- 6 Mart 2012
- 17.739
- 28.054
- 798
- 49
Adapazarı Dolaylarında Kışkırtmalar
Baylar, daha Amasya'da iken, karşılaştığımız durum, yalnız Şeyh Recep olayı ile kalmadı. Adapazarı dolaylarında da buna benzer bir olay çıktı. İzin verirseniz bunu da kısaca bilginize sunayım.
Adapazarı ilçesinin Akyazı yörelerinde türeyen Talustan Bey, İstanbul'dan para ve yönerge verilerek gönderilen ve süvari olacaklara 30 lira, piyade yazılacaklara 15 lira aylık verileceğini söyleyen Bekir Bey ve Sapanca'nın Avçar Köyünden Beslân adında bir tahsildar birleşiyorlar. Bu adamlar başlarına topladıkları atlı, yaya birtakım kimselerle Adapazarı kasabasını basmaya karar veriyorlar. Tahir Bey adındaki Adapazarı Kaymakamı bunu haber alıyor. Tahir Bey, İzmit'ten gönderilen bir binbaşıyı ve bulduğu yirmi beş kadar atlıyı alarak kasabayı basmaya gelenlere karşı yola çıkar. Lûtfiye (Nutuk'un aslında "Latife" olarak geçiyorsa da Vesikalar cildinde "Lütfiye" der) denilen bir köyde karşılaşırlar. Bu kalabalığa ne yapmak istedikleri sorulmuş... Verdikleri yanıt şu imiş: "Padişah Hazretlerinin sağ olup olmadığını ve yüksek halifelik makamında oturup oturmadığını öğrenmek için Adapazarı'na makine başına gelmek istiyoruz. Mustafa Kemal Paşa'yı padişah yerine kabul edemeyiz."
Tahir Bey'in, makine başında, İzmit Mutasarrıfına verdiği bilgide: "Adı geçenlerin İstanbul'da önemlice kişilerle ilişkileri olduğundan ve Padişahın bile bu yaptıklarından haberli bulunduğunu söylediklerinden" söz ediliyordu. Resmi olarak verilen bilgide Bekir'in, toplanan kimselere: "Bu iş için İstanbul'ca bir hafta süre verdiler. Beş gün geçti. İki günümüz kaldı. İşi çabuklaştıralım." diye söylediği de bildiriliyordu. (belge: 162)
İzmit'teki Tümen Komutanı, Adapazarı üzerine bir birlik gönderecekti. Ali Fuat Paşa da Düzce üzerine biraz kuvvet gönderecekti.
23 Ekim günü İzmit'te Tümen Komutanına, Bekir'i İtilâf ve Hürriyetçilerle yabancı düşmanların gönderdikleri ve karıştırıcı davranışlarının yasaklanması gerektiği bildirildi.
Adapazarı Kaymakamı Tahir Bey'e de, 23 Ekimde doğrudan doğruya "Bekir ve arkadaşları için sert ve çabuk önlemler alınmasında hiç duraksama gösterilmeyerek yaptıkları dokuncalı işlere son verilmesini ve sonucunun bildirilmesini" buyurdum. (belge: 163)
Baylar, 23 Ekim günlü bir şifre ile, adı geçen Bekir ve yardakçılarının yaptıkları işler ve kimlikleri üzerine elde ettiğimiz bilgiyi Harbiye Nazırı Cemal Paşa'ya bildirdik ve: "İstanbul Hükümetince bu gibi karıştırıcı işlere ve davranışlara karşı, zamanında etkin önlemler alınmaz da sorun ulusal örgütlere dokunursa en sert önlemlere girişmek zorunda kalacağımızı bilginize sunarız." dedik. (belge:164)
İzmit'ten giden ve orada gücü artırılan ulusal ve askeri bir birlik, "önemli sayıda toplanmış ve toplanmakta olan kötü kişileri dağıtmış, tahsildar Beslân'ı ve kardeşi Hasan Çavuş'u yakalamış. Asıl, yönerge ve para ile bir hafta önce İstanbul'dan gelmiş olan Bekir, kaçmış." Bu Bekir, subaylıktan kovulmuştur ve Manyas'lıdır. (belge:165, 166) Bundan sonra, vermek zorunda kaldığımız buyruklarla, İzmit'te kışkırtıcı ve düzenci olanlardan, "İngiliz İbrahim" denmekle tanınmış biri ve başka birtakımları için kovuşturma başladı. (belge: 167, 168)
"İlgililerce yerinde alınan önlemler sonunda, Bekir'in girişiminin etkisiz kaldığını ve kaçtığını; gene İstanbul'a dönerek yeniden haince girişimlerde bulunmasının çok olası görüldüğünü; kendisi için özel kovuşturma yapılmasını" Amasya'dan 26 Ekim 1919 günü Harbiye Nazırı Cemal Paşa'ya yazdım. (belge: 169)
27 Ekim 1919'da Bolu Mutasarrıfı Haydar Bey'den gelen telde: "Bekir'in, yanında iki subay, kırk silahlı adam olduğu halde Abaza köylerinde halkı, İstanbul Hükümeti adına ulusal eyleme karşı kışkırttığı ve birçok para harcadığı; Nazırlığa bu konuda yazılan yazıların dikkate alınmadığı" bildiriliyordu. (belge: 170)
Baylar, bu gibi sorunlarda hükümeti uyarmak ve görevini yapmaya çağırmaktan başka bir şey olmayan başvurularımız, elbette hükümetin işine karışma gibi anlaşılmaz sanırım.
İstanbul'da hükümetin gözü önünde yapılan ve iç ve dış düşmanlarla Padişahın bildikleri ve uygun buldukları kuşku götürmeyen girişimlerin başarıya ulaşacağı dakikaya değin beklemek ve: "elbette hükümet önlem alır, engel olur" diye her şeye böncesine boyun eğmek doğru olamazdı.
Baylar, Amasya'da görüşmeye başladığımız 20 Ekim gününde gelen bilgilerin özeti şu idi: İstanbul'da, Hürriyet ve İtilâf Fırkası, Askeri Nigehban Cemiyeti ve Muhipler Cemiyeti bir birlik kurdular. Bu birlik ve Ali Kemal, Sait Molla gibi kişiler, Müslüman olmayan halkı durmadan Kuvayi Milliye'ye karşı kışkırtmaya başladılar. Rum ve Ermeni Patrikleri, Kuvayi Milliye'ye karşı İtilâf Devletleri temsilcilerine başvurdular. Ermeni Patriği Zaven Efendi, Neologos gazetesinde yayımladığı bir mektupla son ulusal eylemler yüzünden Ermenilerin göç etmekte olduklarını ilan etti.
Asılan Kâzım'ın kardeşi Hikmet adında biri, İstanbul'dan aldığı yönerge ile Adapazarı yakınlarında başına bir takım silahlı adamlar toplamaya başladı. Bu Hikmet adına, önemli bir belgede de rastlayacağız. Adapazarı yakınında, Değirmendere'de de para ile adam toplanmaya başlandı. Çete olarak toplananların, Geyve hükümet konağını basmaya karar verdikleri haber alındı. Karacabey'de de buna benzer ufak tefek eylemler görüldü. Bursa'da, Gümülcineli İsmail'in kurduğu çetelerin Kuvayi Milliye'ye karşı kıpırtıları sezilmeye başlandı. Nigehbancılardan tutuklu bulunanların bir günde hepsi cezaevinden çıkarıldı.
Düşmanlarımızın, Kuvayi Milliye'ye karşı kurdukları çetelerin çalışmalara başlaması, karşı birliğin açıktan açığa yaptığı işler, İstanbul Polis Müdürünün karşıt çalışmaları, Ali Rıza Paşa Hükümetinin tutumuna aykırı davranışta nazırların varlığı, ulusal örgütlerimizin bazı merkezlerini, özellikle İstanbul merkezimizi umutsuzluğa düşürmeye başladı. (belge: 171, 172)
Hükümetin, genel olarak bir amacı ve kararı olduğunu gösterecek davranışta bulunamaması ve yalnız Dahiliye Nazırı Şarif Paşa'nın olumsuz ve hızlı çalışmalarını uygun bulur gibi davranması, gerçekten düşünülecek ve kaygı duyulacak bir görünüşte idi.
Baylar, daha Amasya'da iken, karşılaştığımız durum, yalnız Şeyh Recep olayı ile kalmadı. Adapazarı dolaylarında da buna benzer bir olay çıktı. İzin verirseniz bunu da kısaca bilginize sunayım.
Adapazarı ilçesinin Akyazı yörelerinde türeyen Talustan Bey, İstanbul'dan para ve yönerge verilerek gönderilen ve süvari olacaklara 30 lira, piyade yazılacaklara 15 lira aylık verileceğini söyleyen Bekir Bey ve Sapanca'nın Avçar Köyünden Beslân adında bir tahsildar birleşiyorlar. Bu adamlar başlarına topladıkları atlı, yaya birtakım kimselerle Adapazarı kasabasını basmaya karar veriyorlar. Tahir Bey adındaki Adapazarı Kaymakamı bunu haber alıyor. Tahir Bey, İzmit'ten gönderilen bir binbaşıyı ve bulduğu yirmi beş kadar atlıyı alarak kasabayı basmaya gelenlere karşı yola çıkar. Lûtfiye (Nutuk'un aslında "Latife" olarak geçiyorsa da Vesikalar cildinde "Lütfiye" der) denilen bir köyde karşılaşırlar. Bu kalabalığa ne yapmak istedikleri sorulmuş... Verdikleri yanıt şu imiş: "Padişah Hazretlerinin sağ olup olmadığını ve yüksek halifelik makamında oturup oturmadığını öğrenmek için Adapazarı'na makine başına gelmek istiyoruz. Mustafa Kemal Paşa'yı padişah yerine kabul edemeyiz."
Tahir Bey'in, makine başında, İzmit Mutasarrıfına verdiği bilgide: "Adı geçenlerin İstanbul'da önemlice kişilerle ilişkileri olduğundan ve Padişahın bile bu yaptıklarından haberli bulunduğunu söylediklerinden" söz ediliyordu. Resmi olarak verilen bilgide Bekir'in, toplanan kimselere: "Bu iş için İstanbul'ca bir hafta süre verdiler. Beş gün geçti. İki günümüz kaldı. İşi çabuklaştıralım." diye söylediği de bildiriliyordu. (belge: 162)
İzmit'teki Tümen Komutanı, Adapazarı üzerine bir birlik gönderecekti. Ali Fuat Paşa da Düzce üzerine biraz kuvvet gönderecekti.
23 Ekim günü İzmit'te Tümen Komutanına, Bekir'i İtilâf ve Hürriyetçilerle yabancı düşmanların gönderdikleri ve karıştırıcı davranışlarının yasaklanması gerektiği bildirildi.
Adapazarı Kaymakamı Tahir Bey'e de, 23 Ekimde doğrudan doğruya "Bekir ve arkadaşları için sert ve çabuk önlemler alınmasında hiç duraksama gösterilmeyerek yaptıkları dokuncalı işlere son verilmesini ve sonucunun bildirilmesini" buyurdum. (belge: 163)
Baylar, 23 Ekim günlü bir şifre ile, adı geçen Bekir ve yardakçılarının yaptıkları işler ve kimlikleri üzerine elde ettiğimiz bilgiyi Harbiye Nazırı Cemal Paşa'ya bildirdik ve: "İstanbul Hükümetince bu gibi karıştırıcı işlere ve davranışlara karşı, zamanında etkin önlemler alınmaz da sorun ulusal örgütlere dokunursa en sert önlemlere girişmek zorunda kalacağımızı bilginize sunarız." dedik. (belge:164)
İzmit'ten giden ve orada gücü artırılan ulusal ve askeri bir birlik, "önemli sayıda toplanmış ve toplanmakta olan kötü kişileri dağıtmış, tahsildar Beslân'ı ve kardeşi Hasan Çavuş'u yakalamış. Asıl, yönerge ve para ile bir hafta önce İstanbul'dan gelmiş olan Bekir, kaçmış." Bu Bekir, subaylıktan kovulmuştur ve Manyas'lıdır. (belge:165, 166) Bundan sonra, vermek zorunda kaldığımız buyruklarla, İzmit'te kışkırtıcı ve düzenci olanlardan, "İngiliz İbrahim" denmekle tanınmış biri ve başka birtakımları için kovuşturma başladı. (belge: 167, 168)
"İlgililerce yerinde alınan önlemler sonunda, Bekir'in girişiminin etkisiz kaldığını ve kaçtığını; gene İstanbul'a dönerek yeniden haince girişimlerde bulunmasının çok olası görüldüğünü; kendisi için özel kovuşturma yapılmasını" Amasya'dan 26 Ekim 1919 günü Harbiye Nazırı Cemal Paşa'ya yazdım. (belge: 169)
27 Ekim 1919'da Bolu Mutasarrıfı Haydar Bey'den gelen telde: "Bekir'in, yanında iki subay, kırk silahlı adam olduğu halde Abaza köylerinde halkı, İstanbul Hükümeti adına ulusal eyleme karşı kışkırttığı ve birçok para harcadığı; Nazırlığa bu konuda yazılan yazıların dikkate alınmadığı" bildiriliyordu. (belge: 170)
Baylar, bu gibi sorunlarda hükümeti uyarmak ve görevini yapmaya çağırmaktan başka bir şey olmayan başvurularımız, elbette hükümetin işine karışma gibi anlaşılmaz sanırım.
İstanbul'da hükümetin gözü önünde yapılan ve iç ve dış düşmanlarla Padişahın bildikleri ve uygun buldukları kuşku götürmeyen girişimlerin başarıya ulaşacağı dakikaya değin beklemek ve: "elbette hükümet önlem alır, engel olur" diye her şeye böncesine boyun eğmek doğru olamazdı.
Baylar, Amasya'da görüşmeye başladığımız 20 Ekim gününde gelen bilgilerin özeti şu idi: İstanbul'da, Hürriyet ve İtilâf Fırkası, Askeri Nigehban Cemiyeti ve Muhipler Cemiyeti bir birlik kurdular. Bu birlik ve Ali Kemal, Sait Molla gibi kişiler, Müslüman olmayan halkı durmadan Kuvayi Milliye'ye karşı kışkırtmaya başladılar. Rum ve Ermeni Patrikleri, Kuvayi Milliye'ye karşı İtilâf Devletleri temsilcilerine başvurdular. Ermeni Patriği Zaven Efendi, Neologos gazetesinde yayımladığı bir mektupla son ulusal eylemler yüzünden Ermenilerin göç etmekte olduklarını ilan etti.
Asılan Kâzım'ın kardeşi Hikmet adında biri, İstanbul'dan aldığı yönerge ile Adapazarı yakınlarında başına bir takım silahlı adamlar toplamaya başladı. Bu Hikmet adına, önemli bir belgede de rastlayacağız. Adapazarı yakınında, Değirmendere'de de para ile adam toplanmaya başlandı. Çete olarak toplananların, Geyve hükümet konağını basmaya karar verdikleri haber alındı. Karacabey'de de buna benzer ufak tefek eylemler görüldü. Bursa'da, Gümülcineli İsmail'in kurduğu çetelerin Kuvayi Milliye'ye karşı kıpırtıları sezilmeye başlandı. Nigehbancılardan tutuklu bulunanların bir günde hepsi cezaevinden çıkarıldı.
Düşmanlarımızın, Kuvayi Milliye'ye karşı kurdukları çetelerin çalışmalara başlaması, karşı birliğin açıktan açığa yaptığı işler, İstanbul Polis Müdürünün karşıt çalışmaları, Ali Rıza Paşa Hükümetinin tutumuna aykırı davranışta nazırların varlığı, ulusal örgütlerimizin bazı merkezlerini, özellikle İstanbul merkezimizi umutsuzluğa düşürmeye başladı. (belge: 171, 172)
Hükümetin, genel olarak bir amacı ve kararı olduğunu gösterecek davranışta bulunamaması ve yalnız Dahiliye Nazırı Şarif Paşa'nın olumsuz ve hızlı çalışmalarını uygun bulur gibi davranması, gerçekten düşünülecek ve kaygı duyulacak bir görünüşte idi.