Sıralanmış saksılar vardı
limana bakan
penceremizin önünde
ve çiçekler arasında
ekmek kırıntıları serpen
martı yüzlü
bir anne
Terasta toplanan kadınlar
limandaki beyaz geminin
ışıkları yanınca
dedikodusunu yapmayı unuturlardı
tam o saatlerde sokaktan geçen
yazlık sinemadaki
biletçi kızın
Annesinin dizlerinin dibinden
hiç ayrılmayan
uslu bir çocuk gibidir
limandaki deniz
ama sokağa çıkıp
dalga olmak geçer
yüreğinden
Beklediğimiz sensin ey özgürlük
kaybolur izleri
bütün işkencelerin
bir gün çıkıp gelirsen
nasıl ki katlanmış hüznünü
unutuyorsa o anda
rüzgara açılan bir yelken
Aşkımız bitti
yüreğim burkularak söylüyorum bunu
çünkü bir yangın kovasının
içindeki durgun suda
beyaz bir kelebeğin boğulması
gibi garip oldu sonu
Aşk ki ay değil
güneş tutulması diyordum
dudak büküyordun bana
oysa ilkokul bahçesindeki çocuklar
ellerindeki isli camların ardından
gülüyorlardı sana
İnanmamıştın aşkın
bir elbise hırsızı olduğuna
ama köşesinde
kedinin uyudugu bir yatakta
çırılçıplak bırakmıştı
her ikimizi de
Giderken bir buzdağı gibiydin
sıcak sulara doğru yüzen
ve doruğunda
bir çift bale pabucunun
asıldığını söylüyordu
eteklerindeki telaşlı penguen
Bakakaldım
bindiğin taksinin ardından
onlar ki her mevsim
sarı birer sonbahar yaprağıdır
terk ettigin kentin sokaklarında
rüzgarla savrulan