ALINTIDIR;
ekşi sözlükte, internetin genelinde olduğu gibi hastalıklarla ilgili birçok yanlış yönlendirme mevcut. hastalıklar son derece öznel durumlar; herkes aynı süreci yaşamadığı gibi, aynı yöntemle de şifa bulamıyor.
bu yazı çok uzun olacak belki ama kendi tırnak mantarı serüvenimi paylaşacağım. ısrarla belirtmekte fayda var; yazacaklarım tamamen kişisel deneyimlerimdir ve kesinlikle tıbbi tavsiye niteliği taşımamaktadır.
ilk tecrübe:
yaklaşık 18 yıl kadar önce sağ el başparmağımda, toz pislik içinde maket yaparken tırnak etimin mikrop kapması ile
dolama olmuştu ve bunun akabinde –doktorun söylediğine göre tırnak zayıf düştüğü için- tırnak mantarı ile tanıştım. tırnağın biraz irileşmesi ve üzerinde beyaz leke oluşması şeklinde kendini göstermişti. bunun üzerine üniversitenin mediko’sunda yaklaşık 9-10 ay süren, sistemli bir tedavi sürecinin ardından sorunsuz bir şekilde tertemiz bir tırnağa kavuştum. bu dönem, oral yolla alınan haplar, karaciğer enzimlerini takip eden kan tahlilleri, kremler, tırnağın hasta kısmını yumuşatıp törpüleyip temizleme, ilaç uygulayıp gün boyu özel bantlarla kapama vb. uygulamalı kürler içeren bir süreçti ve gerileme yaşanmaksızın %100 başarılı olan bir tedaviydi.
belki de bu yüzden tırnak mantarı hakkında “illet” diyen insanların abarttığını, doğru dürüst tedavi uygulamadıklarını düşündüm yıllar boyunca. sonra 2. tecrübemi yaşadım.
ikinci tecrübe:
ilk tecrübeden tam tamına 13 yıl sonra, aynı elin aynı parmağında, yine dolama sonrası tırnakta beyazlama gördüm. ne olduğunu önceki tecrübeden bildiğim için panik yapmadım ve hatta -maalesef- biraz yavaş davrandım. işlerin yoğunluğu bahanesiyle doktora gitmek yerine eczaneden, o çok reklamı yapılan kalem tipli excilor ürününü aldım ve birkaç hafta onu sürerek iyileşeceğini umdum. bırakın iyileşmeyi tüm tırnak köküne kadar bembeyaz oldu.
anadolu yakasının başlıca özel hastanelerinin birinde uzman hekimin verdiği tedaviye başladım; funit isimli antifungal ilaç, iki ay boyunca ayın ilk haftası içip 3 hafta beklemek suretiyle kullanılıyordu. 2 ayın sonunda tırnak dibinden 2-3 mm kadar temiz tırnak gelişmişken, kısa bir süre içinde tırnak tekrar köküne kadar beyazladı. nüksettiği için ertesi ay tekrar doktora gittim. aynı tedavi tekrar verildi, 2 ay daha ilaç kullandım. funit’in yanında nibulen isimli -daha önce de kullandığım- törpü ve cila içeren kür de vardı. 2 ay sonunda aynı durum tekrar yaşandı ve mantar 1-2 hafta içinde eski haline döndü. karaciğerimi yorduğumla kalmıştım ve başladığım yerdeydim.
başarısız tıbbi tedavilerin ardından, hem bezginliğin de etkisiyle, hem de vücudumu biraz dinlendirmek için tekrar doktora gitmek istemedim. sağdan soldan duyduğum ya da internette yerli yabancı kaynaklardan araştırdığım bir sürü alternatif tedaviyi denedim. bunlar; tırnağa vicks sürmek, aynısefa kremi sürmek, kına sürmek, çay ağacı yağı sürmek, hindistan cevizi yağı sürmek, sirke sürmek gibi şeylerdi. bazıları kısa bir süre de olsa etkili oluyor gibiydi ama canavarı bir türlü alt edemiyordum.
daha sonra, başka bir özel hastanede bir profesöre göründüm. başarısız olan tüm tedavileri anlattığımda adeta kadının tedavi ezberi bozulmuştu, bir tırnak kültürü aldırdı (ki bunun ne anlamı var hala anlamış değilim), baticon çözeltisi yazdı (ne alaka), sonra bir de "istersen tırnağı çekelim" dedi. oysa tırnak çektirmenin tedavide hiçbir anlamı olmadığını birçok kaynaktan biliyordum. bu yüzden sözkonusu doktora güvenim iyice sarsıldı ve yine çözüm alamadan hastaneden ayrıldım.
lazerle tedavi de olasılıklar arasında görünüyor gibiydi, ama açıkçası bu tedaviyle iyileştiğini söyleyen bir kişiyle bile şahsen tanışmadım. internette araştırdığımda ise karşıma sadece lazer uygulayan merkezlerin reklamları çıktığı için bu alternatifi hiçbir zaman gündemime almadım.
berbat görünen bir başparmak ile geçen 3 yıl içinde bir kez de gata haydarpaşa eğitim hastanesi'nde tedavi denemem oldu. bu sefer verilen ilaç terbisil idi, ve 3 ay boyunca her gün içtim. her ay sonunda kan tahlillerim kontrol ediliyor ve tırnaktaki ilerleme takip ediliyordu. 3 ay bittiğinde tırnağımın yaklaşık yarısına kadar temiz tırnak uzamıştı (doktor değilim ama 1 ay daha kullansam tamamen biteceğini hissediyordum, çünkü işe yarıyordu). fakat beni takip eden asistan hekim, tedavinin başarılı olduğunu, ilacı keseceğimi ve artık tırnağın hızlı uzamasını sağlayan b vitaminli bir tırnak kremi kullanacağımı söyledi. dediğini yaptım ve ilacı kesişimin 2-3 hafta sonrasında tırnağın sağlıklı kısmı tekrar bembeyaz oldu ve benim aylarca aldığım tüm tedavi bir kez daha çöpe gitti.
işte artık bu noktada insan çaba sarf etmekten bıkabiliyor. son derece hassas uygulamış olsanız da tıbbi tedavinin defalarca başarısız olması insanı oldukça çaresiz hissettirebiliyor. bir sürü alternatif tedavi denemesi de yapmıştım, onlar da olmamıştı. kalem tutan elimdeki bu berbat görüntüyle mi geçecek bir ömür diye aylarca hayıflandım.
son bir gayretle, bu sefer kendimi yabancı kaynaklardaki esansiyel yağların faydalarını okurken buldum. bu konunun uzmanı kesinlikle değilim ve bu yağların da bilinçsiz kullanılırsa zararlı olabileceğini bildiğimden, türlü türlü karışım reçetelerinin içinde kayboluyordum. çoğu reçetede karşıma çıkan birkaç antifungal yağ vardı:
çay ağacı yağı (esansiyel yağ), kekik yağı (esansiyel yağ), ve hindistan cevizi yağı (taşıyıcı yağ)
daha önce de marketten aldığım çay ağacı yağını parmağıma adeta boca ediyordum ve bir işe de yaramamıştı fakat saflık açısından kaliteli ürün alınması gerektiğini öğrendim. (saf ürünler son derece güçlüler, ve çok dikkatli kullanmak gerekiyor.) kekik yağı ve çay ağacı yağını güvenilir bir kaynaktan (market fiyatının belki de 3-4 katı para vererek) sipariş ettim, ve bir de soğuk sıkım organik hindistan cevizi yağı aldım. bir kavanozda birer ölçek kekik ve çay ağacı yağını, 4 ölçek hindistan cevizi yağıyla karıştırdım ve pamukla kabarmış beyaz kısımlarını dibine kadar kestiğim tırnağıma uyguladım. sabah ve akşam yapmayı düşünsem de, yatarken sürmek daha pratik geldiği için çoğunlukla günde 1 kez kullandım. bu süreç yaklaşık 3 hafta sürdü ve açıkçası yılların getirdiği motivasyon düşüklüğünün etkisiyle daha da fazla kullanmadım. (çay ağacı yağının oral yolla tüketilmesinin toksik olduğunu öğrenmem ve ellerimle yemek vs. yaparken parmağımdaki eser miktardaki yağı yemeğe bulaştırma paranoyam nedeniyle de tedaviden biraz soğumuş olabilirim. biraz takıntılıyım evet.)
sonra ne mi oldu? ben karışımı sürmeyi tamamen bıraktıktan 1-2 hafta sonra mucizevi bir şekilde dipten temiz tırnak gelmeye başladı, tırnak uzadıkça da hiçbir şekilde nüksetmedi ve tertemiz bir tırnağa kavuştum. uzun süre olan bitene inanamadım çünkü bu hastalık asla kendi kendine iyileşen bir şey değil. yani ilgilenmezseniz mantarlı tırnağınızla barışık bir şekilde bir ömür geçirebilirsiniz. resmen tırnak kökünde mantar geliştiren o haylaz organizmaları haklamış o benim kafadan uydurma yağ karışımım.
* sonuç olarak; tıbbi tedaviyi boşverin diyecek değilim elbette, daha önce aynı sorunu tıbbi tedaviyle de çözdüm ben. defalarca da çözümü yine orada aradım, ama şanssızdım. gelin görün ki, bu sefer doğa bana bir çözüm sundu ve bunun verdiği keyfi de inkâr edecek değilim.
4 yıllık eziyetin sonunda iyileşeli neredeyse 1 yıl oluyor ve nazar değecek diye şu entry’i bile yazamıyordum bir türlü. maşallah diyin.
(bkz:
maşallah)
dip not: el tırnağı ayak tırnağından daha hızlı uzadığı için tedaviye cevap verme hızı daha fazla olabilir. fakat bilindiği üzere, nem mantarın en büyük destekçisi ve ellerimiz gün içinde sık sık suyla temas ettiğinden, tırnağı nemden uzak tutmak ve sürdüğümüz ilaç veya benzeri ürünleri etrafa bulaştırmadan koruyabilmek ayaktan daha zor