Marta kasabanın ucunda yalnız yaşardı.Yaşlı kadın, çevresinde aksiliği ve evden dışarı çıkmamasıyla tanınırdı. Bir gece şerifin altın saçlı küçük kızı yanına gitti. Verandada oturan Marta'ya seslendi "Bayan siz neden hiç bahçeye çıkmıyorsunuz? Yanıma gelsenize" Marta, sevgi yumagı çocuğu tersleyerek ak saçlı bir ihtiyar olduğunu ve yürüyemeyeceğini söyledi. "İçindeki sevgiye tutunarak in bahçeye" dedi küçük kız. Marta denileni yaptı, artık bahçedeydi! Küçük kız yaşlı kadının gri saçlarını okşadı ve " Bakın gökteki yıldızlar saçınıza inmiş" dedi gülümseyerek. Marta o an sevgiyi ve hayata sarılmayı anladı. Birlikte gözyaşlarına boğuldular, kelebekler uçtu kondu falan...
Bir bahaaaaar akşamı rastladım sizeee. Neden başımı öne eğmiştim? Boya yaptırıyorum da ondan şekerim. Kuaföre geldim, gencim güzelim, baharda yeşillenen fındık dalları gibi şenim. Aynaya baktım, hakkaten de bahar gibiydim maşallah. O da ne? Kuaför, boya fırçasını kaseye bırakırken:" On dakika bekleyip yıkamaya alacağız, beyazların kapanmasını beklemeyelim!" dedi. Etrafa baktım, benden başkası yoktu, resmen bana diyordu!. Beyaz! Ne beyazı? Saçlarım mı beyazlamış? Bu ne münasebetsiz bir lakırdıydı?... Beynim ısındı! Hatta karıncalanıyor sol kolumdan aşağısı..."Kime baktın aslanım? ifadesi takındım suratıma. Kötü kuaför kabahatinde ısrarcıydı:" Aradaki beyazları diyorum hamfendii, kapanmasa da olur." Çektim el frenini indim aşaaa! diyebilmeyi çok isterdim. Hatta bi baktım sağ elim aranıyor, koltuğun boy ayar kolunu çekmişim, gerisini hatırlamıyorum hakim bey!...
Kafada beyaz saç teliyle karşılaşmak, tsunami gibi, muhallebi yerken dişini kırmak gibi, ağza sinek kaçması, salona kamyon girmesi gibi insanın duyupta başına gelmeyeceğini sandığı şeylerden. Ama oluyor mirim...
Ayna önündeyim. Çöp torbası yapılmak için marketten alışırılmış poşet çaresizliğindeyim.Saçlarım, rockçı solistin konser modeli. Biraz daha yaklaşınca aynaya, parmaklarla da iyice ayırınca telleri, al işte tüm hainliği ile orda kır saç teli!
İlk şokun ardından, serin kanlı tavrımı takındım. Su püskürtmek, cımbızla korkutmak, refleks olarak o teli yolmak çözüm değil tabii. Usulca diğer saç tellerinin arasına, altlara doğru şöyle karıştırıp sakladım. Bir süres onra birbirimize alıştık zaten, adını Zarife koydum; ayrı yıkadım, ıslatıp yapıştırdım...
Çoğaldılar!... Hımm, demek renk pigmentlerim greve gitti, öndekilerde grev gözcüleri! Bazı saç uçları da kırılarak alternatif protesto örgütlüyorlar. Bana ha? Bu genç yaşımda ha? Toplu pigment ve saç kremi sözleşmesi ha? Bura sosyal bir kafa değil, hepinizi tek tek yolmazmıyım ben?!.. Yoldum! Hepsini... Yoldum da ne oldu? Toplu greve yöneldiler; " Selam ben Kardelen Kazım..."
Gelelim Marta'ya. Martı değil, yazının başındaki Marta'ya ve hikayesine. İşte azizim, mevzu burada. Hayat, "ay bu çok duygusaaaalllll" denip ona buna gönderilen, 'bestseller' olan aşklı, kuşlu böcekli sevgi pıtırcıklı ağlak hikayelerdeki gibi değil!
Beyazlar profilden Georgey Clooney havası yapılarak, olmadı boyatıp km' yi sıfırlayarak hallolur. Ya yüreğimizdeki kellik ne olacak?
Ben hikayeyi daha gerçekçi haliyle özetleyeyim: Şerifin sümüklü kızı yaşlı Marta'ya "Moruksun sen!" der. Marta, çocuğu pişirip yer!...
Sinirleniyorum da bazı bazı...
Halime Gürbüz
Bir bahaaaaar akşamı rastladım sizeee. Neden başımı öne eğmiştim? Boya yaptırıyorum da ondan şekerim. Kuaföre geldim, gencim güzelim, baharda yeşillenen fındık dalları gibi şenim. Aynaya baktım, hakkaten de bahar gibiydim maşallah. O da ne? Kuaför, boya fırçasını kaseye bırakırken:" On dakika bekleyip yıkamaya alacağız, beyazların kapanmasını beklemeyelim!" dedi. Etrafa baktım, benden başkası yoktu, resmen bana diyordu!. Beyaz! Ne beyazı? Saçlarım mı beyazlamış? Bu ne münasebetsiz bir lakırdıydı?... Beynim ısındı! Hatta karıncalanıyor sol kolumdan aşağısı..."Kime baktın aslanım? ifadesi takındım suratıma. Kötü kuaför kabahatinde ısrarcıydı:" Aradaki beyazları diyorum hamfendii, kapanmasa da olur." Çektim el frenini indim aşaaa! diyebilmeyi çok isterdim. Hatta bi baktım sağ elim aranıyor, koltuğun boy ayar kolunu çekmişim, gerisini hatırlamıyorum hakim bey!...
Kafada beyaz saç teliyle karşılaşmak, tsunami gibi, muhallebi yerken dişini kırmak gibi, ağza sinek kaçması, salona kamyon girmesi gibi insanın duyupta başına gelmeyeceğini sandığı şeylerden. Ama oluyor mirim...
Ayna önündeyim. Çöp torbası yapılmak için marketten alışırılmış poşet çaresizliğindeyim.Saçlarım, rockçı solistin konser modeli. Biraz daha yaklaşınca aynaya, parmaklarla da iyice ayırınca telleri, al işte tüm hainliği ile orda kır saç teli!
İlk şokun ardından, serin kanlı tavrımı takındım. Su püskürtmek, cımbızla korkutmak, refleks olarak o teli yolmak çözüm değil tabii. Usulca diğer saç tellerinin arasına, altlara doğru şöyle karıştırıp sakladım. Bir süres onra birbirimize alıştık zaten, adını Zarife koydum; ayrı yıkadım, ıslatıp yapıştırdım...
Çoğaldılar!... Hımm, demek renk pigmentlerim greve gitti, öndekilerde grev gözcüleri! Bazı saç uçları da kırılarak alternatif protesto örgütlüyorlar. Bana ha? Bu genç yaşımda ha? Toplu pigment ve saç kremi sözleşmesi ha? Bura sosyal bir kafa değil, hepinizi tek tek yolmazmıyım ben?!.. Yoldum! Hepsini... Yoldum da ne oldu? Toplu greve yöneldiler; " Selam ben Kardelen Kazım..."
Gelelim Marta'ya. Martı değil, yazının başındaki Marta'ya ve hikayesine. İşte azizim, mevzu burada. Hayat, "ay bu çok duygusaaaalllll" denip ona buna gönderilen, 'bestseller' olan aşklı, kuşlu böcekli sevgi pıtırcıklı ağlak hikayelerdeki gibi değil!
Beyazlar profilden Georgey Clooney havası yapılarak, olmadı boyatıp km' yi sıfırlayarak hallolur. Ya yüreğimizdeki kellik ne olacak?
Ben hikayeyi daha gerçekçi haliyle özetleyeyim: Şerifin sümüklü kızı yaşlı Marta'ya "Moruksun sen!" der. Marta, çocuğu pişirip yer!...
Sinirleniyorum da bazı bazı...
Halime Gürbüz