How to install the app on iOS

Aşağıdaki videoyu izleyerek sitemizi ana ekranınıza web uygulaması olarak nasıl kuracağınızı öğrenebilirsiniz.

Not: Bu özellik bazı tarayıcılarda mevcut olmayabilir.

Özdemir Asaf Siirleri

O AKSAM

Ceviz kırıyorlar, bakıyorum
Kabuğunu kırıyorlar cevizin.
Ceviz çıkıyor..
Sonra oyunlarına dalıyor çocuklar.

Ben de bir ceviz alıyorum
Cevizlerin içinden.
Deniz çıkıyor benim cevizimden,
Açılıyorum.

Gidiyorum o ceviz kabuğunda,
Çocukluğumun oyunsuz bahçelerinden.
Bir akşam o çocuk oyununda
Alnıma yazılan o hüzün denizinden.

ÖZDEMİR ASAF



OLMAK İSTERDİM

İstanbul'u Seyretmek

Şu anda İstanbulda olmak isterdim.
Mihrabat Korusunun dar yollarında seninle
Yan yana,yana yana yürümek...
Birde martıların kanatlarından seyretmek İstanbulu.

Birde sen olacaktın yanımda adamım.
Bakarken Çamlıca'dan mehtaba,
Dinleyecektik en güzel aşk şarkılarını.
Ve ben senin gözlerinde kaybolurken,

Seni Seviyorum diye haykıracaktım Marmara'ya

Şimdi yanımdasın belki ama,
Ne Mihrabat Korusunun dar yollarında,
Seninle yan yana,yana yana
Yürüyebildik...

Ne de bakabildik Çamlıcadan mehtaba
Ne de Dinleyebildik en güzel aşk şarkılarını
Sadece kaybolabildim gözlerinde ama
Seni seviyorum diye haykıramadım Marmaraya.

ÖZDEMİR ASAF


ÖLMEYEN

Sana geliyorum, sana,
Beni anla,içimdeki şeytan.
Yalnız sensin doğru söyleyen.
Gerekince kaçan,gerekince gelen.

Denizin yüzünde geceleyin,
Karanlıkları işleyen renkleri görmek senden.
Senden,bazı kelimelerin farkedilmemiş güzelliğini anlamak,
Unutulmuş yaşamaya başlayıvermek birden.

Sana geliyorum,doğru sana,
Susmamak için.
Çünkü sensin dinleyince dinleyen,
Bakınca bakan.görünce gören.

Sevmesini iyi bilirim,düşünmeyi öğrendim.
Duydum nedir can vermeden ölmek.
Artık bütün kapıları açıp kapayabilirim.
Sen anlarsın bunlar ne demek.

Sana geliyorum, yalnız sana,
Yalansız,gizlisiz.
Olduğu gibi anlatacağım ne varsa,
Bil,bilsinler,biliniz.

Sen,
Vurunca vuran,gülünce gülensin.
Sesin,yüzün,ellerin yüzde yüz senin.
Sen ölmeyensin.

ÖZDEMİR ASAF
 
SABAHA KADAR

Dünya o kadar büyük ki
Bir noktayım ortasında, ne yapsam.
Bazan da o kadar küçülüyor ki dünya,
Devrilecek sanıyorum, kımıldarsam.

Hayat o kadar uzun ki,
Öyle bitmez geliyor ki bir an..
Bir de bakıyorum, o kadar kısalıyor ki
Ne çıkar, diyorum, bir hayattan

Saadet o kadar lazım ki yaşayana
Billahi can verir uğrunda insan.
Hem o kadar boş ki mesud olmak,
Gün yüzü görmeden ölenlerin arkasından.

Ben o kadar önemli kişiyim ki,
O kadar iyiyim ki aklım ve düşüncelerimle.
O kadar fenayım ki ben
Delice niyetlerimle.

Gece ne kadar karanlık ve sessizsin
Öyle kaplayorsun ki evleri, denizleri.
Hem o kadar aydınlık ve seslisin ki
Çılgınca coşturuyorsun bizleri.

Sabah bir yeni dünya gibi geliyorsun
Öylesine süslü, öylesine saadesin ki
Sen o kadar güzelsin ki sabah,
O kadar güzelsin ki

ÖZDEMİR ASAF


SENİ SEYREDERDİM

Saçların uçuşurdu rüzgardan.
Yanından seni seyrederdim.
Güneş yakardı,deniz yanardı..
Sen konuşurdun,dinlerdim.

Gülerdin..
Susardın,düşünürdün.
Benimle el ele yürüdün..
Yol biterdi.

Görmezdim seni..
Zaman yıl yıl geçerdi.
Uzaktan,çok uzaklardan
Seni seyrederdim.

ÖZDEMİR ASAF


SEVİNÇ VE HÜZÜN

Sevinci kapıştılar taşımayı bilmeden,
Şimdi bilen yok, nerede oturuyor.
Köyün delisi Hüzün, yalnız kaldı yollarda
Adam adam, sınıyor, arıyor yoldaşını..
Kıskandıran özlemi, yüzünden okunuyor.

Görünüp siliniyor o günden beri.
Sevinç bin an gözlerde, dudaklarda.
Yerini sevgilisi Hüzün'e bırakıyor.
Sevinç'se, uzaklarda hep uzaklarda..
Şöyle bir görünüyor, hemencecik uçuyor.

İşte o günden beri gözlerde, dudaklarda
Hüzün, aramaktadır, yitik yavuklusunu.
O günden beri Sevinç yerinde durmaz
Ve kişiliğini ararken uzaklarda
O günden beri kimliksiz hüzün olmaz.

ÖZDEMİR ASAF




SÖYLE

Köpek gibi kanlar içinde
Dönüp susabilir misin
Kavgadan, aşktan, umuttan

Hayvanların en güçlüsü insan
Çünkü korkmasını da bilir
Kavgadan,aşktan,umuttan

Sen bilir misin,bilir misin sen
Korkmasını,korkuyu,korktuğunu
Söyleyebilir misin korkmadan

Kavgadan,aşktan,umuttan
Dönüp susabilir misin sen...
Sen,hayvanların en güçlüsü insan

ÖZDEMİR ASAF


SÖZ

Benim en sevdiğim söz, senden duyduğum ben'dir.
Hep yinelediğim söz, sana koyduğum ben'dir.
Iyi olmak adina bilgiç olmak istemem,
Seni senlediğim söz, bir bir oyduğum ben'dir

ÖZDEMİR ASAF
 

HAYYAM (Ebul Feth Ömer bin Ibrahim; Ömer Hayyam da denir), iranli Sair ve bilgin (Nisapur 1044.ay.y 1123/1136). Hayati, gençlik yillari kesinlikle bilinmiyor. Elde bulunan eserlerinden, hayatiyla ilgili olaylari anlatan bazi kitaplardan, felsefe, matematik ve astronomi konularinda çalistigi, bu alanlarda düzenli bir ögrenim gördügü anlasilmaktadir. Hayyam ("Çadirci") takma adini, atalarinin çadircilik yapmalari yüzünden aldigi söylenir. Ömer Hayyam, zamaninda daha çok bilgin olarak ün kazandi. Iran'in, Selçuklular yönetiminde oldugu bir zamanda yetisen Hayyam, Horasan ülkesindeki büyük Sehirleri, Belh, Buhara ve Merv gibi bilim merkezlerini gezdi, birara Bagdat'a da gitti. Zamaninin hükümdarlarindan, özellikle selçuklu sultani Meliksah ve Karahanlilardan Semsülmülk'ten büyük yakinlik gördü. Saraylarinda, meclislerinde bulundu. Residüddin'in "Cami-üt-Tevarih" adli eserinde anlattigina göre Nizamülmülk ve Hasan Sabbah, Ömer Hayyam ile okul arkadaslariydilar.

Gerek Hayyam'in zamaninda, gerek sonarki çaglarda yazilan kaynaklarda çaginin bütün bilgilerini edindigi, o alanlarda derin tartismalara girdigi, fikih, ilahiyat, kiraat, edebiyat, tarih, fizik ve astronomi okuttugu yazilidir. Ebu'l Hasan Ali El-Beyhaki onun çok bilgili bir kimse oldugunu, fakat müderrislik hayatinin pek basarili olmadigini bildirir. Ayrica Zemahseri ile uzun boylu tartismalara giristigini, onun derslerine bile devam ettigini, Zemahseri'yi, bilgi bakimindan begendigini yazar.

Hayyam'in fizik, metafizik, matematik, astronomi ve siir konularinda degisik eserleri vardir. Bunlar arasinda Ibni sina'nin Temcid (Yücelme) adli eserinin yorum ve tercümesi de yer alir. Zamaninda, bir bilgin olarak ün kazanan Ömer Hayyam'in edebiyat tarihindeki yerini saglayan, sonraki yüzyilarda da dogu islam dünyasinin en büyük Sairlerinden biri olarak anilmasina yolaçan Rubaiyat'idir (Dörtlükler). Ömer Hayyam, iran ve dogu edebiyatinda rubai türünün kurucusu sayilir. Sonralari aralarina baskalarinin eserleri de karsian bu rubailer iki yüz kadardir. Hayyam, oldukça kolay anlasilan, yumusak, akici, açik ve seçik bir dil kullanir. siirlerinde gerçekçidir. Yasadiklari, gördüklerini, çevresinden, zamanin gidisinden aldigi izlenimleri yapmaciga kapilmaksizin, oldugu gibi dile getirir. Ona göre, gerçek olan yasanandir, dünyanin ötesinde ikinci bir dünya yoktur. Insan, yasadikça gerçektir, gerçek ise yasanandir. En sasmaz ölçü akil ve sagduyudur. insan bir akil varligidir. Gerçege ancak akil yolu ile ulasilabilir.

Onun siirinde zamanin haksizliklari, softaliklari, akil almaz saçmaliklari ince, alayli, igneleyici bir dille yerilir. Dörtlüklerinin konusu ask, sarap, dünya, insan hayati, yasama sevinci, içinde bulundugumuz geçici dünyanin tadini çikarma gibi insanla yogun bir baglanti içinde bulunan gerçek eylem ve davranislardir. Siirlerinde isledigi konulara, çokluk felsefe açisindan bakar. Ask, sevinç, hayatin tadini çikarma, Hayyam'a göre vaz geçilmez insan duygularidir, insan hayatinin ana dokusu bunlarla örülüdür. Bazi dörtlüklerinde filozofça derin bir sezgi, açik ve seçik bir insan severlik duygusu, gösteristen, asiriliktan uzak bir yasama anlayisi görülür. Hayyam kendisinden sonra gelen pek çok sairi etkilemis, rubai alaninda tek örnek olarak benimsenmistir. Bati ülkelerinde adina bir çok dernek kurulmus, rubaileri bütün bati dillerine, bu arada birçok defa Türkçeye Rubaiyat-i Hayyam, Hayyam'in Rubaileri, Ömer Hayyam ve Rubaileri, Dörtlükler adi altinda tercüme edilmistir.


Şarap sonsuz hayat kaynağıdir, iç;
Gençlik sevincinin pınarıdır, iç;
Gamı yakar eritir ateş gibi,
Sağlık sularından şifalıdır, iç.


Can bir şaraptır, insan onun destisi;
Beden bir ney gibidir, kan o neyin sesi.
Hayyam, bilir misin nedir bu ölümü varlık:
Hayal fenerinde bir ışık pırıltısı.


Dünyada akla değer veren yok madem,
Aklı az olanın parası çok madem,
Getir şu şarabı, alın aklımızı:
Belki böyle beğenir bizi el alem!


Ömür defterinden bir fal açtım gönlümce;
Halden anlar bir dost gelip falı görünce;
Ne mutlu sana, dedi; daha ne istersin:
Ay gibi bir sevgili, yıl gibi bir gece.


Bahar geldi; başka bir şey istemem kafamda;
Hele akla hiç yer vermem bahar soframda;
Şarap, seninleyim bu mevsim, koru beni:
Söğüt ağacı, sen de ser gölgeni altıma.


.
 
Bu varlık denizi nerden gelmiş bilen yok;
Öyle büyük bir inci ki bu büyük sır delen yok;
Herkes aklına eseni söylemiş durmuş,
İşin kaynağına giden yolu bulan yok.


Seher yeli eser yırtar eteğini gülün
Güle baktıkça çırpınır yüreği bülbülün
Sen şarap içmene bak, çünkü nice gül yüzler
Kopup dallarından toprak olmadalar her gün.


Ben olmayınca bu güller, bu serviler yok.
Kızıl dudaklar, mis kokulu şaraplar yok.
Sabahlar, akşamlar, sevinçler tasalar yok.
Ben düşündükçe var dünya, ben yok o da yok.


Güneşi balçıkla sıvamak elimde değil;
Erdiğim sırları söylemek elimde değil;
Aklım düşüncenin derin denizlerinden
Bir inci çıkardı ki delmek elimde değil.


Gören göze güzel, çirkin hepsi bir;
Aşıklara cennet, cehennem, hepsi bir;
Ermiş ha çul giymiş, ha atlas;
Yün yastık, taş yastık, seven başa hepsi bir.


Bu dünyaya kendi isteğimle gelmedim ben;
Şaşkınlıktan başka şeyim artmadı yaşarken.
Kendi isteğimle de gidiyor değilim şimdi,
Niye geldik kaldık, niye gidiyoruz bilmeden.


Felek doğruyu eğriyi tartaydı,
Her işine güzel demek kolaydı.
Böyle mi yaşardı iyiler dünyada,
Evrenin özü doğruluk olaydı?


Açılmaz kapıları açmanız mı gerek?
Dünyada insanca yaşamanız mı gerek?
Bırakın öyleyse iki dünyayı birden:
Ey ölü canlılar, canlar uyanık gerek!


Gönlümün dilediği gül yüzüne bakmak;
Elimin özlediği kadehi kavramak.
Her zerrem nasibini almalı dünyadan
Yarın güle kavuşturmadan beni toprak.
 
Gönül dedi: Ben neyim ki, bir damla sadece;
Ben nerde, görmediğim koca deniz nerde!
Böyle diyen gönül denize kavuşunca
Baktı kendinden başka şey yok görünürde.


Dün gece usul boylu sevgilim ve ben,
Bir kıyıda gül rengi şarap içerken;
Sedefli bir kabuk açıldı karşımızda;
Sabah müjdecisi çıkıverdi içinden.


Eşi dostu verdik birer birer toprağa;
Kiminden bir taş bile kalmadı ortada.
Sen, yorgun katır, hala bu kalleş çöldesin;
Sırtında bunca yük, yürü bakalım hala.


Dert içinde sevinci bul da yaşa;
Haksız düzende haklı ol da yaşa;
Sonu nasıl olsa yokluk dünyanın,
Varından yoğundan kurtul da yaşa.


Gönül, her an sevdiğinin kapısında ol;
Her istediğini onda ara, onda bul.
Aşk tavlasında hileye kaçma kalleşçe:
Koy canını ortaya, soyulursan soyul.


Biz de çocuktuk, bir şeyler öğrendik;
Bildiklerimizle övündük, eğlendik.
Şu oldu, bu oldu da ne oldu sonra?
Bir bulut gibi geldik, yel gibi geçtik.


En doğrusu, dosta düşmana iyilik etmen;
İyilik seven kötülük edemez zaten.
Dostuna kötülük ettin mi düşmanın olur:
Düşmanınsa dostun olur iyilik edersen.


Gök yaban gülleri döküyor eteğinden
Bir çiçek yağmuruna tutuldu sanki çimen
Gül şarap dolsun kadehimin lalesine
Mor buluttan yere yaseminler düşerken.
 
Gece, gül bahçesinde ararken seni,
Gülden gelen kokun sarhoş etti beni;
Seni anlatmaya başlayınca güle
Baktım kuşlar da dinliyor hikayemi.


Düşünce göklerinin baş konağı sevgidir sevgi;
Gençlik destanının baş yaprağı sevgidir sevgi;
Ey sevginin sırlarından habersiz yaşayanlar,
Bilin ki tüm varlığın baş kaynağı sevgidir sevgi.


Bu uçsuz bucaksız dünya içinde, bil ki,
Mutlu yaşamak iki türlü insana vergi;
Biri iyinin kötünün aslını bilir,
Öteki ne dünyayı bilir, ne kendi
 
insan bastigi topragi hor görmemeli:
Kim bilir hangi güzeldir, hangi sevgili.
duvara koydugun kerpiç yok mu, kerpiç?
Ya bir Sah kafasidir, ya bir vezir eli! Için temiz olmadiksan sonra
Haci hoca olmussun, kaç para!
Hirka, tespih, post, seccade güzel;
Ama Tanri kanar mi bunlara?
Bilgenin yüreginde her dilek,
Anka kusu gibi gizli gerek.
Damla nasil inci olur denizde:
Sedefler içinde gizlenerek.

Ovada her kizil lalenin teni
Bir padisahin kaniyla beslendi.
Yerden biten su mor menekse yok mu?
Bir güzelin yanagindaki bendi.

 
Var mi dünyada günah islemeyen söyle:
Yasanir mi hiç günah islemeden söyle;
Bana kötü deyip kötülük edeceksen,
Yüce Tanri, ne farkin kalir benden, söyle.
Hak er geç cimrilerin hakkindan gelir;
Cehennem atesleri onlar içindir.
Ne der, dili inciler saçan Muhammet:
Cömert gavur cimri müslümandan yegdir.

Beni özene bezene yaratan kim? Sen!
Ne yapacagimi da yazmissin önceden.
Demek günah isleten de sensin bana:
Öyleyse nedir o cennet cehennem?
 
Mal mülk düskünleri rahat yüzü görmezler,
Bin bir derde düser, canlar?ndan bezerler.
Öyleyken, ne tuhaftir, yine de övünür,
Onlar gibi olmayana adam demezler.

Felek ne cömert ne asagilik insanlara!
Han hamam, dolap degirmen, hep onlara.
Kendini satmayan adama ekmek yok:
Sen gel de yuh çekme böylesi dünyaya!

Gül verme istersen, diken yeter bize.
Isik da vermezsen, ates yeter bize.
Hirka, tekke, post most olasa da olur,
Kilise çanlari bile yeter bize.
 
sağolasın arkadaşım .che den özel istek yapmıştım hayyam için ,henüz bakamadım yazdımı.
 
[COLOR="Black"]Derler Ki; Haram Nedir Bilmez Hayyam
Ben Harami Helali Ayirmam
Seninle Içtiğim şarap Helaldir.
Sensiz Içtiğim Su Bile Haram.

Emeğinize Sağlik çok Güzel Rubailer
[/COLOR].
 
Ey bütün bir evrenin
En seçkin yaratığı olan sen!
Sen ki;
İki gözümden ve canımdan
Daha da azizsin.
Ey güzel kimse!
Candan aziz birşey yoktur.
Sen bana;
Candan da yüz kere daha azizsin.

***
Ey hoca!
Yalnız bir dileğimizi yerine getir.
Konuşma. Kes sesini.
Allah'la aramıza girme.
Biz doğru yoldayız.
Yalnız sen,
Bu yolu eğri görüyorsun.
Git... Gözlerini tedavi ettir.
Ya da rahat bırak bizi.

***
Kalk gel!
Hatırımız için gel.
dileğimizce bir zorumuzu hallet.
Bir testi şarap getir.
Ki, vücudumuzun toprağından
Testi yapılmadan önce
Kana kana testiden içelim.

***
Ben öldüğümde;
Beni şarap ile yıkayınız.
Telkin yerine;
Şarap dökünüz mezarıma.
Kadehleri ve şarabı öven
Şiirler okuyunuz baş ucumda.
Eğer, kıyamette
Beni bulmak isterseniz;
Meyhane kapısının
Toprağından koklayınız beni.

***
Şarap içmediğin için,
Sarhoşlara sövme.
Eğer Allah tövbe verirse,
Ben sadece
Şarap içmemek için tövbe ederim.
Sen;
Şarap içmemekle övünüyorsun.
Ancak;
Öyle ayıp işler ediyorsun ki,
Şarap onların yanında
Yüz kere zemzemle yıkanmıştır.

***
O kadar çok,
O kadar çok şarap içeyim ki;
Beni gömdüklerinde
Şarap kokusu gelsin mezarımdan
Ziyaretime gelen çakırkeyf dostlar,
Yıkılasıya içmiş gibi olsunlar.

***
Şarap, şarkılar, çalgıcılar ve ben
Bu harap köşede beraberiz
Rehin etmişiz canımızı şarap için.
Rehin etmişiz gönlümüzü, elbisemizi.
Vazgeçmişiz rahmet umudundan,
Azap korkusundan...
Ve kurtulmuşuz
Yel, toprak, ateş, su korkusundan.

***
Bu gün,
Benim gençlik nöbetimdir,
Aşk şarabı içerim.
Zira benim mutluluğum bundandır.
Acıdır diye kötülemeyiniz,
O, hoştur.
Onun acılığı,
Benim saflığımdandır.
 
Ey gönül!
Madem ki, senin nasibin
Daima kanamak ve
Her gün başka durumda olmaktır,
Ve ey can!
Sonuçta bir gün çıkıp gideceksen,
Bu bedende
Ne diye geldin?

***
Bizim dergahımızda
Sahte para geçmez.
Süpürge bizim darphanemizi
Temiz süpürmüştür.
Meyhaneden bir efendi dedi ki;
"Şarap içmeye bak.
Zira senin dalacağın
Sonsuz uyku anında
Nice asırlar gelip geçecek."

***
Boyun eğeceksin,
Doğa kanunları önünde.
İşe yaramaz başka bir şey...
İnsanların önünde,
Gösteriş ve riyadan başka
Bir şey fayda etmez...
Kül ettim aklın düşünebildiği her şeyi.
Lakin;
Doğa'nın emirlerine çaresiz kaldım.

***
Eğer, bir yabancı
Sana vefakarlık ederse
Onu akrabadan kabul et.
Eğer; akraban sana
Vefasızlık ederse
Onu düşman kabul et.
Eğer, zehir sana
Şifa verirse panzehir say.
Eğer bal seni hasta ederse
Arı soktu kabul et.

***
Hiçbir yürek yoktur ki;
Senin ayrılığınla kanlar içinde olmasın.
İyi gören hiçbir kimse yoktur ki;
Sana gönül vermiş olmasın.
Senin yüreğinde,
Hiçbir kimsenin düşüncesi olmadığı halde,
Hiçbir kimse yoktur ki;
Senin sevdan ile meşgul
Ve
Yanıp tutuşmuş olmasın.

***
Sen lalenin Nevruz'da yaptığı gibi
Fırsatın olursa eğer
Lale yanaklı bir dilberle
Beraber ol.
Kadehi eline al,
Sevinç ile şarap iç.
Zira hayat;
Bir rüzgar darbesi gibi
Mavi göğün altında
Seni altına alıp
Eziverir ansızın.
 
Ey Hayyam!
İşlediğin günaha
Bu kadar hüzne gerek var mı?
Gam çekmekten ne umarsın?
Günah işlemeyene
Tanrı bağışlaması olmaz.
Tanrı bağışlaması
Günah için gelmiştir.
Bir şey yok
Üzülecek, korkacak.

***
Canan!
Ömrümüzün sonunda
Vefasız bir aleme ulaşacağız.
Nelere sahip olursak olalım,
Çok şeyler arayacağız bıraktığımız.
Senin yüzün gibi Ay'ı
Nereden bulacağım?
Doğru söylüyorum,
Senin boyun gibi
Servi de yoktur alemde.

***
Uyuyordum.
Rüyamda bir bilgin dedi ki:
"Uyku kime ışık saçtı?
Kimin sevinç gönlünü açtı?
Ölüme benzeyen bir işi yapma.
Şarap iç.
Zira toprağın altında
Uyumaya çok vaktin olacak."

***
Şarap kasesini benim elime koy.
Zira;
Gönlümde hararet var.
Ve bu ömür akıp kaçıp gidiyor.
Kalk!
Talih ve mutluluk
Rüya gibi bir sırdır.
Kalk!
Gençlik ateşi
Su gibi akıp gidiyor.

***
Ne cehennemi hak ettim,
Ne cennete layığım.
Benim toprağımı ne ile yoğurduğunu
Allah bilir.
Fakir, kafir, çirkin, fahişe gibiyim.
Ne dinim var ne dünyam.
Ne de;
Cennet umudum var.
 
Benim şarap içmem
Keyiften değildir.
Ara bozmak,
Din ve terbiyeyi
terk etmek için de değildir.
İsterim ki,
Arada bir nefes alayım.
Şarap içmem;
İşte bu sebepledir.

***
Ey candan azizim!
Madem ki;
Bu cihan seni kederlendiriyor.
Madem ki; temiz ruhun
Bir gün ansızın teninden ayrılacak,
Senin toprağında
Çimenler yükselmeden evvel,
Gönlünün arzusunca eğlen.
Bir çemenzarda otur.

***
Eğer;
Akıl gözünü açarak bakarsan,
En çok emniyette saydığın kimseyi
Kendine düşman görürsün.
Bu zamanda, özellikle
Az dostun olsun.
zaman ehliyle,
Uzaktan sohbet iyidir.

***
Gözünü aç!
Birgün canından ayrılacaksın.
Hüdanın,
Esrar perdesinin arkasına gideceksin.
Aşk şarabı iç ki;
Nereden geldiğini bilmeyesin.
Sarhoş ve neş'eli ol ki,
Nereye gideceğini bilmeyesin.

***
Ben şarap içerim
Muhalifler soldan sağdan;
"İçme!
Şarap dinin düşmanıdır" derler.
Madem ki;
Şarabın din düşmanı olduğunu öğrendim,
Vallahi içerim, billahi içerim
Helaldir düşmanın kanını içmek.

***
Hayal sermayesi eksik olan
her gönül çaresizdir.
her gün;
Pişmanlığın ve acımanın
Kardeşidir, arkadaşıdır.
Endişelerden kurtulmuş,
Sevinçli bir gönülden başka
Dünyada ne varsa
Hepsi üzüntü sebebidir.

***
Allah benim yaradılış ruhumu yoğururken
Amelimin ne olacağını biliyordu.
Bana yakışmayan günahları,
Ben onun ilmi, onun rızası ile işliyorum.
O halde kıyamet günü
Beni cehennemde yakmasının
Mantıklı sebebi acaba nedir?

***
Ömür geçtikten sonra
Acı olmuş, tatlı olmuş
Ne önemi var.
Can, dudağa geldiğinde
Nişabur'da olmuşsun, Belh'te olmuşsun
ne farkı var.
muhabbet şarabı iç.
Çünkü;
Benden ve senden sonra ay,
hilalden dolunaya,
Dolunaydan hilale
inip çıkıp duracak.
 
Madem ki;
Cihanın bütün hallerinden haberdarsınız.
Ey gafiller!
Dünyanın işvesine aldanmayınız.
Ve aziz ömrünüzü
Heder etmeyiniz.
Haydi! Vakit kaybetmeksizin
Muhabbet şarabı içiniz.

***
Muazzez arkadaşlarım.
Bana gıdayı şaraptan yapınız.
Bu kehribar gibi olan yüzümü,
Yakut gibi yapınız.
Öldüğüm zaman beni
Şarap ile yıkayınız.
Mümkünse tabutumun tahtasını
Asma ağacından yapınız.

***
Allah bize
Cennetinde şarap vaat etti.
İş bu merkezde iken
Bu dünyada şarabı
Nasıl yasak eder, haram eder?
Bir gün, sinir halinde bir arap,
Hamza'nın dişi devesine
nişan almış ve vurmuş.
Bizim peygamberimiz şarabı
O araba yasak etmiş.

***
Evvela;
Benim rızam olmaksızın
Dünyaya getirildim.
Hayatta;
Hayretimden başka bir şeyim artmadı.
Sonra yine elimde olmadan
Bu dünyadan göçeceğim.
Gelmekten, kalmaktan, göçmekten
Maksat ne?
Hala anlamış değilim.
 
?

Hayyam, yalnızdın gene sevgilinin yanında
Şimdi gitti, artık ona sığınabilirsin....


Ömer Hayyam




Rübai I

Geldimse bu dünyaya ne bulmuş dünya?
Gitsem de eğer kıymeti eksilmez ya !
Bir kimse çıkıp da anlatıp söylemedi
Gelmekte ve gitmekteki hikmet ne ola?


Ömer Hayyam




Rübai II

Dal goncayı bir sabah açılmış buldu ,
Gül melteme bir masal deyip savruldu
Dünyada vefasızlığa bak; on günde
Bir gül yetişip, açıp, solup kayboldu.


Ömer Hayyam



Rübai III

Tenden çıkagörsün hele bir kez canımız ,
Tuğlayla kapar üstümüzü, dostlarımız .
Bir başkasının kabrini örtsün diyerek
Bir günde bizim, tuğla olur toprağımız .


Ömer Hayyam
 
Rübai IV

Geçmiş günü beyhude yere yad etme
Bir gelmemiş an için de feryat etme
Geçmiş gelecek masal bunlar hep
Eğlenmene bak ömrünü berbat etme.

Ömer Hayyam


Rübai IX

Bir bilim kalmadı evrende, benim bilmediğim.
Sana değin nice bin sırrı çözüp silkeledim.
Yaşadım yetmişi aşkın yılı, en sonra gelip,
Daha hiç birşeyi öğrenmemişim; öğrendim.

Ömer Hayyam


Rübai V

Sen acırken bana, hiç bir günahımdan korkmam
Benle oldukça; yokuş, engebe, yoldan korkmam
Beni ak yüzle diriltirsin. a Tanrım, bilirim;
Defterim dolsa da suçlarla, siyahtan korkmam.

Ömer Hayyam


Rübai VI

Neyi tutsam para etmez ; ayılmaz değilim ki!
Yaşamın en sonu hiçtir ; yıkılmaz değilim ki!
Bin pırıltıyla tutuşsam da, yansam da sönüş var ;
Say, kadehtim Cem elinde ;kırılmaz değilim ki!

Ömer Hayyam


Rübai VII

Yoğurulurken çamurum, sence de belliydi özüm,
Ne günah işleyeceksem, biliyordun onu tüm.
Yargın olmazsa eğer, işleyemez kimse suç ;
Neden öyleyse kıyamette yakarsın a gözüm

Ömer Hayyam

Rübai VIII

Niceleri geldi, neler istediler,
Sonunda dünyayı bırakıp gittiler.
Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi?
O gidenler de hep senin gibiydiler !

Ömer Hayyam
 
Rübai X

Sarhoş ve sevenler yanacakmış, hadi boşver ;
Sanmam ki bu söz doğru,bırak söylesin eller
Sarhoşları, aşıkları Tanrım yakacaksa,
Cennet için avcum kadar ayrılmalı bir yer

Ömer Hayyam



Rübai XI

Bıktım bu gönülden, bıktım usandım.
Feryat ederim, candan yaralandım,
Ben olmamışım, yahut da varım, bir !
Bilmem ki neden dünyaya atıldım?

Ömer Hayyam



Rübai XII

Dolmakta ömrümüz evlat, içelim !
Kılmaz ölüm bize imdat, içelim !
Bir gün büker belimiz , kahpe felek,
Vermez su içmeye fırsat, içelim.

Ömer Hayyam



Rübai XIII

Taze, yakut dudağın nerde, hani?
Cana candır şarabın nerde, hani?
İçki, İslamda haram...İçmene bak;
Müslüman bul, bakalım nerde, hani?

Ömer Hayyam



Rübai XIV

Nem var, ya da nem yok diye, niçin üzgün,
Ömrün ne zaman mutlanacak?Boş bu düşün!
Sağlıkla bugün çektiğimiz soluğu,
Yarın geri vermek olağan şey mi, düşün.

Ömer Hayyam




Rübai XV

Bir rahat yer bulabilseydik a dostlar, ne olur?
Başka bir yön tutabilseydi bu yollar, ne olur?
Ne olur, toprağın altından asırlar sonra
Yeniden bitse idik, ot gibi tekrar ne olur?

Ömer Hayyam



Rübai XVI

Ben, gönlü temiz insana kurban olayım
Gezsin başım üstünde benim, hoş tutayım
Ham insanı al karşına, söylet azıcık,
Dön, sonra cehennem ne imiş, gel sorayım

Ömer Hayyam



Rübai XVII

Dünyada ne var, kendine dert eyleyecek
Bir gün gelecek ki can bedenden gidecek
Zümrüt çayır üstünde, sefa sür iki gün ...
Zira senin üstünde de otlar bitecek .

Ömer Hayyam
 
Rübai 18

Gören göze güzel, çirkin hepsi bir;
Aşıklara cennet, cehennem, hepsi bir;
Ermiş ha çul giymiş, ha atlas;
Yün yastık, taş yastık, seven başa hepsi bir.

Ömer Hayyam



Rübai 19

Bu yolun hoş bir yerinde durabilseydik;
Ya da bu yolun ucunu görebilseydik:
O umut da yok bu umut da; hiç değilse
Otlar gibi kesilip yeniden sürebilseydik.

Ömer Hayyam



Rübai 21

Tertemiz geldik yokluktan kirlendik;
Sevinçle geldik dünyaya, dertlendik.
Ağladık, sızladık, yandık, yakındık:
Yele verdik ömrü, toz olup gittik.

Ömer Hayyam



Rübai 22

Dostunu erkekçe seven kişi
Pervane gibi özler ateşi:
Sevip de yanmaktan kaçanların
Masal anlatmaktır bütün işi.

Ömer Hayyam


Rübai 24

Sen bu dünyanın sırlarına eremezsin;
Erenlerin dilini de söktüremezsin;
İyisi mi iç şarabı, cennet et bu dünyayı:
Öbür cennete ya girer, ya giremezsin.

Ömer Hayyam


Rübai 25

Biz de çocuktuk, bir şeyler öğrendik;
Bildiklerimizle övündük, eğlendik.
Şu oldu, bu oldu da ne oldu sonra?
Bir bulut gibi geldik, yel gibi geçtik.

Ömer Hayyam
 
Back