- 2 Ocak 2013
- 396
- 2
ALINTIDIR...anladıgım kadarıyla kitaptan örneklem vererek insanları bılgılendırmeye, çok geç kalınmadan uyarmaya çalışılmış....
Boşanmak konusu, toplumumuzun kanayan yaralarından biri. Her insanın evli-bekar farketmez bu hususta bir görüşü, bir bakış açısı var. Fakat olayı yakalamak adına sahip olunan bakış açılarına ve çözümün neler olabileceği konusundaki yaklaşımlara bakınca genelde klişe sözlerden başka birşey göremiyoruz. Çünkü anlamadığımız-anlayamadığımız şey yaşadığımız devirde birçok şeyin değişmesi ile birlikte bu değişimin evlilik kurumuna yansımaları...Peki nedir bu yansımalar...?
Takdir edersinizki televizyon, internet gibi iletişim kanallarının virüs gibi yayılması ile birlikte "çok şey" görür olduk. Bize gayet masum gözüken filmlerin, müziklerin bile içinde bilinçaltımıza işleyen öyle mesajlar var ki...Bunlarla beslene beslene artık sesli-görüntülü medyada gördüğümüz şeylerin-yani mutluluk resimlerinin- kendi hayatımızda da var olmasını bekler olduk. Romantizm zirve yaptı ve gerçekler unutuldu. Aslında romantizmin suyu çıkarıldı desek daha doğru olur. Yani ne gerçeklerle barışabildik ne de romantizmin dengeli bir şekilde hayatımıza girmesini başarabildik.
Meselenin tam kalbi bu değil tabi ki. Yukarıdaki paragrafta yazdığım şeyler sürecin içindeki etkenlerden sadece bir tanesi. Şu anda 30 lu 40 lı yaşlarını yaşayanların, neden eski nesil kadar mutlu-huzurlu-sabırlı olamadığını anlamamız için bir ip ucu. Çünkü bu nesil acılı Türk filmlerini çocukluk ya da ergenlik yıllarında izledi, küreselleşmenin aniden ivme kazandığı yıllarda kendini tonlarca bilginin içinde buldu ve iletişim olanaklarının artması ile de aslında beklentilerinin farklı olduğunu fark etti. Çünkü kendisine dayatılan şey tam da buydu. Toplum mühendisliği çalışmaları ile her bireye farklı bir dünya tanıtıldı. Sade, mutlu, huzurlu yuvaların anca ne kadar sıkıcı olduğu, birey olarak özgürlükleri nasıl kısıtladığı inceden inceye işlendi.
Tabi ki tüm bunlardan herkesin etkilenme derecesi farklıdır ve salt olarak Türkiyedeki boşanmaların sebebidir diyemeyiz. Fakat sebebe ulaşmak için ona götüren yollarıda tanımamız elzemdir.
Basit bir resimle bu meseleyi toparlayıp asıl konuya geçelim.
Eski türk filmlerine dikkat ederseniz erkekler pek konuşmaz. Deli gibi severler ama her an süper ötesi bir ayrılık,acı,ihanet yaşayacakmış gibi hazırda beklerler. Genelde de o acıyı bulurlar ve dibine kadar da yaşarlar. Üstüne birde gelin olmuş gidiyorsun gibi parçaları dinleyen bir nesil...Hatırlayın, eskiden düğünlerin ilk dans parçası hep bu parça olurdu:) Kimse de çıkıp yahu bu bir düğünde çalınacak parçamı demezdi. Gayet normal bir durumdu.
Bu neslin erkeklerine şimdi bir bakın. Acıya meyyal yanlarını ve suskunluklarını görebiliyormusunuz? Ben gayet iyi görüyorum ve gözlemliyorum. Bunları anlattığım nesildaşlarımdanda daha itiraz eden olmadı. Herkes içinde büyüttüğü o yaralı aslanla yüzleşti.
(Kadınların erkeklerden yana şikayetlerinin belki yüzde sekseni "konuşmamalarıdır". Burda kastedilen konuşma eşlerin birbirlerinin iç dünyalarını keşfetme ve de beklentilerinin ne dolduğunu anlama hususundadır.)
Yani,bilinçaltına gönderilen bu mesajların etkisi sanıldığı kadar küçük değil. Önemli olan ise fark etmek. Eğer fark ederseniz, bu sorunu yarı yarıya çözmüşsünüz demektir. Farkındalığınız arttıkçada bu olumsuz etkiler zamanla silinir gider.
Ana konuya geçmeden önce anlatacağım şeyleri bazı etkenlerden soyutlamamız gerekiyor. Maddeler halinde sıralayalım:
1- Cinsel sorunlar...Türkiyedeki boşanmaların yüzde 41 inin cinsel sorunlardan kaynaklandığı söyleniyor. Gayet yüksek bir yüzde değilmi? Fakat çevrenizde boşanmış ne kadar çift varsa sorun, kimse cinsel sorunlarımız vardı demez, diyemez.
2- Çiftlerin 1.ve 2.derece akrabalarından kaynaklanan sorunlar. Bazen gerçektende evli çiftlerin üzerine karabasan gibi çöken bu sorunlar, çözümlenemeyecek boyutlarda sorunlara yol açabiliyor.
3- Uzun süre devam eden ağır maddi sıkıntılar. Hani sabırda bir yere kadar dedirten türden.
4- Çiftlerden birindeki kişilik bozukluğu ya da ağır psikolojik sorunlar. Bununla baş etmekse sanırım bu maddeler içinde en zor olanı.
5- İhanet...
6- içki, kumar gibi kötü alışkanlıkların uzun süre devam etmesi.
7- Erkeklerin uyguladığı fiziksel şiddet ve kadınların uyguladığı psikolojik şiddet.
9- En başında alınan yanlış karar. Burdan kast ettiğim şey ise tam olarak ısınamadığınız biriyle evlenmiş olmak. Bu ısınmaktan kasıt ise kan çekimidir. (Şimdilerde elktrik almak denen şey) İki insanın kanı birbirini ya çeker ya iter ya da nötrdür ne iter ne çeker. İki insanın kanı birbirini çekiyorsa sorun yok, itiyorsa da sorun yok çünkü bu insanlar zaten mümkün değil evlenemezler fakat İşte bu ne itip ne çekme durumlarında evlenmeyi düşünülen kişinin güzel ahlaklı olması, iyi bir işi olması, hamarat olması, güzel olması,anne-babanın ya da yakın çevrenin bunu kaçırma gibi telkinleri ile (daha yüzlerce şeyi sıralayabilirsiniz) birine talip olunur ya da bir talibe evet denir. Bir tanışıklık, bir arkadaşlıkta ilişkiye döner ve evlilikle neticelenirde diyebiliriz. İşte bu çok talihsiz bir durumdur. Çünkü bunun acısı çok sonra çıkar. Hemen hissedilmez ve de anlaşılmaz. Bu durum pek çözülesi de değildir hani. Denemekte yine de fayda vardır ama olumlu neticelenme ihtimalinin düşük olduğu hatırda tutulmalı ve fazla umutlanılmamalıdır.
10- Çiftlerden birinin aşırıya varan savurganlığı. Buna yıllarca sabredilebilir ama genelde bir noktadan sonra film kopar.
11- Sonradan fark edilen kötü ahlak. Leblebi gibi yalan söylemek, haset etmek, insanların arasına nifak sokmak gibi kötü ahlakları olan birinin zaten yuvasında mutlu olması söz konusu bile olamaz. Boşanmak bu durumda gayet olağandır.
Buraya bir mim koyarsak, görücü usulü evlenmeyi sağlam hale getiren asıl şey karşınızdaki kişiyi onun yakın çevresinden sorgulamanızdır. Bir insanın iyi ya da kötü ahlakı mutlaka çevresi tarafından bilinir. Eğer bir ilişki yaşamak, yani bizzat siz görmek, tanımak, sevmek istiyorsanızda, ilişkiye daha adım atmadan kalp çarpıntılarınızı bir tarafa bırakıp, duygusal davranmadan en başında karşınızdaki kişiyi yakın çevresinden çaktırmadan sorgular ya da sorgulatırsanız sonradan hayal kırıklığı yaşama ihtimalinizi en aza indirmiş olursunuz.
Tanıdığım bir genç, ilişki yaşadığı kişinin dul olduğunu, tevafuken bayan arkadaşını eve bıraktıktan sonra sigara almak için girdiği bakkalda öğrenmişti. Bunu o hanıma sorduğunda ise aaa sen yobazmısın gayet normal birşey benim dul olmam şeklinde bir tepki aldı. Elbette dul olmanın ayıplanacak bir tarafı yok. Ayıp olan, onca zaman birlikte olduğun ve ciddi düşündüğün kişiye bunu söylememiş olmak. Gel gelelim bu hatasını dahi kabul etmeyen biri var karşınızda ve bu genç az kalsın çok daha fazla acı çekeceği bir yola girecekti onunla.
12- Nadirende olsa kültürel çatışma ve dünya görüşündeki farklılıklarda boşanmalarda asli sebep olabiliyor.
Evet, asıl analtmak istediğim şeyden ayırmak-soyutlamak istediğim şeyler bunlardı. Belki şu an aklıma gelmeyen birkaç madde daha vardır.
Şimdi ise asıl konuya yani boşanma meselesinin can damarına gelelim.
Aşk...Birbirini hiç tanımayan iki insanı aniden birbirine bağlayan güçlü bağ. Bu özelliğiyle ben aşkı tuğlaları birbirine yapıştıran beton harcına benzetirim. Ruhları hızlı bir şekilde birbirine çeker, yaklaştırır ve bağlar.
İster bir ilişki yaşayarak olsun isterse görücü usulü olsun hemen hemen her evliliğin öncesinde aşk çarpıntıları olur.(Görücü usulünde aşk, nişanlılık evresinde yaşanır)
Tozu dumana katan bu duygular, tarafları nikah masasına oturtacak yola iter ve evlilik gerçekleşir. Cicim ayları denilen ve takriben 6 ay ile 1 sene süren zaman geçtikten sonra aşkın sihri bozulmaya başlar. Bu süre bazen daha uzun olur ve ilk çocuk doğduktan sonra duygusal anlamda işler karışır. Yapılan araştırmalar, çocuk olsun ya da olmasın aşkın cafcaflı zamanlarının en fazla 2 yıl sürdüğünü gösteriyor.
Aşkın sihrinin kaybolduğunun en güzel işareti ise aşklı zamanlarda tarafların hep sevdiği insanı düşünmeleri ve hep "sen" demeleridir. Bu "sen" deme olayı nerdeyse bütün hal ve hareketlere yansır. Onun sevdiği yemekler, onun izlemekten hoşlandığı filmler, onun sevdiği şakalar,süprizler vs. gibi hep "sen" merkezli davranışlar sergilenir. Amaç, aşkın coşkunca çağıldaması ile karşımızdakini mutlu etmektir.
Cicim ayları bittiğinde ise taraflar evet o çok önemli, evet onu çok seviyorum ama bu ilişkide bende varım demeye başlarlar. Aşkın coşkun hallerinin kaybolmasıyla zaten bozulmuş olan moraller, tarafların birbirleri için yaptıkları güzel eylemlerin, sözlerin doğal bir şekilde azalması ile iyice bozulur. Aylar geçer, yıllar geçer, uçurum büyür ve kaçınılmaz bir şekilde eşler ne olduğunu anlamadıkları bu sorunla yüzleşirler.
Yani, klasik önerme şu:
Evlilik aşkı öldürüyor.
Doğru...(Aslında öldürme değil bu,evlilik aşkı başka birşeye çeviriyor. Zaten ana konumuzda bu değişim) Gayette normal bir durum aslında. Aşk ömür boyu devam edemez. Kavuşamayanlarda devam edebilir ama evlenenlerde devam edemez. Çünkü aşkın bir evlilikte ömür boyu devam etmesi hayatın doğasına aykırıdır. Aşk, birbirini hiç tanımayan iki insanı hızlıca birbirine bağlayan bir harçtır. İki insan birbirine sıkıca bağlandıktan sonra nasılsa böyle iyiyiz diyerek ilişkilerindeki sorunları çözmek ya da ilişkiyi beslemek ve güzelleştirmek adına hiçbir çabanın içine girmezlerse,aşık oldukları zamanlardaki bibi herşeyin doğal bir şekilde sürüp gitmesini beklerlerse ki hep yapılan şeyde budur; bağlılıklarıda, sevgileride zayıflar.
Yazımın başında ifade etmeye çalıştığım dışsal etkenler (yazılı-sesli-görüntülü medya ve internet) ise bize tam tersini yani olmayacak olanın olması gerektiğini (aşkın ömür boyu devam etmesi) empoze eder. Amaç yaşadığımız hayal kırıklığının dozunun maksimum düzeye çıkarılmasıdır.
Klasik soru şu:
Evlenince aşka ne oluyor?
Trajediye bakarmısınız... Hem evlilik aşkı öldürüyor önermesine inanıyoruz hem de hala bir umut evlenince aşka ne oluyor sorusunu soruyoruz. Belki bizim göremediğimiz bir yerlerdedir ve onu yeniden ortaya çıkarabiliriz. Olurmu olur yani:) Sorun, aşkın yeniden ortaya çıkması ile herşeyin düzeleceğini zannetmemiz. Çünkü elimizde başka birşey yok. Görebildiğimiz başka bir çare yok.
İşte, evlenince aşka ne oluyorda çiftler birbirine daha tahammülsüz, daha ilgisiz, daha sevgisiz oluyor sorusunun cevabı, meselenin tam kalbi. Eğer bunu anlarsanız ve bu yeni bakış açısı ile gayret ederseniz başarısız olma ihtimaliniz yüzde 1 in bile altındadır.
Çünkü,
Sevgi iyileştirir...
Çünkü,
Kimse sevgiye ve sevildiğini hissetmeye karşı duramaz...
Çünkü,
Sevildiğini hissetmek insanı değiştirir...(Hem hal ve hareketlerini değiştirir hem de sevgisini karşı tarafa hissettirme eylemlerini yapma iştiyakını artırır)
Evet, evlenince aşka ne oluyor?
Olan şey şu:
Cicim ayları bittikten sonra aşk nitelikli sevgiye dönüşür. Hani o özden bağlılık dediğimiz şeye.
Fakat bu nitelikli sevgi sürekli ama sürekli beslenmelidir. Çiftlerin bu hususta sürekli gayret etmelerini gerektirir.Doğru fiiller hayata geçirildikçede duygusal anlamda neredeyse hiçbir sorun kalmaz. Bunu bir yandan dolan bir yandanda boşalan bir depo gibi düşünün. Hergün o depoya birşeyler koymazsanız deponun boşalmasına seyirci kalmış olursunuz.
Peki aşk evlilikte nitelikli sevgiye dönüşüyorsa neden çiftlerden biri ya da her ikisi hep aynı yakınmayla karşımıza çıkıyor:
"Evet, beni sevdiğini biliyorum, evet bende onu çok seviyorum fakat artık sevildiğimi hissetmiyorum"
Bakın dostlar,
Eşinizi sevmeniz, doğal bir şekilde sevginizi ona hissettirdiğiniz anlamına gelmez. Bu sevgiyi hissettirmek adına yaptığınız şeylerin sevdiğiniz insanda karşılık bulup bulmadığına bakar. Onun doğası, onun fıtratı onun sizin sevginizi hissedebilmesi için belki başka şeyler istiyordur, bunu hiç düşündünüzmü...?
(Bu noktada sakın yine aşka sığınmayın. Bu ne demek ya biz zaten aşık olup evlendik demeyin)
İnsanoğlu sever ve sevgisini sevdikleri insanlara hissettirmek için bazı yollar kullanır. İnsanların kullandığı bu yolları en iyi anlayan, idrak eden ve bu yolları sistematize ederek sadeleştirip bizlere sunan Gary Chapman, 20 yılını verdiği evlilik danışmanlığından ve de görüştüğü, sayısı onbinlere varan çiftlerin sorunlarından edindiği tecrübelerden sonra " 5 Sevgi Dili" isimli kitabını yayınladı. İşte bu kitabı okuyana kadar bende meselenin ne olduğunu anlayamıyordum. Fakat Gary Chapman'ın bu kitabını okuduktan sonra kafamda hiçbir soru işareti kalmadı. Sizlere anlatmak istediğim şeyde işte bu sevgi dilleri.
Tabi, kitabı buraya özetlemek yazara saygısızlık olur. Meseleyi anlamak ve çözüm önerilerini görmek için 15-20 TL nizi harcamanız yeterli olacaktır. Sonrasında göstereceğiniz gayretin olumlu sonuç vermeme ihtimali daha öncede dediğim gibi yüzde 1 in bile altındadır.
Gary Chapman, evliliğinde sorunlar yaşayan çiftlerin 5 sevgi dilini anladıktan ve uygulamaya geçirdikten sonra hep şöyle dediklerini nakleder:
"Sanki birbirimize yeniden aşık olduk" Genelde de bu muhteşem değişimi tekrar balayına giderek kutluyorlarmış:)
Evet, kişisel tecrübelerimde bu yönde. Birçok arkadaşım klasik türk erkeği tepkisi vererek bu 5 sevgi dilini sallamadı. Ne zamanki evlilikleri sarsılmaya başladı çaresizlikle anlayacak kıvama geldiler:)
Hatta bir arkadaşım boşanma aşamasına gelmişti. Artık ne olayı çözmek için araya giren büyükler ne de arkadaşları olarak bizler birşey yapamıyorduk. E taa en başından ben 5 sevgi dili kitabınıda önermiştim, alıp okumuşlardı da fakat meselenin ehemmiyetini bir türlü anlamamışlardı. Hatta gariptir bu kitap yüzünden aralarında sorun bile çıkmıştı:) Gerçi o zaman nişanlılardı. Bu sebeple bende tekrar ağzımı açıp ya şu kitabı bir daha okusanız ve içindekileri uygulasanız diyemiyordum.
Neyse, gel gelelim artık mal paylaşımı yapmaya geçtikleri zamanlarda bir aile dostları misafir olmuş evlerine. Haliyle laf boşanmaya gelmiş. Bu görmüş geçirmiş hanfendi bizimkileri dinlemiş dinlemiş ve ne dese beğenirsiniz:
"Sizin sorununuz birbirinizin sevgi dillerini anlayamamanız"
Ve de ikna etmiş bizimkileri iyimi:)
(Keşke, akranlarımızında birşeyleri görebileceğini idrak edebilsek. İlla yaşını başını almış birilerimi söylemeli bunları)
Ertesi gün bizim arkadaş ya bu kitap sende varmıydı diye sordu:) Çok şükür, boşanmaktanda vazgeçtiler.
İnsan sevdiği zaman bu sevgisini karşı tarafa şu yollarla iletir:
1- Kelimeler (Aşk sözlerinden tutunda onu ve yaptıklarını onaylayan takdir eden sözlere kadar herşey)
2- Nitelikli Beraberlik (Onunla beraber kaliteli ve zaman zaman özel zamanlar geçirmek. Bu, illa çok özel organizasyonlar yapmak anlamına gelmez. Onunla dondruma yemeye çıkmak bile kafi olabilir. Ya da evde beraber yemek yapmak)
3- Fiziksel Temas (Dokunmak, sarılmak, öpmek gibi fiillerdir ve kast edilen şey cinsellik değildir)
4- Hizmet Davranışları (Bir erkeğin ev işlerinde eşine yardım etmesi gibi sevdiğiniz insanın hayatını kolaylaştıracak, yükünü azaltacak eylemlerdir)
5- Hediye Almak (Gözlemlerim en nadir kullanılan sevgi dilinin bu olduğu yönünde)
Şimdi bir örnekle bu sevgi dillerini izah etmeye çalışayım.
(Önemli olan birincil sevgi dilinizin ne olduğudur. Tabi eşinizin birincil sevgi dilinin ne olduğuda)
Diyelim ki sizin birincil sevgi diliniz kelimeler olsun. Haliyle ne yaparsınız, sevginizi göstermek için hep kelimeleri kullanırsınız. Ona onu sevdiğinizi sıkça söylersiniz, onu takdir edersiniz vs. Çünkü fıtratınız,yaratılışınız böyledir. Eşinizin birincil sevgi dili ise hizmet davranışları olsun. Ondan sevgi ya da takdir sözlerini sıkça duyamadığınız gibi sizi ,sürekli kendisine yardım etmeye çağıran sözler duyarsınız. Söylediğiniz sevgi ya da takdir sözlerinin karşı tarafta etkili olmadığını gördükçe hayal kırıklığı yaşamaya başlarsınız. Aynı şekilde eşinizde, sizden beklediği hizmet davranışlarını görememeye başladıkça hayal kırıklığına uğrar. Karşılıklı olarak kendinizi değersiz hissedersiniz. Bu durumda iki tarafında hissiyatı şöyledir
"Eşim beni artık eskisi kadar sevmiyor"
Aslında eşler hala birbirini seviyor. Fakat sevgi dillerindeki uyumsuzluk ve bu uyumsuzluğu fark ederek yapılacak onun sevgi dilinden konuşma-hareket etme eylemleri sergilenmediği için eşler sevildiğini hissetmiyor.
Gary Cahpman da kendi evliliğinden bir örnek verir kitabında. Bu 5 sevgi dilini ortaya koyduktan sonra hemen kendi evliliğinde uygulamaya başlar. (İlk aşama keşfetmektir ve merak etmeyin çok kısa sürer:) Gary Chapman eşinin birincil sevgi dilinin hizmet eylemleri olduğunu tespit eder. Bu bağlamda eşine yardım ettiği hizmet davranışlarını daha özel ve güzel kılmaya çalışır. Bu yardımlardan bir taneside haftada bir evi elektrik süpürgesi ile süpürmektir. Şimdi bana sorun diyor Gary Chapman, bunu severekmi yapıyorum. Hayır, hatta bu işten nefret ediyorum. Küçükken babaannem hep bana bu işi yaptırırdı ve bende artık evi süpürmekten nefret eder hale gelmiştim. Ama şimdi eşim için yapıyorum. Çünkü onu çok seviyorum ve onun için yaptığım hizmet eylemleri sayesinde onun sevgimi hissettiğini biliyorum diyor.
Yine Gary Chapman bir uçak seyahatinde tanıştığı bir adamla arasında geçen konuşmayı anlatır kitabında. Tanışma faslından sonra karşılıklı olarak meslekler sorulur ve adam Gary Chapman' ın evlilik danışmanı olduğunu öğrenince kendisinin üç defa evlenip boşandığını ve bu üç evliliğinde de evlenmeden önce sırılsıklam aşık olduğu halde yürütemediğini söyler. O klasik soruyuda sorar tabi "Evlenince aşka ne oluyor?"
Gary Chapman da o can alıcı soruyu sorar. Peki eşlerinize sevginizi göstermek için ne yapıyordunuz?
Adam, ya işte onları ne kadar sevdiğimi söylüyordum. Onları takdir ediyor, yaptıkları güzel şeyleri övüyordum der. Dikkat edin, adam bunu sevgisini iletmenin tek ve doğal yolu olarak görüyor birçoğumuz gibi. Fakat ne yazık ki eşlerinin birincil sevgi dili bu değilmiş ve adam her evliliğinde duvara toslamış.
5 sevgi dili bilmediğimiz birşey değil, fark etmediğimiz birşey. Fark ettiğiniz anda çözümün nasıl bu kadar basit olduğuna şaşar kalırsınız.
Peki, evliliklerinde bu sorunları yaşamayanlar da var, bu nasıl oluyor? Bu iki şekilde olur. İlki sevgi dillerinde doğal bir uyum vardır ve ekstra bir çabaya gerek kalmaz. İkincisi benim en talihli çiftler dediğim konuşan çiftlerdendirler ve konuşarak bu sevgi dillerindeki uyumsuzluğu çözerler. Gary Cahpman'ın bir seminerine katılan bir çift, seminerin bitiminde Gary Chapman'a " Evet, bizde bahsettiğiniz sorunları yaşadık. Ama sorunun ne olduğunu anlayabilmek için -süreyi tam hatırlamıyorum- üç ay boyunca konuşmamız gerekti. Sonuçta meseleyi çözdük ama bizim üç ay boyunca konuşarak anlamlandırdığımız şeyi siz bize yarım saatte anlatıverdiniz" derler.
Gerçek doğası gereği basittir ve en iyi formüller en basit olanlarıdır der Türk Einsteinı olarakta bilinen Prof.Dr.Oktay Sinanoğlu. Bu sözden hareketle hayatımızdaki sorunların çözümlerinin genelde hep basit şeyler olduğunu gördüm. İnsanlara beş sevgi dili gibi basit çareleri anlatırkende hep üç sorun çıktı karşıma.
İlki, İnsanların basit olan çarelere burun kıvırmaları, hep daha kompleks şeyler aramaları.
İkincisi, özgüveni yüksek bireylerden oluşan bir toplum olduğumuzdan dışsal bir müdahaleye sıcak bakmamamız dolayısıyla da bunları konuşmamız. Konuşsakta birbirimizi anlayamamız.
Üçüncüsü ki benim en gıcık olduğum şeydir, elin gavuru bizi ne anlar anlayışı. Sinirlerimi tavan yaptıran bu anlayışa sahip birine zaten ne deseniz boş. Bak adam bu işe yirmi yılını vermiş diyorum, o bizden değil bizi ne anlar diyor adam. Yahu bizim ülkemizin dışında yaşayan ve evlenen insanlar evlenince uzaydamı yaşıyorlar? İnsan aynı insan, sorun aynı sorun, eee daha ne...???
Benim için çok kıymetli olan bir abim var. Dini bilgisi çok fazladır ve müthiş derecede zekidir. Bu 5 sevgi dili kitabından laf açıldığında okudum dedi o kitabı. Doğru şeyler anlatıyor ve anlattıkları işe yarıyor. Nasıl sevindiğimi anlatamam. Çünkü maalesef bu tip bilgilere en saçma sapan tepkileri üzülerek söylemeliyim dindar insanlar veriyor.
Arkadaşlar, devrimiz her devir gibi farklı bir devir. Bu devrin bize getirdiği en önemli insani ihtiyaç ise anlaşılmaktır. Eşinizin sizi anlamadığı duygusunun sizi kaplaması ise aslında onun sevgisini hissedememenizden kaynaklanır. Gary Chapman, eşlerin yavaş yavaş birbirlerinden uzaklaşmalarını sevgi deposunun boşalması olarak tanımlar. Sevgi deposu boşaldıkça(Yani sevildiğini hissetme ve sevgisinin eşi tarafından hissedildiğini görme duygusu) eşler yalnızlaşır ve genelde iş boşanmaya kadar gider.
İşte, sorunlarının ne olduğunu anlayamadan boşanmış ya da boşanma aşamasına gelmiş çiftlerin asıl sorunu budur. Bende artık evlenen arkadaşlarıma mutlaka bu kitaptan alıp hediye ediyorum. Belki okurlar ve en başından tedbirlerini alırlar, belkide ilerde ihtiyaçları olur diye. Gerçi en başından okuyup tedbir alanı görmedim ya neyse...:)
4 saattir yazıyorum. Çenem fena düşmüş :)
İnşallah, bir kişi bile olsa birinin ya da birilerinin derdine derman olur burda yazılanlar. Bu mevzuda çok dertliyim ve fırsat buldukça işte böyle anlatıyorum.
5 sevgi dili kitabını almanız, okumanız, okutturmanız ve de yuvalarınızı küçük bir cennete çevirmeniz temennisiyle...
Boşanmak konusu, toplumumuzun kanayan yaralarından biri. Her insanın evli-bekar farketmez bu hususta bir görüşü, bir bakış açısı var. Fakat olayı yakalamak adına sahip olunan bakış açılarına ve çözümün neler olabileceği konusundaki yaklaşımlara bakınca genelde klişe sözlerden başka birşey göremiyoruz. Çünkü anlamadığımız-anlayamadığımız şey yaşadığımız devirde birçok şeyin değişmesi ile birlikte bu değişimin evlilik kurumuna yansımaları...Peki nedir bu yansımalar...?
Takdir edersinizki televizyon, internet gibi iletişim kanallarının virüs gibi yayılması ile birlikte "çok şey" görür olduk. Bize gayet masum gözüken filmlerin, müziklerin bile içinde bilinçaltımıza işleyen öyle mesajlar var ki...Bunlarla beslene beslene artık sesli-görüntülü medyada gördüğümüz şeylerin-yani mutluluk resimlerinin- kendi hayatımızda da var olmasını bekler olduk. Romantizm zirve yaptı ve gerçekler unutuldu. Aslında romantizmin suyu çıkarıldı desek daha doğru olur. Yani ne gerçeklerle barışabildik ne de romantizmin dengeli bir şekilde hayatımıza girmesini başarabildik.
Meselenin tam kalbi bu değil tabi ki. Yukarıdaki paragrafta yazdığım şeyler sürecin içindeki etkenlerden sadece bir tanesi. Şu anda 30 lu 40 lı yaşlarını yaşayanların, neden eski nesil kadar mutlu-huzurlu-sabırlı olamadığını anlamamız için bir ip ucu. Çünkü bu nesil acılı Türk filmlerini çocukluk ya da ergenlik yıllarında izledi, küreselleşmenin aniden ivme kazandığı yıllarda kendini tonlarca bilginin içinde buldu ve iletişim olanaklarının artması ile de aslında beklentilerinin farklı olduğunu fark etti. Çünkü kendisine dayatılan şey tam da buydu. Toplum mühendisliği çalışmaları ile her bireye farklı bir dünya tanıtıldı. Sade, mutlu, huzurlu yuvaların anca ne kadar sıkıcı olduğu, birey olarak özgürlükleri nasıl kısıtladığı inceden inceye işlendi.
Tabi ki tüm bunlardan herkesin etkilenme derecesi farklıdır ve salt olarak Türkiyedeki boşanmaların sebebidir diyemeyiz. Fakat sebebe ulaşmak için ona götüren yollarıda tanımamız elzemdir.
Basit bir resimle bu meseleyi toparlayıp asıl konuya geçelim.
Eski türk filmlerine dikkat ederseniz erkekler pek konuşmaz. Deli gibi severler ama her an süper ötesi bir ayrılık,acı,ihanet yaşayacakmış gibi hazırda beklerler. Genelde de o acıyı bulurlar ve dibine kadar da yaşarlar. Üstüne birde gelin olmuş gidiyorsun gibi parçaları dinleyen bir nesil...Hatırlayın, eskiden düğünlerin ilk dans parçası hep bu parça olurdu:) Kimse de çıkıp yahu bu bir düğünde çalınacak parçamı demezdi. Gayet normal bir durumdu.
Bu neslin erkeklerine şimdi bir bakın. Acıya meyyal yanlarını ve suskunluklarını görebiliyormusunuz? Ben gayet iyi görüyorum ve gözlemliyorum. Bunları anlattığım nesildaşlarımdanda daha itiraz eden olmadı. Herkes içinde büyüttüğü o yaralı aslanla yüzleşti.
(Kadınların erkeklerden yana şikayetlerinin belki yüzde sekseni "konuşmamalarıdır". Burda kastedilen konuşma eşlerin birbirlerinin iç dünyalarını keşfetme ve de beklentilerinin ne dolduğunu anlama hususundadır.)
Yani,bilinçaltına gönderilen bu mesajların etkisi sanıldığı kadar küçük değil. Önemli olan ise fark etmek. Eğer fark ederseniz, bu sorunu yarı yarıya çözmüşsünüz demektir. Farkındalığınız arttıkçada bu olumsuz etkiler zamanla silinir gider.
Ana konuya geçmeden önce anlatacağım şeyleri bazı etkenlerden soyutlamamız gerekiyor. Maddeler halinde sıralayalım:
1- Cinsel sorunlar...Türkiyedeki boşanmaların yüzde 41 inin cinsel sorunlardan kaynaklandığı söyleniyor. Gayet yüksek bir yüzde değilmi? Fakat çevrenizde boşanmış ne kadar çift varsa sorun, kimse cinsel sorunlarımız vardı demez, diyemez.
2- Çiftlerin 1.ve 2.derece akrabalarından kaynaklanan sorunlar. Bazen gerçektende evli çiftlerin üzerine karabasan gibi çöken bu sorunlar, çözümlenemeyecek boyutlarda sorunlara yol açabiliyor.
3- Uzun süre devam eden ağır maddi sıkıntılar. Hani sabırda bir yere kadar dedirten türden.
4- Çiftlerden birindeki kişilik bozukluğu ya da ağır psikolojik sorunlar. Bununla baş etmekse sanırım bu maddeler içinde en zor olanı.
5- İhanet...
6- içki, kumar gibi kötü alışkanlıkların uzun süre devam etmesi.
7- Erkeklerin uyguladığı fiziksel şiddet ve kadınların uyguladığı psikolojik şiddet.
9- En başında alınan yanlış karar. Burdan kast ettiğim şey ise tam olarak ısınamadığınız biriyle evlenmiş olmak. Bu ısınmaktan kasıt ise kan çekimidir. (Şimdilerde elktrik almak denen şey) İki insanın kanı birbirini ya çeker ya iter ya da nötrdür ne iter ne çeker. İki insanın kanı birbirini çekiyorsa sorun yok, itiyorsa da sorun yok çünkü bu insanlar zaten mümkün değil evlenemezler fakat İşte bu ne itip ne çekme durumlarında evlenmeyi düşünülen kişinin güzel ahlaklı olması, iyi bir işi olması, hamarat olması, güzel olması,anne-babanın ya da yakın çevrenin bunu kaçırma gibi telkinleri ile (daha yüzlerce şeyi sıralayabilirsiniz) birine talip olunur ya da bir talibe evet denir. Bir tanışıklık, bir arkadaşlıkta ilişkiye döner ve evlilikle neticelenirde diyebiliriz. İşte bu çok talihsiz bir durumdur. Çünkü bunun acısı çok sonra çıkar. Hemen hissedilmez ve de anlaşılmaz. Bu durum pek çözülesi de değildir hani. Denemekte yine de fayda vardır ama olumlu neticelenme ihtimalinin düşük olduğu hatırda tutulmalı ve fazla umutlanılmamalıdır.
10- Çiftlerden birinin aşırıya varan savurganlığı. Buna yıllarca sabredilebilir ama genelde bir noktadan sonra film kopar.
11- Sonradan fark edilen kötü ahlak. Leblebi gibi yalan söylemek, haset etmek, insanların arasına nifak sokmak gibi kötü ahlakları olan birinin zaten yuvasında mutlu olması söz konusu bile olamaz. Boşanmak bu durumda gayet olağandır.
Buraya bir mim koyarsak, görücü usulü evlenmeyi sağlam hale getiren asıl şey karşınızdaki kişiyi onun yakın çevresinden sorgulamanızdır. Bir insanın iyi ya da kötü ahlakı mutlaka çevresi tarafından bilinir. Eğer bir ilişki yaşamak, yani bizzat siz görmek, tanımak, sevmek istiyorsanızda, ilişkiye daha adım atmadan kalp çarpıntılarınızı bir tarafa bırakıp, duygusal davranmadan en başında karşınızdaki kişiyi yakın çevresinden çaktırmadan sorgular ya da sorgulatırsanız sonradan hayal kırıklığı yaşama ihtimalinizi en aza indirmiş olursunuz.
Tanıdığım bir genç, ilişki yaşadığı kişinin dul olduğunu, tevafuken bayan arkadaşını eve bıraktıktan sonra sigara almak için girdiği bakkalda öğrenmişti. Bunu o hanıma sorduğunda ise aaa sen yobazmısın gayet normal birşey benim dul olmam şeklinde bir tepki aldı. Elbette dul olmanın ayıplanacak bir tarafı yok. Ayıp olan, onca zaman birlikte olduğun ve ciddi düşündüğün kişiye bunu söylememiş olmak. Gel gelelim bu hatasını dahi kabul etmeyen biri var karşınızda ve bu genç az kalsın çok daha fazla acı çekeceği bir yola girecekti onunla.
12- Nadirende olsa kültürel çatışma ve dünya görüşündeki farklılıklarda boşanmalarda asli sebep olabiliyor.
Evet, asıl analtmak istediğim şeyden ayırmak-soyutlamak istediğim şeyler bunlardı. Belki şu an aklıma gelmeyen birkaç madde daha vardır.
Şimdi ise asıl konuya yani boşanma meselesinin can damarına gelelim.
Aşk...Birbirini hiç tanımayan iki insanı aniden birbirine bağlayan güçlü bağ. Bu özelliğiyle ben aşkı tuğlaları birbirine yapıştıran beton harcına benzetirim. Ruhları hızlı bir şekilde birbirine çeker, yaklaştırır ve bağlar.
İster bir ilişki yaşayarak olsun isterse görücü usulü olsun hemen hemen her evliliğin öncesinde aşk çarpıntıları olur.(Görücü usulünde aşk, nişanlılık evresinde yaşanır)
Tozu dumana katan bu duygular, tarafları nikah masasına oturtacak yola iter ve evlilik gerçekleşir. Cicim ayları denilen ve takriben 6 ay ile 1 sene süren zaman geçtikten sonra aşkın sihri bozulmaya başlar. Bu süre bazen daha uzun olur ve ilk çocuk doğduktan sonra duygusal anlamda işler karışır. Yapılan araştırmalar, çocuk olsun ya da olmasın aşkın cafcaflı zamanlarının en fazla 2 yıl sürdüğünü gösteriyor.
Aşkın sihrinin kaybolduğunun en güzel işareti ise aşklı zamanlarda tarafların hep sevdiği insanı düşünmeleri ve hep "sen" demeleridir. Bu "sen" deme olayı nerdeyse bütün hal ve hareketlere yansır. Onun sevdiği yemekler, onun izlemekten hoşlandığı filmler, onun sevdiği şakalar,süprizler vs. gibi hep "sen" merkezli davranışlar sergilenir. Amaç, aşkın coşkunca çağıldaması ile karşımızdakini mutlu etmektir.
Cicim ayları bittiğinde ise taraflar evet o çok önemli, evet onu çok seviyorum ama bu ilişkide bende varım demeye başlarlar. Aşkın coşkun hallerinin kaybolmasıyla zaten bozulmuş olan moraller, tarafların birbirleri için yaptıkları güzel eylemlerin, sözlerin doğal bir şekilde azalması ile iyice bozulur. Aylar geçer, yıllar geçer, uçurum büyür ve kaçınılmaz bir şekilde eşler ne olduğunu anlamadıkları bu sorunla yüzleşirler.
Yani, klasik önerme şu:
Evlilik aşkı öldürüyor.
Doğru...(Aslında öldürme değil bu,evlilik aşkı başka birşeye çeviriyor. Zaten ana konumuzda bu değişim) Gayette normal bir durum aslında. Aşk ömür boyu devam edemez. Kavuşamayanlarda devam edebilir ama evlenenlerde devam edemez. Çünkü aşkın bir evlilikte ömür boyu devam etmesi hayatın doğasına aykırıdır. Aşk, birbirini hiç tanımayan iki insanı hızlıca birbirine bağlayan bir harçtır. İki insan birbirine sıkıca bağlandıktan sonra nasılsa böyle iyiyiz diyerek ilişkilerindeki sorunları çözmek ya da ilişkiyi beslemek ve güzelleştirmek adına hiçbir çabanın içine girmezlerse,aşık oldukları zamanlardaki bibi herşeyin doğal bir şekilde sürüp gitmesini beklerlerse ki hep yapılan şeyde budur; bağlılıklarıda, sevgileride zayıflar.
Yazımın başında ifade etmeye çalıştığım dışsal etkenler (yazılı-sesli-görüntülü medya ve internet) ise bize tam tersini yani olmayacak olanın olması gerektiğini (aşkın ömür boyu devam etmesi) empoze eder. Amaç yaşadığımız hayal kırıklığının dozunun maksimum düzeye çıkarılmasıdır.
Klasik soru şu:
Evlenince aşka ne oluyor?
Trajediye bakarmısınız... Hem evlilik aşkı öldürüyor önermesine inanıyoruz hem de hala bir umut evlenince aşka ne oluyor sorusunu soruyoruz. Belki bizim göremediğimiz bir yerlerdedir ve onu yeniden ortaya çıkarabiliriz. Olurmu olur yani:) Sorun, aşkın yeniden ortaya çıkması ile herşeyin düzeleceğini zannetmemiz. Çünkü elimizde başka birşey yok. Görebildiğimiz başka bir çare yok.
İşte, evlenince aşka ne oluyorda çiftler birbirine daha tahammülsüz, daha ilgisiz, daha sevgisiz oluyor sorusunun cevabı, meselenin tam kalbi. Eğer bunu anlarsanız ve bu yeni bakış açısı ile gayret ederseniz başarısız olma ihtimaliniz yüzde 1 in bile altındadır.
Çünkü,
Sevgi iyileştirir...
Çünkü,
Kimse sevgiye ve sevildiğini hissetmeye karşı duramaz...
Çünkü,
Sevildiğini hissetmek insanı değiştirir...(Hem hal ve hareketlerini değiştirir hem de sevgisini karşı tarafa hissettirme eylemlerini yapma iştiyakını artırır)
Evet, evlenince aşka ne oluyor?
Olan şey şu:
Cicim ayları bittikten sonra aşk nitelikli sevgiye dönüşür. Hani o özden bağlılık dediğimiz şeye.
Fakat bu nitelikli sevgi sürekli ama sürekli beslenmelidir. Çiftlerin bu hususta sürekli gayret etmelerini gerektirir.Doğru fiiller hayata geçirildikçede duygusal anlamda neredeyse hiçbir sorun kalmaz. Bunu bir yandan dolan bir yandanda boşalan bir depo gibi düşünün. Hergün o depoya birşeyler koymazsanız deponun boşalmasına seyirci kalmış olursunuz.
Peki aşk evlilikte nitelikli sevgiye dönüşüyorsa neden çiftlerden biri ya da her ikisi hep aynı yakınmayla karşımıza çıkıyor:
"Evet, beni sevdiğini biliyorum, evet bende onu çok seviyorum fakat artık sevildiğimi hissetmiyorum"
Bakın dostlar,
Eşinizi sevmeniz, doğal bir şekilde sevginizi ona hissettirdiğiniz anlamına gelmez. Bu sevgiyi hissettirmek adına yaptığınız şeylerin sevdiğiniz insanda karşılık bulup bulmadığına bakar. Onun doğası, onun fıtratı onun sizin sevginizi hissedebilmesi için belki başka şeyler istiyordur, bunu hiç düşündünüzmü...?
(Bu noktada sakın yine aşka sığınmayın. Bu ne demek ya biz zaten aşık olup evlendik demeyin)
İnsanoğlu sever ve sevgisini sevdikleri insanlara hissettirmek için bazı yollar kullanır. İnsanların kullandığı bu yolları en iyi anlayan, idrak eden ve bu yolları sistematize ederek sadeleştirip bizlere sunan Gary Chapman, 20 yılını verdiği evlilik danışmanlığından ve de görüştüğü, sayısı onbinlere varan çiftlerin sorunlarından edindiği tecrübelerden sonra " 5 Sevgi Dili" isimli kitabını yayınladı. İşte bu kitabı okuyana kadar bende meselenin ne olduğunu anlayamıyordum. Fakat Gary Chapman'ın bu kitabını okuduktan sonra kafamda hiçbir soru işareti kalmadı. Sizlere anlatmak istediğim şeyde işte bu sevgi dilleri.
Tabi, kitabı buraya özetlemek yazara saygısızlık olur. Meseleyi anlamak ve çözüm önerilerini görmek için 15-20 TL nizi harcamanız yeterli olacaktır. Sonrasında göstereceğiniz gayretin olumlu sonuç vermeme ihtimali daha öncede dediğim gibi yüzde 1 in bile altındadır.
Gary Chapman, evliliğinde sorunlar yaşayan çiftlerin 5 sevgi dilini anladıktan ve uygulamaya geçirdikten sonra hep şöyle dediklerini nakleder:
"Sanki birbirimize yeniden aşık olduk" Genelde de bu muhteşem değişimi tekrar balayına giderek kutluyorlarmış:)
Evet, kişisel tecrübelerimde bu yönde. Birçok arkadaşım klasik türk erkeği tepkisi vererek bu 5 sevgi dilini sallamadı. Ne zamanki evlilikleri sarsılmaya başladı çaresizlikle anlayacak kıvama geldiler:)
Hatta bir arkadaşım boşanma aşamasına gelmişti. Artık ne olayı çözmek için araya giren büyükler ne de arkadaşları olarak bizler birşey yapamıyorduk. E taa en başından ben 5 sevgi dili kitabınıda önermiştim, alıp okumuşlardı da fakat meselenin ehemmiyetini bir türlü anlamamışlardı. Hatta gariptir bu kitap yüzünden aralarında sorun bile çıkmıştı:) Gerçi o zaman nişanlılardı. Bu sebeple bende tekrar ağzımı açıp ya şu kitabı bir daha okusanız ve içindekileri uygulasanız diyemiyordum.
Neyse, gel gelelim artık mal paylaşımı yapmaya geçtikleri zamanlarda bir aile dostları misafir olmuş evlerine. Haliyle laf boşanmaya gelmiş. Bu görmüş geçirmiş hanfendi bizimkileri dinlemiş dinlemiş ve ne dese beğenirsiniz:
"Sizin sorununuz birbirinizin sevgi dillerini anlayamamanız"
Ve de ikna etmiş bizimkileri iyimi:)
(Keşke, akranlarımızında birşeyleri görebileceğini idrak edebilsek. İlla yaşını başını almış birilerimi söylemeli bunları)
Ertesi gün bizim arkadaş ya bu kitap sende varmıydı diye sordu:) Çok şükür, boşanmaktanda vazgeçtiler.
İnsan sevdiği zaman bu sevgisini karşı tarafa şu yollarla iletir:
1- Kelimeler (Aşk sözlerinden tutunda onu ve yaptıklarını onaylayan takdir eden sözlere kadar herşey)
2- Nitelikli Beraberlik (Onunla beraber kaliteli ve zaman zaman özel zamanlar geçirmek. Bu, illa çok özel organizasyonlar yapmak anlamına gelmez. Onunla dondruma yemeye çıkmak bile kafi olabilir. Ya da evde beraber yemek yapmak)
3- Fiziksel Temas (Dokunmak, sarılmak, öpmek gibi fiillerdir ve kast edilen şey cinsellik değildir)
4- Hizmet Davranışları (Bir erkeğin ev işlerinde eşine yardım etmesi gibi sevdiğiniz insanın hayatını kolaylaştıracak, yükünü azaltacak eylemlerdir)
5- Hediye Almak (Gözlemlerim en nadir kullanılan sevgi dilinin bu olduğu yönünde)
Şimdi bir örnekle bu sevgi dillerini izah etmeye çalışayım.
(Önemli olan birincil sevgi dilinizin ne olduğudur. Tabi eşinizin birincil sevgi dilinin ne olduğuda)
Diyelim ki sizin birincil sevgi diliniz kelimeler olsun. Haliyle ne yaparsınız, sevginizi göstermek için hep kelimeleri kullanırsınız. Ona onu sevdiğinizi sıkça söylersiniz, onu takdir edersiniz vs. Çünkü fıtratınız,yaratılışınız böyledir. Eşinizin birincil sevgi dili ise hizmet davranışları olsun. Ondan sevgi ya da takdir sözlerini sıkça duyamadığınız gibi sizi ,sürekli kendisine yardım etmeye çağıran sözler duyarsınız. Söylediğiniz sevgi ya da takdir sözlerinin karşı tarafta etkili olmadığını gördükçe hayal kırıklığı yaşamaya başlarsınız. Aynı şekilde eşinizde, sizden beklediği hizmet davranışlarını görememeye başladıkça hayal kırıklığına uğrar. Karşılıklı olarak kendinizi değersiz hissedersiniz. Bu durumda iki tarafında hissiyatı şöyledir
"Eşim beni artık eskisi kadar sevmiyor"
Aslında eşler hala birbirini seviyor. Fakat sevgi dillerindeki uyumsuzluk ve bu uyumsuzluğu fark ederek yapılacak onun sevgi dilinden konuşma-hareket etme eylemleri sergilenmediği için eşler sevildiğini hissetmiyor.
Gary Cahpman da kendi evliliğinden bir örnek verir kitabında. Bu 5 sevgi dilini ortaya koyduktan sonra hemen kendi evliliğinde uygulamaya başlar. (İlk aşama keşfetmektir ve merak etmeyin çok kısa sürer:) Gary Chapman eşinin birincil sevgi dilinin hizmet eylemleri olduğunu tespit eder. Bu bağlamda eşine yardım ettiği hizmet davranışlarını daha özel ve güzel kılmaya çalışır. Bu yardımlardan bir taneside haftada bir evi elektrik süpürgesi ile süpürmektir. Şimdi bana sorun diyor Gary Chapman, bunu severekmi yapıyorum. Hayır, hatta bu işten nefret ediyorum. Küçükken babaannem hep bana bu işi yaptırırdı ve bende artık evi süpürmekten nefret eder hale gelmiştim. Ama şimdi eşim için yapıyorum. Çünkü onu çok seviyorum ve onun için yaptığım hizmet eylemleri sayesinde onun sevgimi hissettiğini biliyorum diyor.
Yine Gary Chapman bir uçak seyahatinde tanıştığı bir adamla arasında geçen konuşmayı anlatır kitabında. Tanışma faslından sonra karşılıklı olarak meslekler sorulur ve adam Gary Chapman' ın evlilik danışmanı olduğunu öğrenince kendisinin üç defa evlenip boşandığını ve bu üç evliliğinde de evlenmeden önce sırılsıklam aşık olduğu halde yürütemediğini söyler. O klasik soruyuda sorar tabi "Evlenince aşka ne oluyor?"
Gary Chapman da o can alıcı soruyu sorar. Peki eşlerinize sevginizi göstermek için ne yapıyordunuz?
Adam, ya işte onları ne kadar sevdiğimi söylüyordum. Onları takdir ediyor, yaptıkları güzel şeyleri övüyordum der. Dikkat edin, adam bunu sevgisini iletmenin tek ve doğal yolu olarak görüyor birçoğumuz gibi. Fakat ne yazık ki eşlerinin birincil sevgi dili bu değilmiş ve adam her evliliğinde duvara toslamış.
5 sevgi dili bilmediğimiz birşey değil, fark etmediğimiz birşey. Fark ettiğiniz anda çözümün nasıl bu kadar basit olduğuna şaşar kalırsınız.
Peki, evliliklerinde bu sorunları yaşamayanlar da var, bu nasıl oluyor? Bu iki şekilde olur. İlki sevgi dillerinde doğal bir uyum vardır ve ekstra bir çabaya gerek kalmaz. İkincisi benim en talihli çiftler dediğim konuşan çiftlerdendirler ve konuşarak bu sevgi dillerindeki uyumsuzluğu çözerler. Gary Cahpman'ın bir seminerine katılan bir çift, seminerin bitiminde Gary Chapman'a " Evet, bizde bahsettiğiniz sorunları yaşadık. Ama sorunun ne olduğunu anlayabilmek için -süreyi tam hatırlamıyorum- üç ay boyunca konuşmamız gerekti. Sonuçta meseleyi çözdük ama bizim üç ay boyunca konuşarak anlamlandırdığımız şeyi siz bize yarım saatte anlatıverdiniz" derler.
Gerçek doğası gereği basittir ve en iyi formüller en basit olanlarıdır der Türk Einsteinı olarakta bilinen Prof.Dr.Oktay Sinanoğlu. Bu sözden hareketle hayatımızdaki sorunların çözümlerinin genelde hep basit şeyler olduğunu gördüm. İnsanlara beş sevgi dili gibi basit çareleri anlatırkende hep üç sorun çıktı karşıma.
İlki, İnsanların basit olan çarelere burun kıvırmaları, hep daha kompleks şeyler aramaları.
İkincisi, özgüveni yüksek bireylerden oluşan bir toplum olduğumuzdan dışsal bir müdahaleye sıcak bakmamamız dolayısıyla da bunları konuşmamız. Konuşsakta birbirimizi anlayamamız.
Üçüncüsü ki benim en gıcık olduğum şeydir, elin gavuru bizi ne anlar anlayışı. Sinirlerimi tavan yaptıran bu anlayışa sahip birine zaten ne deseniz boş. Bak adam bu işe yirmi yılını vermiş diyorum, o bizden değil bizi ne anlar diyor adam. Yahu bizim ülkemizin dışında yaşayan ve evlenen insanlar evlenince uzaydamı yaşıyorlar? İnsan aynı insan, sorun aynı sorun, eee daha ne...???
Benim için çok kıymetli olan bir abim var. Dini bilgisi çok fazladır ve müthiş derecede zekidir. Bu 5 sevgi dili kitabından laf açıldığında okudum dedi o kitabı. Doğru şeyler anlatıyor ve anlattıkları işe yarıyor. Nasıl sevindiğimi anlatamam. Çünkü maalesef bu tip bilgilere en saçma sapan tepkileri üzülerek söylemeliyim dindar insanlar veriyor.
Arkadaşlar, devrimiz her devir gibi farklı bir devir. Bu devrin bize getirdiği en önemli insani ihtiyaç ise anlaşılmaktır. Eşinizin sizi anlamadığı duygusunun sizi kaplaması ise aslında onun sevgisini hissedememenizden kaynaklanır. Gary Chapman, eşlerin yavaş yavaş birbirlerinden uzaklaşmalarını sevgi deposunun boşalması olarak tanımlar. Sevgi deposu boşaldıkça(Yani sevildiğini hissetme ve sevgisinin eşi tarafından hissedildiğini görme duygusu) eşler yalnızlaşır ve genelde iş boşanmaya kadar gider.
İşte, sorunlarının ne olduğunu anlayamadan boşanmış ya da boşanma aşamasına gelmiş çiftlerin asıl sorunu budur. Bende artık evlenen arkadaşlarıma mutlaka bu kitaptan alıp hediye ediyorum. Belki okurlar ve en başından tedbirlerini alırlar, belkide ilerde ihtiyaçları olur diye. Gerçi en başından okuyup tedbir alanı görmedim ya neyse...:)
4 saattir yazıyorum. Çenem fena düşmüş :)
İnşallah, bir kişi bile olsa birinin ya da birilerinin derdine derman olur burda yazılanlar. Bu mevzuda çok dertliyim ve fırsat buldukça işte böyle anlatıyorum.
5 sevgi dili kitabını almanız, okumanız, okutturmanız ve de yuvalarınızı küçük bir cennete çevirmeniz temennisiyle...
Son düzenleme: