- 24 Nisan 2013
- 3.522
- 1.703
- 163
- Konu Sahibi kissnookums
- #1
Faydalı bir yazı olduguna inanıyorum. O sebepten alıntılıyorum. Etrafınızda böyle insanlar olabilir; aile bireylerinizden, arkadaslarınızdan, sevgililerinizden...Bir arkadasım tavsiye etmisti bunu okumamı. Bircok erkege uymuyor mu sizce de, burada okuduklarınızdan ve yasadıklarınızdan yola cıkın.
''Bize zarar veren, kötülük yapan insanların hepsi psikopat değildir. Çoğunlukla sağlıklı, diyebileceğimiz insanların da kötülükleri olur. Fakat mutlaka, sapkın da olsa, içsel bir ahlak anlayışı vardır ve karşı tarafın ona zarar verecek kadar “suçlu olduğu” ve “hak ettiği” inancına dayanır. Psikopatın sizin kötülüğü hak ettiğinizi düşünme nedeni basitçe onu yeterince sevecek ve güvenecek kadar “zayıf” olmanızdır. Verdiği zarardan keyif alır ve dahası ne yapmış olursa olsun ona minnettar ve hayran olmanızı bekler. Sizi dövdüyse bunun mutlaka bir faydası vardır değil mi? Neden teşekkür etmiyorsunuz?!
Nancy McWilliams ‘Psikanalitik Tanı’ adlı kitabında, psikopatların mustarip olduğu duygulanım bozukluğu, yani duygu tıkanıklıklarını kısa süreli hınç ve coşkuyla (mani) bir miktar açabildiklerini söylüyor.
“...olay OYUNDUR. Kazanılacak ödül dünya hakimiyetinden bedava bir öğle yemeğine kadar uzanabilir, ama her zaman aynı oyundur -kontrol etmek, başkalarını yerinden zıplatmak, ‘kazanmak’.” (Martha Stout, Yanı Başınızdaki Sosyopat)
Psikopat, dünyanın en çelişkili varlığıdır; tartışmasız bir insan düşmanıdır fakat kesinlikle yalnız kalamaz. Psikopatın ona sevgi, şefkat verecek, besleyecek, barındıracak insanlara ihtiyacı vardır. Peki neden kendine faydalı insanları yok etmek ister? Tam da gösterdiği çelişkiler yüzünden yaptıkları çoğu kez yanına kalır. Çünkü normal insan şöyle düşünür: “neden böyle bir şey yapsın?”. Psikopatın en büyük çelişkisi “kaybederek kazanmak”tır.
Neden zarar verir?
1- Bütün psikolojik yapılanması arzu ettiği şeyi hemen elde etmek üzerine kuruludur. Başkalarının duyguları ve hakları ona engel olamaz. “Başkalarının çektikleri acıları önemseme açısından çok rahatsız edici bir yetersizlik; kısaca, sevginin ön koşulu olan duygudaşlıktan tam bir yoksunluk.” (Robert Hare, Vicdansızlar).
Kişisel deneyimimde ve başka onlarca örnekte gördüğüm şu: Psikopatlar yaptıkları hata ne kadar korkunç olursa olsun derinliksiz ve tek bir cevap veriyorlar, “canım öyle istedi”… Psikopatların hak etme duyguları çok yüksektir ve canlarının istediği şeyi, ne pahasına olursa olsun, yapmayı kendilerine hak görürler.
“Psikanalist Robert Lindner ‘Psikopat bir asidir, genel geçer kurallara ve standartlara dindarca başkaldırır… isyanının nedeni olmayan bir asi, sloganı olmayan bir kışkırtıcı, programı olmayan bir devrimcidir; bir başka deyişle, isyanı yalnızca kendini tatmin edecek hedeflere ulaşmayı amaçlar; başkaları adına çaba göstermekten acizdir. Hangi kisve altında olursa olsun tüm çabaları, acil isteklerini ve arzularını doyurmak üzere tasarlanmış yatırımları temsil eder’.” (Robert Hare, Vicdansızlar)
2- Zarar vermekten zevk alır. “ (…) gizli saklı güç oyunu bir numaralı öncelik olduğundan, açgözlü sosyopatların bütün sahtekarlıkları ve riske toleransları buna adanmıştır. Oyunun uğruna, entrikalar düzenler ve bizim, zalim olduğu kadar pervasız ve kendine de zarar verici olduğunu düşündüğümüz eylemlere kalkışırlar.” (Martha Stout, Yanı Başınızdaki Sosyopat)
Psikopatın zarar verme ve bundan zevk alma (sadizm) güdülerini Nancy McWilliams, “ilkel haset” duygusu (kişinin en çok arzu ettiği şeyi yok etme isteği) olarak yorumluyor. Psikopatlar, hasetlerini asla itiraf etmezler ve yüzeyde böyle bir şeyi hissettiklerinin farkında da olmayabilirler. Ancak, başkalarının sahip olduğu ve keyfini çıkardığı duygulara ve özelliklere sahip olamadıkları için şiddetle haset ederler. Bunlara sahip olmasının imkanı yoktur, o halde yok etmesi gerekir. Sevgi temelli bütün duyguları küçümser, değersizleştirir ve alay eder. Söz gelimi, ne kadar sevme becerisine sahip, ne kadar empati gücü yüksek, ilkeli, gururlu, sadık, dürüst vb iseniz yok etme savaşı o kadar çetin geçer. Onun insanları kendine bağlaması için “oyun” oynaması gerekir; herhangi bir oyun oynamadığı halde seven ve sevilebilen insanların varlığına tahammül edemez.
3- Psikopati belirtilerindeki “üstünlük duygusu” çoğu insanın kafasını karıştırıyor. Pek çok insandan tanıdıkları psikopatik kişilerin hiç de özgüven sahibi olmadığını duydum. Benim deneyimim de böyleydi. Çok çelişkili görünüyor, oysa değil. Narsisistik büyüklenmecilik, özgüvenle sandığımız şekilde ilişkili değil.Narsisistiklerin ve psikopatların gerçeğe dayanmayan bir üstünlük duyguları vardır. Burada anahtar kelime “gerçeğe dayanmayan”… Psikopatlar kibirlidir, üstün varlıklar olduklarına inanırlar fakat bu gerçek olmadığı için kendilerini onaylatmaya ve başkaları üzerinde güç savaşı vermeye şiddetle ihtiyaçları vardır. Tanıdığınız biri psikopatsa sık sık başka insanların onun hakkında söylediklerine ne kadar önem verdiğine şahit olursunuz. “Kötü” tanınmaya ve onaylanmamaya tahammül edemezler. Histerik bir şekilde kendilerini sevdirmek, beğendirmek, onaylatmak için hamleler yaparlar. Oysa kendine gerçekten güvenen bir insan bunların hiçbirine ihtiyaç duymaz. Evet, bu yüzden psikopatlar gerçek özgüven sahibi değildir. Başka insanlardan onay almadıkça ya da başka insanları aşağılayarak üstlerine basmadıkça üstünlük duygularını besleyecek hiçbir özkaynakları yoktur; iç dünyaları tam tabiriyle çöldür. Fakat bu onay sadece bir oyuna dayandığı için (yani gerçek olmayan kişiliğe ait bir oyun) ya da başkalarına zarar vermek hayatın gerçekliğinde hiçbir üstünlüğe tekabül etmediği için sık sık hayal kırıklığına uğrarlar. Bir psikopat başkasının onurunu emerek ya da onu öldürerek “üstün” biri olmaz, sadece bir psikopat olur.
Nancy McWilliams’a göre psikopatlar özsaygılarını, kurdukları gerçek dışı dünyada kendilerine yönelik üstünlük inancıyla sağlarlar. Fakat hayatın içinde bu gerçek olmayan kurguyla yani sıradan bir insan olduğu gerçeğiyle yüzleştikçe hayal kırıklığına uğrarlar. Bu yüzden özsaygıyı sürekli başkaları üzerinde hasetle kontrol ve güç sağlayarak elde etmeye çalışırlar.
“ (…) psikotik yelpazede bulunan antisosyal kişiler, onları cezbeden şeyleri öldürmeleriyle bilinirler. Örneğin, Ted Bundy, çekici genç kadınları (…) yok etme ihtiyacını, bir tür onlara ‘sahip olma’ olarak betimlemiştir. Truman Capote’nin (1965) In Cold Blood adlı kitabında anlattığı katiller, mutlu bir aileyi, muhtemelen, mutlu bir aile olmaları dışında ‘hiçbir neden yok’ken öldürüp yok ederler; bu aile karşısında, katiller, içlerindeki onları yiyip bitiren haset duygularını hissetmeye tahammül edememiş olmalıdırlar.” (Nancy McWilliams, Psikanalitik Tanı)
“Öldürme açlığı” çoğu psikopatın sahip olduğu bir özelliktir; kimi gerçekten böyle bir eylemde bulunacak kadar ihtiraslı olmadığı için ya da yakalanmaktan korktuğu için hiçbir zaman öldürme teşebbüsünde bulunmaz. Fakat bütün psikopatlarda yok etme arzusu o kadar güçlüdür ki, kimi bunu silahla, kimi küçük-büyük entrikalar, sadistik akıl oyunlarıyla yapar. Psikopat, bedeninize zarar vermese de kişiliğinizi, ruhunuzu, sahip olduğunuz en değerli şeyleri tahrif etmek için size karşı acımasız bir savaş verir.
Bu okumaları yapmadan çok önce, kasıtlı ve planlı bir şekilde “yok edilmek” istendiğimi biliyordum. Bana kalırsa, Bundy gibi seri katil psikopatlar ile aramızda yaşayan sosyalleşmiş psikopatlar arasında, eylemin bir adım öncesi ya da sonrası dışında, hiçbir fark yok.
4- Hayatı “avcı ve av” arasındaki bir oyun olarak algılarlar. Herşey kazanmak, kontrol etmek ve üstünlük kurmak ile ilgilidir. Bunu sağlamak için zarar vermeleri gerekir. “Psikopatların belirleyici özelliği, dehşet verici bir vicdansızlık; oynadıkları oyun, diğer insan pahasına kendilerini yüceltmektir.” (Robert Hare, Vicdansızlar)
Psikopat, başlangıçta bütün sermayesini sizi tanımaya ve etkilemeye yatırır. Uzmanlar bunu, sadece tek bir noktayı aydınlatan kuvvetli bir ışına benzetirler. Hedefine odaklanmış bir psikopatın dikkatini dağıtabilecek hiçbir şey yoktur. Hedef, çoğunlukla çok basit, anlamsız, geçici zevklerden ibaret olabilir. Psikopat, küçük heyecanlar için büyük kazanımları bile feda ederek etrafını şaşkınlık içinde bırakabilir. İnsanların zayıflıklarını anlamada olağanüstü ve ürkütücü bir yetenekleri vardır. Kişisine göre, en büyük korkularınızı gerçek kılabilmek için oyunlar kurar (kendi adıma yaşadığım şeyi “kabusta bile bu kadarını göremezdim” diye nitelendiriyordum ve haklıydım). Mücadeleyi severler; dirençle karşılaştıklarında oyunun heyecanı artar.
“Bu gibi insanların onlara yön veren bir iç sesleri yoktur; kuralları bilirler ama başkaları açısından doğuracağı sonuçlar her ne olursa olsun, yalnızca uymayı seçtikleri kurallara uyarlar. Baştan çıkarılmaya karşı dirençleri çok azdır ve yaptıkları ihlaller onlarda suçluluk duygusu yaratmaz. Dırdırcı bir vicdanın engellemelerini hissetmeyen psikopatlar, gereksinimlerini karşılamakta ve isteklerini gerçekleştirmekte özgür olduklarını hissederler ve yanlarına kalabileceğini düşündükleri her şeyi yaparlar.” (Robert Hare, Vicdansızlar)
Martha Stout’un tanımladığı “açgözlü sosyopat (psikopat)” tipi, gururlu bir insanı aşağılamak ve kötü pozisyonlara sokmak; sevgi dolu bir insanı nefretle hayal kırıklığına uğratmak; yardımsever birinin iyiliğine onu dolandırarak karşılık vermek gibi kasıtlı kötülükler yapar.
“ (…) sosyopatların gıpta ettiği ve oyunun bir parçası olarak yok etmeye uğraştıkları, vicdanı olan bir insanın karakter yapısı altındaki şeydir ve genelde güçlü kişilikler hedef alınır.
Eğer hepiniz başka bir insana karşı “kazanmanın” soğuk isteğini hissediyor olsaydınız, sevginin, arkadaşlığın, önemsemenin anlamını nasıl anlardınız? Anlayamazdınız. Egemen olmaya, inkar etmeye ve üstün hissetmeye devam ederdiniz.” (Martha Stout, Yanı Başınızdaki Sosyopat)
Psikopat, giderilmesi mümkün olmayan muazzam bir “sıkıntı” lanetiyle yaşar; bu yüzden dramalara bağımlıdır. Sizi yıkabildiği zaman yüzünüzde beliren ifadelerden, perişanlığınızı görmekten hoşlanır. Bu yüzden sürekli “oyun” kurar ve sizde -mümkünse fazlasıyla- zaiyat yaratmak için elinden geleni yapar (sebepsiz yere tekrar eden ayrılıklar-barışmalar-kavgalar gibi…). Ona yeteri kadar drama imkanı vermeyen ya da yeteri kadar tüketilmiş bir kurbanı bırakıp, diğerlerine geçer ve zaten yeni kurban aramayı bıraktığı tek bir an olmamıştır.
Hiç kimse, yakınlık kurduğu birinin ona karşı savaş halinde olduğunu düşünemez.Kişi, dahil edildiği bu kötücül oyundan habersizdir ve oyun bitmeden ne olup bittiğini anlayamaz. Tam da bu yüzden, psikopati kurbanı kadınlar, yaygın olarak ilişkileri bittiğinde tecavüze uğramış hissettiklerini söylerler.
“Bir insanın (…) doğrudan tehlikeli ve kötü niyetle bir kan davası güttüğünü ummayız. Ummayız ve bu yüzden görmeyiz de, tanıdığımız birinin -hatta kendimizin- başına gelse bile. Açgözlü sosyopatların göze aldığı eylemler o kadar acayip ve sebepsiz yere o kadar alçaktır ki kasti olduklarına inanmayı ve hatta gerçekleştiklerine inanmayı reddederiz.” (Martha Stout, Yanı Başınızdaki Sosyopat)''
Kaynak=
http://www.gizlipsikopat.com/psikopatlari-nasil-taniriz/neden-zarar-veriyorlar/
''Bize zarar veren, kötülük yapan insanların hepsi psikopat değildir. Çoğunlukla sağlıklı, diyebileceğimiz insanların da kötülükleri olur. Fakat mutlaka, sapkın da olsa, içsel bir ahlak anlayışı vardır ve karşı tarafın ona zarar verecek kadar “suçlu olduğu” ve “hak ettiği” inancına dayanır. Psikopatın sizin kötülüğü hak ettiğinizi düşünme nedeni basitçe onu yeterince sevecek ve güvenecek kadar “zayıf” olmanızdır. Verdiği zarardan keyif alır ve dahası ne yapmış olursa olsun ona minnettar ve hayran olmanızı bekler. Sizi dövdüyse bunun mutlaka bir faydası vardır değil mi? Neden teşekkür etmiyorsunuz?!
Nancy McWilliams ‘Psikanalitik Tanı’ adlı kitabında, psikopatların mustarip olduğu duygulanım bozukluğu, yani duygu tıkanıklıklarını kısa süreli hınç ve coşkuyla (mani) bir miktar açabildiklerini söylüyor.
“...olay OYUNDUR. Kazanılacak ödül dünya hakimiyetinden bedava bir öğle yemeğine kadar uzanabilir, ama her zaman aynı oyundur -kontrol etmek, başkalarını yerinden zıplatmak, ‘kazanmak’.” (Martha Stout, Yanı Başınızdaki Sosyopat)
Psikopat, dünyanın en çelişkili varlığıdır; tartışmasız bir insan düşmanıdır fakat kesinlikle yalnız kalamaz. Psikopatın ona sevgi, şefkat verecek, besleyecek, barındıracak insanlara ihtiyacı vardır. Peki neden kendine faydalı insanları yok etmek ister? Tam da gösterdiği çelişkiler yüzünden yaptıkları çoğu kez yanına kalır. Çünkü normal insan şöyle düşünür: “neden böyle bir şey yapsın?”. Psikopatın en büyük çelişkisi “kaybederek kazanmak”tır.
Neden zarar verir?
1- Bütün psikolojik yapılanması arzu ettiği şeyi hemen elde etmek üzerine kuruludur. Başkalarının duyguları ve hakları ona engel olamaz. “Başkalarının çektikleri acıları önemseme açısından çok rahatsız edici bir yetersizlik; kısaca, sevginin ön koşulu olan duygudaşlıktan tam bir yoksunluk.” (Robert Hare, Vicdansızlar).
Kişisel deneyimimde ve başka onlarca örnekte gördüğüm şu: Psikopatlar yaptıkları hata ne kadar korkunç olursa olsun derinliksiz ve tek bir cevap veriyorlar, “canım öyle istedi”… Psikopatların hak etme duyguları çok yüksektir ve canlarının istediği şeyi, ne pahasına olursa olsun, yapmayı kendilerine hak görürler.
“Psikanalist Robert Lindner ‘Psikopat bir asidir, genel geçer kurallara ve standartlara dindarca başkaldırır… isyanının nedeni olmayan bir asi, sloganı olmayan bir kışkırtıcı, programı olmayan bir devrimcidir; bir başka deyişle, isyanı yalnızca kendini tatmin edecek hedeflere ulaşmayı amaçlar; başkaları adına çaba göstermekten acizdir. Hangi kisve altında olursa olsun tüm çabaları, acil isteklerini ve arzularını doyurmak üzere tasarlanmış yatırımları temsil eder’.” (Robert Hare, Vicdansızlar)
2- Zarar vermekten zevk alır. “ (…) gizli saklı güç oyunu bir numaralı öncelik olduğundan, açgözlü sosyopatların bütün sahtekarlıkları ve riske toleransları buna adanmıştır. Oyunun uğruna, entrikalar düzenler ve bizim, zalim olduğu kadar pervasız ve kendine de zarar verici olduğunu düşündüğümüz eylemlere kalkışırlar.” (Martha Stout, Yanı Başınızdaki Sosyopat)
Psikopatın zarar verme ve bundan zevk alma (sadizm) güdülerini Nancy McWilliams, “ilkel haset” duygusu (kişinin en çok arzu ettiği şeyi yok etme isteği) olarak yorumluyor. Psikopatlar, hasetlerini asla itiraf etmezler ve yüzeyde böyle bir şeyi hissettiklerinin farkında da olmayabilirler. Ancak, başkalarının sahip olduğu ve keyfini çıkardığı duygulara ve özelliklere sahip olamadıkları için şiddetle haset ederler. Bunlara sahip olmasının imkanı yoktur, o halde yok etmesi gerekir. Sevgi temelli bütün duyguları küçümser, değersizleştirir ve alay eder. Söz gelimi, ne kadar sevme becerisine sahip, ne kadar empati gücü yüksek, ilkeli, gururlu, sadık, dürüst vb iseniz yok etme savaşı o kadar çetin geçer. Onun insanları kendine bağlaması için “oyun” oynaması gerekir; herhangi bir oyun oynamadığı halde seven ve sevilebilen insanların varlığına tahammül edemez.
3- Psikopati belirtilerindeki “üstünlük duygusu” çoğu insanın kafasını karıştırıyor. Pek çok insandan tanıdıkları psikopatik kişilerin hiç de özgüven sahibi olmadığını duydum. Benim deneyimim de böyleydi. Çok çelişkili görünüyor, oysa değil. Narsisistik büyüklenmecilik, özgüvenle sandığımız şekilde ilişkili değil.Narsisistiklerin ve psikopatların gerçeğe dayanmayan bir üstünlük duyguları vardır. Burada anahtar kelime “gerçeğe dayanmayan”… Psikopatlar kibirlidir, üstün varlıklar olduklarına inanırlar fakat bu gerçek olmadığı için kendilerini onaylatmaya ve başkaları üzerinde güç savaşı vermeye şiddetle ihtiyaçları vardır. Tanıdığınız biri psikopatsa sık sık başka insanların onun hakkında söylediklerine ne kadar önem verdiğine şahit olursunuz. “Kötü” tanınmaya ve onaylanmamaya tahammül edemezler. Histerik bir şekilde kendilerini sevdirmek, beğendirmek, onaylatmak için hamleler yaparlar. Oysa kendine gerçekten güvenen bir insan bunların hiçbirine ihtiyaç duymaz. Evet, bu yüzden psikopatlar gerçek özgüven sahibi değildir. Başka insanlardan onay almadıkça ya da başka insanları aşağılayarak üstlerine basmadıkça üstünlük duygularını besleyecek hiçbir özkaynakları yoktur; iç dünyaları tam tabiriyle çöldür. Fakat bu onay sadece bir oyuna dayandığı için (yani gerçek olmayan kişiliğe ait bir oyun) ya da başkalarına zarar vermek hayatın gerçekliğinde hiçbir üstünlüğe tekabül etmediği için sık sık hayal kırıklığına uğrarlar. Bir psikopat başkasının onurunu emerek ya da onu öldürerek “üstün” biri olmaz, sadece bir psikopat olur.
Nancy McWilliams’a göre psikopatlar özsaygılarını, kurdukları gerçek dışı dünyada kendilerine yönelik üstünlük inancıyla sağlarlar. Fakat hayatın içinde bu gerçek olmayan kurguyla yani sıradan bir insan olduğu gerçeğiyle yüzleştikçe hayal kırıklığına uğrarlar. Bu yüzden özsaygıyı sürekli başkaları üzerinde hasetle kontrol ve güç sağlayarak elde etmeye çalışırlar.
“ (…) psikotik yelpazede bulunan antisosyal kişiler, onları cezbeden şeyleri öldürmeleriyle bilinirler. Örneğin, Ted Bundy, çekici genç kadınları (…) yok etme ihtiyacını, bir tür onlara ‘sahip olma’ olarak betimlemiştir. Truman Capote’nin (1965) In Cold Blood adlı kitabında anlattığı katiller, mutlu bir aileyi, muhtemelen, mutlu bir aile olmaları dışında ‘hiçbir neden yok’ken öldürüp yok ederler; bu aile karşısında, katiller, içlerindeki onları yiyip bitiren haset duygularını hissetmeye tahammül edememiş olmalıdırlar.” (Nancy McWilliams, Psikanalitik Tanı)
“Öldürme açlığı” çoğu psikopatın sahip olduğu bir özelliktir; kimi gerçekten böyle bir eylemde bulunacak kadar ihtiraslı olmadığı için ya da yakalanmaktan korktuğu için hiçbir zaman öldürme teşebbüsünde bulunmaz. Fakat bütün psikopatlarda yok etme arzusu o kadar güçlüdür ki, kimi bunu silahla, kimi küçük-büyük entrikalar, sadistik akıl oyunlarıyla yapar. Psikopat, bedeninize zarar vermese de kişiliğinizi, ruhunuzu, sahip olduğunuz en değerli şeyleri tahrif etmek için size karşı acımasız bir savaş verir.
Bu okumaları yapmadan çok önce, kasıtlı ve planlı bir şekilde “yok edilmek” istendiğimi biliyordum. Bana kalırsa, Bundy gibi seri katil psikopatlar ile aramızda yaşayan sosyalleşmiş psikopatlar arasında, eylemin bir adım öncesi ya da sonrası dışında, hiçbir fark yok.
4- Hayatı “avcı ve av” arasındaki bir oyun olarak algılarlar. Herşey kazanmak, kontrol etmek ve üstünlük kurmak ile ilgilidir. Bunu sağlamak için zarar vermeleri gerekir. “Psikopatların belirleyici özelliği, dehşet verici bir vicdansızlık; oynadıkları oyun, diğer insan pahasına kendilerini yüceltmektir.” (Robert Hare, Vicdansızlar)
Psikopat, başlangıçta bütün sermayesini sizi tanımaya ve etkilemeye yatırır. Uzmanlar bunu, sadece tek bir noktayı aydınlatan kuvvetli bir ışına benzetirler. Hedefine odaklanmış bir psikopatın dikkatini dağıtabilecek hiçbir şey yoktur. Hedef, çoğunlukla çok basit, anlamsız, geçici zevklerden ibaret olabilir. Psikopat, küçük heyecanlar için büyük kazanımları bile feda ederek etrafını şaşkınlık içinde bırakabilir. İnsanların zayıflıklarını anlamada olağanüstü ve ürkütücü bir yetenekleri vardır. Kişisine göre, en büyük korkularınızı gerçek kılabilmek için oyunlar kurar (kendi adıma yaşadığım şeyi “kabusta bile bu kadarını göremezdim” diye nitelendiriyordum ve haklıydım). Mücadeleyi severler; dirençle karşılaştıklarında oyunun heyecanı artar.
“Bu gibi insanların onlara yön veren bir iç sesleri yoktur; kuralları bilirler ama başkaları açısından doğuracağı sonuçlar her ne olursa olsun, yalnızca uymayı seçtikleri kurallara uyarlar. Baştan çıkarılmaya karşı dirençleri çok azdır ve yaptıkları ihlaller onlarda suçluluk duygusu yaratmaz. Dırdırcı bir vicdanın engellemelerini hissetmeyen psikopatlar, gereksinimlerini karşılamakta ve isteklerini gerçekleştirmekte özgür olduklarını hissederler ve yanlarına kalabileceğini düşündükleri her şeyi yaparlar.” (Robert Hare, Vicdansızlar)
Martha Stout’un tanımladığı “açgözlü sosyopat (psikopat)” tipi, gururlu bir insanı aşağılamak ve kötü pozisyonlara sokmak; sevgi dolu bir insanı nefretle hayal kırıklığına uğratmak; yardımsever birinin iyiliğine onu dolandırarak karşılık vermek gibi kasıtlı kötülükler yapar.
“ (…) sosyopatların gıpta ettiği ve oyunun bir parçası olarak yok etmeye uğraştıkları, vicdanı olan bir insanın karakter yapısı altındaki şeydir ve genelde güçlü kişilikler hedef alınır.
Eğer hepiniz başka bir insana karşı “kazanmanın” soğuk isteğini hissediyor olsaydınız, sevginin, arkadaşlığın, önemsemenin anlamını nasıl anlardınız? Anlayamazdınız. Egemen olmaya, inkar etmeye ve üstün hissetmeye devam ederdiniz.” (Martha Stout, Yanı Başınızdaki Sosyopat)
Psikopat, giderilmesi mümkün olmayan muazzam bir “sıkıntı” lanetiyle yaşar; bu yüzden dramalara bağımlıdır. Sizi yıkabildiği zaman yüzünüzde beliren ifadelerden, perişanlığınızı görmekten hoşlanır. Bu yüzden sürekli “oyun” kurar ve sizde -mümkünse fazlasıyla- zaiyat yaratmak için elinden geleni yapar (sebepsiz yere tekrar eden ayrılıklar-barışmalar-kavgalar gibi…). Ona yeteri kadar drama imkanı vermeyen ya da yeteri kadar tüketilmiş bir kurbanı bırakıp, diğerlerine geçer ve zaten yeni kurban aramayı bıraktığı tek bir an olmamıştır.
Hiç kimse, yakınlık kurduğu birinin ona karşı savaş halinde olduğunu düşünemez.Kişi, dahil edildiği bu kötücül oyundan habersizdir ve oyun bitmeden ne olup bittiğini anlayamaz. Tam da bu yüzden, psikopati kurbanı kadınlar, yaygın olarak ilişkileri bittiğinde tecavüze uğramış hissettiklerini söylerler.
“Bir insanın (…) doğrudan tehlikeli ve kötü niyetle bir kan davası güttüğünü ummayız. Ummayız ve bu yüzden görmeyiz de, tanıdığımız birinin -hatta kendimizin- başına gelse bile. Açgözlü sosyopatların göze aldığı eylemler o kadar acayip ve sebepsiz yere o kadar alçaktır ki kasti olduklarına inanmayı ve hatta gerçekleştiklerine inanmayı reddederiz.” (Martha Stout, Yanı Başınızdaki Sosyopat)''
Kaynak=
http://www.gizlipsikopat.com/psikopatlari-nasil-taniriz/neden-zarar-veriyorlar/