seyran / Sevdiği Şiirler

seyran

Nirvana
Kayıtlı Üye
28 Şubat 2007
842
7
643
55
Hollanda
ZİLAN

Bu kara yazgıdır Zilan;
Topraksız olmak, yetim kalmak yetmezmiş kimin
Sensiz de olmak kara yazgıdır kurban...
Bilisen
Kaç gece kaç gündüz adını sayıklamışam
İçimden atamamışam
Köçelerde yolunu gözlemişem
El etmişem, işmar etmişem
Sen gülmüş geçmişsen Zilan...
Ne zaman büyümüşsen farketmemişem
Ne zaman ellerin büyümüş
Ne zaman gözlerin büyümüş
Ne zaman bürünmüşsen kara çarşafa
Bir gözlerin görmüşem ceylan kimin vurulmuşam.
Sen gülmüş geçmişsen Zilan...
Daracık köçelere sığmamış sevdam
Seni Halilrahman'da sormuşam Anzılha'da
Urfa kalasında Nemrut köşküne adını kazımışam
Sen gülmüş geçmişsen Zilan...
Şimdi gelin olisen telli duvaklı
Yine gülü misen biye?
Kara Şar'dan gelen deli oğlan deyi misen?
Sevdanı içime gömdüm bilesen
Bu kentin hampara taşlarına sır sakladım.
Üç kuruşluk başlık parasına değer miydi Zilan...
Bilirem dahlin yoktur bu işde.
Töreler böyle demiş, yazgılar böyle çizmiş.
Kim karşı gelmiş ki sen de gelesen.
Atalar boynumuz kıldan incedir demiş...

Her şafak seninle sökerdi Zilan.
Sıcak yaz geceleri seninle eserdi.
Ben siye şiirler okurdum.
Sen biye Urfa türkülerini...
Yediveren gülleri kimin açılırdın baharla
Karakoyun deresinden çiçekler getirirdin.
Önceleri inanmamıştım sevdiğine.
Fakat anladım zamanla.
Seni yitirmek kor kimin yaktı yüreğimi;
Acımı anla...
Kar ender yağardı Urfa'ya
Sevdamız yağan kar kimin aktı.
Hatırlı misen bir de tutkumuz
Yağmurda "çömçe gelin" oynamaktı...
Şimdi sen mi gelin olisen Zilan?
Sevgin bir yanda Töreler diğer yanda
Duydum ki "KUMA" olmişsen
Akar suda saman çöpü gibi çaresiz
Ve de köle kimin itaatkar, sessiz gidisen
Oldu mu ya?...
Kaçıncı asrını yaşamakta Harran'da toprak?
Bu kenti terkediyem Zilan.
Anzılha'da kutsal balıklar şahidim olsun ki,
Bu kenti terkediyem...
Yasak mayın tarlalarını,
Kaçakda kol verenleri,
Can verenleri terkediyem...
Efsunlu akrepleri, çıyanları
Urfa kalasında kenetlenen efsane şahmaranı
Kümbetlerde barınan sahipsiz insanları, terkediyem.
Körpecik bedenine uzanan hoyrat elleri itmediğin için
Yıllardır söylenen ninniyi yazgı bellidiğin için
Bu kenti terkediyem...
Bu sana son satırlarım Zilan...
Biliyem unutacaksan beni.
"Unutmam" deme biye
Davullar uranda unutmalısan.
Yoksa nasıl yaşayabilir insan...

Hani ağaçları çiçek açardı ya
Hani Urfa divanı çalınırdı sıra gecelerinde.
İşte ben
Her çiçek açanda nar ağaçları
Ve söylenende Urfatürküleri
Seni ve gülüşünü hatırlayacağam...
Bundan böyle cigaramda dumansın
Kaçak tütünden sarılmış...
Her içime çekişde ağun yakacak beni.
Kendini düşünmedin, beni düşünmedin
Sevdanı düşünmedin, çocuklarını düşün.
Seni tutsak, beni esrik eden töreler;
Çocuklarını da yakacak bir gün...
Bu kara yazgı değildir ZİLAN...
Topraksız olmak, yetim kalmak yetmezmiş kimin
Sensiz olmak da kara yazgı değildir kurban...
Bu çağlar boyu insanları kul eden
Bağnazlıktır ki, yıkılacak.
Bilisen ZİLAN.
Sen görmesen de
Ben görmesem de
Ceylan gözlü çocukların görecek ZİLAN
...
 
Anlamalıydım ben üzüldüğümde kılını kıpırdatmamandan,
sadece işin düştüğünde aramandan. "N'aber, nasılsın" lâfının arkasına
"Bir görüşelim mi?" ekleyememenden, anlamalıydım sevgisizliğini...

Ben, seni görmek için sınırlarımı zorlarken,
senin umursamamandan, alaycı konuşmalarından,
ya da senden vazgeçerim diye korkup
önüme bir parça yem atmandan anlamalıydım...

Ben, hayatta hiç kimseye bu kadar sabırlı
bu kadar mülayim davranmamıştım oysaki.
Severdim özgürlüğümü, asi olmayı, bir bardak suda
fırtınalar koparmayı, kimseye hesap vermemeyi...
Bir bunları severdim bir de seni sevdim...
Sevgilin değil sevdiğin olmayı istedim....

İlk defa biri benden hesap sorsun istedim, bir açıklama beklesin.
Bu biraz açık değil mi ya da "Hayır bir yere gitmiyorsun,
evde oturuyorsun" dan başka bir şeydi bu...
Beni sorgula, duygularımı sorgula istedim. Olmadı...

Ne kadar da kolaydım senin için, ne kadar da zahmetsiz...
Tabiiki, bocalardın, emindin düzgün insan olduğumdan
hayatında hiç karşına çıkmamış kadar düzgün,
emindin seni çok sevdiğimden ve düşündüğümden;
öyle olmasaydı her probleminde ilk beni arar mıydın?

Nedenleri, niyeleri merak etmedim hiç, inan etmedim...
Bu kadar sevgisizliğinde seni nasıl bu kadar sevdim, onu merak ettim.
Benim için ne düşündüğünü, beni nasıl gördüğünü,
sendeki beni merak ettim...

Artık hayal kurmuyorum, geçmişe bu kadar bağlı olmamın sebebi;
o zaman çok mutlu olmam bunu biliyorum... Şimdi tekrar
başlasak da, yalnızlığı paylaşsak da sana gönlümü açabilir,
gözüm kapalı güvenebilir miyim sanıyorsun?

Şimdi artık tek başınayım...
Hiç değilse hakkını veriyorum yalnızlığın.
iki kişilik kocaman bir boşluktansa
sensizliği ve yalnızlığı yeğlerim...

Artık kendimi görmemek için aynalara bakmıyorum,
üşürüm diye kazağını giymiyorum,
ağlarım diye türkü söylemiyorum.
Belki de sen haklısın!
Artık ben bile kendimi sevmiyorum...
 
sagolun arkadaslar ama malesef benim siirim degil bu.bu guzel siirin yazani bilinmiyor.
 
sagolun arkadaslar ama malesef benim siirim degil.bu guzel siirin yazani bilinmiyor.
 
çok güzel dile getirmişsin ama sakın kendini sevmemezlik olmasın sen kendini sevki,sevildiğini gör...
 
Yoksun yine varlığım sürünüyor
Sensizliğim bilinmiyor
Sen gittin gideli ellerim hep titriyor
Kalbim bu acıyı saklıyor

Yıllar sonra bile hiç kimseye söyleyemedim
Bu sevdayı kalbime gömdüm ve sen öldün
Şimdi eşim dostum beni hastayım sanıyor
Yastayım hiç kimse bilmiyor

Seni son gördüğüm yerde yıllar sonra
O gün geldi yine aklıma
Bu kez bir elimde kızım içimde fırtına
Göçüp gittiğin o yolda

Sen varmışsın gibi her gece ışığı kapatmadım
Gel gör ki ben hala yokluğuna alışamadım
Şimdi eşim dostum beni hastayım sanıyor
Yastayım hiç kimse bilmiyor

Çok zor o kadar yıl sonra itiraf etmek
Bu aşkı bertaraf etmek
Bu kez sana söyleyecek ne çok şey vardı
İsterdim bak unutmadım demek

Yıllar sonra bile hiç kimseye söyleyemedim
Sen öldün ben bu sevdayı kalbime gömdüm
Şimdi eşim dostum beni hastayım sanıyor
Yastayım hiç kimse bilmiyor

Bugün doğum günün yanında değilim
Bu yüzden hiç iyi değilim
Yaşlandım artık bıraktığın gibi değilim
Üstelik bir kızım var evliyim

Yıllar sonra bile hiç kimseye söyleyemedim
Bu sevdayı kalbime gömdüm ve sen öldün
Şimdi eşim dostum beni hastayım sanıyor
Yastayım hiç kimse bilmiyor

Sen varmışsın gibi
Her gece ışığı kapatmadım
Hastayım hiç kimse bilmiyor

siir -ercan saatci
 
ya bi şarkı bu kadarmı güzel olur bu kadar mı damardan olur bu şarkıyı her dinlediğimde içimden bişeyeler kopuyo...
 
seyrancığım bu şarkıyı dinlerken ne yalan söyleyim o kadarda etkilenmemiştim ama şimdi şiir halini görünce eridim diyeyim sen anla çok güzel canım emeğine ellerine sağlık:)
 
Bir küçük çiçekle kandırılabilirim şu sıralar.
Bir tek papatya , bir kır menekşesi ile örneğin
Bir kaç satır şiire tav olabilirim
Bir gamlık notayla artar sevincim

Bir parça güneşle kandırılabilirim şu sıralar
Gündoğumu günbatımı fark etmez
Bir oturumluk deniz kenarına tav olabilirim
Rüzgarlar beni üşütmez

Bir kaç damla yağmurla kandırılabilirim şu sıralar
Üstelik şemsiyeler evde unutulmuş
Bir bardak sıcak çaya tav olabilirim
Üstüm başım henüz yeni kurutulmuş

Bir tutam sevgiyle kandırılabilirim şu sıralar
Fazlasına öykünmeden
Bir kaçamak bakışa tav olabilirim
Belki bugün , belki gün bitmeden

yazani bilinmiyor
 
Çırpınırdı Karadeniz
Bakıp Türk'ün bayrağına
Ah ölmeden bir görseydim
Düşebilsem toprağına

Sırmalar sarsam koluna
İnciler dizsem yoluna
Fırtınalar dursun yana
Yolver Türk'ün bayrağına

Kafkaslardan esen yeller
Şimdi sana selam söyler
Olsun bütün moskov eller
Kurban Türk'ün bayrağına

Kafkaslardan aşacağız
Türklüğe şan katacağız
Türk'ün şanlı bayrağını
Moskova'ya asacağız
 
Bu şiir;
Ne söylenmemiş söze,
Ne çimen yeşili göze
Dıştan öte öze
Bir utanmaz yüze yazıldı

Bu şiir;
Gitmesi gereken yerin tam ortasına.
ihanete uğramış aşkların en hasına.
Ve bu şiir
Katledilen insanca duyguların yasına yazıldı.

Ne siyahlara yazıldı bu şiir, ne de aklara.
Ne çiçeklere ne başaklara.
Bu şiir
Yalan dolu aşklara
Konmamış yasaklara
Çirkefleşmiş kahpe mekânı sokaklara yazıldı.

Ne ahlara ne vahlara
Ne güneşsiz sabahlara
Bu şiir
En masum günahlara yazıldı.

Ne toka ne açlara
Ne buğday sarısı saçlara
Bu şiir işlenmemiş suçlara
Hak edilmemiş sonuçlara yazıldı

Kimselere değil bu şiir,
Tomurcuklu düşlerin hazan vurgunu yaprağına
Öldürülmüş bir yüreğin mezar toprağına yazıldı

Bu şiir
Ne dervişçesine hu’ya
Ne işitilsin diye duy’a
Bu şiir sadece suya,
Suya yazıldı..



Mustafa Şekerci
 
Ben giderken en çok seni bıraktım geride.
Yere damlayan bir kaç damla gözyaşımı birde
Ben giderken.
Ben giderken eylüldü.
Yapraklarını döküyordu ağaçlar
Yerlerde sapsarıydı yapraklar
Ben giderken.
Ben giderken sana bu canımı bıraktım,
Birde senli yaşanmış hatıraları,
Bir damla gözyaşın olarak aktım belkide gözünden
Biliyorum ağlamışsındır sen,
Ben giderken.
Sakın sorma bana neredesin diye,
Her gece ama her gece yanındayım eş ruhum.
Bedenin bir kılıf olduğunu unutmadım
Sana doğdum her gece ay misali
Ben giderken.
Ara sıra uğra sende benim yanıma,
Bir minik hercai ek benim toprağıma
Bir damla su ver ara sıra
Ben bir çok hercai bıraktım
Bilirsin ardımda.
Ben giderken seni bıraktım sanma
Sakın sanma bensizsin,
Bir ılık rüzgarla tenindeyim bazen
Bazen bir kelebek olur konarım yakana
Sen benim eş ruhumsun
Sana ruhumu bıraktım canım,
Ben giderken.

gursel pal

 
Ben giderken seni bıraktım sanma
Sakın sanma bensizsin,


tüm gidenlere gelsin emeğine sağlık arkadaşım
 
Ellerin vardi, sicak ve masum.
Ellerin, hayal gibi, dus gibi...
O zaman talihime yardi ellerin.
Beyaz bir gecede, iki kus gibi,
Omzuma nasil da konardi ellerin?..

Hangi ruzgarlarda simdi kimbilir?
O degirmen alti, o zumrut koru,
Ilk dortlu yoncayi buldugumuz yer,
Ya o capkin capkin kestanecikler!...
Hani bir yerleri cimdiklenir hafifce,
Kanardi ellerin!
Mendilimi sarardim ustune,
Avcumda sahici bir hasta gibi
Incecik incecik yanardi ellerin!

Bazan kizar hircinlasirdi birden;
Ruhumu kaldirir, kaldirir boslukta,
Oysa bilmez miyim atamazdi!
Geceler sonsuzdu, geceler derin;
Bir seyler dusunur anlatamazdi
Kahrindan kaskati donardi ellerin!

Insan, soyununca hissediyor,
Gittikce katilastigini yerin!..
Tanidik bir film geciyordu gozlerimden,
Gel gor ki, en guzel yerinde,
Ansizin kopardi ellerin!

Sonra, dort yabanci el,
Dort yorgun omuz,
Mezat kapisinda bir kusluk vakti,
Cekince ipini mesafelerin;
Ayak uclarima yigildi sonsuz!..
Bir tunel gerindi sefil, kapkara!
Bir yokluk hickira hickira guldu!
Buyudu goz cukurlari kirik heykellerin!
Boyle bilmedigim uzak yollara,
Beni birakmasa ne vardi ellerin!

Romanimiz, ne kadar guzel baslamisti,
Ve iste boyle sonu!..
Simdi, isiklar sig,
Golgeler derin...
Mor sarmasiklarla ortuk balkonu,
Kafur kokusundan, od agacindan,
Dort arsin geceye sardi ellerin...


bekir sitki erdogan
 
O elinde tuttuğun zarf bir ihanet anında örülmüştür
Ve zarfın içindeki kağıt er mektubudur
Görülmüştür

Doğum günüm bugün, 3 Aralık
Ve şafak karanlık
Bu mektubu sana yazıyorum anne
Dün sevgilimle ayrıldık

Son mektubuymuş bana yazdığı
Bir daha yazmıyacakmış
Demek sevda ayrılığa bir ay dayanırmış
Ve asker ocağında terk edilmekte varmış


Bu mektubu sana yazıyorum anne
Bugün doğum günüm 3 Aralık ve şafak karanlık

3-5 nöbetindeydim dün gece
Bir şarjörün boşluğunda içtim son sigaramı
Ve yorgan gibi örttü üstümü kar, siperde

Sabaha karşı biraz içim geçmiş
Hayalın gözümen önüne geldi anne.
Kız kardeşimi de verdiğinden beri sevdiğine
Bir ben bir sen kaldın geriye

Üzülme anne! Üşümüyorum
Bekliyorum elim tetikte
Bekliyorum memleketi ve seni
Ve artık beklemiyorum beni beklemeyen sevdiğimi
Beklemiyorum yüreğimi ve aşkımı
Soğuk bir siperde yalnız bırakan sevgiyi

Ve bekliyorum anne elim tetikte
Eğer girerse menzile vurup öldüreceğim
Hem aşkı hem sevgiyi

Geçen gece karakolu bastılar
Kurşunlar yağmur gibi yağdı üzerimize
Garıp gelecek belki sana ama
Ortalık bayram yeri gibi oldu anne

Biliyormusun o an hiç korkmuyorsun
Herkes kendini bir sipere atıyor
Ve gecenin karanlığında kurşun yerine
Işıl ışıl yıldız yağıyor sanki üzerimize
Ve ölüm aklımıza bile gelmiyor anne

Canlar canlar gidiyor anne
Gidiyor canlar ve kimbilir ne zaman bahar

Bugün doğum günüm 3 Aralık
Hiç saymadım kaç günüm kaldığını
Daha şafak karanlık


Yeni yeni bitmeye başladı dede, torun muhabbetleri
Ve yeni yeni öğrendim tokat yemeyi
Zamanla herşeye alışıyor insan
Akşam postalları boyayıp yatmaya
Sabah içtimaya kalkmaya

Barut kokusuna tüfeğe havai fişeğe
Nohuta ve kara şimşeğe
İnsan her şeye alışıyor anne

Hele bir de olmasa şu çarşı izni
Doyasıya yemek yemek
Ve eşe dosta telefon etmek

Her şeye alıştım da bir alışamadım sevdiğimin
Başkasına gidişine
Benden saklama anne

Sende biliyorsun bir haftaya kadar
Nikah masasına oturacağını
Kızma ama anne
Bu terk ediliş ya firara gebe
Yada bir daha hiç dönmemeye
Sitemem sana değil anne
Ama bu terk ediliş
Ya firara gebe
Yada hiç dönmemeye.

Geçen gece yine karakolu bastılar
Kurşunlar yine kurşun gibi
Yağdı üzerimize,
Garip gelecek belki sana ama
Ortalık bayram yeri gibi oldu yine anne

Biliyormusun?
O an hiç kokmuyorsun
Herkes kendini bir spere atıyor
Ve gecenin karanlığında
Kurşun yerine ışıl ışıl yıldızlar yağıyor üzerimize
Ve ölüm
Akılına bile gelmiyor anne.

Yıldızlar yağıyor üzerimize
Ve kurşundan yağmurlar
Ama ben değil onlar
Sadece
Şehitler ıslanıyor anne

Ben değil
Onlar.
Onlar canlar
Kim bilir
Onlar için
Ne zaman bahar
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…