TİTANİK gerçeği!!!

E

EU1

Ziyaretçi
titanic in sırrı


Tüm zamanların en ünlü gemisi Titanik, herkes tarafından bir deniz faciası
nedeniyle tanınır oysa dev yolcu gemisinin ardında inanılmaz bir gizem
saklı.
Titanik'in akıl almaz öyküsünü sunarken uyarıyoruz. Bir düşünün, Titanik'i
batıran
gerçekten bir buz dağı mıydı?


Hiç kimse onun dünyanın en büyük kehanetlerinden birisini yaptığını
bilmiyordu.
Hatta kendisinin dahi haberi yoktu. Adı; Morgan Robertson´du, Amerikalıydı,
1861
´de doğdu, gençken denizcilik yaptı, sonra ise bir elmas eksperi oldu ve New

York´da kuyumculuk yaptı. Sonra Kipling´in bir öyküsünü okudu ve yazar
olmaya
karar verdi. İlk öyküsü 25 $´a satıldı, daha sonra yazdığı 10 öyküden ise
1000 $
kazandı. Yazmak ona artık kolay ve kazançlı geliyordu. 1897 yılının bir kış
gecesinde 24.Caddedeki dairesinde yeni bir deniz öyküsü yazmayı planladı. Bu
bir
uzun öykü olacaktı.



Hayali "Titan Kazası"

Hayalinde dev bir yolcu gemisi vardı, asla batmayan bir gemi. Bir aşk teması

üzerine kurulu olan öykünün kahramanları bu dev gemiye binip, İngiltere´den
ABD´ye gidiyorlardı ve aşk hikayesi dünyanın en lüks gemisinde sürecekti.
Ama
öykünün hayali kahramanları beklenmedik bir sürprizle karşılaşacaklar ve bir
deniz
kazası batmaz denen gemiyi okyanusun dibine yollanacaktı. Robertson´un
teması
buydu, oturup yazmaya başladı ve öyküye iki isim verdi; "Futility"yani
"Nafile"
ve "Titan Kazası"... Evet, yanlış okumadınız; Titan... Şimdi beraberce
Robertson´un romanından bİr bölümü; "Titan"ın batış sahnesini okuyalım.


"Gözcü haykırdı; ´buzdağı! Birinci subay, kaptana haber verdi ve derhal
makine
dairesine tornistan yani geri git emri verildi. Fakat dev gemi durmuyordu,
hızını
kesmesi için zaman lazımdı ve sisler arasında görünen buzdağı yaklaşıyordu.
Aşağıdan ise orkestranın ve eğlenen insanların sesleri duyuluyordu. Sonra
buzdağı gemiye ulaştı, bu arada gemi ters çalışan pervanelerin gayretiyle
yan
dönmüştü ama yetersizdi ve kaptanla yardımcılarının ç****iz bakışları
arasında
buzdağı Titan´ın sancak tarafına çarptı. Darbe hafifti hatta pek
hissedilmedi,
kaptan o anda ucuz atlattık diye düşünüyordu. Ama birkaç dakika sonra gemi
birden yan yattı, buzdağı asıl yarayı su kesiminin altında açmıştı, yara
öldürücüydü
çünkü uğursuz buzdağı Titan´ın bordasını jilet gibi keserek, parçalamıştı."



İnanılmaz kehanet gerçekleşiyor...

Ve Robertson 1898 yılında öyküsünü küçük bir kitap olarak yayınladı. Kitap
onu
çok daha sonra ölümsüz yapacaktı, dünyanın en çarpıcı ve en dehşet verici
kehanetini yazmıştı ama sonuç yayınladığı dönem için aynen kitabın adı
gibiydi
yani "Boşyere" Aradan 14 yıl geçti ve başka bir zamanda, başka bir gemi,
asla
batmaz denen dünyanın en lüks ve en büyük yolcu gemisi Titanik,
İngiltere'nin
Southampton limanından yeni dünyaya doğru denize açıldı. Sonra, 1912 yılında
14
Nisan´ı, 15 Nisan´a bağlayan gecede sisler arasından birden ortaya çıkan bir

buzdağı batmaz denen Titanik'in katili olacaktı. Yukarda okuduğunuz
Robertson´un romanındaki batış sahnesi aynen gerçekleşti. Sadece o kadar mı?

Bakın Morgan Robertson Titanik´den 14 yıl önce yazdığı romanında daha neleri

bilmişti; Robertson´un romanındaki Titan adlı gemi Southampton limanından
yola
çıkıyordu ve 14 yıl sonra Titanik de aynı limandan yola çıktı.
Romandaki gemi ile, Titanik arasında sadece 4 metre fark vardı. Titan 248
metre,
Titanik 252 metreydi.



Daha da ötesi var;

Robertson´un romanındaki dev Titan, New Foundland yakınında; Kuzey Atlantik´

de bir buzdağına çarparak battı ve işte inanılmaz ama gerçek; Talihsiz
Titanik de
14 yıl sonra aynı koordinatta, aynen romandaki benzeri gibi bir buzdağına
çarparak okyanusa gömüldü.
Ve her iki gemide de; yeterince cankurtan filikası yoktu; Robertson
romanındaki
gemide 24 filika bulunduğunu yazıyordu; Titanik´de ise 22 filika vardı ve bu

yüzden can kaybı büyük oldu.
Sonra...Gerçek kazanın sonucunda 1513 yolcu boğularak öldü ve kayboldu.
Aynen
14 yıl önceki romanda yazıldığı gibi... Robertson´un romanındaki Titan´da
ise 1500
kişi ölüyordu. Her iki gemi de 3000 kişilikti ve Titanik´e 2224 kişi
binmişti.

Aynı asla batmaz denen gemi,

Aynı yerden aynı yere yolculuk,

Aynı tarihte, aynı yerde kaza,

Aynı buzdağı ve aynı tür batış,

Aynı yolcu ve ölü sayısı,

Hatta iki gemi de batarken orkestranın ilahi çalmasına kadar...

Bir kez daha okuyun ve düşünün...

İki geminin ağırlıkları da çok yakındı. Robertson romanında Titan´ı 70.000ton
ağırlığında yazmıştı; Gerçek Titanik ise 66.000 tondu.
Her iki geminin de üç pervanesi vardı ve her ikisi de 3000'er yolcu
taşıyorlardı.
Gerek romandaki hayali Titan´a gerekse de gerçek Titanik´e Avrupa´ nın
sayılı
zenginleri ve ünlü aileleri binmişlerdi. Daha sonra Robertson öyküye; gemi
hızla su
aldığını. Alarm verildiğini, filikaların indirilerek, önce kadınlar ve
çocuklar
bindirildiğini, yardım çağrıları yapılırken, Avrupa´nın en ünlü ve zengin
ailelerinin
mensuplarnın birbirlerine ebediyen veda ederken, dev yolcu gemisi Titan'ın
buzlu
kutup sularına hızla gömüldüğünü anlatarak devam ediyordu.

Büyük kehanet farkedilmiyor...



Morgan Robertson başarılı olamadı, kitabı satmadı, daha sonra yazdıkları da
ilgi görmedi. Bunalıma girerek, bir hastanede psikolojik tedavi gördü. Sonra
yeni biröykü yazdı, bir Fransız dergisinde yayınlanan bu öyküde de,
denizaltılardan söz ediyor ve periskopu tarif ediyordu. Ama yine ilgi
görmedi. Başarısız bir yazar olarak, Mart 1915´de bir otel odasında ayakta
geçirdiği bir kalp kriziyle yaşama veda etti. Asıl inanılmaz olay burada
çünkü Robertson mart 1915´de öldü. Yani gerçek Titanik´ in batışından üç yıl
sonra...Ve hiç kimse Robertson´la ilgilenmedi, yine kimse farketmedi ve hiç
kimse onun 14 yıl önce Titanik´i aynen nasıl anlatabildiğini merak etmedi.

Kimse onu anımsamadı, ta ki 1980´lerde inanılmaz olaylarla ilgili
araştırmalar yapılıncaya kadar... Morgan Robertson;Titanik batmadan 14 yıl
önce, gemiyle ve kazayla ilgili herşeyi tıpatıp aynen nasıl yazmıştı ?
Raslantımıydı? O, başarısız bir yazar olarak tarihin karanlıkları arasında
kayboldu, şimdi ise ruhu hatırlanmanın sevinci içinde olmalı... Kehanet
sıradan bir iş değil, ve asıl gizem kendi yapısında, ne zaman ve nerede
ortaya çıkacağı hiç belli olmuyor; oysa gelecekte nelerin olacağı konusunda
çevremiz sayısız ipucu dolu; yeter ki görmek için çaba gösterelim. Titanik´
in gizemi burada da bitmiyor. Biri daha var;

"Denizde tehlikede olanlar için dua ediyoruz..."

Kanada, Winnipeg´de Rosedale Metodist Kilisesi´ndeyiz, Rahip Charles Morgan
bir pazar sabahı erkenden kalkmış, o günkü ayin için hazırlık yapıyordu.
Okunacak ilahinin numarasını karatahtaya yazdı. Tüm hazırlıklarını
bitirdikten sonra, ayine kadar biraz uyumak amacıyla odasına çekildi ve
derin bir uykuya daldı. Birden kendini çok canlı ve etkin bir rüyanın içinde
buldu. Karanlıkların içinde, dev bir kütle vardı, dalgaların sesleri
duyuluyordu, çanlar çalıyor ve Rahip Morgan´ın çok uzun yıllardır işitmediği
bir ilahi duyuluyordu. Rüya o kadar etkili ve rahatsız ediciydi ki, Morgan
uyandı, ilahi ve çan sesleri kulağından gitmiyordu. Saatine baktığında,
fazla zaman geçmemiş olduğunu gördü, rüyanın kötü etkisinden kurtulmaya
çalışarak yeniden uyumaya çalıştı ve yeniden uykuya daldı. Rüya tekrar
başladı, ilahi, çan sesleri, karanlık, dalga sesleri ve devrilen dev kara
kütle. Morgan bu kez, panikle uyandı ve kendini boş kiliseye attı,
karatahtaya giderek o bir türlü kulaklarından gitmeyen ilahinin numarasını
yazdı. Ayin saati gelmişti, cemaat toplanıyordu, Rahip Morgan ilahiyi
başlattı, notalar kilisede çınlarken, aynı anda binlerce mil ötede okyanusun
ortasında aynı ilahi buzlu denizi çınlatmaktaydı; "Duy, Kutsal Baba, Sana
denizde tehlikede olanlar için dua ediyoruz." İlahi biterken, Rahip
Morgan´ın gözlerinden yaşlar akıyordu. Aynı günün sonraki saatlerinde, Rahip
ilahiyi okudukları sırada Atlas Okyanusu´nun derinliklerinde büyük dramın
yaşandığını öğrendi. O gün, 14 Nisan 1912´idi ve Atlantik´in kuzeyindeki
buzlu sularda Titanik suların içinde yokolmuştu.

Titanik'de bir gariplik var...

Titanik battığında, ünlü İngiliz gazeteci William T. Stead gemide
bulunuyordu.1892 yılında Stead hikayeler yazarak yaşamını kazanıyordu.
Gazeteciliğinin yanısıra Stead, ölüm ötesi ve Spiritüaliizm ile yani
Ruhçuluk'la da ilgileniyor, araştırmalar da bulunuyordu. O yıl yazdığı kısa
hikayelerden birinin adı neydi biliyormusunuz? "Titanik" ve yine Titanik´den
20 yıl önce...YineTitanik´de olduğu gibi, Stead´ın hikayesindeki Titanik´de
bir buzdağına çarparak batıyordu. Ve Stead´ın yazdığı hikayede, Stead
kendisini kazadan kurtulan biri olarak anlatıyordu. Ve; 20 yıl sonra gerçek
Titanik batarken, o buzlu ve soğuk denize gömülenlerden birisi Stead´ ın
gerçekten kendisiydi. Ama; sonu romandaki gibi olmadı çünkü
kurtulamayacaktı. Zira bu roman gerçekti ve başka bir romancı tarafından
yazılmıştı. O anda Stead ne düşünmüştü? 20 yıl önce yazdığı hikayeyi
düşünüp, kurtulacağına inanıyormuydu? Bunu asla bilemiyeceğiz...

Biri daha var. Ama çok daha sonra; 1935´ de... William Reeves adlı bir
denizci bu; İngiltere´den Kanada´ya giden "Titanian" adlı kömür yüklü
buharlı gemi; soğuk bir Nisan gecesinde Kuzey Atlantik´de seyrediyordu.
Bütün denizcilerin ezbere bildikleri o uğursuz yere; Titanik´in battığı
noktaya varmışlardı. Reeves, güverteden denize bakarak yıllar öncesindeki
olayları düşlüyordu. Ve o gün Reeves ´in doğum günüydü, olabilir ama Reeves´
in doğduğu tarih çok önemliydi, çünkü Reeves 14 Nisan 1912´ de doğmuştu.
Yani Titanik´in battığı günde. İşte tam o günde; Titanik´in battığı günde
Reeves doğum gününü; Titanik´ in battığı yerde kutluyordu. Ve birşey oldu...
Reeves birden, suların kaynaştığını ve dev bir buzdağının geminin yolu
üzerinde belirdiğini gördü. Tam o anda da, köprüden alarm verildi. Uzaklık
yeterliydi. Mürettebat gemiyi zamanında durdurdu, buzdağının yanından
geçeceklerdi ama olmadı... Çünkü bir saat içinde çevreleri; yüzlerce buz
kütlesi tarafından sarıldı. Artık hareket etmelerine imkan yoktu. Reeves ve
arkadaşlarının içinde bulundukları Titania adlı gemiyi, ancak 9 gün sonra
yetişen buz kırma gemileri kurtardılar. Neden? Buzdağları o korkunç gecenin
yıldönümünde, bir grup denizcinin orada bulunmasını mı istemişlerdi ?

Evet... İnanılmaz ama gerçek zira Titanik´ in gizemi şaşırtıcı. Titanik
şimdi okyanusun derinliklerinde uyuyor sadece bir kez ziyaret edildi. 1
Eylül 1985´de Amerikalı ve Fransız uzmanlardan kurulu bir sualtı ekibi onu
buldu ve görüntüledi. Morgan Robertson; Titanik batmadan 14 yıl önce,
gemiyle ve kazayla ilgili herşeyi tıpatıp aynen nasıl yazmıştı,
raslantımıydı? William T. Stead 20 yıl sonra içinde öleceği geminin adını ve
kendisinin de içinde bulunduğu öyküsünü, hangi raslantı sonucunda yazmıştı?
Titania adlı gemiyle, Titanik´in battığı günde doğan ve doğum gününde
Titanik´in battığı yerde bulunan Reeves´ in buzdağları tarafından 9 gün
hapsedilmesi de raslantımıydı? Düşünür Voltaİre diyor ki; "Belki de raslantı
dediğimiz şey; belirli bir şeyin bilinmeyen nedenidir..." Robertson, Stead
ve Reeves bizim gibi birer insandılar. Bizler gibi normal ama bilinmeyen
yönleri olan insanlar. Her insan gibi... Ve siz de; bilinmeyen raslantılarla
her an karşılaşabilirsiniz...


Titanik´den sesler;



Kazadan kurtulanların anıları;

"Kazadan bir gece önceydi, karım başıma Titanik´in sahibi olan White Star
Şirketi´nin ambleminin bulunduğu kepi giydirdi, güvertedeydik ve tam o anda
gökde bir yıldız parçalara ayrılarak dağıldı. Karım bundan hiç
hoşlanmadığını söyledi. "

Kamarot Arthur Lewis

"Babam heyecanlı, annem moralsizdi ve hayatımda ilk kez onun ağladığını
gördüm. Umutsuzdu ve birşeylerin yolunda gitmediğini söylüyordu. Yedi
yaşındaydım ve daha önce hiç hiç gemi görmemiştim. Çok büyüktü, herkes çok
heyevanlıydı, kamaraya indik, babam anneme yatmasını ve sakinleşmesini
söyledi ama annem bütün gece oturdu, ta ki kazaya kadar ve sadece ben
kurtuldum. "

Eva Hart

"Woolston´da yaşıyorduk, okul öğleyin tatil edildi ve Titanik´in limandan
ayrılışını görmeye götürüldük. Öğretmenimiz başımızdaydı, sonra Titanik
yavaş yavaş iskeleden ayrılmaya başladı; bu onu son görüşümüzdü, Southampton
sularında gittikçe uzaklaşıyordu. Yanımda yaşlı bir adam vardı, eliyle iyi
şans işaretleri yaptıktan sonra başını salladı, sonra yüksek sesle hiç umut
olmadığını söyledi."

Lois Brown Jacobs

Nasıl battı?

Titanik nasıl battı? O kadar çok kuram var ki; bunların en yenilerinden bir
tanesi kasıtlı batırıldığı yolunda; tabii ki sigorta parası için. Ama
buzdağının nasıl gemiye çarptırıldığının cevabı yok, yanlız ilginç iddialar
ortaya atılıyor. Titanik´in Kuzey Atlantik´in derinliklerinde yattığını
hepimiz biliyoruz. Buzdağı, gemiye sancak tarafından çarpmış ve çelik
levhaları yarmıştı. Ünlü tiyatrocu Thomas Andrews gemi batarken ön tarafta
bulunan beş su geçirmez kamaranın birisindeydi. Çarpmanın hemen ardından
kamaralara buzlu deniz suyu dolmaya başladı. Aslında kamaraların sadece
birisi delinmişti ama su kolayca diğerlerine de geçti, Andrews olayın
tanığıydı yani su geçirmez denilen kamaralar su geçiriyordu. Aynı şey su
geçirmez denilen alt bölümlerde de oldu ve Titanik bu yüzden kolayca battı.
Jack Thayer, Titanik´in batmadan evvel su yüzeyindeyken iki bölündüğüne
inanıyor ve anlatıyondu ama çok kişiye göre kaza böyle olmamıştı fakat
1985´de



Dr. Robert D. Ballard, Titanik´i okyanusun dibinde iki parça olarak buldu.
Ballard ve ekibi Titanik´in pruvasından kırıldığını belirledi çünkü yara
alınca gerilime dayanamamış ve denizden evvel içeri dolan sert havanın
basıncıyla ikiye bölünmüştü. Bugün iki parça birbirlerinden yarım kilometre
uzaklıkta ayrı yönlerde duruyor.







Titanik´in batış nedeni söylenceleri az değildir;

* Titanik, kardeşi Olympic´le beraber sigortalanıp, ikisi de kasıtlı mı
batırıldı?

* Mürettebat ve Kaptan Smith sarhoş muydular?

* Gemi subayı Murdoch, neden kendini öldürdü?

* Kaptan Smith´in de intihar ettiği, telsizle gerçekten bildirilmiş miydi?

* Niçin görevliler dürbünle çevreyi gözlemediler? Oysa bu yapılsaydı,
buzdağı çok önceden görülebilirdi.

* Titanik buzdağını son anda görüp dönmeye çalışırken, önce kıçından sonra
da önünden iki defa mı yara aldı.

* Su geçirmez bölmeler neden açıktı?

* Söylendiği gibi Californian adlı gemi veya bilinmeyen bir diğer gemi,
Titanik´i batarken görmesine rağmen yardıma gelmedi mi? Kurtulanlardan
birçok kişi, bir geminin ışıklarını gördüklerine dair yeminler ediyorlardı.

Bunları biliyor musunuz?

* Biliyor muydunuz... Bazı yolcuların köpekleri güvertede bulunan köpek
kulübelerindeydi. Bunlardan birisinin değeri 750 £´du ve 1912 yılında bu
miktar çok büyük bir paraydı. Bugünkü değeri 300.000 £ olarak hesaplanıyor.

* Biliyor muydunuz... İkinci Dünya Savaşı sırasında, adı "Titanic" olan bir
propaganda filmi yapıldı. Gemide gizli olarak bulunan bir Alman subayının
hikayesiydi.

* Biliyor muydunuz... Yolcuların bazıları, gemi batmadan biraz evvel,
jimnastikhanede bisiklete biniyorlardı.

* Biliyor muydunuz... Titanik´in birinci sınıf kamaralarının ve dinlenme
salonunun bazı pencereleri ve kepenkleri, İngiltere Alnwick´de bulunan White
Swan Oteli´nden alınmıştı.

* Biliyor muydunuz... Titanik´den kurtulan gemi subaylarının ve mürettebatın
hiçbirisi yaşamlarının kalanında mesleklerini sürdürmelerine rağmen asla
kaptan olamadılar.

* Biliyor muydunuz... Titanik, Southampton´dan ayrıldıktan hemen sonra kömür
depolarında yangın çıkmış ve söndürülmüştü.

* Biliyor muydunuz... Kurtulanlardan birisi olan gemi subayı Murdoch, gemi
batmadan evvel intihar etti, aslında elindeki tabancayla kalabalığın
filikalara hücüm etmelerini engellemekle görevliydi.

* Biliyor muydunuz... Gemi batmaya başladıktan sonra uzaklaşan ilk
cankurtaran filikasında sadece 28 kişi vardı, oysa filika 64 kişilikti.

* Biliyor muydunuz... Titanik limandan ayrılmadan evvel demirlerini alırken,
çıpaların birisi yakınındaki bir geminin iplerine takıldı ve neredeyse onu
batırıyordu ve geminin adı Titanik´in asla göremeyeceği limanın adıydı; "New
York"




* Biliyor muydunuz... Faciadan hemen sonra, New York´da bir söylenti
yayıldı; Titanik´in batış nedeni bulunmuştu çünkü kargonun konulduğu yerin
gizli bir bölmesinde demir kafesli bir sandığın içinde bir lahit vardı.
Lahit ve içindeki Mısır kralının mumyası, ABD´de gizlice satılmak üzere eski
eser kaçakçıları tarafından gemiye yüklenmişti. Mısır inançlarına göre bu
hırsızlık, tanrılara karşı bir hakaretti ve Anubis´in kudreti buna izin
vermezdi. Tanrılar Titanik´i batırdı ve mumya denizin dibini boyladı.
Belki... İki yıl sonra, söylenti yine başladı ama bu kez farklıydı; mumya
batmadan evvel kaçırılmıştı yani gemide bulunan kaçakçılar veya kaçakçı
gemicilere rüşvet vererek, mumyayı ambardan çıkarttırmış ve bir filikaya
yükletmişti. Ve şirketin subaylarından birisi bu öyküyü onaylıyordu. Sonra
kaçakçı rüşvet vermeye devam ederek, mumyayı Carpathia gemisine yüklemeyi de
başararak, New York´a getirdi. Ama şansı orada sona erdi, satış yapılamadı,
kimse mumyayı almıyordu. Kaçakçılar mumyayı geri götürmeye karar vererek, bu
kez Empress Of Ireland adlı gemiye yüklediler ve Empress Of Ireland´da battı
ama mumya yine kurtarıldı ve Ameriya´ya geri döndü. Sonuncu kez yine bir
gemiye yüklenerek, yola çıkarıldı ama kader kararından dönmüyordu. Üçüncü
gemi de torpillenerek batırıldı. Geminin adı Lusitania´idi. Kimliği
bilinmeyen gizemli firavun sonunda huzura kavuşmuştu.

* Biliyor muydunuz... Titanik mitleri neredeyse sonsuzdur. Örneğin Kaptan
Smith´in bir bebeği kurtararak, bir filikaya kadar yüzerek götürdüğü ve
sonra yine yüzerek geriye döndüğü ve gemiyle beraber battığı anlatılır.
Weekly World News gazetesine göre olay gerçektir. Titanik´de bulunan
altınların ve mücevherlerin miktarı bilinmiyor zaten kargo kesin olarak
belgelenmemişti; ama gemide kesin olarak bulunan Ömer Hayyam´ın el yazması
mücevher işli "Rubaiyat"ı büyük kayıptı. Kargo listesinde, bir de yeni
Renault otomobil vardı,


Kim uğursuzdu?



İki gazeteci olan John Eaton ve Charles Haas´a göre, mumyanın kaderini
paylaşan gerçek birisinden söz ediyorlar; adı Frank "Lucky-şanslı" Tower.
Tower, belki de gezegenin en uğursuz denizcisiydi. İlk önce Titanik´de
ateşçiydi, kazadan yüzerek kurtulmuş ve ölümü atlatmıştı sonra o da Empress
of Ireland´ın mürettebatına katıldı ve o da battı, Tower bu kez çok zor
kurtulmuştu. En son işini bulduğunda mutluydu ama bu uzun sürmedi,
Lusitania´da iş bulmuştu, gemi ayaklarının altında sulara gömülürken Tower
haykırıyordu; "Şimdi zamanı geldi mi?" Bu öykü iki gazeteci tarafından
anlatılmasına ve Ripley´in ünlü "İster inan, ister inanma" külliyatında yer
almasına rağmen, tarihçiler tarafından onaylanmadı; tarihçiler üç geminin
mürettebat listesinde bu isimde birisinin bulunmadığını söylüyorlardı.
Ripley ise, gemicinin adının farklı olduğunu söylerek, işin içinden
sıyrıldı; peki üç gemide de aynı isimli biri var mıydı? Evet, bir değil,
birkaç kişi vardı ama bunların aynı kişiler olup olmadığı asla anlaşılamadı.
Fakat bunlardan birisinin öyküsü kesin gerçekti; Aslında Titanik´in
kamarotlardan Violet Jessup, White Star Gemi Şirketi´nin gerçekten de
lanetli kişisidir. Genç kadın, önce şirketin Olympic gemisindeydi, geminin
Hawke şilebiyle çarpışıp batmasından kurtuldu, sonra Titanik´de de hemşire
asistanı olarak görevlendirildi ve yine kurtuldu. Violet, Şirketin üçüncü
gemisi olan Britannic´de görevini yaparken son yolculuğuna çıkmıştı.
Violet´in kaderi White Star Şirketi´nin gemileriyle aynıydı...



ALINTIDIR..!!
 
ay çok ilginç okurken tüylerim diken diken oldu acaba kitabın kehanetimi yoksa mumyanın lanetimi
 
bunların bazılarını bende duymuştum.ama çok güzel.ellerine sağlık.
bir titanic efsanesi de ben ilave edeyim.t.titanic suya indirildiği zaman "bu gemiyi tanrı bile batıramaz" deniyormuş.allahın gücünün yetmediği şey olmaz.insanoğlunun en kötü özelliği kibir geminin sonunu getirdi
(valla bende anlatanların yalancısıyım:))
 
X