut bir dalis yapalim."
"Yapalim yapalim... Agbi barin orda iki çikin var. Profayllari nedir
?"
"Agbi biri frozen biri kesinlike eveylibil."
"Drink ismarlayalim belki öbürü de açilir."
"Sen ne içecen?"
"Yok ben air hengoverim. Bir d ekaf kahve içecem."
"Olum okey in var burada sen kahve takiliyorsun."
"Ekspiriyins olum... Iki gece üst üste olmuyor."
"Enerji drink al o zaman. Seni pus eder."
 
"Türkçe senin ana dilin!
İlk öğrendiğin dil!
Daha iyi ifade edemezsin kendini yabancı sözcüklerle!
Boşuna inkar etme, en iyi Türkçe'yi biliyorsun!
Başka bir dile özenmek yerine; sahip çık kendi diline!
Yerini tutar mı okuduğun güzel
Şiirlerin, annenin sana söylediği ninnilerin,
Ilk aşkından duyduğun &#8220;seni seviyorum&#8221;un?

"Enternasyonal" demeyiver bu seferlik, "uluslararası"nı dene!
Kendin için dene!
Faydası olacak sana ve senden sonrakilere! İnan buna! Kalpten inan!
Yüzyıllar boyunca konuşulagelmiş, çok ayrıntılı ve kusursuz bir
dilbilgisine sahip olan bu dile saygı duy!

Yabancılaşma kendine, kendi insanlarına...
Konuşamadığında kendi halkınla, farkedeceksin içler acısı durumunu!
Öyle bir dil yaratmışsın ki kendine İngilizce - Fransızca - Arapça...
Ne sen anlarsın kendi insanını, ne o anlar seni...
Ve kimse kimseyi anlamadığında, millet de kalmaz ortada, vatan da...
Bu hayatının sonudur, kabul etmek istemesen de...

Son bir şansımız daha var Türkçemiz için, insanlarımız için, Türkiye
için&#8230;
Baştan "hoşçakal" diyerek başlayalım "bye bye" yerine..."
 
DiL ve KüLTüR!...

Dil ve kültür kavramları yapışık ikizler gibidir.
Siz onları birbirinden ayırmak isteseniz de onlar ayrılmamakta direnirler.
Hepimizin yakinen bildiği gibi insanlar,topluluklar halinde hayatlarını idame ettirirler.
Beraber yaşayan insanlar, dil sayesinde birbirleriyle iletişim kurarlar.
İletişim sadece bugünle sınırlı bir kavram değildir.
Geçmişi bilmek ve geçmişteki tecrübeleri günümüze taşımak da iletişimin önemli bir parçasıdır.
Milletlerin sözlü ve yazılı birikimleri kültürü oluşturur.
Dil,din,sanat,gelenek ve görenekler,mimarî eserler,giyim-kuşam,yiyecek ve içecekler,her türlü eşya;kültürü oluşturan unsurlardır.
Söz konusu bu öğeler,dille beraber geçmişten geleceğe aktarılır.
Bu nedenle büyük Türk sosyologu ve düşünürü Ziya Gökalp,dili kültürün temel unsuru ve taşıyıcısı olarak kabul ediyor.
Gökalp,bu fikrinde yerden göğe kadar haklıdır.
Dilin taşıyıcılık fonksiyonu olmasaydı bizler altı yüz yıllık Osmanlı kültüründen ve medeniyetinden nasıl haberdar olacaktık?
Kütüphanelerimizdeki on binlerce ciltlik yazma eserler tarihin canlı belgeleridir.
Altı yüz senelik kültür hazineleri,dil kalıbına konularak adeta dondurulmuştur.
Böyle sihirli bir güç olmasaydı tarihimizden,kültür ve medeniyetimizden haberdar olabilir miydik?
Bu soruya verilebilecek cevap koca bir &#8220;HAYIR&#8221; dan başka bir şey olamaz elbette.
Dilin yazı ve söz olmak üzere birbirinden farklı iki ayrı yönü vardır.
Sözün hükmü geçicidir.
Oysa yazı ilelebet kalıcıdır.
Büyük mutasavvıf şâir Yunus Emre,bu hakikati &#8220;Söz uçar,yazı kalır&#8221; çarpıcı vecizesiyle ifade etmiştir.
Bunu bilmek için âlim olmaya gerek yok.
İnsanın hafızası unutmaya meyillidir. &#8220;Hafıza-ı beşer nisyan ile malûldür&#8221; sözü de bunu tüm çıplaklığıyla ortaya koymuyor mu?
Milletleri birbirinden ayıran unsurların başında,onların sahip oldukları dil,kültür ve medeniyet gelmektedir.Onun için bu üç unsur millîdir.Bu üç unsura sahip olmayan topluluklara millet denilemez.
Onun için milletlerin büyüklüğü bu unsurlarla ölçülür.
Türk Milleti,tarihinin en kritik ve zor dönemlerinde bu millî değerlerine sahip çıkarak aydınlığa erişmiştir.
Günümüzde Türk dili üzerinde sinsi oyunlar oynanıyor.
Yüzyıllardır dilimizi süsleyen ve millet olarak kenetlenmemizi sağlayan kelimelere savaş açılmıştır.
Onların yerine ne idüğü belirsiz uydurukça kelimeler sokulmaya çalışılıyor.
Bu, bilmeyerek yapılıyorsa gaflettir.
Şayet bilerek,planlı yapılıyorsa hıyanettir.
Buna bu millet müsaade etmez.
Dil,milletin fertlerini birbirine bağlayan çimentodur.
Hiç kimse bu çimentonun göz göre göre sökülmesine izin vermez.
Bugün dilimizde bir kısım yabancı unsurun varlığı,herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Mehmet Kaplan&#8217;ın dediği gibi: &#8220;Her millet dilini ve kültürünü yüzyıllar boyunca yoğurur.Bu esnada o,akan bir nehir gibi,içinden geçtiği her topraktan bazı unsurları alır.Her medenî milletin konuşma ve yazı dili,karşılaştığı medeniyetlerden alınma kelime ve deyimlerle doludur.Bu bakımdan her milletin dili,o milletin çağlar boyunca yaşadığı tarihin adeta özetidir.
Kaplan&#8217;ın sözleri aslında hadisenin görünmeyen yüzünü de sunuyor bize.Yeter ki kasıtlı ve planlı olarak dilimizi yozlaştırmayalım.
Ötekisi devede kulak kalır.
Bu böyle biline!...

M.Nihat Malkoç
 
Türkçenin Rekorları, Dilimizin Kıymetini Bilin

En uzun kelime: muvaffakiyetsizleştiricileştiriveremeyebilecekleri mizdenmişsinizcesine (70 Harf) (Açıklama sayfanın altında.)
TDK'daki en uzun kelime: kuyruksallayangiller (20)
En uzun palindromik kelime: esneyemeyense (13)
Tersten okunduğunda da anlamlı olan en uzun kelime: ıralamamalara, aralamamaları (13)
Art arda çifter çifter en çok harf bulunduran kelime: maatteessüf (4)
En uzun bir sesli bir sessiz giden kelime: mücadelecileşiveremeyebileceğimizin (35)
Harf tekrarı içermeyen en uzun ekli kelime: hüpletiyormuşsanız ve hödükleşmiyorsanız (18)
Harf tekrarı içermeyen en uzun eksiz kelime: konseptüalizm (13)
Sadece bir harfi farklı olan en uzun eksiz kelime çifti: mahrumiyet, mahkumiyet (10)
Alfabemizin ilk 14 harfi ile yazılan en uzun kelime: affedicideki (12) (İsmet Keskinsoy)
Alfabemizin son 14 harfi ile yazılan en uzun kelime: tutuşturtuşumuzunmuş (20)
En uzun kısaltma: İYSSKSİİD (9)
(İş Yerinde Sağlık, Sağlık Korunması ve Sigorta İle İlgili Danışma (Komitesi). Kaynak: Kısa Adlar ve Kısaltmalar Sözlüğü - A.Aysan, S.Tuncay, İ.Gönülal)
En çok anlamı olan kelime: çıkmak (İsmet Keskinsoy)
(TDK'da 58 anlamı sayılmış)
Aynı kökene sahip olup en çok farklı şekilde kullanılan kelime: hakan, han, kaan, kağan (4)
Farklı köklere sahip olup en çok anlamı olan kelime: karın (4)
(Dört anlamı: kar kelimesinin 1.tekil şahıs iyelik hali, karmak fiilinin 2. çoğul şahıs emir hali, karı kelimesinin 2. tekil şahıs iyelik hali, karın kelimesi.)
En çok anlamdaş: tuvalet, ayakyolu, memişhane, apteshane, kenef, hela, yüz numara, kademhane (8)

Bir harfi en çok içeren kelimeler:

alafrangalaştıramayacaklardansalar (13)
beybabalaşabilen (4) (İsmet Keskinsoy)
seccadecileşecekmişsinizcesine (5) (Cihan Altay)
çiçekçiymişçesine (4)
didindirdiklerimizdendir (6)
gelenekselleştiriveremeyebileceklerdenseler (15)
gepgergin (3)
dağdağasızlığa (3)
hahhah (4) (İsmet Keskinsoy)
sıkıntısızlaştırıcılığınızın (11)
kişiliksizleştiricileştiriverebileceklerimizdenmiş sinizcesine (16) (Cihan Altay)
janjan (2) (Ferit Öztürk)
kikirikleşecektik (5)
tellallaşılabilmeli (7) (Metin Örsel)
mükemmelleşemememmiş (7)
anneanneninkininsin (9)
otokontrolsüzleşiyor (5) (Metin Örsel)
hötöröf (3) (Ferit Öztürk)
muharrirleştirivermişlerdir (7) (İsmet Keskinsoy)
hassasiyetsizleşseymişsin (6) (İsmet Keskinsoy)
şişikleşmişmiş (5)
tattırttıktan (6)
unutturuculuğumuzunmuş (10)
düşündürttürücülüğümüzünmüş (11) (İsmet Keskinsoy)
verevleşivermek (3) (Metin Örsel)
yayımlayamayayım (5)
lezzetsizleşemezseniz (5) (İsmet Keskinsoy)

Harf Sayıları
2 harften oluşan en uzun kelime: ememememe (9)
3 harften oluşan en uzun kelime: yamayamamaya, yamayamamama (12)
4 harften oluşan en uzun kelime: mayalayamamamla (15)
5 harften oluşan en uzun kelime: mayalayamamalıyım (17)
İçindeki her harf birden fazla geçen en uzun kelime: serserileşememişlerse (21)
İçindeki her harf tam ikişer kez geçen en uzun kelime: kükürtatarının (14)
(kükürtatar: kükürtlü buhar çıkaran ve üzerinde kükürt biriken alan)
İçindeki bütün harfler ya bir ya da iki kez geçen en uzun kelime: törpüleyemiyormuşsanız (22)
İçinde en çok sayıda farklı harf bulunduran kelime: gölcükleştiriyormuşsanız (20) (İsmet Keskinsoy)


En uzun kelime için açıklama: Kötü amaçların güdüldüğü bir öğretmen okulundayız. Yetiştirilen öğretmenlere öğrencileri nasıl muvaffakiyetsizleştirecekleri öğretiliyor. Yani öğretmenler birer muvaffakiyetsizleştirici olarak yetiştiriliyorlar. Fakat öğretmenlerden biri muvaffakiyetsizleştirici olmayı, yani muvaffakiyetsizleştiricileştirilmeyi reddediyor, bu konuda ileri geri konuşuyor. Bütün öğretmenleri kolayca muvaffakiyetsizleştiricileştiriverebileceğini düşünen okul müdürü bu duruma sinirleniyor, ve söz konusu öğretmeni makamına çağırıp ona diyor ki: " Muvaffakiyetsizleştiricileştiriveremeyebilecekleri mizdenmişs
inizcesine laflar ediyormuşsunuz ha? ..."


iste güzel türkcemiz.. lütfen biraz daha hassasiyet...





Pop-Türkçe!

Yaşı yolun yarısını geçenler çok iyi anımsayacaklar, daha gençlerse belki şaşıracaklar; bir zamanlar Türkçe sözcükler de tıpkı bizler gibi ikiye bölünmüştü: Sağcılar ve solcular.
'Yanıt' solcuydu, 'cevap' sağcı. 'Örnek' neredeyse yargılanacaktı 141-142'den. 'Mesela' ise, gericilikten hükümlüydü!
Elbette hakkını yememek gerek; 'solcu' sözcükler masumdu, ta Atatürk'ten bu yana özleşmenin ürünüydüler. Ötekilerin ise, bunlar karşısında tüyleri diken diken oluyordu ve onlara yer açmak bir yana, onları ihbar ediyorlardı! 12 Eylül gelip çattığında, elbette affedilmeyecekti yeni sözcükler. TRT'den, okullardan, resmi kuruluşlardan süngü zoruyla kovuldular. Dünyada, dilini böylesi yanılsamalarla algılayan başka ulus var mıdır, varsa ne sonuca ulaştılar bilmiyorum ama biz, en ağır cezaya çarptırıldık: dilimizi yitirmek....
İlk ve orta öğretimin en büyük başarılarından biri de herhalde öğrencileri ana dillerinden nefret ettirmek olmuştur. Öznelerin, tümleçlerin, zarfların, zamirlerin arasında soğuk terler dökmeyen kaç kişi vardır sınavlarda?
Artık, Türkçe konusu açıldığında birçok genç "Oh my god, yine mi Türkçe?" diye kaçacak yer arıyor. Türkçe bir tabela, marka, dergi, kurum adı bulmak zaten artık olanaksız da; bir de üstüne, şimdilerde 'x-q-w' harfleri, politik soslu bir sorun olarak uç vermeye başladı. Dilin ardından alfabe de gitti gider... Sorunun olduğu yerde, elbette çözüm arayanlar da vardır. Dilbilimciler, öğretmenler, yazarlar, kendini 'dilsever' olarak niteleyen herkes, görüş belirtiyor, yazılar, kitaplar yazıyor. İşin tuhafı, dil üzerine kitaplar çok satanlar listesinden eksik olmuyor ama sorun olduğu gibi duruyor.
Gençler ise öylece bakıyorlar. Doğrusu, büyük çoğunluğu pek de ilgilenmiyor; kendi jargonları yetiyor onlara. "Bye bye, görüşürüz"le, "Kendine iyi bak"la, cep mesajlarında anlamakta güçlük çektiğimiz kısaltmalarla anlaşıp gidiyorlar. İşte Türkçeden nefret ettirdiğimiz gençlerimizin, bize 'nanik' yapan 'pop-Türkçe'lerinden örnekler:

İnternet Türkçesi:

slm (merhaba)
asl? (yaşın kaç? cinsiyetin ne? hangi kenttesin?)
f (kadın)
m (erkek)
u? (Senin yaşın, cinsiyetin, kentin?)
Lol (Kahkaha atıyorum)
:.) (gülümsüyorum)
:.)))) (çok sevinçliyim)
:.( (üzgünüm, kızgınım)
;.) (göz kırpmak)

Buyrun bir sohbete:

1. kişi: -slm
2. kişi: -slm
1. kişi : asl?
2. kişi: 20/m/İst
2. kişi: u?
1. kişi: 19/f/Ank
2. kişi: :.)
2. kişi: iş/okul
1. kişi: okul/üniv
1. kişi: u?
2. kişi: okul
1. kişi: hımmm... branş?
2. kişi: history... u?
1. kişi: müh.
2. kişi: :.)

(Bu konuşma iki Türk arasında geçmekte ve siz pek bir şey anlamasanız da onlar bir güzel anlaşmışlardır 'teknolojik-Türkçe' ile)


Gençlerden inciler

dumur olmak: çok şaşırmak
mağmaya inmek: rezil olmak, utanmak
janjanlı: gösterişli
ciks: havalı, zengin çocuk
tikky: tek tip ya da markalı giyinmek
imdatı gelmek: bunalmak
bö olmak: sıkılmak
kıro-tikky: tikky olmaya çalışmak
oha olmak: şaşırmak
at hırsızı: çapkın
kapak olmak: bozulmak, rezil olmak
ahtapot olmak: sarmaş dolaş olmak
sarı bici: sahte sarışın
cillop: yakışıklı erkek
kıtır atmak: yalan söylemek
yıkılmak: güzel giyinmek
kanka: dost


İbrahim Dizman
 
Türkçe&#8217;mizin şeyine şey etmeyelim!
Yılmaz ÇETİNER
Geçenlerde bir işyerine telefon etmem gerekti, dostum olan sahibini aradım. Bülbül gibi şakıyan sesiyle sekreter hanım telefonun öbür ucunda sordu: - Kim diyeyim efendim? Adımı verdim. - Sizi şimdi bağlıyorum efendim, dedi, işveli sesiyle... veya bana öyle geldi! Allah Allah! Ben ne yaptım ki beni "bağlıyor" bu kızcağız diye huysuzlandım! Bir an kafamdan geçti; "Acaba beni Michael Douglas mı zannetti, demir karyolaya mı bağlayacak? Yoksa bu işveli sesli hanım kız Sharen Stone mu?" Yoksa koyun mu zannetti? Şırrak karşıma dostum çıkınca bir anlık hayallerim söndü gitti! O anda söylemedim ama bir başka gün dostuma: - Yahu, dedim, senin sekreter hanım beni "bağlamaya" kalktı! Güldü, geniş yürekli, hoşgörülü dostum: - Napiim, o hep öyle konuşur ama, dedi, yeni kuşak gençler birtakım kelimeler üretiyorlar ki, düzeltene kadar bir yenisi geliyor yerlerine! İyi ki "Size geçiriyorum" dememiş!" - Ama çok çirkin, ikaz etsen de öğrenseler! - Kardeşim sizin gazeteleriniz, dergileriniz, muhabirleri, yazarları bile bu uydurma dili konuşuyor, yazıyor çoğu zaman. Sizlerin yol göstermesi daha isabetli olmaz mı? Bak şu laflara: Adam eşiyle mutlu bir hayat sürdürüyor, gazetede ondan bahsedilirken "Eşiyle oldukça mutluydu" diye çıkıyor! Bir başkası: Annesi ölmüş, kızcağız iki gözü iki çeşme ağlıyor, gazetede haber :"Genç kadın oldukça müteessir görünüyordu!" Çok mutlu yerine, eh, biraz mutlu, çok üzüntülü yerine, oldukça (az) üzüntülü hayli garip ve hayli ayıp kaçmıyor mu?

"Kendine iyi bak"! Yeni moda bir laf veya emir de "Kendine iyi bak." Adam sevgilisinden ayrılırken genç kıza, "Kendine iyi bak" diyor ama maşallah iki genç de sağlıklı. Belki akşam, belki yarın buluşacaklar! O arada kendine iyi bak! Olur şey değil! Geçenlerde eski sekreterim ziyaretime gelmişti, ayrılırken: - Kendinize iyi bakın, demesin mi! Bir an alındım, hiç böyle söylemezdi diye düşündüm, yoksa şimdi kötü mü görüyordu sağlığımı? (Gidicisiniz gibi!) Belki bir hastayı ziyaretten sonra ayrılırken "Aman kendine iyi bak" denilebilir ama her dakika bu laf kullanılır mı?

Eski İstanbul valisi doğru Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Şükrü Haluk Akalın'la Devrim Sevimay Vatan'da bir röportaj yapmış. "Kendine iyi bak" lafına başkan da takmış, "Kendime iyi bakarım, sizin söylemenize gerek yok ki. Dilimizde 'Sağlıcakla kal', 'Allahaısmarladık', gibi sözler varken" diyor. "Bir de 'Size döneceğim' var; aslında atlatma dili bu!" "Ne zaman birlikteydik, ne zaman ayrıldık da bana döneceksiniz, demek geliyor içimden." - Peki hala tartışılıyor eski İstanbul valisi mi, İstanbul eski valisi mi? - Tartışmaya gerek yok. Tamlayan kelime başa gelir. Hiç "Telefon eski kulübesi" diyor musunuz? Eski telefon kulübesi diyoruz. Doğrusu eski İstanbul valisi...

Euronun Türkçesi avro... Gelelim euroya. TV'de, borsada her yerde değişik telaffuz ediliyor, doğrusu nedir? Akalın cevaplıyor: - AB para birimini Almanlar oyro, Fransızlar öro, İngilizler yuro diye seslendiriyor. Bunun formülü şöyledir. Kendi dilinizde Avrupa'yı nasıl okuyorsanız, ilk hecesinin sonuna o harfini getirirsiniz. Türkçesi, doğrusu avro'dur. Geçen hafta Azerbaycan'daydım ve onların bile avro dediklerini duydum. - Şey için ne diyorsunuz? - Eşya kelimesinin tekilidir. Şey önemli kelimedir ama kullandığınız yere bağlı. "Şeyin şeyini şey ettim" derseniz, olmaz. Hangi anlamı katarak söylediğinize bakmak gerekir. Ben de haddim olmayarak gazetecilerden, yazarlardan, öğretmenlerden "Ne olur Türkçede beraberce şeyin şeyine şey etmeyelim" diye rica ediyorum.
 
Kirlenen Türkçe
Okan YÜKSEL


Nedendir bilmiyorum? Son zamanlarda yabancı sözcüklerle sık sık karşılaşır oldum. Her gün dolaştığım sokakların bir Türk sokağı olduğunu algılamakta artık güçlük çekiyorum. Mağazaların isimleri, ürünlerin üzerlerindekiler tamamen yabancı geliyor bana. Haber bültenlerini, köşe yazarlarını algılamak için yanımda küçük el sözlükleri taşıyacağım günler ufukta görülüyor gibi. Bunları abartıyor muyum acaba? Türkiye&#8217;nin önde gelen gazetelerinin birisinin genel yayın yönetmeni &#8220;Gazeteler bir eğlence aracı haline gelmiştir.&#8221; derken maalesef &#8220;eğlence&#8221; kelimesini &#8220;entertainment&#8221; kelimesini birçok kez tekrarladıktan sonra telaffuz ediyor. Neden? Yoksa kullandığı kelimelerin Türkçelerini hatırlamakta zorluk mu çekiyor!?

Sokakların, sohbetlerin ve insanların bana yabancı kokmasının nedenini medyaya bağladım diyelim. Peki ya, neden medya Türkçe var iken yabancı dilleri kullanmak arzusunda? Bunun nedeni de maalesef sokakta dolaşan, benimle sohbet eden, okuduğum gazetede yazan, izlediğim televizyonda program yapan insanlar; yani kocaman bir toplum: Son yüzyıllarda batının olanı üstün saymaya, ciddiye almaya başlayan, Türkçeyi yabancı diller sınıfında küçük görme gafleti içerisinde olan ve benim de mensubu olduğum bir toplum. Bundan dolayı yabancı adlı, Türk mağazaları rağbet görmekte; arz ve talep dolayısıyla da yavaş yavaş mağazaların adları bana daha fazla yabancılaşmakta. İnsanlar sohbetlerinde yabancı kelimeleri kullanmayı üstünlük sayarak sık sık yabancı kelimeleri kullanmakta. Öğrenciler gördükleri yarım yamalak yabancı dil derslerinde öğrendikleri yabancı sözcükleri sohbetlerine katmakta, bunun nedeni de yabancı kelime kullanmayı üstün sayan zihniyettir. Bilim adamlarımız dahi halkla iletişim kurarken yabancı terim kullanma hastalığından kurtulamamaktadır. Anlattıkları meseleyi zaten zorlanarak anlayan bizler, araya bir de yabancı kelimeler girdiğinde konudan tamamen kopuyoruz. Korkarım &#8220;Ağır ol molla sansınlar&#8221; sözü yerini &#8220;Yabancı dille konuş bilgili sansınlar&#8221; sözüne bırakmıştır.

Aileler çocuklarının yabancı dil öğrenmeleri için çabalar göstermekte; çocuklarını kurslara göndermekte, özel dersler aldırmaktadırlar. Bunu yavaş yavaş her sokağa yayılan yabancı dil dershaneleri somut şekilde gösteriyor. Dünyanın hiçbir yerinde böylesine arttığı görülmeyen yabancı dil kursları; maalesef ülkemde anaokullarına kadar inmiştir. Yedi yaş öncesi çocukları önceleri, &#8220;Bir, iki, üç&#8230;&#8221; diye sayarken artık bunun yanında &#8220;One, two, three...&#8221; diye saymaya başlayan bir toplumun mensubuyum. Peki, bunun ne zararı var? Yabancı dil bilmenin ne zararı var diyenleriniz elbette vardır, olmalıdır. Yabancı dil öğrenmenin kimseye bir zararı olmayacaktır; fakat yabancı dil öğrenmek ana dil tamamen öğrenilmeden yapılmamalıdır. Bunun aksini, bu gün görüldüğü gibi çok acı olur. Yeni nesiller yabancı dille ana dilleri arasındaki farkların ayrımını yapamazlar.

Sizce neden evrenselleşen bir dünyada; milletlerin, dinlerin, dillerin bir yapılmaya çalışıldığı bir dönemde &#8220;Türkçe kirleniyor!&#8221; diye haykırıyorum? Bayanlar baylar, ben de en az sizin kadar ırkçılığın, din üzerine kurulu katliamların ve birbirini anlayamayan milyarca insanın yaşadığı dünyanın bir mensubu olmaktan haz duymuyorum. Fakat birileri bunun böyle olmaması gerektiğini söylerken; birleşim noktasına kendi değerlerini koymaya çalışıyorlar. Tüm insanlık kendi dinlerini, kendi dillerini, kendi değerlerini benimsesin istiyorlar. Bence bu bir kültür kıyımıdır; fakat bunu anlamayan milletler evrensel olduklarını sanıp kendi dillerini, kendi kültürlerini öğrenmeyerek emperyalist dünyanın başındakilere benzemeye çalışıyorlar. Ne mi oluyor? İki tabure arasında kalıyorlar. Bir bakıma her ikisinde de oturamıyorlar. Her an düşüp yok olma tehlikesiyle karşı karşıyalar.

Ben herkesin ortak bir dili konuştuğu, ortak insani değerlerin taşıdığı, atalarından dolayı hor görülmeyen insanların olduğu bir dünyada barış içinde yaşmak istiyorum; fakat bu dünyanın herkesin İngilizce konuştuğu, sadece Amerikalıların ve Avrupalıların insan sayıldığı ve insanların değerlerinin atalarıyla belirlendiği bir dünyayla karıştırılmasını istemiyorum.


Atatürk bilim ve eğitim dili hakkında ne demişti...
Oktay SİNANOĞLU

Bağımsızlık ruhunun temelinde kimlik bilinci, kişilik, onur/haysiyet duygusu, ve özgüven yatar. &#8220;Bağımsızlık benim karakterimdir&#8221; diyen Atatürk onun için halkımızın kimlik, kişilik, onur, ve özgüveni üzerinde durdu. Kafalar, gönüller bağımsız olmadan, ülkenin ne iktisâdı, ne savunması, ne de dış siyaseti bağımsız olabilirdi. Atatürk &#8220;Türk Kimliğini&#8221; Türkçe ile tanımlamıştır. Onun için de Atatürk&#8217;ün Kurtuluş Savaşı&#8217;ndan sonraki temel dâvâsı Türkçe&#8217;yi, dolayısıyla Türk kültür ve kimliğini yabancı boyunduruklardan korumak, bunun için de eğitimi her düzeyde Türkçe ile yapmak, halkın yabancı dille, (yâni yabancı misyoner türü) eğitime özenmesini önleyecek tedbirler almak olmuştur. Bakınız Atatürk bu konularda neler diyor:

l &#8220;Türk demek Türkçe demektir; ne mutlu Türküm diyene.&#8221; (meğer meşhur sözün birinci kısmı da varmış ! ). l &#8220;Millî his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin millî ve zengin olması, millî hissin gelişmesinde başlıca müessirdir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir, yeter ki bu dil şuurla işlensin. -Ülkelerini, yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk milleti dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.&#8221; [ve tabii korumalı] l &#8220;Kat&#8217;î olarak bilinmelidir ki Türk milletinin millî dili ve millî benliği bütün hayatında hâkim ve esas olacaktır.&#8221; [Elbette &#8220;bütün hayat&#8221;tan kasıt siyaset, hukuk, teknik, bilim, eğitim, sanat, tıp, kültür ve edebiyattır; hayatın her yüzü.] l &#8220;Batı dillerinden hiçbirinden aşağı olmamak üzere, onlardaki kavramları anlatacak keskinliği, açıklığı haiz Türk bilim dili terimleri tesbit edilecektir.&#8221; (Atatürk bizzat kendisi bu dâvâ uğruna çalıştı. Bugün askerlikte olsun, matematikte olsun kullandığımız birçok terimleri Türkçenin derinliklerinden çıkarıp bize armağan etmiştir. Altmış beş yıldır bu konuda çok ilerleme kaydedilmiş, her yeni bilimsel kavram tam Türkçesiyle ifâde edilebilir konuma gelinmişken ne hikmetse şimdi bazı odaklar bu gelişmeyi ve Türkçeyi hızla yoketmekle uğraşıyor.) l Daha 1924&#8217;te: &#8220;Millî eğitimin ne demek olduğunu bilmekte hiçbir tereddüt kalmamalıdır. Bir de millî eğitim esas olduktan sonra onun lisanını, usulünü, vasıtalarını da millî yapmak zarureti münakaşa edilemez.&#8221; l 1938&#8217;de, vefatından az önce: &#8220;Türlü bilimlere ait Türkçe terimler tesbit edilmiş, bu suretle dilimiz yabancı dillerin tesirinden kurtulma yolunda esaslı adımını atmıştır. Bu yıl okullarımızda tedrisatın Türkçe terimlerle yazılmış kitaplarla başlamış olmasını kültür hayatımız için mühim bir hâdise olarak kaydetmek isterim.&#8221; Ve nihayet Türk bilimci ve eğitimcisine şu vasiyeti: &#8220;Bakınız arkadaşlar, ben belki çok yaşamam. Fakat siz, ölene dek Türk gençliğini yetiştirecek ve Türkçe&#8217;nin bir kültür dili olarak gelişmeye devamı yolunda çalışacaksınız. Çünkü Türkiye ve Türklük, uygarlığa ancak bu yolla kavuşabilir.&#8221; ( Atatürk&#8217;ün sözlerinin kaynağı ve ilâve bilgiler için: Bkz. O. Sinanoğlu, &#8220;Atatürk ve Türk Bilim Dili&#8221;, Bilim ve Teknik , sayı 59, sff. 8-11, Ekim 1972). Görülüyor ki, Atatürkçülükle, yabancı dilden eğitim, hiristiyan misyoner okulu modeli demek olan &#8220;kolej&#8221; (veya benzeri &#8220;Anadolu lisesi&#8221;) yanlısı olmak kesinlikle bağdaşmaz. O halde Atatürkçülere bugün, her zamankinden çok, büyük bir görev düşüyor: Türkçe bir iki nesil sonra yokolmadan yabancı dille eğitime son verilmeli, onun yerini yabancı dil takviyeli Türkçe Fen liseleri veya Ülken (&#8220;süper&#8221;) liseler düzeni almalı. Türkçe bilim ve teknik yayınları (telif ve tercüme, dergi ve kitaplar) Devlet ve çeşitli kuruluşlarca teşvik edilmeli. Unutulmamalı ki, Türk Devleti&#8217;nin birinci görevi Türk adının, kimliğinin, onun için de Türkçe&#8217;nin ilelebet yaşamasını sağlamaktır. (Aydınlık, 02.02.02)
 
Türkçe Hakkındaki Görüşlerim
Johan VANDEWALLE

"...Anadili Türkçe olan bir kişinin kısa cümlelerle düşündüğü, konuşma anında ise bu kısa cümleleri çeşitli yollarla birbirine bağlayarak karmaşık yapılar kurduğu görüşündeyim. Bu "cümle bağlama eğilimi" bazı konuşurlarda zayıf, bazılarında ise adeta bir hastalık derecesinde güçlü olabilir. Bu son durumda ortaya çıkan dilsel yapılar, insan zihninin üstün olanaklarını en güzel şekilde yansıtıyor. Farklı dil gruplarına ait birçok dili incelediğim halde şimdiye kadar hiçbir dilde beni Türkçe&#8217;deki karmaşık cümle yapıları kadar büyüleyen bir yapıya rastlamadığımı söyleyebilirim. Biraz duygusal olmama izin verirseniz, bazen kendime "keşke Chomsky de gençliğinde Türkçe öğrenmiş olsaydı... ", diyorum. Eminim o zaman çağdaş dilbilim İngilizce&#8217;ye göre değil, Türkçe&#8217;ye göre şekillenmiş olurdu..."

Yukarıdaki yazıyı tamamen Türkçe yazmıştır.


Dilim, oldu dilim dilim
Sercan ZORBOZAN

Dünyanın en zengin dillerinden birisi olan Türkçe ne yazık ki günümüzde adeta &#8220;soykırım&#8221;a uğruyor. Türk dilinin kilit noktaları , olmazsa olmaz kelimeleri yozlaşıyor , daha doğrusu yozlaştırılmak isteniyor.

Yayılmakta olan televole kültürü , ağırlıkla batı kökenli kelimeleri yavaş yavaş Türkçe&#8217;nin içine yerleştiriyor. Bu kelimeler adeta birer bomba gibi , kullanılmaya başlandıkları zaman dilimizin zenginliğini yok ediyor, sömürüyor. Eğer bu tehdidin önlemi alınmazsa, pek yakın bir zamanda konuşabildiğimiz bir dil olmayabilir.

Bir başka hususta, dış kaynaklı güç odaklarının basın yoluyla yabancı dil kökenli kelimeleri halka dayatmasıdır. Dayatması diyoruz çünkü kafamızı çevirdiğimiz her yerde karşımıza çıkan, millet olarak zihinlerimizi kuşatan bu güçler , televizyon programları , gazeteler vb. yayın organları yoluyla hem kültürümüzü hem de dilimizi köreltiyorlar.

Sahip olduğumuz bir serveti adeta har vurup harman savuruyoruz. Türk dili, zengin bir hazinedir ama yağmalanmadığı müddetçe. Bizde bu konuda üstümüze düşenleri yerine getirmeli bizim varolmamızı sağlayan dilimize sahip çıkmalıyız. Unutmayalım. &#8220;Dil olmazsa il olmaz&#8221;
 
interneti ve özellikle msni fazlasıyla kullanan biri olarak bende bir çok kısaltma yapıyorum özellikle telefonda mesay yazarken ve anlatmak istediklerimi 180 karaktere sığdırmaya çalışırken Herşeye rağmen bu bilince ulaşırsak biraz silkinir ve kendimize gelirsek en azından Türkçe'si olan sözcülkerin Türkçelerini kullanırsak bize güzel türkçemizi en güzel haliyle miras bırakmış olan Ata'mızın yolunda bir adım atmış oluruz diye düşünüyorum.


Msn'de yada telefonda yazılanlar kalıcı olmayabilir ama forumda yazdığınız bir çok yazı kalıcı oluyor. Bir Çok kişiye çok sıkıcı gelebilir ama parmağımızı iki harfe fazla basınca çok birşey kaybedeceğimize inanmıyorum ve sırf hava olsun diye teşekkür ederim yerine thank you yazdığımızda da bir şey kazanacağıma inanmıyorum

Olaya başka bir yönden de bakabiliriz. İnsanlar konuşurken karşılarındakine olan saygılarını konuşurken ona bakarak havalara bakmayarak gösterirler örneğin. peki ya burda biriyle konuşurken nasıl gösterirsiniz?? Bence parmağınızı iki harfe uzatmaya ÜŞENMEYEREK gösterirsiniz!

Tabiki bunlar benim düşüncelerim erkes istediği gibi yazmakta tabiki özgür ama bir milletin kültürünü aktaran bir milleti millet yapan en önemli unsurun DİLİ olduğunu düşündüğünüzde belki de bunu sorumluluk gibi hissedersiniz. Tıpkı benm hissettiğim gibi...

Türkçe Sevdalısı DevrimGzde

 
canım ekleme nasıl yapılıyor bilmiyorum ama ben:çok üzgünüm:
 
Back