- 22 Mayıs 2007
- 4.482
- 105
- Konu Sahibi DreamLover
- #1
Hollywood'un müzikal komedisi "Chicago"da, kadın kahramanlardan biri, saf ve aynı zamada ölümcül olanı, mahkemeye birkaç aşığı olduğunu itiraf eder: " Kocam yatakta sıfırdı. Üstelik birlikte olduğum adamlarla hiç akşam yemeğine çıkmadım! Yani şimdi buna aldatmak mı diyeceğiz?" Sevgili Roxy, görüyoruz ki parmağınızı hassas bir noktaya bastınız: Sadakatsizlik nerede başlar? Düşüncemizde mi, fantezilerimizde mi, bir öpüşmede mi, yatakta mı yoksa bir kafede mi? Sözlükler bile bu sorunu aydınlatmaya yetmiyor. "Sadakat: İçten bağlılık, sağlam, güçlü dostluk." "Sadakatsizlik: Arkadaşlıkta ya da aşkta duygulardaki sadakat eksikliği" Ya sözlükleri hazırlayanlar cinsellikten bihaber " ki bu düşük bir ihtimal- ya da anlamdaki bu muğlaklık aldatmanın ancak kalple ilgili olabileceğini savunanlara bir ışık yakıyor.
Bu hassas soru, konu üzerinde düşünmüş olan yetişkinlere sorulduğunda sadakatsizliğin algılanışındaki büyük farklılığı özellikle yapılan anketler aracılığıyla rahatlıkla görebiliyoruz: Yıllara ve enstitülere göre Fransız kadınların %10 ila % 40'ı kendilerini fırsat çıktığında ya da düzenli olarak sadakatsiz olarak tanımlıyor. Fransız erkeklerinde bu oran % 20'si ila % 60'a kadar çıkıyor! Sizden hiçbir şeyi saklamamak adına dergimizin kulislerinde konuşulan ve olayın üzerinden yıllar geçmesine rağmen çözüme kavuşturulamayan Clinton ikilemini gündeme getirelim: " Oral seks aldatmaya girer mi?" Sol tarafımda Bill'in Hillary'ı kesinlikle aldattığını düşünenler, sağ tarafımda ise Monica'ya hiçbir şey "vermediğine" göre aldatmadı diyenler? Sonrası bu iddiaların savunmasına dayalı neredeyse sözlü bir yumruklaşmaya varan tartışmalar oluyor. Zira bugün aldatma olgusundan daha elastik yani daha karmaşık bir konu olmasa gerek! Ultra-modern bir filmde kadın kahraman kocasına sadakatini göstermek için bir yabancıyla değil, kocasının en yakın arkadaşıyla yatıyordu. Kocası, karısının onun için yıllar önce seçtiği metresiyle yatmaya devam ediyor ve ikisi de durumdan memnun gözüküyor. Peki biz sıradan insanlar bunun neresinde kalıyoruz?
Soruna açıklık getirebilmek için her yaştan yetişkinin yer aldığı bir kesimin beyinlerinden ve yüreklerinden geçenleri araştırdık. İlk saptama: Bir kadına sadakatsizlik nerede başlar diye sorduğumuzda on kadından dokuzu cümlesine "Eğer erkek arkadaşım?" diye başlıyor. Aynı soruyu erkeklere sorduğumuzda "hastalık derecesinde kıskanç olanlar hariç- neredeyse hepsi cümlesine " Eğer ben" diye başlıyor. Sanki aldatmak sadece erkek cinsiyetiyle bağdaşıyormuş gibi? Bizi yanıtlayan on kadından dokuzunun sadık olduğuna inanmaya benziyor! Gerçek şu ki kadınlar ve erkekler olaylara kesinlikle aynı açıdan bakmıyorlar.
Erkekler aldatmaya hoşgörülü yaklaştıklarını söylüyorlar. Partnerlerinin ara sıra ilişkiden uzaklaşmasına karşı yumuşak bir tutum takınacaklarını iddia ediyorlar. "Karımın da arzularında benim gibi bağımsız olmasını isterim" diyor 34 yaşındaki Julien. Karşılaştığımız en hoşgörülü tutum onunki. Kadınlar kendilerini aldatan veya aldatılanın yerine koyarak soruları cevaplıyorlar. Ya acı çeken ya da suçluluk duyan kişi rolüne bürünüyorlar. Yüzyıllar boyunca dinin, ahlak kurallarının ve yasakların ağırlığı kadınların bilinç altına yerleşti. Dürüst olalım: zamanın başlangıcından beri erkeklerin sadakatsizliği görmezden geliniyor mu? Erkek zaten bir çok dişiyi dölleyerek soyunu sürdürmeyi sağlayan doğal olarak çok eşli bir hayvan değil mi? Kadın ise soyun devamının sağlanması için binlerce yıldır baskı altında yaşadı. Gebeliği önleyebilecek olması ona özgürlük alanı sağlıyor muydu? Evliliği, o kutsal anlaşmayı hiçe sayan taraf olmak kadına bir de suçluluk duygusunu yaşatıyor. Sorunla baş etmek gitgide zorlaşıyor!
Bu yazıyı okumakta olan sizler lütfen düşünün: İlişkilerinizde sadık mısınız değil misiniz? Kadının sadakatsizliği üzerine aydınlatıcı bir araştırma yapan Patricia Delahaie'nin (1), karşılaştığı bazı cevaplar oldukça eğlenceli: "Sadık mısınız değil misiniz?" sorusuna "İkisi de" ya da "Kocamı hiç aldatmadım yani çok çok az" gibi şaşırtıcı cevaplar almış. Sadakatsizliğin kişisel, yoruma açık bir kavram olduğu ortada. Ayrıca Fransız toplumu gibi tüm gönül maceralarının görmezden gelindiği, hatta teşvik edildiği bir toplumda sınırları çizmek zorlaşıyor. "Artık örnek alınacak bir model olmadığından çiftler kendi içlerinde düzenlemelere gidiyorlar. Nicelik hakkında yapılan araştırmalarda yüzdeler yüksek çıktığından bir çokları, flört, çekici jestler ve bazı arkadaşlıklara hoş yaklaşmamaya başlıyor çünkü bütün bunlar sadakatsizliğin alanına giriyor" diyor sosyolog Serge Chaumier (2). "Herkes, kendi kültürüne ve dinine bağlı olarak farklı bir sadakatsizlik tanımına sahiptir" diye ekliyor seksolog François Parpaix (3). Bazı Müslüman ülkelerde türbanını kocasından başka bir erkeğin gözü önünde açan kadın sadakatsizlikle suçlanabileceği halde batılı ülkelerde plajda üstsüz dolaşan bir kadını kimse partnerine sadakatsizlikle suçlamaz. Sorularımızı cevaplayan kadınlardan bazıları fantezilerinde başka erkekleri de düşündüklerinden ama yüzleri yok, diye belirtiyorlar üstelik!- kocalarını aldatıyor hissine kapılabiliyorlar. Hatta iş yerinde bir meslektaşları iltifat etti diye "yanlış yaptığını" düşünenler bile var. "Erkekler birlikte oldukları kadınların sayısını abartma eğiliminde oldukları halde kadınlar her zaman azaltırlar" diye başka bir gerçeği dile getiriyor Patricia Delahaie. Kadınlar yaşadıklarını detaylarına göre sınıflandırıyorlar. Böylece mesela eski bir sevgiliyle yaşanan ilişki "yeni bir adam" söz konusu olmadığı için hesaba katılmayabiliyor. Çılgınca eğlenilen bir gecede veya bir geçiş döneminde yaşanan maceralar da "unutulabiliyor". Çünkü bunlar atıştırmadan sayılıyor, gerçek bir yemek yerine değil! Bazıları ise kocalarını aldatmış olduklarını reddediyorlar. Aldatma gerçekleştiğinde zaten kocalarını artık sevmediklerini söylüyorlar. Aynı durumda kendileri olsalar nasıl hissederlerdi diye soruyoruz : "Aldatılmış!" diyor Catherine.
Evet, söz konusu aldatma olunca kendimize bir başkasına olduğundan çok daha fazla hoşgörü gösterebiliyoruz. Kendimize küçük "ayrıcalıklar" tanıyoruz, sevgilimize onuncu defa asla tanımadığımız ayrıcalıklar. 30 yaşındaki Séverine?in düşünceleri ise şöyle: "Bir gecede karşılaştığınız hoş bir erkekle flört etmek aldatmadan çok kışkırtmaya girer, özellikle kocanız da aynı ortamdaysa. Eğer kocam yapıyorsa gidip flört ettiği kızın yüzüne herkesin önünde bir tokat indirme hakkını kendimde görüyorum." Aynı mantıkla konuşan Ariane ilaç sektöründe çalışıyor ve 35 yaşında: "Seminerleri takip etmek için dünyayı dolaşıyor ve sıcak ortamlara sahip otellerde kalıyoruz. Benim için bir veya iki kere (bu "veya"yı es geçmeyin) bir meslektaşımla flört etme durumu söz konusu oldu. Geceyi birlikte geçirdik ve ertesi sabah öpüşüp ayrıldık. Philippe beni öptüğünde ayrılacağız diye gözlerimin yaşlarla dolabileceğini düşünmek bile saçma!"
Psikoterapist Paule Salomon son kitabında (4) sadakatsizliğin olumlu taraflarını kendini tanımak ve yenilenmek olarak açıklıyor. "Kendi özgürlüğünüzü keşfetmek ve sevmek oldukça zorken bir başkasınınkine sonsuz saygı duymayı anlayamayabiliriz. Buna rağmen birini gerçekten sevdiğinizde ondaki "gelişmeleri" ve büyümesini de severiz. Sadakatsizlik de bunun parçasıdır. Kabul etmek çok fazla sevgi ve cömertlik ister. Elbette kendisini dayanılmaz acılara yol açan böyle bir duruma özellikle sokmaya kimse çalışmasın. Sadakatsizliğin içerisinden ahlakı ve romantizmi çıkarırsak geriye nefret etme ve kandırma kelimeleri kalıyor. Başlarına gelen sadakatsizlik krizini aşmaları ise çiftin ciddi biçimde olgunlaştığını gösterir."
29 yaşındaki Juliette için sadakatsizlik çok erken başlıyor: "Daha ilk bakışta! Sevgilim başka bir kadına baktığında onu o an için kaybettim demektir. Benim için bu bir ihanettir." 38 yaşındaki Nathalie kocasının kadın meslektaşlarıyla yemek yemesinden hoşlanmıyor. Özellikle bu kadınlar akıllıysa: "Aralarında entelektüel bir işbirliği doğmasından korkuyorum. Böyle olursa kendimi olayın dışında yani aldatılmış hissederim." 27 yaşındaki Christelle erkek arkadaşının üniversiteden iki kadın arkadaşına dayanamıyor: "Üçü o kadar yakın ki, bence sadakatsizliğin sınırındalar?" 42 yaşındaki Annie, kocasının eski sevgililerini düşünüp düşünmediğini hatta daha kötüsü onları fantezilerinin parçası yapıp yapmadığını sorgulayıp duruyor. 40 yaşındaki Caroline, kocasının bir porno sitesini takip ettiğini öğrendiği günden beri "İnternet üzerinden aldatıldığını" biliyor. Peki aldatma korkusu paranoyaya dönüşebilir mi? Serge Chaumier?e göre bu ihtimal uzak değil: "Kimileri için önemsiz bir ayrıntı olarak kalabilen bu durum kimileri için oldukça dramatikleşebilir ama tamamen sadık olabilmek için ıssız bir adada yaşamamız gerekirdi. Bu durumda ise çiftin ilişkisinin sadomazo bir ilişkiye dönüşmeyeceğinin garantisini kimse veremez!" Paule Salomon her tarafta birbirini aldatan çiftler görmenin tehlikesini vurguluyor: "Sadakatsizlik içimizde bir özgürlük hareketi olarak başlar. Bu duyguyu önce bilinç altımızda yaşarız daha sonra yüzeye çıkar. Bununla birlikte başkasını düşünmek aldatmaktır diyenlere katılmıyorum. Bize ait olmayan bir bahçeye dalma ve ötekini erotikleştirme ihtiyacından kaynaklanır. Birisine duyulan uzun süreli bağlılık ancak yeni birisiyle karşılaşılınca bir anda yükselen arzunun kontrolüyle doğrulanabilir. Bu kriz anında oluşan hassas durumu çok iyi yönetmek gerekir. Çiftin önceden oluşturduğu anlaşmaya dayanılarak sorun çözülebilir."
Bilginize: Yatmak aldatmak değildir! "Toplumun dayatması başka yönde olsa da bu inanış yavaş yavaş çözülmeye başlıyor diyor Serge Chaumier. Bazı çiftlerin hayatında romantizme yer yok. Tabii bunun gelişimi zaman alıyor. Fourier, daha 19. yüzyılda vücutların sadakatinin anlamsızlığını vurgulayarak, ruhların sadakatinin önemli olduğunu söylüyordu." Bunun günlük yaşama uyarlanmış şekli nedir? Başlangıçtaki anlaşmamızda küçük kaçamaklar yer aldığı için başımıza geldiğinde kendimizi daha mı az aldatılmış hissederiz? "Entelektüel açıdan partnerimi isteklerinde özgür bırakma fikrini güzel buluyordum. Sonra bir gün Yves, karşılaşmamızdan üç yıl sonra başka bir kadınla bir kez birlikte oldu. Üzüntüden çılgına döndüm. Konuşamıyordum, kendimi kirlenmiş ve yalnız bırakılmış hissediyordum. Kavga ettik, ayrıldık, tekrar bir araya geldik ama hiçbir şey eskisi gibi değildi. Bunu aşmayı beceremedik." 44 yaşındaki Emma, daha hafif bir deneyim yaşamış. "Ben kıskancımdır, kocamın yalnız bir yerlere gitmesi, dışarı çıkması beni rahatsız eder ama kocam için benim başka adamlarla yatmamın önemi yok. Ben de yattım. Hem de üç kere. Zevk almadım çünkü bir yasağı delmiyordum. Kendime bunun bir strateji olup olmadığını soruyorum, hem beni özgür bırakıyor hem de elinde "tutuyor"? Bence gerçek aldatma cinsellikte başlıyor. Benim deliler gibi sevdiğim o vücudun benimkinden başka bir kokuya büründüğünü düşünmek bile istemiyorum! Erkeklerin, seksin aldatmak sayılmadığını savunmalarını hiçbir zaman anlayamayacağım."
Seksologlar bu fikri çok iyi anlıyorlar ama o eski deyişin artık geçerli olmadığını söylüyorlar: "Erkek yatarak, kadın severek aldatır". François Parpaix günümüzde daha çok duygusal erkek ve cinselliği sadece seksi yaşamak adına seven daha çok kadın olduğunu belirtiyor. Yine de duygusal sebepler yüzünden eşini aldatan kadınların oranı hala önemini koruyor ve duygusal nedenlerle aldatma ilişkiyi çıkmaza sokmaya devam ediyor. Erkeklerin harekete geçmesi fizyolojik "saldırganlığa" dayanıyor. Erkeklerin çoğu, penis hikayelerinden güç alarak, eşlerini aldatmadığını düşünüyor. Clinton dünya üzerindeki şu soruyu soran tek erkek değil: "Sadece oral seks, ne var bunda?" Öpüşmek mini bir oral seks modelini temsil ediyor. Erkekler için duygusal bir boyut taşıdığı da doğru. Bu yüzden fahişeler müşterilerini öpmeyi reddediyorlar." Bir fahişeyle beraber olunca bu erkeğin eşini aldatmadığı anlamına mı geliyor? "Beraber olduğu kadına zevk vermedikleri için eşlerini aldatmadıklarını söyleyen erkekler çoğalıyor" diyor Serge Chaumier. Ucu sadakatsizliğe dayanan bir soru daha: Cinsel ilişki nerede başlar? Hangi dokunuşta? Yalnızca tam birleşme gerçekleştiğinde mi?
50 yaşındaki Jackie'nin düşünceleri gayet açık. Sadakat hislerle ilgilidir. "Kocam beni ara sıra genç bir kızla aldatıyordu. Yirmi yıllık beraberliğimiz adına sineye çektim. Çünkü kendimizi hep birbirimizi ne kadar çok sevdiğimizi ilan ederken buluyorduk. Kendimi kurban gibi hissetmemek için benim de birkaç sevgilim oldu ama öylesine? Sonra bir gün kocama gününün nasıl geçtiğini sordum. Bulutların üzerinde uçuyor gibiydi. Yarım saniye kadar düşündü. Ve bana yalan söyledi. Onu kaybettiğimi o an anladım. İlk defa aldatılmış gibi hissettim ve boşanmayı teklif ettim." 39 yaşındaki Emmanuel, bu durumu anlıyor: " Anne-Laure beni sadece fiziksel olarak aldatsaydı buna katlanabilirdim ama bana yalanlar söylemesini hoşgöremezdim. Bu da sonun başlangıcı oldu." 45 yaşındaki Lise aynısını yaşamış ama ters bir bakış açısıyla: "Benim için aldatmak; gizlemek, yalan söylemek ve ihanet etmektir. Herkesin başına gelen tek gecelik, kendimize saklamamız gereken maceralardan bahsetmiyorum. Gerçek, uzun süreli sadakatsizliklerden bahsediyorum. Ben büyük aşkımla karşılaştığımda ve bunun gelip geçici bir ilişki olmadığını anladığımda kocama herşeyi anlattım. Elbette acı çektim. Boşandık ama hiçbir zaman kocamla ilişkimin çirkinleşmesine izin vermedim. Saygının çok önemli olduğuna inanıyorum." Bu yolu izlerken önleminizi almanız gerekiyor. Karşı tarafla ilişkinizi sonsuza kadar kopartmanız ihtimal dahilinde yer alıyor.
Tüm bunlardan nasıl bir sonuç çıkaracağız? Hiç şüphesiz sosyolojik evrimi göz önünde bulundurmalıyız. Boşanma bugün tekrar tartışılmaya başlandı. Çoklu-sadakat anlayışı literatüre giriyor. Yani sadakatsizliğin sınırları sislerle örtülü. "Gerçeğe boyun eğiyoruz, diye özetliyor Serge Chaumier. Vücutların sadakati imkansız ve zincirleme biçimde poligam ilişkiler yayılıyor. Artık işler yolunda gitmediğinde anlaşmayı iptal edip, verdiğimiz sözlerden dönüyor ve bir başkasıyla yolumuza devam ediyoruz." Kolaya mı kaçılıyor? Daha ötesi? "Bir daha hiç sevilmemek, aldatmanın vicdan azabından daha dramatik olabiliyor." Sevilmekten bahsetmişken sizin aklınıza ilk kim geldi?
Bu hassas soru, konu üzerinde düşünmüş olan yetişkinlere sorulduğunda sadakatsizliğin algılanışındaki büyük farklılığı özellikle yapılan anketler aracılığıyla rahatlıkla görebiliyoruz: Yıllara ve enstitülere göre Fransız kadınların %10 ila % 40'ı kendilerini fırsat çıktığında ya da düzenli olarak sadakatsiz olarak tanımlıyor. Fransız erkeklerinde bu oran % 20'si ila % 60'a kadar çıkıyor! Sizden hiçbir şeyi saklamamak adına dergimizin kulislerinde konuşulan ve olayın üzerinden yıllar geçmesine rağmen çözüme kavuşturulamayan Clinton ikilemini gündeme getirelim: " Oral seks aldatmaya girer mi?" Sol tarafımda Bill'in Hillary'ı kesinlikle aldattığını düşünenler, sağ tarafımda ise Monica'ya hiçbir şey "vermediğine" göre aldatmadı diyenler? Sonrası bu iddiaların savunmasına dayalı neredeyse sözlü bir yumruklaşmaya varan tartışmalar oluyor. Zira bugün aldatma olgusundan daha elastik yani daha karmaşık bir konu olmasa gerek! Ultra-modern bir filmde kadın kahraman kocasına sadakatini göstermek için bir yabancıyla değil, kocasının en yakın arkadaşıyla yatıyordu. Kocası, karısının onun için yıllar önce seçtiği metresiyle yatmaya devam ediyor ve ikisi de durumdan memnun gözüküyor. Peki biz sıradan insanlar bunun neresinde kalıyoruz?
Soruna açıklık getirebilmek için her yaştan yetişkinin yer aldığı bir kesimin beyinlerinden ve yüreklerinden geçenleri araştırdık. İlk saptama: Bir kadına sadakatsizlik nerede başlar diye sorduğumuzda on kadından dokuzu cümlesine "Eğer erkek arkadaşım?" diye başlıyor. Aynı soruyu erkeklere sorduğumuzda "hastalık derecesinde kıskanç olanlar hariç- neredeyse hepsi cümlesine " Eğer ben" diye başlıyor. Sanki aldatmak sadece erkek cinsiyetiyle bağdaşıyormuş gibi? Bizi yanıtlayan on kadından dokuzunun sadık olduğuna inanmaya benziyor! Gerçek şu ki kadınlar ve erkekler olaylara kesinlikle aynı açıdan bakmıyorlar.
Erkekler aldatmaya hoşgörülü yaklaştıklarını söylüyorlar. Partnerlerinin ara sıra ilişkiden uzaklaşmasına karşı yumuşak bir tutum takınacaklarını iddia ediyorlar. "Karımın da arzularında benim gibi bağımsız olmasını isterim" diyor 34 yaşındaki Julien. Karşılaştığımız en hoşgörülü tutum onunki. Kadınlar kendilerini aldatan veya aldatılanın yerine koyarak soruları cevaplıyorlar. Ya acı çeken ya da suçluluk duyan kişi rolüne bürünüyorlar. Yüzyıllar boyunca dinin, ahlak kurallarının ve yasakların ağırlığı kadınların bilinç altına yerleşti. Dürüst olalım: zamanın başlangıcından beri erkeklerin sadakatsizliği görmezden geliniyor mu? Erkek zaten bir çok dişiyi dölleyerek soyunu sürdürmeyi sağlayan doğal olarak çok eşli bir hayvan değil mi? Kadın ise soyun devamının sağlanması için binlerce yıldır baskı altında yaşadı. Gebeliği önleyebilecek olması ona özgürlük alanı sağlıyor muydu? Evliliği, o kutsal anlaşmayı hiçe sayan taraf olmak kadına bir de suçluluk duygusunu yaşatıyor. Sorunla baş etmek gitgide zorlaşıyor!
Bu yazıyı okumakta olan sizler lütfen düşünün: İlişkilerinizde sadık mısınız değil misiniz? Kadının sadakatsizliği üzerine aydınlatıcı bir araştırma yapan Patricia Delahaie'nin (1), karşılaştığı bazı cevaplar oldukça eğlenceli: "Sadık mısınız değil misiniz?" sorusuna "İkisi de" ya da "Kocamı hiç aldatmadım yani çok çok az" gibi şaşırtıcı cevaplar almış. Sadakatsizliğin kişisel, yoruma açık bir kavram olduğu ortada. Ayrıca Fransız toplumu gibi tüm gönül maceralarının görmezden gelindiği, hatta teşvik edildiği bir toplumda sınırları çizmek zorlaşıyor. "Artık örnek alınacak bir model olmadığından çiftler kendi içlerinde düzenlemelere gidiyorlar. Nicelik hakkında yapılan araştırmalarda yüzdeler yüksek çıktığından bir çokları, flört, çekici jestler ve bazı arkadaşlıklara hoş yaklaşmamaya başlıyor çünkü bütün bunlar sadakatsizliğin alanına giriyor" diyor sosyolog Serge Chaumier (2). "Herkes, kendi kültürüne ve dinine bağlı olarak farklı bir sadakatsizlik tanımına sahiptir" diye ekliyor seksolog François Parpaix (3). Bazı Müslüman ülkelerde türbanını kocasından başka bir erkeğin gözü önünde açan kadın sadakatsizlikle suçlanabileceği halde batılı ülkelerde plajda üstsüz dolaşan bir kadını kimse partnerine sadakatsizlikle suçlamaz. Sorularımızı cevaplayan kadınlardan bazıları fantezilerinde başka erkekleri de düşündüklerinden ama yüzleri yok, diye belirtiyorlar üstelik!- kocalarını aldatıyor hissine kapılabiliyorlar. Hatta iş yerinde bir meslektaşları iltifat etti diye "yanlış yaptığını" düşünenler bile var. "Erkekler birlikte oldukları kadınların sayısını abartma eğiliminde oldukları halde kadınlar her zaman azaltırlar" diye başka bir gerçeği dile getiriyor Patricia Delahaie. Kadınlar yaşadıklarını detaylarına göre sınıflandırıyorlar. Böylece mesela eski bir sevgiliyle yaşanan ilişki "yeni bir adam" söz konusu olmadığı için hesaba katılmayabiliyor. Çılgınca eğlenilen bir gecede veya bir geçiş döneminde yaşanan maceralar da "unutulabiliyor". Çünkü bunlar atıştırmadan sayılıyor, gerçek bir yemek yerine değil! Bazıları ise kocalarını aldatmış olduklarını reddediyorlar. Aldatma gerçekleştiğinde zaten kocalarını artık sevmediklerini söylüyorlar. Aynı durumda kendileri olsalar nasıl hissederlerdi diye soruyoruz : "Aldatılmış!" diyor Catherine.
Evet, söz konusu aldatma olunca kendimize bir başkasına olduğundan çok daha fazla hoşgörü gösterebiliyoruz. Kendimize küçük "ayrıcalıklar" tanıyoruz, sevgilimize onuncu defa asla tanımadığımız ayrıcalıklar. 30 yaşındaki Séverine?in düşünceleri ise şöyle: "Bir gecede karşılaştığınız hoş bir erkekle flört etmek aldatmadan çok kışkırtmaya girer, özellikle kocanız da aynı ortamdaysa. Eğer kocam yapıyorsa gidip flört ettiği kızın yüzüne herkesin önünde bir tokat indirme hakkını kendimde görüyorum." Aynı mantıkla konuşan Ariane ilaç sektöründe çalışıyor ve 35 yaşında: "Seminerleri takip etmek için dünyayı dolaşıyor ve sıcak ortamlara sahip otellerde kalıyoruz. Benim için bir veya iki kere (bu "veya"yı es geçmeyin) bir meslektaşımla flört etme durumu söz konusu oldu. Geceyi birlikte geçirdik ve ertesi sabah öpüşüp ayrıldık. Philippe beni öptüğünde ayrılacağız diye gözlerimin yaşlarla dolabileceğini düşünmek bile saçma!"
Psikoterapist Paule Salomon son kitabında (4) sadakatsizliğin olumlu taraflarını kendini tanımak ve yenilenmek olarak açıklıyor. "Kendi özgürlüğünüzü keşfetmek ve sevmek oldukça zorken bir başkasınınkine sonsuz saygı duymayı anlayamayabiliriz. Buna rağmen birini gerçekten sevdiğinizde ondaki "gelişmeleri" ve büyümesini de severiz. Sadakatsizlik de bunun parçasıdır. Kabul etmek çok fazla sevgi ve cömertlik ister. Elbette kendisini dayanılmaz acılara yol açan böyle bir duruma özellikle sokmaya kimse çalışmasın. Sadakatsizliğin içerisinden ahlakı ve romantizmi çıkarırsak geriye nefret etme ve kandırma kelimeleri kalıyor. Başlarına gelen sadakatsizlik krizini aşmaları ise çiftin ciddi biçimde olgunlaştığını gösterir."
29 yaşındaki Juliette için sadakatsizlik çok erken başlıyor: "Daha ilk bakışta! Sevgilim başka bir kadına baktığında onu o an için kaybettim demektir. Benim için bu bir ihanettir." 38 yaşındaki Nathalie kocasının kadın meslektaşlarıyla yemek yemesinden hoşlanmıyor. Özellikle bu kadınlar akıllıysa: "Aralarında entelektüel bir işbirliği doğmasından korkuyorum. Böyle olursa kendimi olayın dışında yani aldatılmış hissederim." 27 yaşındaki Christelle erkek arkadaşının üniversiteden iki kadın arkadaşına dayanamıyor: "Üçü o kadar yakın ki, bence sadakatsizliğin sınırındalar?" 42 yaşındaki Annie, kocasının eski sevgililerini düşünüp düşünmediğini hatta daha kötüsü onları fantezilerinin parçası yapıp yapmadığını sorgulayıp duruyor. 40 yaşındaki Caroline, kocasının bir porno sitesini takip ettiğini öğrendiği günden beri "İnternet üzerinden aldatıldığını" biliyor. Peki aldatma korkusu paranoyaya dönüşebilir mi? Serge Chaumier?e göre bu ihtimal uzak değil: "Kimileri için önemsiz bir ayrıntı olarak kalabilen bu durum kimileri için oldukça dramatikleşebilir ama tamamen sadık olabilmek için ıssız bir adada yaşamamız gerekirdi. Bu durumda ise çiftin ilişkisinin sadomazo bir ilişkiye dönüşmeyeceğinin garantisini kimse veremez!" Paule Salomon her tarafta birbirini aldatan çiftler görmenin tehlikesini vurguluyor: "Sadakatsizlik içimizde bir özgürlük hareketi olarak başlar. Bu duyguyu önce bilinç altımızda yaşarız daha sonra yüzeye çıkar. Bununla birlikte başkasını düşünmek aldatmaktır diyenlere katılmıyorum. Bize ait olmayan bir bahçeye dalma ve ötekini erotikleştirme ihtiyacından kaynaklanır. Birisine duyulan uzun süreli bağlılık ancak yeni birisiyle karşılaşılınca bir anda yükselen arzunun kontrolüyle doğrulanabilir. Bu kriz anında oluşan hassas durumu çok iyi yönetmek gerekir. Çiftin önceden oluşturduğu anlaşmaya dayanılarak sorun çözülebilir."
Bilginize: Yatmak aldatmak değildir! "Toplumun dayatması başka yönde olsa da bu inanış yavaş yavaş çözülmeye başlıyor diyor Serge Chaumier. Bazı çiftlerin hayatında romantizme yer yok. Tabii bunun gelişimi zaman alıyor. Fourier, daha 19. yüzyılda vücutların sadakatinin anlamsızlığını vurgulayarak, ruhların sadakatinin önemli olduğunu söylüyordu." Bunun günlük yaşama uyarlanmış şekli nedir? Başlangıçtaki anlaşmamızda küçük kaçamaklar yer aldığı için başımıza geldiğinde kendimizi daha mı az aldatılmış hissederiz? "Entelektüel açıdan partnerimi isteklerinde özgür bırakma fikrini güzel buluyordum. Sonra bir gün Yves, karşılaşmamızdan üç yıl sonra başka bir kadınla bir kez birlikte oldu. Üzüntüden çılgına döndüm. Konuşamıyordum, kendimi kirlenmiş ve yalnız bırakılmış hissediyordum. Kavga ettik, ayrıldık, tekrar bir araya geldik ama hiçbir şey eskisi gibi değildi. Bunu aşmayı beceremedik." 44 yaşındaki Emma, daha hafif bir deneyim yaşamış. "Ben kıskancımdır, kocamın yalnız bir yerlere gitmesi, dışarı çıkması beni rahatsız eder ama kocam için benim başka adamlarla yatmamın önemi yok. Ben de yattım. Hem de üç kere. Zevk almadım çünkü bir yasağı delmiyordum. Kendime bunun bir strateji olup olmadığını soruyorum, hem beni özgür bırakıyor hem de elinde "tutuyor"? Bence gerçek aldatma cinsellikte başlıyor. Benim deliler gibi sevdiğim o vücudun benimkinden başka bir kokuya büründüğünü düşünmek bile istemiyorum! Erkeklerin, seksin aldatmak sayılmadığını savunmalarını hiçbir zaman anlayamayacağım."
Seksologlar bu fikri çok iyi anlıyorlar ama o eski deyişin artık geçerli olmadığını söylüyorlar: "Erkek yatarak, kadın severek aldatır". François Parpaix günümüzde daha çok duygusal erkek ve cinselliği sadece seksi yaşamak adına seven daha çok kadın olduğunu belirtiyor. Yine de duygusal sebepler yüzünden eşini aldatan kadınların oranı hala önemini koruyor ve duygusal nedenlerle aldatma ilişkiyi çıkmaza sokmaya devam ediyor. Erkeklerin harekete geçmesi fizyolojik "saldırganlığa" dayanıyor. Erkeklerin çoğu, penis hikayelerinden güç alarak, eşlerini aldatmadığını düşünüyor. Clinton dünya üzerindeki şu soruyu soran tek erkek değil: "Sadece oral seks, ne var bunda?" Öpüşmek mini bir oral seks modelini temsil ediyor. Erkekler için duygusal bir boyut taşıdığı da doğru. Bu yüzden fahişeler müşterilerini öpmeyi reddediyorlar." Bir fahişeyle beraber olunca bu erkeğin eşini aldatmadığı anlamına mı geliyor? "Beraber olduğu kadına zevk vermedikleri için eşlerini aldatmadıklarını söyleyen erkekler çoğalıyor" diyor Serge Chaumier. Ucu sadakatsizliğe dayanan bir soru daha: Cinsel ilişki nerede başlar? Hangi dokunuşta? Yalnızca tam birleşme gerçekleştiğinde mi?
50 yaşındaki Jackie'nin düşünceleri gayet açık. Sadakat hislerle ilgilidir. "Kocam beni ara sıra genç bir kızla aldatıyordu. Yirmi yıllık beraberliğimiz adına sineye çektim. Çünkü kendimizi hep birbirimizi ne kadar çok sevdiğimizi ilan ederken buluyorduk. Kendimi kurban gibi hissetmemek için benim de birkaç sevgilim oldu ama öylesine? Sonra bir gün kocama gününün nasıl geçtiğini sordum. Bulutların üzerinde uçuyor gibiydi. Yarım saniye kadar düşündü. Ve bana yalan söyledi. Onu kaybettiğimi o an anladım. İlk defa aldatılmış gibi hissettim ve boşanmayı teklif ettim." 39 yaşındaki Emmanuel, bu durumu anlıyor: " Anne-Laure beni sadece fiziksel olarak aldatsaydı buna katlanabilirdim ama bana yalanlar söylemesini hoşgöremezdim. Bu da sonun başlangıcı oldu." 45 yaşındaki Lise aynısını yaşamış ama ters bir bakış açısıyla: "Benim için aldatmak; gizlemek, yalan söylemek ve ihanet etmektir. Herkesin başına gelen tek gecelik, kendimize saklamamız gereken maceralardan bahsetmiyorum. Gerçek, uzun süreli sadakatsizliklerden bahsediyorum. Ben büyük aşkımla karşılaştığımda ve bunun gelip geçici bir ilişki olmadığını anladığımda kocama herşeyi anlattım. Elbette acı çektim. Boşandık ama hiçbir zaman kocamla ilişkimin çirkinleşmesine izin vermedim. Saygının çok önemli olduğuna inanıyorum." Bu yolu izlerken önleminizi almanız gerekiyor. Karşı tarafla ilişkinizi sonsuza kadar kopartmanız ihtimal dahilinde yer alıyor.
Tüm bunlardan nasıl bir sonuç çıkaracağız? Hiç şüphesiz sosyolojik evrimi göz önünde bulundurmalıyız. Boşanma bugün tekrar tartışılmaya başlandı. Çoklu-sadakat anlayışı literatüre giriyor. Yani sadakatsizliğin sınırları sislerle örtülü. "Gerçeğe boyun eğiyoruz, diye özetliyor Serge Chaumier. Vücutların sadakati imkansız ve zincirleme biçimde poligam ilişkiler yayılıyor. Artık işler yolunda gitmediğinde anlaşmayı iptal edip, verdiğimiz sözlerden dönüyor ve bir başkasıyla yolumuza devam ediyoruz." Kolaya mı kaçılıyor? Daha ötesi? "Bir daha hiç sevilmemek, aldatmanın vicdan azabından daha dramatik olabiliyor." Sevilmekten bahsetmişken sizin aklınıza ilk kim geldi?