Herkese merhaba,
Paris'e ilk kez geçtiğimiz Nisan ayında gittim ve bayıldıımm!!!
Çok çok güzel bir şehir.Özellikle Champs Elysees çok hoşuma gitti.
ışte Paris için yazdığım bir yazı, sizlerle paylaşmak istedim:
PARıS'TE ıLK GECE:
Tarih: 23.04.2009, Perşembe
Yer: Champs Elysees, Paris
Katılımcılar: Allegra, Allegra’nın kocası - annesi - babası - kuzeni ve teyzesi
ışte Paris’teyiz… Uzun zamandır hayalini kurduğumuz güzel Paris’te sevdiklerimizle birlikte… Havalı Fransızlar, son moda kıyafetler, cezbedici ışıltıdaki dükkanlar, havada uçuşan Fransızca kelimeler, kulaklarda tatlı bir melodi, şarap kokusu… Tam da hayal ettiğim gibi… Champs Elysees bu gece tüm coşkusuyla karşıladı bizi. ılk denemede en iyi Cafe’yi tam da 12’den vurduk. George V leziz yemekleri, kaliteli şarapları, sevimli garsonları ve hızlı servisi ile harika! Şarap sosunda beklemiş nefis Beef Bourguignon ağzımda dağılıyor, tabak tepeleme et dolu, nasıl bitecek bunlar? Yanında yudumladığım o güzel kırmızı şarap olmasa bu kadar keyif almazdım tabii… Uçuş yorgunluğu falan kalmadı üstümde, bir rahatlama, bir neşe, bir coşku sormayın gitsin… Muhabbet de güzel, herkeste Paris’te ilk gece heyecanı var ne de olsa… Önümüzde 5 koca gün var. Gerçi böyle durumlarda zaman hep çabuk geçer. Pazartesileri sonu gelmeyecekmiş gibi başlayan sıkıcı bir hafta ne kadar uzunsa, dört gözle beklenen tatil günleri de o kadar kısadır ve ışık hızıyla geçer gider. Ama olsun, şimdi pozitif olmam lazım. Şu şeker garson gibi hep gülümsemem lazım, yoksa tadı çıkmaz. Bizi yunan sandı sevimli garson, masaya her getirdiği parçayı bırakışında “
aaa” diye bağırıyor, neyse bozuntuya vermeyelim… Hep gülümsüyor, hep bir laf atıyor. Fransızlar bu kadar sevimli olmayı nerden öğrendi diye düşünüyorum… Sonradan iki laf edince anlıyorum ki adam yarı ıtalyan. Sıcakkanlılığın sebebi belli oldu…
Bu caddedeki diğer bir favori mekanım ise bir pastane: Paul. Fransız tatlılardan en güzeli, en şekeri, en sevimlisi en en en lezizi makarondur bana göre… Paul’deki makaronlar aklımı başımdan alıyor, çileklisi, limonlusu, bademlisi hepsi ayrı güzel… Hani sanki çocukmuşum gibi hissediyorum bu rengarenk makaronları afiyetle yerken. Her minik ısırıkta ortasından akan koyu kremanın dayanılmaz cazibesi ve o kremayı saran dışı sert ama içi hafif yumuşak nefis hamur. Bir bavul dolusu almak varmış…
Champs Elysees ne kadar ışıltılı ve hareketli. Herkes moda dergilerinden fırlamışçasına şık ve alımlı. Zaten bu bulvarın öyle bir adı çıkmış ki sadece burada şube açmak bile başlı başına bir prestij mağaza sahipleri için. Renault’nun showroom’una giriyoruz, herkes aylak aylak dolaşıyor, kim Champs Elysees’ye araba almak için gelir ki… HSBC’nin koskoca bir binası var. Buradaki şubesi zarar ediyormuş, kirasını bile çıkaramıyormuş. Kimin umrunda? Champs Elysees’de şube var mı var işte… Paris’in kaymağı aslında Champs Elysees, ya da kusursuz güzellikteki şımarık bir kızın bol taşlı pırıltılı mücevheri… Paris’i Paris yapmasa da artı bir değer katmasa da Paris’in olmazsa olmazı, vazgeçilmezi…
Günbatımında Concorde’dan başlayıp kare şeklinde kesilmiş kestane ağaçları ve muazzam güzellikteki bahçelerden geçerek girdiğimiz Champs Elysees’den Charles De Gaulle Meydanı’ndaki Arc de Triomphe’un insanın tüylerini diken diken eden asaletini izleyerek çıkıyoruz. Şımarık güzel Paris’in bol taşlı pırıltılı Champs Elysees’si…