mesele onlara bir şey yapılması değil
bu mesele bu kadar basit bir mesele değil ki
mesele uluslararası bir mesele
eskiden beri planlanan özerk yapıya sahip olmak istiyorlar
halkı kandırdıkları argümanlar da işte eşitlik olmadığı vs yaygaraları
bu halkın kandırıldığı kısım
yoksa kürdistanı kurmak isteyenlerin bunları düşündükleri filan yok
bunları bahane edip asıl amaçlarına ulaşmak istiyorlar
ben bu ülkede ilk defa bu meselenin çözülmeye çalışıldığını düşünüyorum
bu barış sürecinde Erdoğanın bir takım hataları oldu
lakin genel itibari ile meseleyi çözmeye çalıştığı aşikar
umarım doğru bir şekilde çözülür de bu illetten kurtuluruz
evet bEN BUNU bir çok kitapta okudum
Atatürk Kurtuluş savaşı sırasında ,kürtleri de savaşa katmak için bu sözü vrmiş gerçekten .
eğer savaşa katılırsanız savaş bittiğinde o bölge sizin olacak demiş ...
onlar da buna inanarak kurtuluş savaşına destek vermişler zaten
savaştan sonra da o bölge onlara verilmeyince olan olmuş işte ve hala bu davayı güdüyorlar..
buna yönelik bi kanıt var mı
okuduğunuz kitap kime ait mesela
ben şahsen inanmıyorum böyle birşey olduğuna
kendilerinin uydurdukları birşey olmadığı ne malum
kizlar atatürk degilde yavuz sultan selimdi söz veren ve osmanli zamaninda evet kürdistan eyaleti vardi...
yaziyi aktarayim insaALLAH...
ayrica insaALLAH basbakanimizin dedigi gibi öyle bir sey olmaz, yoksa büyük bir felaket olur ALLAH bizlere o günleri göstermesin...amin
Osmanlı’da Kürdistan Eyaleti’nin kurulması
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucuları, 1923 yılından sonra ulus devlet anlayışını temel alan bir politika benimsemiş, bu politika çerçevesinde ülkedeki tüm Müslüman azınlıkları Türk olarak kabul etmiş ve bu doğrultuda yeni bir tarih yazımı geliştirmiştir. Tarih boyunca Kürt diye bir topluluk ve Kürdistan diye bir yer olmadığını savunan bu resmi görüş o kadar benimsenmiştir ki, bazı Osmanlı tarihçileri Osmanlı tarihinde Kürdistan diye bir yerden hiç bahsedilmediğini, Kürdistan diye bir eyaletin hiç olmadığını fütursuzca ileri sürmüşlerdir. “Osmanlı tarihçileri” bile diyoruz çünkü Osmanlı tarihini başlangıç düzeyinin biraz ötesinde bilen herkes Osmanlı devletinde Kürdistan diye bir bölgenin var olduğunu, bu ismin Osmanlılar zamanında coğrafî bir bölge adı olarak kullanıldığını bilir. Hemen hemen her Osmanlı vakanüvisinin kitabında; Naima’da, Evliya Çelebi’de, Kâtip Çelebi’de bu kullanıma rastlanılmaktadır. Buna ek olarak Osmanlı Devleti 1847 yılında Takvîm-i Vekâyi’de yayımlanan resmi bir yazıyla Kürdistan eyaletinin kurulduğu ilan edilmiştir. Yine 19 ve 20. yüzyılda yayınlanan pek çok coğrafya kitabında Osmanlı coğrafyası tanıtılırken coğrafî bir bölge olarak Kürdistan’a da yer verilmiştir.
Osmanlı devletinde Kürdistan Eyaleti 1847 yılında kurulmuştur. Bu noktada neden bu eyaletin daha önce kurulmadığı sorusu karşımıza çıkar. Sorunun yanıtı gayet açıktır: Bilindiği gibi Kürtler, Yavuz Sultan Selim döneminde Safeviler’e karşı Osmanlı devletinin yanında yer almış, dolayısıyla artık bir bakıma Osmanlı denetimini kabul etmişlerdi. Buna karşılık Yavuz Sultan Selim, bölgenin özerk olacağı konusunda söz vermiş ve sözünü tutmuştur. Gerçekten de 19. yüzyıla kadar bölgede Kürt hükümetleri ve emirlikleri varlıklarını sürdürmüşlerdi. Dolayısıyla da bölge Osmanlı devletinin klasik eyalet sınıflandırmasına girmemiş, kendine özgü bir yapılanmaya tabi tutulmuştur.
Ancak 19. yüzyılın başlarından itibaren, özellikle II. Mahmut döneminde durum değişmeye başlamıştır. Bu yüzyılda modernleşme sürecine giren Osmanlılar, klasik Osmanlı idari yapısını da modernize etmeyi, yani eyalet sistemini değiştirip merkezi yapıyı güçlendirmeyi hedeflemişlerdir. Bunun için öncelikle, 1826 yılında Anadolu eyaleti resmen dörde bölünmüş ve bunların “mutasarrıfları olan paşaların mutedil mütesellimlerle” idare edilmelerine karar verilmiştir. Bunun ardından yaşanan gelişmeler şöyledir: “26 Kasım 1847 tarihinde Diyarbekir vilayetine bir vali tayin edilmiştir ancak 13 Aralık 1847 tarihli Takvîm-i Vekayi’de(2) farklı bir durumun varlığından söz edilmektedir: Kürdistan Eyaleti. Buna göre Diyarbekir eyaleti ile Van, Muş ve Hakkâri sancakları, ayrıca Cizre, Botan ve Mardin kazaları Kürdistan adlı yeni bir eyaleti teşkil etmektedir. Eyaletin merkezi olarak önce Ahlat düşünülmüş ancak salnamelerden anlaşıldığı kadarıyla Van, Muş ve daha uzun bir süre Diyarbekir (Amed) bu eyaletin merkezi olmuştur. Kürdistan Eyaleti, 1266/1849 yılı salnamesine göre Muş, Van, Hakkâri, Cizre, Diyarbekir sancaklarını içine alıyordu; fakat Hakkâri birkaç yıl sonra Van, Mardin ve Cizre’yle birlikte ayrı bir eyalet olarak Hakkâri eyaletini oluşturmuştur. Bir süre sonra bu eyaletin adı Van olmuştur” (Baykara, 1988: 119-115). Bu süreç Osmanlılarla Kürtler arasında gerilim yaşanmasına neden olmuş; 1826-1847 arasında onlarca isyan çıkmıştır. Bunlardan en önemlisi ve sonuncusu Bedirhan Bey isyanıdır.(3) Bu isyanı bastıran Osmanlı devleti, yukarıda da belirtildiği gibi Kürdistan eyaletini kurmuştur. Hatta Takvîm-i Vekâyi’deki resmi bildiride, bu olay “Kürdistan’ın yeniden zaptı” olarak değerlendirilmiştir.
Tarihsel olayların kendi süreçleri içinde ve güncel politik kaygılardan bağımsız olarak incelenmesi, nesnel değerlendirmelere ulaşılmasına olanak tanır. Aşağıda verdiğimiz resmi tebligat, Kürdistan Eyaleti’nin kuruluş amacını ve kuruluş tarihini verse de, 1868 yılında eyaletin hangi kaygılarla ortadan kaldırıldığı sorusu ise hâlâ cevaplanamamıştır.
Kürdistan Eyaleti’nin kurulduğunu ilan eden Takvîm-i Vekâyi Gazetesi
5 Muharrem 1264 (14 Aralık 1847) Resmî Teblîgât
Mukaddim ve muahhar Takvîm-i Vakayi nüshalarında keşîde-i silk sutûr-ı beyân kılındığı vechile bir müddetden berü eyâdî-i mütegallibede kalmış olan hıtta-i Kürdistanın leh-ül-hamd ve’l minh mücerred himmet bî-hemtâ-yı hazret-i şehr-yârî ve satvet-i bâhire-i cenâb tâc-dâr-ı eser-i celîli olarak bu kerre yeni başdan feth ve teshîr-i mir’ât-ı teyessürde cilve-ger olmuş ve işbu muvaffakıyyet hazret-i şehen-şâh-i mahzâ âmme-i tebaa ve berâyâ-yı saltanat-ı seniyye haklarında ma’tûf ve rây-gân olan niyet-i âdle ve efkâr-ı hayriyye-i cenâb-ı cihân-bânî ibtigâ-yı sâmîsince herhalde min kıbel-in Râhman zât-ı fahâmet-simât mülûk-anenin mazhar envâ’-ı füyûzat ve te’yidât buyurulduklarına delîl ve bürhân olub doğrusu dîbâce-i tevârîh-i ezmân olmaklığa şâyân görünmüş olduğundan hıtta-i merkûmenin hüsn-i zâbıta ve râbıta-ı umûr-ı mülkiyye ve istihsâl-i menâzım-ı dâimîyesiyle te’sîs-i âsâyîş ahâlî kaziyye-i matlûbesine bakılması yani oraların bir idâre-i mahsûsa ve müstakile tahtına konularak dirâyetli ve vukûflu bir zâta ihâlesiyle Diyârbekir eyâleti ve Vân ve Mûş ve Hakkârî sancakları ile Cizre ve Bohtân ve Mârdîn kazâları birleşdirilüb cümlesinin bir eyâlet add ve itibâr olunması ve iş bu eyâlete Kürdistan eyâleti tesmiye kılınması iktizâ-yı hâle muvâfık ve çesbân olacağına mebnî eyâlet-i mezbûreye ol sûretle münâsib bir vâlî lede-t-teemmül Mûsul valisi atûfetlü Es’ad Paşa hazretleri dirâyet ve fatânet-i kâmile ve iffet ve istikâmet-i zâtiyye ile muttasıf ve çok zamanlar ol taraflarda istihdâm buyrulmasıyla usûl ve ahvâl-i memlekete vâkıf kudemâ-yı vüzerâ-yı saltanat-ı seniyyeden olmakdan nâşî eyâlet-i cedîde-i mezkûrenin müşârün-ileyh Es’ad Paşa hazretlerine ihâlesi ve ol halde Mûsul eyâletine bir diğerinin ta’yini tabiat-ı maslahat-ı iktizâsından olarak Belgrad muhâfızı esbak atûfetlü Vecîhî Paşa hazretleri ashâb-ı rüşd ve reviyyet ve erbâb-ı sıdk ve istikâmetden ve hüsn-i idâre-i umûr-i mülkiyyeye vâkıf zevât-ı sütûde-simâtdan olması ve eğerçi Mûsul eyâleti şimdiye kadar Tanzîmât-ı Hayriyyeden müstesnâ olarak idâre olunmakda ise de dâire-i tanzimatda bulunan memâlik-i hazret-i şâhâne ahâlîsinin sâye-i ma’delet vâye-i hazret-i mülûk-anede mazhar oldukları menâfi’ ve âsâyiş ve istirâhat ve emniyyet-i kamileyi eyâlet-i merkûme ahâlîsi derk ve iz’ân ederek ve bunun üss-i esâsı ma’delet olduğunu bilerek bu eyâletin dahi dâire-i nasfet bâhire-i Tanzîmât-ı Hayriyyeye idhâlini arzu ve niyâz etmekde olduklarına ve ahâlî-i merkûmenin iş bu niyâzlarına müsâade-i seniyye-i cenâb-ı şehen-şehi bî-dirîg buyurulduğuna binâen müşârün-ileyh Vecîhî Paşa hazretleri usûl-i ma’delet-şümûl tanzimâtın ol vechile hüsn-i ... ve tensîkına dahi muktedir bulunması cihetleriyle kendüsünün Mûsul valisi nasb ve ta’yin kılınması tensîb ve tasvîb berle ol bâbda isâbet-efzâ-yı sünûh ve sudûr buyrulan emr ve fermân maâlî-i ünvân hazret-i hilâfet-penâhî mantûk celli üzere iktizâları icrâ kılınmışdır.
Belgenin sadeleştirilmiş hâli
Takvim-i Vekayi’nin bundan önceki sayılarında da yazılmış olduğu gibi bir süreden beri zorba ellerinde kalmış olan Kürdistan ülkesinin -Allaha şükürler olsun ki- Padişahın benzersiz gayreti ve ezici gücünün eseri olarak bu kez yeni baştan ele geçirilmesi başarıyla tamamlanmıştır. Bu başarı yüce Padişahın, Osmanlı İmparatorluğu tebaa ve berâyâsının(4) haklarıyla ilgili adalet niyetinin, hayırlı fikirlerinin ve yüce amaçlarının her zaman Allah tarafından feyz ve yardıma mazhar olacağının delili ve ispatıdır. Doğrusu zamanının geldiği düşünüldüğünden adı geçen ülkenin idaresi, içişleri ve düzeninin devamlılığıyla, güveninin tesisi ve halkın isteklerinin yerine getirilmesi yani oraların hususi ve bağımsız bir idare makamına konularak, zeki, bilgili ve olgun bir zata ihalesiyle Diyarbekir eyaleti, Van, Muş ve Hakkâri sancakları ile Cizre, Bohtan ve Mardin kazaları birleştirilip hepsinin bir eyalet sayılması ve bu eyalete Kürdistan eyaleti isminin verilmesi gösterdiği lüzumdan dolayı yerinde ve münasip görülmüştür. Bu suretle adı geçen eyalete bir vali düşünülünce Musul valisi şevketli Esad Paşa hazretleri, dirayet, zekâ, namus ve doğruluk vasıflarından dolayı ve uzun süre o taraflarda hizmet etmesi nedeniyle memleketin düzenine ve durumuna vakıf, Osmanlı eski vezirlerinden olduğundan adı geçen yeni eyaletin Esat Paşa Hazretlerine ihalesi uygun görülmüştür. Bu durumda Musul eyaletine bir diğer valinin tayini işleyişin gereği olduğundan Belgrat eski muhafızı şevketli Vecihi Paşa hazretleri, doğru, düşünceli, halkla ilgili işleri idare etmeye vakıf, övgüye değer zatlardan olması ve her ne kadar Musul eyaleti şimdiye kadar Tanzimat-ı Hayriye’den(5) ayrı olarak idare olunmakta ise de, Tanzimat dairesinde bulunan ülke halklarının, Padişahın adil koruması altında gördükleri rahat, huzur, fayda ve emniyet, adı geçen eyaletin (Musul) halkı tarafından anlaşılmış ve bunun gerçek adalet olduğunu bilerek bu eyaletin de doğruluk ve güzellik dairesi olan Tanzimat-ı Hayriye’ye dâhil olmasını arzu ve niyaz ettiklerinden adı geçen ahalinin bu isteklerine yüce padişahımız müsaadelerini esirgemeyerek adı geçen Vecihi Paşa hazretlerinin Tanzimat’ın adaletli usulleri gereğince idareye ve düzenlemeye muktedir bulunması sebebiyle kendisinin Musul valisi olarak atanması münasip ve doğru bulunmuş, bu husus doğrultusunda yüce fikirlerin sahibi padişahımızın emir ve fermanı üzerine lazım gelenler yapılmıştır.
Kürdistan Eyaleti’nin kurulduğunu ilan eden Takvîm-i Vekâyi gazetesinin orijinal nüshası
Doğrusu zamanının geldiği düşünüldüğünden adı geçen ülkenin idaresi, içişleri ve düzeninin devamlılığıyla, güveninin tesisi ve halkın isteklerinin yerine getirilmesi yani oraların hususi ve bağımsız bir idare makamına konularak, zeki, bilgili ve olgun bir zata ihalesiyle Diyarbekir eyaleti, Van, Muş ve Hakkâri sancakları ile Cizre, Bohtan ve Mardin kazaları birleştirilip hepsinin bir eyalet sayılması ve bu eyalete Kürdistan eyaleti isminin verilmesi gösterdiği lüzumdan dolayı yerinde ve münasip görülmüştür.
birde kürt kardeslerimizin kürtce canakkale türküsünü eklim (türkce alt yazili) ALLAHcc tüm sehitlerimize rahmet eylesin nur icinde yatsinlar
[video=youtube;4G4ZtHAHCBU]http://www.youtube.com/watch?v=4G4ZtHAHCBU[/video]
Açıklamalar
Kürdoloji Çalışmaları Grubu Üyeleri (Sezen Bilir - Alişan Akpınar)
Bu tarihi TTK’nin yayınlamış olduğu tarih çevirme kılavuzunda 14 Aralık olarak bulduk.
Geniş bilgi için bakınız: Lütfî [Ahmed Ramiz], 2007).
Berâyâ: Halk, İnsanlar. Ancak burada Tebaa ve beraya birlikte kullanıldığı için bu, tüm Osmanlı halkı anlamında kullanılmıştır.
Tanzimat-ı Hayriye: 3 Kasım 1839 yılında ilan edilen ve Osmanlı devletinde önemli değişikliklerin olmasına neden olan ferman. Bu fermanla ilk kez padişahın bazı yetkileri kısıtlanırken “Osmanlı Millet Sistemi”nde de büyük değişiklikler olmuş ve Müslümanlarla gayrimüslimlere eşit haklar tanınması gündeme gelmiştir. Ancak özellikle Arap eyaletleri ve Musul gibi bölgelerde gayrimüslimlere verilen bu hak tepkiyle karşılanmış ve bu bölgelerde Tanzimat fermanı uygulanamamıştır.
Kaynakça
Baykara, Tuncer (1988), Anadolu’nun Tarihi Coğrafyasına Giriş-I: Anadolu’nun İdari Taksimatı, Ankara. Ankara: Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü
Lütfî[Ahmed Ramiz] (2007), Emir Bedirhan, İstanbul: Bgst Yayınları.
Salname-yi Devlet-i Aliyye, 1264[1848]-1284 [1868].
Takvîm-İ Vekâyi’, 5 Muharrem 1264 [14 Aralık 1847].