• Merhaba, Kadınlar Kulübü'ne ÜCRETSİZ üye olarak yorumlar ile katkıda bulunabilir veya aklınıza takılan soruları sorabilirsiniz.

sunay akın şiirleri

Artıyor kara çarşaflılar
yurdumun her köşesinde
neden olacak
siyaha boyanıp
kadınlara giydiriliyor
yıkılan sinemalardan
geriye kalan
onca beyaz perde!
SUNAY AKIN
 
Türkçeyi askerde öğrenen bir Kürt
dost olduğu martıya
heceletir etiketini: Hayal
nice kırıklığı
yapıştırır Kız Kulesi
denizin rafında unuttuğunuz ah,
o beyaz tutkal
Berberden hiç çıkmayan
bir kadın gibi Paris
bigudisini tutan pens yerine
saçlarına takar Eyfel'i
ve sokakta oynayan
yaramaz çucuğu İstanbul'un
Kız Kulesi diye bilinir
alçıya alınan kırık eli
Dizlerine yatıp sevgilimin
bir yaz gecesi
beyaz duvarında
seyrediyorum Şarlo'yu
üç şey aldım yanıma
Boğaz'ın ortasondaki ıssız adada;
kızkulesinema
SUNAY AKIN
 
Eşit olmadığı
söylenir insanların
aynı boyda olmayan
beş parmağı gibi bir elin
oysa uzanır
nice yorgun
emekçinin dudağı
su dolu avucuma
elimin
eşit olmayan
beş parmağını
getirince biraraya
SUNAY AKIN
 
Aslında ben daha güzel ölürdüm
arka bahçede askercilik oynarken
tahta tüfeğimle toprağa uzanır
annemin sesiyle doğrulurdum hemen
-Çabuk kalk üstün kirlenecek hınzır!
Yerdeyim yine bak anneciğim
n'olur kızma adımı çağır
SUNAY AKIN
 
Kesik bileklerimi göstererek girdim
sinema kapısından içeri
bendim sefer öncesi
korkaklar kadınlarının yanına dönsün
sözüyle padişahın
ordudan ayrılan yeniçeri
Kapındaki postalları görünce
balkona astığın sutyenin
damlalarıyla ıslanan kedinin
tüylerini okşarayarak uzaklaştım
kuleler ki hüzne bir bıçak
gibi saplanan sunay'a kın
Beyaz peynir tabağı
ve su katılmış rakı kadehi
Kız Kulesi'dir çilingir sofrasının
sen ki yoksun manzarada
ilk ışıklarını yakan
bir vapur güzelliğiyle akşamın
Kapımı çalarsan bir gün
eşikteki ayakkabılara aldanıp
evimin içini kalabalık sanma
atmaya kıyamayan annem
bütün ayakkabılarımı dizmiş yalnızlığıma
Gecenin karanlığında
bir sinema salonu gibi uzanan şehirden
gitmek düşer payıma
çıkış kapısı diye bakıyorum nicedir
gökdelenlerin tepesinde yanan
kırmızı ışıklara
SUNAY AKIN
 
Dağ Yolu
benden kısadır boyun
bir köy otobüsünün
dağa tırmanması
gibi uzanırsın
dudaklarıma
katılmaz oldu nicedir yolumun
tozu dumanına
sunay akın
 
Dişi Kuş
Kuru bir ot
gibi yaşıyorum
gözlerden uzak
patika bir yolun
kıyısında
Tek suçum
sap olmamak
baltanın
kanlı oyunlarına
Ama yine de
umut dolu kalbim
belki bir dişi kuş
taşır beni diye
daldaki yuwasına
Sunay Akın__
 
Çay bardağında
Bırakılan dudak payı
Kadar bile
Uzak kalamam
Gözlerine
Yakın olsun isterim
Ellerime ellerin
Yanındaki beton binaya
Yaslanması gibi
Köhne bir evin
Seni bir çivi
Gibi çaktım
Çünkü beynime
Ve toplayıp
Bütün kerpetenleri
Attım denize
 
Heykel

Yalnızca ben bilirim
diktatör heykellerine
pislemek için
göç ettiğini
dünyadaki bütün
kuşların

Sunay Akın
 
Kardeşiyle sokaklarda hep
bir örnek giydirilen sen
nasıl sevmezsin eşitliği
yürürken düşen çoraplarını
aynı hizaya getirmek için
annen değil miydi önünde diz çöken
 
İskele

İskelenin altına
sığınan deniz
bırak artık saklanmayı
savaş gemileri
çoktan geçip
gitti.......

Sunay Akın
 
İşkence

Ne zaman elektrik verilse
bedenimin tek bir hücresine
aydınlanıyor yurdumun
lambasız bütün evleri
 
Kimim ben
ve sakalından bir tek kılın
müzelere giremeyeceğine ağlayan
köse bir peygamberden
nedir beni
ayıran
Hüzünlü bir çocuk yüzü müyüm
merdiven altındaki
boş rakı şişelerinin
hareketliliğinden anlayan
babasının eve gelip
gittiğini
Bir cüce miyim yoksa
cenaze gününde
annesinin tabutuna
uzanamayışının ağırlığını
hep omuzlarında
taşıyan
Küçük odaya çıkıyorum
tavan arasındaki
ve bir geminin
dümeni gibi çevirerek
istasyon düğmesini
kayboluyorum bir zamanlar
etrafında ailece toplandığımız
radyo dalgaları
arasında! ..
SUNAY AKIN
 
Yedi kova su yeterliydi
Sivas’taki ateşi söndürmek için
Oysa her biri
Devlet dairez-sindeki kovaların
Üstüne yazılı
Altı harfli bir sözcüktü yangın
Yedinci kova
Taşar engellenemez biçimde
Çünkü emekçilerin alın teriyle doludur
İşte buyüzden
Sinek ölüleri üstünde yüzemez
Futbol takımında mahallenin
Kova kaleciydi lakabım
İlk kez sevinecektim buna
Ama yalnızca
Avuçlarıma alabildiğim suyu
Bir kova gibi sivas’a taşıyamadım
G harfi boştur yangın kovalarının
Ki ortaya çıkar
Dolu olarnları okununca
Madımak otelinin merdivenlerinde
Kurtulmayı bekleyenler için
Verilen karar: yan ın
Ve başında anladım ki bir kuyunun
İpin ucunda
Derinlerdeki suya uzanan
Birer kova gibiydiler
Yangınrları söndürmek isteyen
Darağacına asılı devrimciler

Sunay Akın
 
Nasıl ayrılır
ürkeklik
ayakları ilk kez
bir mısır tarlasına
değen kargadan
Ne zaman
karar verir rüzgar
fırıldakla oynamayı bırakıp
kızların eteklerini
uçuşturmaya
Ne yazar
anı defterine
kuru bir tarlaya
ilk düşen yağmur damlacığı
Akıllı çocuğun
bilgisayarıdır leblebi
siz hiç anlamadınız mı
leb denmeden
bir şeyleri ...
Sunay AKIN
 
Sıralanmış saksılar vardı
limana bakan
penceremizin önünde
ve çiçekler arasında
ekmek kırıntıları serpen
martı yüzlü
bir anne
Terasta toplanan kadınlar
limandaki beyaz geminin
ışıkları yanınca
dedikodusunu yapmayı unuturlardı
tam o saatlerde sokaktan geçen
yazlık sinemadaki
biletçi kızın
Annesinin dizlerinin dibinden
hiç ayrılmayan
uslu bir çocuk gibidir
limandaki deniz
ama sokağa çıkıp
dalga olmak geçer
yüreğinden
SUNAY AKIN
 
Bir an önce görülsün
Diye akdeniz
Toroslar’da ağaçlar
Hep çocuk
kalır

Sunay Akın
 
Top oynayan arkadaslarını
minareden gördügü
için acelecidir
ezan okuyan cocugun sesi......

Sunay Akın
 
Eksik olan
bir yanı vardı askımızın
bir filminde
üç beş figüran dövüp
ata binmemesi
gibi cüneyt arkın'ın
Haberin olsun
vermedim eskiciye
yrtık ayakkabılarımı
nasıl ayrılırım ki onlardan
kapınızın önünde
az mı cıkarıp giymistim
Naftalinledim bende kalan yün kazagını
söylemiş miydim size
naftalin
ki güvelere karsı kullandığı
kimyasal silahıdır
anıların.......

Sunay Akın
 
Virgül
hiç susmayan
bir davulun tokmağı
çağırır kelimeleri
kağıtlardaki düğüne

Nokta
tepeden inme
sonradan görme
son verir
yazının özgürlüğüne

Biraraya geldiklerinde
hemen çıkar üste
acımasız nokta
virgül ise gariban
boynu bükük
ezilir altta

Sunay Akın
 
Back