- 20 Haziran 2007
- 4.250
- 27
- 45
En son kime, ne zaman ve niçin, hayatımızda var olduğundan sebep şükran duyduk acaba?
Doğum günü, sevgililer günü, anneler günü, babalar günü, yıldönümü gibi ‘özel’ günleri bu sorunun dışında tutmak isterim, çünkü teşekkürün gerçekliğinden emin olamadığımız günlerdir onlar.
Sunulan armağanlar bile programlıdır, hediyenin değeri mesajı ile değil, markası ile ölçülür genellikle.
Tabu olmuştur, olmazsa olmazdır, hatta kırgınlıklar yaşanır unutulduğunda.
Bunlar, kendimizi zorla hatırlattığımız günlerdir etrafımıza.
Ya da barış elçisi olan çiçek demetleri veririz kırgınlıkların ardından, duyarsız davranışımız için duyarlı bir özür sunmak istercesine.
Kimileri çok bonkördür takdir konusunda, kendileri de her gün takdir peşinde koştuklarından, gün boyu bir şeyler için herkese sürekli teşekkür eder dururlar. O kadar sık teşekkür ederler ki, teşekkürün içinde saklı olan şükran duygusu eriyip gitmiştir çoktan. Günlük rutin alışkanlıklardan biri olmuştur artık.
Kimileri de çok zor takdir eder, teşekküre değecek büyük bir başarı bekler illaki.
Kişide gözlemledikleri tüm olumlu özellikler olması gerekendir zaten, ve ancak bunun dışındaki olumlu bir özellik teşekkürü hak ediyordur onların gözünde.
Bu kişiler genellikle mükemmeliyetçi (tembel) insanlardır, çok eleştirirler ve zor beğenirler.
Acımasızlıkları kendilerinedir aslında işin özünde.
Siz de benim gibi, acaba ben hangi gruba giriyorum diye hiç sordunuz mu kendinize?
Yoksa siz de en sevdiklerinizi bile sadece doğum günlerinde ödüllendirenlerden misiniz?
Oysa teşekkürün yürekten geleni, sevginin bir başka sihirli yüzüdür.
İçinde barındırdığı sevgi, en zor potansiyelleri bile açığa çıkarabilir.
Beraberinde getirdiği duygu, şükran duygusudur çünkü ve insana insan olduğunu hatırlatır.
Görünmez bir etiket taşır, üzerinde ‘İyi ki varsın’ yazan.
Bir de beklenti içerisinde olmayan kişilere edilen teşekkürün içinde saklıdır şükran duygusu.
O insanlar hayatımızda vardır sadece, takdir beklentisinden uzaktırlar ve varlıkları ile hayatlarımıza dokunmuşlardır, dokundukları yerleri şekillendirmişlerdir nihayetinde.
Hepimizin hayatlarında böyle insanlar olmuştur, hatta bazen çok kısa süreliğine girip çıkmışlardır hayatımıza, belki bir otobüs yolculuğunda, belki de bir arkadaş toplantısında.
O an görmekte zorlandığımız bir kör noktayı bize göstermişlerdir dolaylı olarak, ve hayatımız bir başka yönde şekillenmiştir akabinde.
Bize özel gönderilmiş melek gibidir onlar, ‘İyi ki varsın’ dedirtirler bize.
Biz de bir çok insanın hayatına dokunmuşuzdur, bilerek ya da bilmeyerek.
Onların melekleri olmuşuzdur, ve ‘İyi ki varsın’ demişlerdir bize!
Sadece var olduğumuz için ve varlığımızla onların hayatlarına dokunduğumuz içindir bu teşekkür.
Takdir beklentisi ile yaptığımız bir davranışın karşılığında aldığımız teşekkür de güzeldir elbette, yaptığımız işi iyi yaptığımızı gösterir, o hep peşinden koştuğumuz takdir duygusunu sunar bize, içimizi rahatlatır, ama ruhumuzun derinliklerini tatmin etmeye yetmez gene de.
Hayatımıza dokunmuş meleklerimize bir bakalım lütfen, her birine en az bir teşekkür borcumuz vardır geçmişten…
Onlar çocuklarımız, anne babamız, kardeşimiz, eşimiz, sevgilimiz, arkadaşımız, dostumuz...
Çoktan hak ettikleri şükranlarımızı ne zaman bildirmeyi düşünüyoruz acaba?
Bir de bizi üzen meleklerimiz olmuştur her zaman.
Özellikle de hayatımızın bir döneminde bize cehennem azabı yaşattıklarına inandıklarımız.
Neyin hayr neyin, şer olduğunu bize sonradan idrak ettiren eski sevgililer, eski kocalar, eski patronlar ve ebeveyn olmaktan uzak anne-babalar. Belki en zor teşekkür onlara telaffuz edilen olacaktır, ama ruhsal gelişim yolculuğuna belki de en çok onlar hazırlamıştır bizi.
Gerçek şükran duygusu, asıl onlara sunulacak teşekkürde saklı olabilir.
O çok zorlandığımız ‘Affetme’ duygusunu da beraberinde getirecektir çünkü.
Teşekkür etmek, hayatın bize getirdiklerine şükran duymaktır ve hayat asla bizim kötülüğümüz için çalışmaz, bazen öyle görünse bile.
Baş koyduğumuz bireysel yolculuğumuzda, şükran duygumuzu yeniden kazanmamız ve geliştirebilmemiz açısından, ‘teşekkür notları’ çok iyi bir başlangıç olur diye düşünüyorum.
Bunun için cicili bicili teşekkür kartları hazırlanabilir ya da ellerinde minik teşekkür pankartları tutan küçük melek heykelcikler olabilir mesela, veya seçilmiş anlamlı kartpostallar kullanılabilir.
En kötü ihtimal ile, kendi el yazımızla yazılmış küçük teşekkür not kağıtları bile olabilir.
Önemli olan bizim emeğimiz ile yüreğimizden çıkmalarıdır.
Anne-babamıza, hayata giriş kapımız oldukları için teşekkür edebiliriz mesela, ilk kez onları sorgulamadan, yargılamadan, sadece var olmamıza vesile oldukları için onları kutlayabiliriz.
En kötü anne-baba bile bunu hak ediyordur bence.
Çocuğumuzun varlığı bile başlı başına bir şükran duygusudur bizim için, ama bunu onlara pek hissettirmeyiz nedense.
Onları var oldukları gibi kabul etmek yerine, sürekli bir kalıba sokmaya çalışırız ve sık sık ta kıyaslarız yaşıtları ile.
Çocuklarımıza, sayelerinde yaşadığımız ve ancak anne-baba olduktan sonra tadabileceğimiz o güzel duyguları bize yaşattıkları için teşekkür edebiliriz örneğin.
Eşimize, yaşanan güzel anlar için, eğer yaşanan bir sevgi varsa, o sevgiyi ayakta tutan iki kişiden biri olduğu için teşekkür edebiliriz.
Arkadaşlarımızın kimine bizi güldürdükleri için, kimine bize kattıkları için, kimine dert babamız oldukları için, teşekkür edebiliriz.
Ufacık bir teşekkür notu, her iki tarafın hayatına dokunarak, mucizeler yaratabilir, çünkü yürekten gelen bir teşekkür sevginin sihirli yüzüdür ve onun farkını herkes hisseder.
Ve bütün bunlar, ufacık bir teşekkür kartı ile mümkün!
Ne dersiniz ?
Yüreğinizin şükran duygusuyla taşması dileğiyle, sevgiyle kalın....
dilek taşçılar'dan alıntıdıra.s.
Doğum günü, sevgililer günü, anneler günü, babalar günü, yıldönümü gibi ‘özel’ günleri bu sorunun dışında tutmak isterim, çünkü teşekkürün gerçekliğinden emin olamadığımız günlerdir onlar.
Sunulan armağanlar bile programlıdır, hediyenin değeri mesajı ile değil, markası ile ölçülür genellikle.
Tabu olmuştur, olmazsa olmazdır, hatta kırgınlıklar yaşanır unutulduğunda.
Bunlar, kendimizi zorla hatırlattığımız günlerdir etrafımıza.
Ya da barış elçisi olan çiçek demetleri veririz kırgınlıkların ardından, duyarsız davranışımız için duyarlı bir özür sunmak istercesine.
Kimileri çok bonkördür takdir konusunda, kendileri de her gün takdir peşinde koştuklarından, gün boyu bir şeyler için herkese sürekli teşekkür eder dururlar. O kadar sık teşekkür ederler ki, teşekkürün içinde saklı olan şükran duygusu eriyip gitmiştir çoktan. Günlük rutin alışkanlıklardan biri olmuştur artık.
Kimileri de çok zor takdir eder, teşekküre değecek büyük bir başarı bekler illaki.
Kişide gözlemledikleri tüm olumlu özellikler olması gerekendir zaten, ve ancak bunun dışındaki olumlu bir özellik teşekkürü hak ediyordur onların gözünde.
Bu kişiler genellikle mükemmeliyetçi (tembel) insanlardır, çok eleştirirler ve zor beğenirler.
Acımasızlıkları kendilerinedir aslında işin özünde.
Siz de benim gibi, acaba ben hangi gruba giriyorum diye hiç sordunuz mu kendinize?
Yoksa siz de en sevdiklerinizi bile sadece doğum günlerinde ödüllendirenlerden misiniz?
Oysa teşekkürün yürekten geleni, sevginin bir başka sihirli yüzüdür.
İçinde barındırdığı sevgi, en zor potansiyelleri bile açığa çıkarabilir.
Beraberinde getirdiği duygu, şükran duygusudur çünkü ve insana insan olduğunu hatırlatır.
Görünmez bir etiket taşır, üzerinde ‘İyi ki varsın’ yazan.
Bir de beklenti içerisinde olmayan kişilere edilen teşekkürün içinde saklıdır şükran duygusu.
O insanlar hayatımızda vardır sadece, takdir beklentisinden uzaktırlar ve varlıkları ile hayatlarımıza dokunmuşlardır, dokundukları yerleri şekillendirmişlerdir nihayetinde.
Hepimizin hayatlarında böyle insanlar olmuştur, hatta bazen çok kısa süreliğine girip çıkmışlardır hayatımıza, belki bir otobüs yolculuğunda, belki de bir arkadaş toplantısında.
O an görmekte zorlandığımız bir kör noktayı bize göstermişlerdir dolaylı olarak, ve hayatımız bir başka yönde şekillenmiştir akabinde.
Bize özel gönderilmiş melek gibidir onlar, ‘İyi ki varsın’ dedirtirler bize.
Biz de bir çok insanın hayatına dokunmuşuzdur, bilerek ya da bilmeyerek.
Onların melekleri olmuşuzdur, ve ‘İyi ki varsın’ demişlerdir bize!
Sadece var olduğumuz için ve varlığımızla onların hayatlarına dokunduğumuz içindir bu teşekkür.
Takdir beklentisi ile yaptığımız bir davranışın karşılığında aldığımız teşekkür de güzeldir elbette, yaptığımız işi iyi yaptığımızı gösterir, o hep peşinden koştuğumuz takdir duygusunu sunar bize, içimizi rahatlatır, ama ruhumuzun derinliklerini tatmin etmeye yetmez gene de.
Hayatımıza dokunmuş meleklerimize bir bakalım lütfen, her birine en az bir teşekkür borcumuz vardır geçmişten…
Onlar çocuklarımız, anne babamız, kardeşimiz, eşimiz, sevgilimiz, arkadaşımız, dostumuz...
Çoktan hak ettikleri şükranlarımızı ne zaman bildirmeyi düşünüyoruz acaba?
Bir de bizi üzen meleklerimiz olmuştur her zaman.
Özellikle de hayatımızın bir döneminde bize cehennem azabı yaşattıklarına inandıklarımız.
Neyin hayr neyin, şer olduğunu bize sonradan idrak ettiren eski sevgililer, eski kocalar, eski patronlar ve ebeveyn olmaktan uzak anne-babalar. Belki en zor teşekkür onlara telaffuz edilen olacaktır, ama ruhsal gelişim yolculuğuna belki de en çok onlar hazırlamıştır bizi.
Gerçek şükran duygusu, asıl onlara sunulacak teşekkürde saklı olabilir.
O çok zorlandığımız ‘Affetme’ duygusunu da beraberinde getirecektir çünkü.
Teşekkür etmek, hayatın bize getirdiklerine şükran duymaktır ve hayat asla bizim kötülüğümüz için çalışmaz, bazen öyle görünse bile.
Baş koyduğumuz bireysel yolculuğumuzda, şükran duygumuzu yeniden kazanmamız ve geliştirebilmemiz açısından, ‘teşekkür notları’ çok iyi bir başlangıç olur diye düşünüyorum.
Bunun için cicili bicili teşekkür kartları hazırlanabilir ya da ellerinde minik teşekkür pankartları tutan küçük melek heykelcikler olabilir mesela, veya seçilmiş anlamlı kartpostallar kullanılabilir.
En kötü ihtimal ile, kendi el yazımızla yazılmış küçük teşekkür not kağıtları bile olabilir.
Önemli olan bizim emeğimiz ile yüreğimizden çıkmalarıdır.
Anne-babamıza, hayata giriş kapımız oldukları için teşekkür edebiliriz mesela, ilk kez onları sorgulamadan, yargılamadan, sadece var olmamıza vesile oldukları için onları kutlayabiliriz.
En kötü anne-baba bile bunu hak ediyordur bence.
Çocuğumuzun varlığı bile başlı başına bir şükran duygusudur bizim için, ama bunu onlara pek hissettirmeyiz nedense.
Onları var oldukları gibi kabul etmek yerine, sürekli bir kalıba sokmaya çalışırız ve sık sık ta kıyaslarız yaşıtları ile.
Çocuklarımıza, sayelerinde yaşadığımız ve ancak anne-baba olduktan sonra tadabileceğimiz o güzel duyguları bize yaşattıkları için teşekkür edebiliriz örneğin.
Eşimize, yaşanan güzel anlar için, eğer yaşanan bir sevgi varsa, o sevgiyi ayakta tutan iki kişiden biri olduğu için teşekkür edebiliriz.
Arkadaşlarımızın kimine bizi güldürdükleri için, kimine bize kattıkları için, kimine dert babamız oldukları için, teşekkür edebiliriz.
Ufacık bir teşekkür notu, her iki tarafın hayatına dokunarak, mucizeler yaratabilir, çünkü yürekten gelen bir teşekkür sevginin sihirli yüzüdür ve onun farkını herkes hisseder.
Ve bütün bunlar, ufacık bir teşekkür kartı ile mümkün!
Ne dersiniz ?
Yüreğinizin şükran duygusuyla taşması dileğiyle, sevgiyle kalın....
dilek taşçılar'dan alıntıdıra.s.