Sunay Akın Şiirleri

TUTUKLU. . ..

Tutsak olacağını bilerek
yine bu sabah
demirparmaklıktan içeri
usulca sızdı
güneş

Yasaklanınca görüş gününde
çiçek getirilmesi
arka duvarın dibinde
sarmaşık tohumu
dikmiş annem

Oysa el bile
sallayamamıştım ona
kuyrukta saatlerce bekleyip
doldurduğu içme suyunu
dökerken ardıma

SUNAY AKIN
 
YÜZ HAVLUSU

Çarmıha gerildiği yaşta İsa'nın
avuçlarımdan tutan
iki çocukla çiviliyim yaşama
aşk bardağını çalkaladığım su olmak
kırılacak eşya taşıyan
bir kamyon gibi gidiyor Ağrıma

Kendi kendime konuştuğum sanılıyor
hep yanımdadır oysa
giderken bıraktığın yüz havlun
bozdun saklambaç oyununu ama
bana gizlendiğim yerden
çık demeyi unuttun

Her gece yatmadan okuduğum
bir kitap olmanı isterdim
kırardım ışıkları söndürmeden
yarım kalan sayfanın ucunu
ki sen buna tenim kırışıyor
yaşlanıyorum derdin

Yokluğundan geri kalan çölde
attığım her adımda
gözlerimden dökülür
hörgücümde taşıdığım sular
sevgilisinin gölgesinden uzak
çölde ağlayan deve ölür

Hava kararırken usulca
bir zenci olup
kalıyorum Salacak kıyısında
ve Kız Kulesi
Ku Klux Klan
gibi duruyor karşımda

SUNAY AKIN
 
SEMAVER KÜLÜ

Havalar ısınmaya başlayınca
bu aşk da biter
ben ki bırakırken
bir anlık gülümsediniz diye
paltonuzun sıcaklığıyla
avunan vestiyer

Göremezsiniz çocukluğumun
siyah beyaz fotoğraflarında
komşuların verdiği
atık yünlerden
annemin ördüğü kazağın
renkliliğini

Aralarında yürüdüm 1 mayısta
masal kahramanlarının
çok yoksulluk çekmişler
adındaki pamuğu
bile kullanmış prenses
bir regl gününde

Karıştırılsın semaver külüne
yakılan bedenim
üstüne devrilince beyaz geminin
fanilası rakı kokan babamın da
inanmıştım bir gün öleceğine

Ellerin elçizgilerimden
aşktan aşka geçen bir yaya
terasa asılı çamaşırların
arasında öpüştüğümde anladım
ıslaktır aşk
ve mahkumdur kurumaya

SUNAY AKIN
 
Son düzenleme:
Kül Kedisi

Beyoğlu'nda gezinen tramvay Kürtür
deniz görünmez çünkü penceresinden
insanların öldürüldüğü dağlarda
inanıyorum yine de
dikkat ceylan cıkabilir uyarısına
bir orman yolundan geçerken

Savaş ki ülkemde
bütün bardakları kırılan
birer sürahi gibi
çocuklarını gözyaşlarıyla bekleyen
nice anneler bırakmaktadır
pencere önlerinde

Tutuşunca Madımak Oteli'nin perdesi
bir kez daha kondaklandı umudumuz
yürümeyi öğreteceğiz ona
sonra yeniden koşmasını
masal olmadığını söylüyor güzel günlerin
Sivas sokaklarında doğuran kül kedisi

Denize doğru inen bir sokaktır ülkem
düz değildir taşları
ayakkabılarını bağlamadan
peşinden koşarken bir martının
ipe takılıp düşer
özgürlüğün eve avluya sığmaz çocukları

Başımızdaki şapka bireysel
şemsiye sosyalist yanımızdır
ve tek şartı
ters dönen bir şemsiyeyi düzeltmenin
zor da olsa yürümektir
rüzgara karşı

Sunay Akın
 
NE YAPIP NE EDİP

'Kurbağalara bakmaktan geliyorum, dedi Yakup'
(E.Cansever)

Çocukların uyumasını bekleyen sevişmeler
başlarken yatak odalarında
bir gramofonun
kırık iğnesi gibi yürüyorum
sokakların siyah
taşlarında

Faytonlar geçmiyor önümden artık
son sürücünün
elindeki kırbaç
mazoşist bir müşteri için
sexshop'un vitrininde
satılık

Ansızın bastırıyor yağmur
işte buna seviniyorum
belki de
bakkaldan dönen çocuğun
balkondaki çamaşırları
toplama telaşındaki annesine
paranın üstünü
unutturur

Yalnış duydun seni değil
organlarımı bağışladım
ben ki öptüğüm
ilk dudakta
traş olmuş babanın
tadını bıraktım

Ne yapıp ne edip
buldum sonunda
içinde kurbağaların yüzdüğü
o küçük gölü
ama kimsecikler yok ortalıkta
ne yakup ne edip

SUNAY AKIN
 
Son düzenleme:
Kova Kaleci

Yedi kova su yeterliydi
sıvas'taki ateşi söndürmek için
oysa her biri
devlet dairesindeki kovaların
üstüne yazılı
altı harfli bir sözcüktü yangın

Yedinci kova
taşar engellenemez biçimde
çünkü emekçilerin
alın teriyle doludur
işte bu yüzden
sinek ölüleri yüzemez üstünde

Futbol takımında mahallenin
kova kaleciydi lakabım
ilk kez sevinecektim buna
ama yalnızca
avuçlarıma alabildiğim suyu
bir kova gibi sıvas'a taşıyamadım

G harfi boştur yangın kovalarının
ki ortaya çıkar
dolu olanları okununca
madımak oteli'nin merdivenlerinde
kurtulmayı bekleyenler için
verilen karar: Yan ın

Ve başında anladım ki bir kuyunun
ipin ucunda
derinlerdeki suya uzanan
birer kova gibidirler
yangınları söndürmek isteyen
darağacına asılı devrimciler

Sunay Akın
 
BEYAZ TUTKAL


Türkçeyi askerde öğrenen bir Kürt
dost olduğu martıya
heceletir etiketini: Hayal
nice kırıklığı
yapıştırır Kız Kulesi
denizin rafında unuttuğunuz
ah, o beyaz tutkal

Berberden hiç çıkmayan
bir kadın gibi Paris
bigudisini tutan pens yerine
saçlarına takar Eyfel'i
ve sokakta oynayan
yaramaz çucuğu İstanbul'un
Kız Kulesi diye bilinir
alçıya alınan kırık eli

Dizlerine yatıp sevgilimin
bir yaz gecesi
beyaz duvarında
seyrediyorum Şarlo'yu
üç şey aldım yanıma
Boğaz'ın ortasondaki ıssız adada;
kızkulesinema

Sunay Akın
 
TIRABZAN


nasıl kıskanmam seni ey liman
bir köşende
şarap içerken tek başıma
kadın adı taşıyan gemilerin
biri çıkıp
biri giriyor koynuna

orta yaşlı bir kelebeğiyim istanbul'un
her ayrılık bir hüzün bırakır yüzümde
iki fotoğrafımı
bulmaca kitabında yan yana getirip
soruyorum okura
aradaki sekiz farkı bulun

beş yıldızlı otel yapmışlar
sırtımda annemin hırkasıyla
babamın kucağında uyuyakaldığım
yazlık sinemanın yerine
oysa biz
yağmur yağabilir diye
film seyretmeye gitmezdik
gökyüzünde beş yıldızın
olduğu akşamlar

ah! şu benim şair yalnızlığım
bir yangın merdiveni gibidir
umut apartmanının arkasında
pas tutarken yüreğim
ayakta duruyorum yıkılmadan
çocukların kayacağı bir tırabzanım olmasa da

güvertesindeki kadının eteklerini
rüzgarın uçuşturduğu beyaz gemide
az sonra gidecek
ve sen söyle Sunay Akın
sakalın da olmasa
yüzünden başka neyin var ki özleyecek

Sunay Akın
 
CUMARTESİ ANNELERİ


Galatasaray Lisesi’nin karşısı postahane
resmi açıklamalara göre
pulun zarfa yapışması için
gözyaşı döküyor
çocuğunun resmini tutan anne

Köpeklerini salıyor
dev bir illet
Cumartesi annelerinin üstüne
merak ediyor bir güvercin
tasmanın hangi ucunda devlet

Çocuğunu kaybeden anne
bir gün bulacağını umar
tersi düşünülemez bunun
ve korkutur yüreklerini
tramvaya asılan çocuklar

Paran fil kadarsa
bulunur garanti
Cumartesi açık banka
cop sırtında paralanır ama
annelere getirirsen karanfil

Verilse de onca gözdağı
yine de anneler
çocuklarına batmasın diye
yüksek bir yere kaldırıyor
ellerindeki tığı

Sunay Akın
 
Ç

Handan Erek'e

Onlar ABC'yi öğrettiler
Che'yi biz öğrendik




EŞBER YAĞMURDERELİ

Kız Kulesi'nin beyaz duvarına
Hazarfen'in düşen gölgesi



GİYOTİN

Andre Chenier'nin başı Paris'te
göbeği İstanbul'da kesildi

Sunay Akın
 
Kız Kulesi

Mehmet Bayhan'a

Karanlıktan korkan çocukların
müzik kutusudur Kız Kulesi
kapağı açıldğında
dansa başlayan balerin
hınzır martıların şakalarıyla
ıslanır elbisesi

Vapur dumanından
bir bulutun içinde
kanlı dağlara
yakamoz gönderir Kız Kulesi
üzülmelerini istemez
kürt çocuklarının
yıldızsız gecelerde

Köşesindeki mavi bir islemlede
duvarına yasladığı bisikletlerin
kiralanmasını bekler
şaşkın bir ihtiyar
ve çoraplarına gizlediği
yasak şiirleri
ele vermemek için
Kız Kulesi'nin eteklerini uçuşturmaz rüzgar

Boğaz'dan geçen gemilere
engel olmasın diye
İstanbul'un saçlarını toplayan
beyaz bir tokadır Kız Kulesi
açamk isteyen şarapçılar
Salacak'tan uzanayım derken
düşerler denize

Başında beyoğlu sarhoşluğuyla
izin dönüşü
ocağa gider bir maden işçisi
ki fener yerine
aydınlatır yolunu
elinde tuttuğu Kız Kulesi

Sunay Akın
 
TRAPEZCİ

Mustafa Öz'e


Girecektin elbette trapezcinin gözüne
sendin çünkü
salıncakta ellerini
korkusuzca bırakan
ama üçüncü sınıf da olsa
hiçbir sirk
çadır kurmadı doğduğun
taşra kentine

Gemi yaptığın terliklerin içinde
bırakırdın düşlerini
halının mavi kıvrımlarında uzanan
sen nehrine
ulaşmaktı tek amacın
salonda büfede duran
eyfel kulesi biçimindeki
kolonya şişesine

Bahçe duvarını atlarken
dul komşunun aşığı
misafirliğe gitmek isteyen annen
çantasına koyardı terlikleri
ve başlardı gerçek yolculuğun
evinizin en fazla
bir sokak yukarı
ya da iki sokak aşağı

Annesi ölen çocukların
fedakar babası sandı travestileri
ki ezilmemiş
gazoz kapağı karşılığında
aile çay bahçelerinin
suskun masaları arasından
kolayca kurduğun dostluklarda
nasıl da anlatırdın hiç görmediğin trapezcileri...

Sunay Akın
 
İstanbul

Asma köprülerin
halatlarıyla bağlı ellerini çözerek
gökdelenlerin arasından
seni kurtarmak isteyen çocuklar
örgüt kurmasın diye
arka bahçeli
bütün evlerini yıktılar İstanbul

Sokaklarında artık anarşisttir onlar
sigara reklamı bahanesiyle
sarmaşıkların vatanı olan duvarlarda
at koşturan kovboyları
kovmak için savaşırlar
ki vurulduklarında
karışır kanlarına
ceplerinde taşıdıkları
tohumlar

Şiirler okuyacağız kulelerinden İstanbul
ve yalnızca
körler olacak sokaklarında
eli sopalı
gezen

Bırakacağız rüzgâra şiirlerimizi
bildiri atılıyor diye
ihbarlar yağacak telefonlardan
bir kez daha kırılacak
IV. Murat'ın elindeki kafes
ve koltuklarınıza
bağlandığınız ipleri koparın
duyurusunu yapacak
Hezarfen Ahmet Celebi'nin torunlarından
bir hostes

Ölmesin diye Deniz
bir anlık
ayaklarını tutan
idam masasının tahtalarıyla
sana iskeleler yapacağız İstanbul
denize doğru
uzanan

Meydanlar ki gamzelerindir İstanbul
bak, göreceksin;
bir mayıs gününde tutuşacağız elele
ve sen bizlere yeniden
gülümseyeceksin!..

Sunay Akın
 
Martı

Her vapur dumaninin ardina
yüregi sicak
bir insan sanip takilirken
tüyleri islanan bir marti oldugumu
hem azarlayan
hem de sirtima havlu koyan anneme anlatamam

Kanadim kirilsa da konmam
deniz kiyisindaki
hiçbir caminin minaresine
kubbeye tüneyen martilarin
keyiflerince uçmalarini bekleyen imam
ezani geç okudugu için sürülünce
bir dag köyüne

Birazcik daha sabredin diyorum
eski bir sokagin kivriminda
yolun iki ucunu gösteren
trafik aynalarina
hüzün modeli arabalar
kirilmamaniz için örgütleniyor
dolmus duraklarinda

Denize düsen bir gazetedeki
ölüm ilanindan ögrenirim
mendirege attigi çakiltasiyla
ürken martilarin
alkisa benzeyen kanat seslerini
selamlayan yasli adamin
unutulan bir tiyatrocu oldugunu

Gece yarisi söndürülünce isiklarini
kuytu bir iskelede
ne yaptigini görürüm
iki yakasi arasinda Istanbul'un
koltuklarinda günboyu
kadin kalçalarinin izlerini
biriktiren vapurun

Yanindan ayrilmam deniz fenerlerinin
fotografina benzemeyen
heykelleridir çünkü
idam sehpasina çikinca
asagida asilmasini bekleyenlerin
yüreklerindeki sivri kayaliklari
isigiyla aydinlatan devrimcinin

Uyandiririm çigliklarimla
kiyisinda karni aç yatan çocuklari
yiyecek aradigim kent çöplügünün
ama bir parça olsun
koparmam beyazligindan
bilirim ki Kiz Kulesi
dogum günü pastasidir özgürlügün!...

Sunay Akın
 
Galata Köprüsü

boşuna mıydı köprü üstünde
arayışım celile hanımı
oğlu nazım hikmet'in
özgür bırakılmasını istediği
dilekçesinin altına
bir imza atabilmek için

bileklerini kesiyor
köprünün paslı dubalarıyla
annesi gibi faytona
koşulamayacak bir tay
ve doğasından uzak
bir sirk hayvanı gibi
beyoğlu'nda gezdiriliyor
tramvay

sokak kedileri orhan veli'nin
sizi gidi komünistler sizi
mesken tutmasaydınız
köprü altını
yıkılmazdı bugün
marx'ın bir heykeli gibi

ey haliç
ihtiyar tavşanıyla
mânici mi mâni olacaktı
seyyar prezervatif satıcılarına
haydi rakı kat sularına
ve sen de benim
gibi köprünün
haline iç

bitti diyeceğim her şey ama
eskisinden daha yüksek olan
beton köprünün üstünde
misinası kısa kalan bir çocuk
neyi bekler durur
oltasının iğnesi denize değmese de?

Sunay Akın
 
TUTUŞAN PERDE

Can yelekleri tavandadır
yazısının üstündeki raflara
şiir kitapları
dizmek için binerim
her akşamüstü
annesinin eve çağıran sesine
kulak asmadan
ışık çemberi çeviren
vapurlara

Polis arabası geçer yanımdan
ve ben korkarım
dubaları kesilerek
kuytu köşelere atılan Galata Köprüsü'nün
katili diye tutuklanmaktan
silemedim çünkü parmak izlerimi
her geçişimde tutunarak
martıları seyrettiğim
korkuluklarından

Denize inen sokağın
öyle bir yerinden bakarımki
geçen vapurun burnu
penceredeki kadının göğüslerini koklarken
küpeştesinde sigarasını yakan adam
tutuşturur dalgınlıkla
karşıdaki evden
dışarıya sarkan
perdeyi!..

Sunay Akın
 
GENERALİM

Göğsünde şakırdayan madalyalarıyla
peşinde koştuğu
dünyanın en aptal kuşunu
bile zor yakalar
generalim

Yeni bir dünya
savaşını müjdeler
generalimin üniformasındaki
bir madalya
takımlık yer

Açık pencereden
içeri giren güvercin
telaş içinde sökerken iplikleri
omuzuna dikili yıldızlar
sevinçle bakar gökyüzüne
generalimin askıda
unuttuğu ceketin

Sunay Akın
 
Beyaz Adam

Beyaz adam
küçücüktü ilk geldiğinde
ve oturmaktan
bütün kemikleri sızlıyordu
büyük teknesinde

Beyaz adam
kızılderililerin sunduğu yiyeceklerle beslenip
topraklarına uzandığında büyüdü
bulutlar arasında
barış içinde yaşayan
manitu yerine
tapmamızı istediği de
işkence görüp
çarmıha gerilen
bir ölüydü

Beyaz adam
özgürlük adına
dev bir kadın heykeli dikti
doğu denizinin kıyısına
ve her gece
altında dans ettiğimiz yıldızları
bayrak diye tutsak etti
bir bez parçasına

Beyaz adam
özgürlük gibi adaleti de
bir kadın heykeliyle simgeledi
ama elinde terazi tutan
zavallı kadın
gözleri bağlı olduğu için
kendisine tecavüz edenin
kim olduğunu
göremedi...

Sunay Akın
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…